HİZBULLAH

(حزب الله)

Allah’ın dinine uyan ve dini yüceltme ülküsü etrafında birleşen müminler topluluğunu ifade eden bir Kur’an terimi.

Sözlükte “parça, kısım; cemaat, taife; bir kimsenin görüşüne ve emrine uyan özel adamları” gibi anlamlara gelen hizb kelimesi (çoğulu ahzâb) (Lisânü’l-ǾArab, “ĥzb” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “ĥzb” md.; Kāmus Tercümesi, “ĥzb” md.) terim olarak Kur’an cüzlerinin dörtte biri, daha çok tarikat mensupları tarafından belli zamanlarda okunmak üzere düzenlenmiş dualar için kullanıldığı gibi “cemaat, taife ve siyasî parti” anlamında da kullanılır. Kelimenin “siyasî parti” mânasında bir terim haline gelişi XIX. yüzyılın sonlarına rastlar. Günümüz Arap dünyasında siyasî oluşumların büyük bir kısmı bu adla anılır (EI2 (İng.), III, 514 vd.; The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World, II, 120-121).

Hizb ve çoğulu ahzâb Kur’an’da yirmi yerde geçmektedir (bk. M. F. Abdülbâkī, “ĥzb” md.). Tekil olarak geçtiği yerlerde “cemaat, taife” anlamında kullanılmakta, çoğul olarak ise bu anlamının yanında belli grupları ve insanları da ifade etmektedir. Meselâ Sâd sûresindeki (38/13) ahzâb ile Semûd, Lût kavmi ve Eykeliler’e, Ahzâb sûresindeki (33/20, 22) ahzâb ile de Hendek Savaşı’nı başlatan Mekkeli müşrikler, Gatafân kabilesi ve yahudilerden oluşan orduya işaret edilmiştir (benzer kullanılışlar için ayrıca bk. Hûd 11/17; el-Mü’min 40/5, 30-31). Hizb ve ahzâb sözlük anlamlarıyla hadislerde de yer almaktadır (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “ĥzb” md.).

Hizbullah terkibi Kur’an’da üç yerde geçer ve müfessirler tarafından “Allah’ın ordusu, Allah’ın dostları, Allah’ın taraftarları, Allah’ın yardımcıları, Allah’ın dininin yardımcıları” gibi karşılıklarla açıklanır (meselâ bk. Taberî, VI, 289; XXVIII, 27; Fahreddin er-Râzî, XII, 32; Nîsâbûrî, I, 117; Hâzin, II, 307; Elmalılı, II, 1721). Hizbullah tabiri, Mâide sûresinde müminlerin kimlerle dostluk kurup kimlerle kuramayacaklarından bahseden bir âyet grubu (5/51-57) içerisinde yer alır. Bu âyetlerde müminlere, yahudi ve hıristiyanlarla dost olmamaları emredilirken gerçek dostların Allah, Resûlullah, iman edip sâlih amel işleyen müminler olduğu belirtilir ve bu müminler hizbullah olarak nitelendirilir. Müfessirler bu âyette yer alan, “Kim Allah’ı, Resûlullah’ı ve müminleri dost edinirse” şeklindeki ifadenin, devamında gelen hizbullah tabirini tanımladığı kanaatindedirler. Buna göre hizbullah “Allah’ı, Resûlullah’ı ve müminleri sevenler, dost edinenler grubu” anlamına gelmektedir. Mücâdile sûresinde de (58/22) hizbullah Mâide sûresindekine benzer bir bağlamda kullanılır. Burada yine bir topluluktan bahsedilir ve bu topluluğun Allah’a ve onun elçisine düşman olanları sevmeyecekleri bildirilir. Allah katındaki değerleri çok yüksek olduğu için O’nun hoşnutluğunu kazanmış ve cenneti hak etmiş olan bu topluluk da hizbullah olarak tanımlanır.

Kur’ân-ı Kerîm’de hizbullahın karşıtı olarak kullanılan (Zemahşerî, IV, 78; Fahreddin er-Râzî, XXIX, 277) “hizbü’ş-şeytân” terkibi de geçer. Mücâdile sûresinde, hizbullahı tanımlayan 22. âyetten önceki bir dizi âyette (58/14-21) Allah’ın gazap ettiği bir kavimle dostluk kuranlardan bahsedilerek bunların yanlış tutumlarına ve mâruz kalacakları kötü âkıbete işaret edildikten sonra şeytanın onları etkisi altına alıp Allah’ı unutturduğu belirtilir ve bunlar “hizbü’ş-şeytân” diye anılır; ayrıca Allah’a ve Resulü’ne düşman oldukları da belirtilir. Hizbü’ş-şeytân tabiri, Fâtır sûresinde (35/6) Hz. Peygamber’i yalancılıkla itham eden inkârcı kesimin eleştirildiği bir konumda da geçmektedir. Müfessirler hizbü’ş-şeytân için “şeytanın ordusu, şeytanın orduları, şeytana tâbi olanlar, şeytanın kavmi” gibi karşılıklar vermişlerdir (meselâ bk. Taberî, XXVIII, 25; Şevkânî, V, 193; Âlûsî, XXVIII, 49). Bu âyetlerde hizbü’ş-şeytân, şeytanın çepeçevre kuşatması altında olduğu için rabbini anmayı unutan, yalan yere yemin eden, insanları Allah’ın yolundan saptıran, Allah’a ve Resulü’ne düşmanlık eden, şeytanın oyuncağı haline gelip ilâhî mesajı unutan ve sonuçta azaba çarptırılmayı hak eden kimseler olarak nitelendirilmiştir. Fâtır sûresinde ayrıca şeytanın insanlık ailesi için bir düşman olduğu ve onu düşman olarak görmeyen kimselerin onun taraftarı (hizb) sayılıp cehennemi boylayacağı ifade edilir.

Tefsirlerde ilgili âyetlerin nüzûl sebeplerine dair yer alan rivayetler, gerek hizbullah gerekse hizbü’ş-şeytân tabirlerinin anlamlarını açıklar mahiyettedir (Taberânî, I, 154-155; Ferrâ el-Begavî, III, 72-73; VIII, 63; Zemahşerî, IV, 78; Fahreddin er-Râzî, XII, 25; XXIX, 276-277; İbn Kesîr, III, 126, 131; VIII, 77-80; Süyûtî, III, 104-107; VIII, 86-87; Şevkânî, II, 51-52).

Sonuç olarak hizbullah tabirinin özellikle kendilerini Allah’a veren, Resûlullah’a hakkıyla uymaya çalışan, müminleri candan sevip onlarla birlikte hareket eden, dinî duyguları ve gayretleri güçlü müslümanları ifade ettiği anlaşılmakta olup bir âyette (el-Mücâdile 58/22) bu müslümanlar için, “Allah onlardan, onlar da Allah’tan razı olmuştur” cümlesi yer almaktadır. Ayrıca Kur’an’da geçen “evliyâullah” (Yûnus 10/62), “ensârullah” (Âl-i İmrân 3/52; es-Saf 61/14) ve “ibâdullah” (es-Sâffât 37/40, 74, 128, 160, 169; el-İnsân 76/6) terkiplerinin de hizbullahın eş anlamlısı olarak kullanıldığı görülmektedir.

Hizbullah terkibinin bu müsbet mânası sebebiyle İslâm dünyasında bazı gruplar kendilerini hizbullah olarak adlandırmışlardır. Bunların en meşhuru, XX. yüzyılda Lübnan’da yapılanan Hizbullah örgütü olup bölgede İsrail Devleti’nin nüfuzunu kırmak ve kendi anlayışları doğrultusunda bir devlet kurmak için faaliyet göstermektedir.


BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ĥzb” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ĥzb” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “ĥzb” md.; Kāmus Tercümesi, “ĥzb” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ĥzb” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “Ǿabd”, “ĥzb” md.leri; Mustafavî, et-Taĥķīķ, “ĥzb” md.; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, VI, 287-289; XII, 19; XIV, 25-27; XXVIII, 25-27; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Bağdad 1405/1985, I, 154-155; Ferrâ el-Begavî, MeǾâlimü’t-tenzîl (nşr. M. Abdullah en-Nemr v.dğr.), Riyad 1414/1993, III, 72-73; VIII, 63; Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut), IV, 78; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XII, 25-32; XVII, 203; XXI, 84; XXIX, 276-277; Nîsâbûrî, Ġarâǿibü’l-Ķurǿân, I, 117; Hâzin, Lübâbü’t-teǿvîl (MecmûǾa mine’t-tefâsîr içinde), Beyrut, ts. (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), II, 307; VI, 213; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿân, III, 126-131; VIII, 77-80; Süyûtî, ed-Dürrü’l-menŝûr, Beyrut 1983-88, III, 104-107; VIII, 86-87; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, II, 51-52; V, 193-194; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî (nşr. M. Hüseyin el-Arab), Beyrut 1417/1997, XXVIII, 49; Elmalılı, Hak Dini, II, 1721; IV, 3226; V, 3826; VI, 4803, 4805; Mukadder A. Yüksel, Kur’ân-ı Kerîm’de Hizbullah-Hizbü’ş-Şeytân İlişkisi (yüksek lisans tezi, 1993, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Fazlur Rahman, “Pre-Foundations of the Muslim Community in Mecca”, St.I, XLIII (1976), s. 5-24; E. Kedourie, “Ĥizb”, EI² (İng.), III, 514; M. K. Deeb, “Ĥizb”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World (ed. J. L. Esposito), New York 1995, II, 120-121; Mehrzad Boroujerdi, “Ĥizbullāh in Iran”, a.e., II, 129-130; Martin Kramer, “Ĥizbullāh in Lebanon”, a.e., II, 130-133.

Abdülhamit Birışık