HEMDÂN (Benî Hemdân)

(بنو همدان)

Yemen’de yaşayan Kahtânîler’e mensup bir Arap kabilesi.

Kabileye adını veren Hemdân’ın nesebi Hemdân (Evsele) b. Mâlik b. Zeyd b. Evsele b. Rebîa b. Hıyâr b. Mâlik b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe b. Yeşcüb b. Ya‘rub vasıtasıyla Kahtân’a ulaşır (Hemdânî, X, 1-7). Ancak bu silsile bazı kaynaklarda farklı şekillerde gösterilmiştir (Hasan Îsâ, s. 21-26). Kabile, Hemdân’ın torunlarından Bekîl ile Hâşid’in çocukları vasıtasıyla çeşitli kollara ayrılarak varlığını günümüze kadar korumuştur (bu iki kabilenin kolları ve zamanımızda yaşadıkları yerler için bk. İA, V/1, s. 348-350).

İslâm’dan önce, San‘a’dan Sa‘de’ye ve Kızıldeniz’den Me’rib’e kadar uzanan geniş toprakların doğusunda Benî Bekîl, batısında Benî Hâşid yaşıyordu. Ancak bu ayırım kesin değildi; çünkü kabilelerin bazı kolları birbirlerine ait bölgelere yerleşmişlerdi. Benî Bekîl’e ait topraklar meyve, sebze ve tahıl ürünleri bakımından çok verimli olmasının yanında şehirleri, kaleleri, hayvancılığa elverişli dağları, verimli ovaları ve özellikle Erhab bölgesinde yetişen develeriyle meşhurdu. Kabile mensupları ziraat ve hayvancılığın yanı sıra madencilikle de uğraşıyor, altın ve gümüş çıkarıp işliyorlardı.

Tarihi çok eskilere giden Hemdân kabilesi, milâttan önce siyasî olarak bağlı bulunduğu Sebe Devleti’nin, adına Yemen’in birçok yerinde mâbedler yapılan baştanrısı Makka’ya tapıyordu. Siyasî otoriteyi ele geçirip güçlendiği milâttan sonraki bir buçuk asırlık dönemde ise Riâm (Riyâm) adında kendine ait bir tanrısı vardı. Kabile mensuplarının, savaşlardan sonra ve hasat zamanında bu tanrının Akvâ tepesinde bulunan putunu ziyaret ettikleri bilinmektedir. Bazı Hemdânlılar’ın ise Zûnüvâs zamanında Yahudiliğe


girdikleri, bazılarının da muhtemelen IV. yüzyıldan itibaren Bizans kayserlerinin bölgeye gönderdikleri misyonerler vasıtasıyla Hıristiyanlığı kabul ettikleri ileri sürülmektedir. Ancak İslâmiyet’in ortaya çıkışından önce bu kabilenin büyük bir çoğunluğu Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen Yeûk, Yegūs, Süvâ‘, Ved ve Nesr (Nûh 71/23) adlı putlara tapıyor, bu arada hac ve umre için Mekke’ye gidip özel bir telbiye ile Kâbe’yi tavaf ediyordu. Ebrehe Fil Vak‘ası’nda Kâbe’yi yıkmak istediği zaman Hemdânlılar da Yemen Emîri Zûnefer’in öncülüğünde diğer bazı kabilelerle birlikte Ebrehe’nin üzerine yürümüşlerdi. Kaynaklarda bu kabilenin Câhiliye devrine ait birçok savaşına işaret edilmekte ve Bedir Gazvesi günü, Yegūs putunu ele geçirmek isteyen Benî Murâd ile aralarında meydana gelen Rezm (Redm) Savaşı’nı kazandığı belirtilmektedir.

Hemdânlılar’ın İslâmiyet’i kabul etmesiyle ilgili bazı rivayetler Mekke dönemine kadar uzanmaktadır. İbn Sa‘d’ın Hişâm b. Muhammed’den naklen verdiği bir habere göre Kays b. Mâlik el-Erhabî el-Hemdânî Hz. Peygamber’e gelir ve müslüman olur. Arkasından da yurduna dönerek kabilesini müslüman eder ve Mekke’ye tekrar gelip durumu Resûl-i Ekrem’e bildirir. Bunun üzerine Resûlullah Kays’ın bu gayretini takdirle karşılar ve bir ahidnâme hazırlatarak onu kabilesinin çeşitli kollarına emîr tayin eder; ayrıca namazlarını kılıp zekâtlarını verdikleri sürece Allah ve Resulü’nün himayesinde olacaklarını bildirir ve 300 “farak”lık (Yemen’de kullanılan bir ölçü) bir tahsisat bağlatır (eŧ-Ŧabaķāt, I, 340-341). Aynı kaynağa göre Abdullah b. Kays adlı başka bir Hemdânlı yine Mekke döneminde Hz. Peygamber’e gelir ve müslüman olur; ancak geri dönerken yolda Zübeyd kabilesinden Zübâb adlı bir kişi tarafından öldürülür (a.g.e., a.y.).

İslâm’a girmeyi kabul eden Hemdân kabilesi, Tebük Seferi dönüşünde (9/630-31) Hz. Peygamber’e bağlılığını bildirmek üzere Mâlik b. Nemat başkanlığında bir heyeti Medine’ye gönderdi. Heyet mensupları önce Resûl-i Ekrem’e hitaben şiirler söyleyerek kabilelerini övdüler; ardından heyet başkanı Mâlik, “Ey Allah’ın elçisi! Hemdân’ın en hayırlı kimseleri süratli develerle İslâm’ın ipine bağlanarak sana geldiler, davetine icâbet ettiler; putlarından da ayrıldılar” dedi. Hz. Peygamber de, “Hemdân, yardım için koştuğu ve sıkıntılara sabrettiği müddetçe ne güzel kabiledir! İslâm’ın abdâlı da evtâdı da onlardandır” dedi (İbn Sa‘d, I, 341); ayrıca namazlarını kıldıkları, zekâtlarını verdikleri müddetçe topraklarını ve meralarını onlara bıraktığını ve kendilerine Allah ve Resulü’nün himayesini verdiğini yazılı olarak bildirdi (İbn Hişâm, II, 596-599). Taberî gibi bazı kaynaklarda, başarısızlığı sebebiyle Hâlid b. Velîd’in yerine 10. yılın Ramazanında (Aralık 631) Yemen’e Hz. Ali’nin gönderilişine ait rivayetlerin doğrudan doğruya Hemdân kabilesiyle ilgili olmadığı ve bu husustaki haberlerin Hz. Ali’yi yüceltmek için uydurulduğu ifade edilmektedir (Taberî, I, 1731-1732; Fayda, s. 104-112). Resûl-i Ekrem’in hastalığı üzerine Yemen’de baş gösteren irtidad hareketlerine, kabilenin ileri gelenlerinden Miş‘âr b. Zülmiş‘âr’ın uzun bir konuşma yapması üzerine (İbn Hacer, VI, 298-299) iltifat etmeyen Hemdânlılar, Mesrûk b. Zülhâris’i Medine’ye göndererek Hz. Ebû Bekir’e bağlılıklarını bildirmişlerdir (a.g.e., VI, 293).

Yemen’in diğer iki kabilesiyle (Mezhic, Himyer) birlikte İslâm ordusunun yedide birini oluşturan Hemdânlılar (Taberî, I, 2495), ilk İslâm fetihleri sırasında Irak ve Suriye cephelerinde savaşmışlar; Yermük, Kādisiye ve Nihâvend muharebelerine, Humus, Lazkiye, Medâin, Hemedan ve Horasan’ın fetihlerine katılmışlardır. Mısır’ın Amr b. Âs tarafından fethedilmesi sırasında Babilon şehrinin alınmasında mancınık kullanan bu kabile mensupları Emevîler zamanında Endülüs’ün fethine gitmiş ve bazıları Gırnata çevresine yerleşmişlerdir. Kûfe’ye yerleşen Hemdânlılar Cemel ve Sıffîn vak‘alarında Hz. Ali’nin yanında çarpışmışlardır; ayrıca reisleri Saîd b. Kays Sıffîn’de çok aktif bir rol oynamıştır. Kendilerini “mızrak ve zırhlarım” şeklinde nitelendiren Hz. Ali’nin, “Cennetin kapısında bekçi olsaydım Hemdânlılar’a selâmetle giriniz derdim” anlamında bir beyit söylediği rivayet edilir. Suriye’de Dımaşk, Humus ve Lazkiye’ye yerleşen Hemdânlılar ise Muâviye’nin ve Emevî idaresinin yanında yer almışlar, çeşitli idarî ve askerî görevler üstlenmişlerdir. Kûfe’de yaşayanlar, Hz. Ali’den sonra onun çocukları ve Ehl-i beyt mensuplarıyla birlikte hareket ederek Emevîler’e karşı başlatılan çeşitli isyanlarda etkili olmuşlar, meselâ Irak Valisi Haccâc’a karşı başlatılan isyan hareketinin lideri İbnü’l-Eş‘as’ın yanında önemli faaliyet göstermişlerdir. Haccâc da İbnü’l-Eş‘as’ı fiilen ve ayrıca şiirleriyle destekleyen kabilenin meşhur şairi A‘şâ Hemdân’ı öldürtmüştür (83/702). Mısır’da Cîze’ye yerleşen Hemdânlılar buradaki varlıklarını uzun süre devam ettirmişler, ancak tarih içerisinde zamanla eriyip yok olmuşlardır. Anavatanları Yemen’de kalan ve burada bir devlet kuran kabile mensupları (bk. HEMDÂNÎLER) bugün hâlâ varlıklarını sürdürmektedirler.

Şiirlerinden zamanımıza bazı örnekler ulaşmış Câhiliye devrine mensup Hemdânlı kırk beş kadar şairin Mekke şivesini kullanmış olması dikkat çekicidir. Bu şiirler Hasan Îsâ Ebû Yâsin tarafından yayımlanmıştır (ŞiǾru Hemdân, s. 223-316). Hemdân kabilesinin yetiştirdiği en büyük âlim, el-İklîl min aħbâri’l-Yemen ve ensâbi Ħimyer adlı eserin müellifi Hasan b. Ahmed el-Hemdânî’dir (ö. 344/955’ten sonra). Hemdânî eserinin X. cildini kabilesine ayırmış ve burada kabilenin kolları ile yetiştirdiği meşhur şahsiyetleri anlatmıştır. Hemdânî nisbesiyle tanınan muhaddis, fakih ve diğer âlimlerden bazıları şöyle sıralanabilir: Ebü’l-Müverri’ Muhâdır b. Müverri’, Ebû İshak Amr b. Abdullah es-Sebîî, Ebû Hişâm Abdullah b. Nümeyr, Ebü’l-Ganâim Muhammed b. Muhammed, Ali b. İbrâhim ve oğlu Ebü’l-Ekrem Berekât, Ebû Temmâm İbrâhim b. Ahmed, Ebû Zer Ömer b. Zer, Mücâlid b. Saîd b. Umeyr (Sem‘ânî, V, 648-649).

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Kelbî, Nesebü MeǾad ve’l-Yemeni’l-kebîr (nşr. Nâcî Hasan), Beyrut 1408/1988, I, 131-135; II, 509 vd.; İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 596-599; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 340-341; Taberî, Târîħ (de Goeje), I, 1717-1718, 1731-1732, 2489, 2495, 3312, 3321, ayrıca bk. İndeks; İbn Düreyd, el-İştiķāķ, s. 419 vd.; Hemdânî, el-İklîl (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Kahire 1368/1948, X, 1-7, 33 vd., 65, 68, 75, 220, ayrıca bk. İndeks; İbn Hazm, Cemhere, s. 392-395, 475-476; Bekrî, MuǾcem, IV, 1396; Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), V, 647-649; Süheylî, er-Ravżü’l-ünüf, VII, 454-456; Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb, Beyrut 1405/1984, s. 438-439; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), V, 752-754; VI, 293, 298-299, 472; L. Caetani, İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul 1924-27, VI, 306-308; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, II, 353-373; IV, 447-450; Kehhâle, MuǾcemü ķabâǿili’l-ǾArab, Beyrut 1388/1968, III, 1224-1225; A. P. Caussin de Perceval, Essai sur l’histoire des arabes, Graz-Austria 1967, I-III, bk. İndeks; Muhammed Hamîdullah, el-Veŝâǿiķu’s-siyâsiyye, Beyrut 1389/1969, s. 191-192; Ahmed Hüseyin Şerefeddin, Dirâsât fî ensâbi ķabâǿili’l-Yemen, Riyad 1401/1981, s. 46-66; Mustafa Fayda, İslâmiyetin Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara 1982, s. 101-112; Hasan Îsâ Ebû Yâsîn, ŞiǾru Hemdân ve aħbâruhâ fi’l-Câhiliyye ve’l-İslâm, Riyad 1403/1983, s. 13-144, 145 vd.; J. Schleifer, “Hâşid ve Bekîl”, İA, V/1, s. 348-350; a.mlf., “Hemdân”, a.e., V/1, s. 418-419; a.mlf. - [W. M. Watt], “Hamdān”, EI² (Fr.), III, 125-126.

Mustafa Fayda