HIRBETÜ’l-MEFCER

(خربة المفجر)

Filistin’de Emevîler’e ait saray kompleksi harabeleri.

Ölüdeniz yakınlarındaki su kaynaklarıyla ünlü Vâdinnüvey‘ime’de yer alan ve birbirine bitişik saray, cami, hamam binalarından oluşan yapılar topluluğu VIII. yüzyılda inşa edilmiş, fakat bazı yerleri tamamlanmadan yarım bırakılmıştır; taşıdığı ad “kaynak harabesi” anlamına gelir. Yıkıntılar arasında üzerinde Hişâm ismi bulunan bir taşa rastlanmasından dolayı Halife Hişâm b. Abdülmelik zamanında (724-743) veya hamamın çok değişik mimari ve tezyinî özellikler arzetmesinden dolayı sefahate aşırı düşkünlüğü ve alışılmışın dışındaki davranışlarıyla tanınan II. Velîd zamanında (743-744) yapılmış olduğu düşünülmektedir. İnşaatın yarım kalması sarayın, saltanatı bir yıldan az süren ve isyan sonucu öldürülen II. Velîd tarafından yaptırıldığı fikrini desteklemektedir.

Tarihî kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan harabeleri ilk tanıtanlar, XIX. yüzyılın sonlarında Palestin Exploration Fund adına bölgede incelemeler yapan yüzbaşı Ch. Warren ile F. J. Bliss’tir. Asıl ilmî tanıtım ise 1935’ten 1948’e kadar R. W. Hamilton ve D. C. Baramki idaresinde yürütülen kazılar vasıtasıyla olmuştur (bk. bibl.).

Hırbetü’l-mefcer, bütün Emevî devri kasır ve sarayları arasında özellikle, sadece Kusayru Amre ile yakınlık gösteren hamam binasının değişik planı, mimari teşkilâtı ve eşine rastlanmayan zengin tezyinatı sebebiyle istisnaî bir yere sahiptir. Binaların üslûbu mahallî Suriye, Bizans ve Sâsânî tesirlerinin bir karışımı olarak dikkat çeker. Bizans’ın sürdürdüğü Roma geleneğine bağlanan mozaik tezyinatın yanında alçı kabartma ve heykellerle duvar resimlerinde görülen Sâsânî tesiri, Araplar’ın Emevî devrinde ortaya çıkan yeni sanat anlayışıyla ele alınarak çok ihtişamlı bir biçimde mimariye aksettirilmiştir.

Yapıların güney kısmında bulunan asıl saray, diğer Emevî saray ve kasırları gibi merkezî bir avlunun etrafına dizilmiş mekânlardan oluşmaktadır. Dış duvarları, kulelerle desteklenmiş sur duvarı şeklinde olan yaklaşık 64 × 67 m. boyutlarındaki bu müstahkem bina iki katlı planlanmıştır; girişi doğuya açılan ve dışarıya doğru taşan bir taçkapıdandır. Güney tarafındaki beş odanın ortasına yerleştirilen mihraplı mekânın saray personelinin mescidi olduğu anlaşılmaktadır. Batı tarafındaki birbiriyle irtibatlı oda gruplarının önünde ve ortada merdivenle inilen serdâb (serinlik) bulunmaktadır.

Sarayın kuzeyinde yer alan ve bir ara kapıyla geçilen 23,60 × 17,10 m. boyutlarındaki caminin içinde yapılan kazılarda kemer sıralarına rastlanmıştır. Bina, kuzey tarafındaki yan yana yerleştirilmiş üç kapıyla dışarı açılmakta ve kapıların önünde, daha kuzeydeki hamamın ana girişinin de açıldığı camiyle aynı büyüklükte bir avlu bulunmaktadır. Caminin batısında, etrafı duvarlarla çevrili büyük avludan geçen üstü kapalı dehliz şeklindeki bir yol vasıtasıyla saray ve hamam arasında doğrudan irtibat kurulmuştur.

Hırbetü’l-mefcer’in en değişik binası olan hamam, yaklaşık 30 × 30 m. boyutlarında kare planlı büyük bir eğlence salonu ile ona bağlanan özel halvet, sıcaklık, soğukluk ve helâlardan oluşmaktadır. Salonun batı ve kuzey duvarlarında içleri nişli apsis görünümünde üçer loca, doğu tarafında iki loca arasına yerleştirilen ve dışarıya ihtişamlı bir taçkapıyla açılan giriş, güneyde ise yine üç apsisin önüne yapılmış 20 m. uzunluğunda bir yüzme havuzu bulunmaktadır. Bu geniş mekânın üstü on altı pâyenin taşıdığı, yüksek bir kasnak üzerine oturtulmuş merkezî bir kubbe ile çevresine yerleştirilmiş kaburga ve beşik tonozlardan meydana geldiği sanılan bir örtü sistemiyle kapatılmıştır. Salonun kuzeybatısında yer alan yarım daire apsisli ve kubbeyle örtülü küçük mekânın halifenin özel halveti olduğu anlaşılmaktadır. Kuzeydoğu tarafında salonla irtibat halindeki helâlar, halvetle helâlar arasındaki kısımda da salondan geçilen ve dört ayrı bölümden oluşan asıl hamam yer almaktadır. Zengin tezyinatıyla göz alan salonun 8,45 m. genişliğindeki cümle kapısı, kemerle geçilen bir açıklık içinde bulunan basamaklarla caminin önündeki avluya açılmaktadır; açıklığın üstü pandantifler üzerinde yükselen bir kubbeyle örtülüdür. Üç binanın doğusunda, ortasında bir çeşme bulunan yaklaşık 135 m. uzunluğunda ve 53 m. eninde


büyük bir avlu yer almaktadır. Binaların inşasında kullanılan malzeme kemerler ve taşıyıcı kısımlarda tuğla, diğer yerlerde mermer ve kireç taşıdır.

Hırbetü’l-mefcer’in diğer Emevî eserleri dışında benzeri bulunmayan tezyinatı İslâm sanatının en değişik örneklerini sergilemektedir. Camiden başka bütün mekânların mozaik, duvar resmi, stuko kabartma ve heykel gibi zengin süslemelerle bezendiği görülmektedir. Özellikle eğlence salonu ile ona bağlı halvetin tabanındaki mozaikler bu sanat dalının en güzel örneklerindendir. Roma anlayışını aksettiren ve İslâm sanatında rakipsiz olan bu mozaikler Emevî sanatında da istisnaî bir yere sahiptir. Çok renkli mahallî malzemeyle yapılan mozaiklere geometrik ve bitkisel motifler hâkimdir. Salonun giriş kapısının karşısındaki apsisin içinde ve halvette bulunan mozaik panolar diğerlerinden farklı olup orta apsistekilerde, görkemli bir yarım rozetle birlikte svastikalar arasında yer alan bir meyve ve bıçak deseni, tamamen tasvirî bir anlayışla ele alınan halvettekinde ise meyveli bir ağacın bir tarafında iki gazal, diğer tarafında bir gazale saldıran aslan figürü ilgi çekmektedir. Salonun ortasına gelen kısımdaki mozaik rozet de bu tekniğin güzel bir örneğidir.

Duvar resimleri hamamın salonunda ve saray kısmının doğu tarafında bulunmakta olup çok tahribat görmüştür. Anlaşıldığı kadarıyla hamamda Bizans, sarayda ise Sâsânî tesiri daha fazladır. Yapılardaki en önemli tezyinî elemanlarından biri olan stuko heykel ve kabartmalar, özellikle eğlence salonunun değişik yerlerindeki kemer ve nişlerle cümle kapısının üzerinde bulunmaktadır. Daha ziyade dağ keçileri, gazaller ve av kuşlarından oluşan bu süs unsurları içinde belden yukarısı çıplak, peştamallı erkek ve kadın, özellikle ellerinde çiçek tutan dansöz heykelleri hayli değişik bir intiba bırakır. İslâm sanatı için alışılmamış bir durum sergileyen bu heykellerle taçkapının üzerindeki orta nişte bulunan ve halifeyi temsil ettiği sanılan çift aslan kabartmalı bir kaideye basmış (eski Ön Asya tanrı heykelleri gibi) kılıçlı ve uzun kaftanlı Sâsânî tarzı erkek heykeli çok dikkat çekicidir.

BİBLİYOGRAFYA:

D. C. Baramki, Guide to the Palace at Khirbat al-Mafjar, Amman 1956; R. W. Hamilton, Khirbat al-Mafjar, Oxford 1959; a.mlf., “Who Built Khirbat al-Mafjar?”, Levante, I, Rome 1969, s. 61-67; C. Creswell, Early Muslim Architecture AD 622-750, Oxford 1969, s. 561-576; R. Ettinghausen, From Byzantium to Sasanian Iran and the Islamic World, Leiden 1972, s. 17-65; G. Mitchell, Architecture of the Islamic World, London 1984, s. 236; Suut Kemal Yetkin, İslâm Ülkelerinde Sanat, İstanbul 1984, s. 110-111; J. D. Hoag, Islam Weltgeschichte der Architekture, Stuttgart 1986, s. 17-19; E. de Lorey, “L’hellenisme et l’orient dans les mosaïques des omaiyades”, AI, I (1934), s. 23-45; D. C. Baramki, “Excavations at Khirbet el-Mefjer”, Quarterly Department of Antiquities in Palestine, V (1935-36), s. 132-138; VI (1936-37), s. 157-168; H. Stern, “Notes sur l’architecture des chateaux omeyyades”, AI, XI-XII (1946), s. 72-96; O. Grabar, “The Umayyad Palace of Khirbat al-Mafjar”, Archaeology, VIII/4, New York 1955, s. 228-235; R. W. Hamilton, “Carved Stuccoes in Umayyad Architecture”, Iraq, XV (1953), s. 43-56; E. Baer, “Khirbat al-Mafdjar”, EI² (İng.), V, 10-17.

A. Engin Beksaç