HÂTİMÎ

(الحاتمي)

Ebû Alî Muhammed b. Hasen (Hüseyn) b. Muzaffer el-Bağdâdî el-Hâtimî (ö. 388/998)

Dil âlimi, edebiyat tenkitçisi ve kâtip.

310 (922) yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Hâtimî nisbesinin dedesi Hâtim’den geldiği (İbn Hallikân, IV, 367), babasının da şair olduğu kaydedilmektedir. Gulâmu Sa‘leb olarak tanınan Ebû Ömer ez-Zâhid’in talebesi olmuş, İbn Düreyd’e yetişerek derslerine katılmış (Yâkūt, XVIII, 154), on dokuz yaşında iken Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle’nin himayesine girmiş ve bu sayede Ebû Ali el-Fârisî,


İbn Hâleveyh ve Mütenebbî gibi edip ve âlimler arasında önemli bir yer edinmiştir. İçlerinde Kādî Ebû Ali et-Tenûhî gibi tanınmış simaların da bulunduğu birçok kimse onun talebesi olmuştur. Ancak Hâtimî’nin idarî ve edebî alanda daha önemli ve nüfuzlu bir yere gelmesi, 339 (950) yılında Büveyhî Emîri Muizzüddevle’ye kâtip olmasından ve ardından Mutî‘-Lillâh’ın veziri Ebû Muhammed el-Mühellebî ile tanışıp dostluk kurmasından sonra gerçekleşmiş, edebiyat ve diğer ilimler alanındaki geniş bilgisi sayesinde Seyfüddevle’den sonra Bağdat’ta birçok emîre kâtiplik yapmıştır. Mütenebbî Bağdat’a geldiğinde (352/963) onunla karşılaşarak şiir ve edebiyat konularında kendisiyle münazara yapmış, bu münazaralardan sonra yazdığı risâlelerle edebiyat dünyasındaki şöhretinin zirvesine ulaşmıştır. Hâtimî 26 Rebîülâhir 388 (27 Nisan 998) tarihinde Bağdat’ta vefat etti.

Hâtimî geçimsiz, kıskanç, hırslı, kendini beğenmiş, münakaşadan ve başkalarını eleştirmekten hoşlanan bir insan olduğu için yakın çevresi ve meslektaşları tarafından pek sevilmezdi. Buna rağmen ilmî ve edebî gücü sayesinde kendisini kabul ettirmiş, devlet adamları ve meslektaşları arasında önemli bir yer edinmişti. Kötü huyları yüzünden Ebû Abdullah Hüseyin b. Ahmed İbnü’l-Haccâc ve diğer bazı kişiler tarafından hicvedilmiştir. Dönemindeki fikir hareketlerinden faydalanmakla kalmamış, bu hareketlere kendisi de önemli katkılarda bulunmuştur. Başta şiir tenkidi olmak üzere edebî tenkidin temellerini atmış, belâgat ve tenkit terimlerine yenilerini eklemiş ve eski terimlerden bazılarını açıklayarak bunların yerleşmesinde önemli bir görev ifa etmiştir. Zekî Mübârek, Hâtimî’nin şiir tenkidindeki yerine işaret ettikten sonra onun tenkide dair görüşlerinin çağımız tenkitçilerinin seviyesinde olduğunu ifade etmiştir (en-Neŝrü’l-fennî, s. 113). Hâtimî, daha sonraki asırlarda edebiyat tenkitçilerinin büyük bir kısmı için örnek ve kaynak olmuştur; bu etkisi günümüzde de gözlenmektedir (Nebîl Reşâd Nevfel, s. 171-173). Ancak V. (XI.) yüzyıldan sonra en önemli görüşlerini ihtiva eden eserlerinin çoğunun kaybolması ve Aristo mantığına dayalı kuralcı belâgatın ön plana çıkarak zevkiselime dayalı edebî tenkit çalışmalarının ikinci derecede kalması sebebiyle Hâtimî’ye ilginin azaldığı görülür.

Kaynaklarda aynı zamanda şair olarak da nitelendirilen Hâtimî’den Seyfüddevle, Halife Kādir-Billâh, Vezir Şemsülmeâlî ve diğer bazı devlet büyükleri için yazdığı birkaç kaside ile Nâbiga ez-Zübyânî’nin şiirlerinden yaptığı tazminleri içeren bir hamâse ve bir gece tasviri günümüze ulaşmıştır (şiirleri için bk. Ebû Ali b. Muhassin et-Tenûhî, III, 14, 26; Seâlibî, III, 120-124; Yâkūt, XVIII, 157-159). Bu parçaların Hâtimî’nin babasına veya kendisinin bir oğluna ait olabileceğini ileri sürenler varsa da (EI² [İng.], Suppl., s. 361) bizzat öğrencisi Kādî Ebû Ali b. Muhassin et-Tenûhî tarafından Hâtimî’den nakledilmiş şiirlerinin bulunması (Neşvârü’l-muĥâđara, III, 14, 26) bu ihtimale imkân vermemekte, buna karşılık Hâtimî’nin az sayıda şiir yazan şairlerden (mukıllûn) olduğu yolundaki hüküm daha isabetli görünmektedir.

Hâtimî’nin edebî tenkide dair fikirlerini edebiyat anlayışı, belâgat ve kısımları ile serika*ya dair görüşleri olmak üzere üç bölümde toplamak mümkündür. Sırrü’ś-śınâǾa adlı eserinde ortaya koyduğu, bir edibin sahip olması gereken temel kültür hakkındaki düşünceleri de bunlara ilâve edilebilir.

Eserleri. Hâtimî edebî sanatlara, şiire ve özellikle edebî tenkide dair birçok kitap yazmıştır. Bazıları günümüze kadar gelen, bazıları da sadece kaynaklarda zikredilen başlıca eserleri şunlardır: 1. er-Risâletü’l-mûđıĥa (muvađđıĥa fî źikri seriķāti Ebi’ŧ-Ŧayyib el-Mütenebbî ve sâķıŧı şiǾrih). Hâtimî’nin, Mütenebbî ile yaptığı sert münazaraları sonunda Abbâsî Veziri Ebü’l-Ferec Muhammed b. Abbas için yazdığı ilk risâlesidir. Kendisine şöhret kazandıran en önemli eserlerinden biri olup aynı zamanda Mütenebbî’ye ait şiirlerin tenkidi konusunda telif edilmiş doyurucu ilk risâledir. Zamanla Mütenebbî’nin şiirleri hakkında ve edebî tenkit alanında yapılan çalışmaların esası ve kaynağı haline gelen er-Risâletü’l-mûđıĥa, Muhammed Yûsuf Necm tarafından çeşitli indeks ve notlar ilâvesiyle neşredilmiştir (Beyrut 1385/1965). Eser bazı kaynaklarda el-Ĥâtimiyye ve Cebhetü’l-edeb adlarıyla anılmaktaysa da bunlardan birincisi, Hâtimî’nin diğer bir eseri olan er-Risâlâtü’l-Ĥâtimiyye ile karıştırılmasından ileri gelmiş, ikincisi de mukaddimede yer alan “cebhetü’l-edeb” tabirinden doğmuştur. Esasen mukaddimenin sonunda Hâtimî eserine el-Mûđıĥa adını verdiğini açıkça ifade etmektedir. Bu risâlenin yazılmasının en önemli sebebi, Mütenebbî ile arası açılan Büveyhî Veziri Mühellebî’nin Bağdat’taki kâtip ve şairleri Mütenebbî aleyhine tahrik etmesidir. Mütenebbî Bağdat’a gelince Mühellebî, aralarında Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin de bulunduğu bazı kimselerle birlikte onu ziyaret ederek rakipleri olan Hamdânîler’e övgü şiirleri yazdığı gibi kendisine de yazmasını istedi. Ancak hükümdarlardan başkasını övmeyi kendine yakıştıramayan Mütenebbî bu isteği kabul etmeyince vezir şair ve edipleri onun aleyhine tahrik etti. Vezirle birlikte Muizzüddevle de Mütenebbî’den hoşlanmadığı için ona karşı genel bir tavır oluştu. Bu ortamda Hâtimî, Mütenebbî ile yaptığı sert tartışma sonunda bütün bilgi ve maharetini ortaya koyduğu söz konusu risâlesini kaleme alarak eserde kendisinin ve Bağdatlı meslektaşlarının onun aleyhindeki duygu ve düşüncelerinin yanı sıra şiir, serika, belâgat vb. edebî konulara dair görüşlerini de açıklama fırsatını buldu. Ancak Hâtimî, risâlenin sonunda duygusallıktan uzaklaşıp Mütenebbî hakkında daha insaflı ve tarafsız davranarak onun eksik ve yanlışlarını değil şiirinin ve methiyelerinin güzelliklerini dile getireceği bir başka risâle yazmaya karar verdiğini belirtmektedir. 2. er-Risâletü’l-Ĥâtimiyye fîmâ vâfaķa’l-Mütenebbî fî şiǾrihî kelâme Arisŧo fi’l-ĥikme (Muđâhâtü şiǾri’l-Mütenebbî li-kelâmi Arisŧo). Hâtimî’nin şöhretini artıran bir başka önemli çalışmasıdır. Müellif, hacim ve muhteva bakımından farklı birçok metni bulunan risâlede (bk. [nşr. Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî], nâşirin mukaddimesi, s. 208-211) Mütenebbî’nin bazı şiirleriyle Aristo’ya nisbet edilen hikmetler arasındaki ilgi ve benzerlikler üzerinde durarak onların Aristo’nun sözlerinden alındığı veya onlara dayandığı sonucuna varmıştır. Halbuki başta el-Vesâŧa sahibi Kādî el-Cürcânî olmak üzere birçok tenkitçi, bunların şairler arasında öteden beri kullanılagelmiş ortak kavramlar şeklinde birer rastlantı (müvârede / tevârüdü’l-havâtır / iltikāü’l-hâtıreyn) olduğunu kabul etmiştir (a.g.e., s. 222). Hâtimî, şiir tenkidinin temellerini atan ilk ve en önemli tenkitçiler arasında yer almasına vesile olan risâlesini er-Risâletü’l-mûđıĥa’nın ardından 354’ten (965) sonra yazmıştır. Bazı araştırmacıların söylediği gibi bu risâleyi Mütenebbî’yi kötülemek veya onun eksiklerini tamamlamak için kaleme almamıştır. Çünkü bu sırada araları düzelmeye başlamıştı ve eserin muhtevası da bunu göstermektedir. Hâtimî risâlede, Aristo’nun sözleriyle Mütenebbî’nin beyitleri arasındaki


benzerlik ve farklılıklara işaret etmiştir. Üsâme b. Münkız el-BedîǾ fî naķdi’ş-şiǾr’inde, er-Risâletü’l-Ĥâtimiyye başta olmak üzere Hâtimî’nin üç eserinden faydalanmış, bunlardan el-Ĥâlî ve’l-Ǿâŧıl ile Ĥilyetü’l-muĥâđara’yı mukaddimesinde zikretmiştir. Ancak eserin “el-Ĥallü ve’l-Ǿaķd” başlıklı bölümünde (s. 259-283), er-Risâletü’l-Ĥâtimiyye’nin mukaddimesi dışındaki metninin tamamını naklettiği halde bundan söz etmemiştir. Mütenebbî’nin Aristo’dan faydalanarak Yunan kültüründen etkilendiğini düşünen şarkiyatçıların yakından ilgilendiği er-Risâletü’l-Ĥâtimiyye, ilk defa Antûn Bûlâd tarafından Râşidü Sûriye adlı mecmuada (Beyrut 1868) kısmen neşredilmiştir. Daha sonra Mersafî’nin el-Vesîletü’l-edebiyye’si içinde (Kahire 1292) ve et-Tuĥfetü’l-behiyye ve’ŧ-ŧurfetü’ş-şehiyye adlı bir mecmuada yayımlanan risâleyi (İstanbul 1302) O. Rescher Die Risālet el-Ĥātimijje adıyla Almanca’ya çevirerek yayımlamıştır (Islamica, II/3, [1926], s. 439-473). Eseri Fuâd Efrâm el-Bustânî de neşretmiş (Mecelletü’l-Meşrıķ, Beyrut 1931), bu neşrin ayrı basımı da yapılmıştır. İbrâhim ed-Desûkī tarafından el-Münâžara beyne’l-Ĥâtimî ve’l-Mütenebbî bi-Medîneti Baġdâd adıyla yayımlanan eseri (Ebû Saîd Muhammed b. Ahmed el-Amîdî’nin el-İbâne Ǿan seriķāti’l-Mütenebbî’si içinde, Kahire 1961, s. 251-270), Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî “Muđâhâtü şiǾri’l-Mütenebbî li-kelâmi Arisŧo” (Mecelletü Külliyyeti’ş-şerîǾa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, sy. 1 [Mekke 1393-1394], s. 203-272) ve Hasan Muhammed eş-Şemmâ‘ “Münâžara beyne Ebi’ŧ-Ŧayyib el-Mütenebbî ve’l-Ĥâtimî” (Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb bi-CâmiǾati’r-Riyâđ, sy. 4 [Demmâm 1395-1396], s. 237-295) başlıkları altında neşretmişlerdir. 3. Ĥilyetü’l-muĥâđara (fî śınâǾati’ş-şiǾr). Kudâme b. Ca‘fer, İbn Kuteybe, Sa‘leb ve İbnü’l-Mu‘tez gibi daha önceki edip ve münekkitlerin görüşlerini ihtiva eden, ayrıca onlardan farklı olarak serika konusuna da yer veren (İhsan Abbas, s. 256) şiir ve edebî tenkide dair önemli bir eser olup daha sonraki edip ve tenkitçiler için vazgeçilmez bir kaynak sayılmıştır. Hâtimî, bir antoloji olarak da kabul edilebilecek olan bu eserinde çeşitli şairlerden aldığı şiirleri incelerken edebiyat, şiir ve özellikle kasidenin yapısıyla ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Onun bu görüşleri birçok edebiyatçı ve münekkit için bir mesnet teşkil etmiş, onlara yeni ufuklar açmıştır. Bundan dolayı Ĥilyetü’l-muĥâđara telifinden hemen sonra tanınan ve aranan bir eser haline gelmiş, birçok müellif ondan nakiller yapmıştır. Meselâ İbn Reşîķ el-ǾUmde’sinde, serika başta olmak üzere çeşitli konularda Ĥilye’den faydalanmış ve onun metodunu benimsemiştir. İbn Reşîķ’in tenkit ve belâgat terimleri hususunda da Ĥilye’den çok faydalandığı görülmektedir. Buna rağmen el-ǾUmde, üslûbunun güzelliği sebebiyle Ĥilyetü’l-muĥâđara’dan daha çok meşhur olmuştur. Eserin Hilâl Nâcî (Beyrut 1978) ve Ca‘fer el-Kettânî (I-II, Bağdat 1979) tarafından iki neşri gerçekleştirilmiştir. Zekî Zâkir el-Ânî bu neşirlerdeki eksiklikler, hatalar ve eserin görülemeyen yazma nüshalarına dair bir makale yayımlamıştır (bk. bibl.). 4. Sırrü’ś-śınâǾa. Bir edibin bilmesi gereken hususlara dair olup Râgıb Paşa Kütüphanesi’nde (nr. 1317) ve Kahire’de (Ma‘hedü’l-maħtûtâti’l-Arabiyye, Edeb, nr. 841) yazma nüshaları bulunmaktadır. 5. el-Emŝâlü’l-meşhûre fi’l-ĥikemi’l-menŝûre min neśâǿiĥi Arisŧûŧâlîs el-Ĥakîm (Mektebetü’l-belediyye bi’l-İskenderiyye, nr. 2043; bk. Nebîl Reşâd Nevfel, s. 176). 6. el-Ĥâlî ve’l-Ǿâŧıl. Günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen eser şiire dair olup diğer eserlerindeki işaretlerden anlaşıldığına göre daha çok cinas, tıbâk, istiare, işâret, teşbîh, teblîğ ve taşdîr gibi sanatları ele almaktadır. 7. el-Hilbâce (fî śıfati’ş-şiǾr). Vezir İbn Sa‘dân (Hüseyin b. Ahmed) için yazılmıştır. Hâtimî, bu vezir için kötü sözler söyleyen birisinden kinaye olarak esere el-Hilbâce (ahmak) adını vermiştir. Yâkūt MuǾcemü’l-üdebâǿda bu eserden nakiller yapmıştır (XVIII, 157-159). 8. er-Risâletü’l-bâhire (el-Muġassil). Ebü’l-Hasan el-Bettî’nin meziyetlerine dairdir. 9. Muħtaśarü’l-ǾArabiyye. Nahivle ilgili bir eser olduğu kaydedilmektedir (Muđâhâtü şiǾri’l-Mütenebbî [nşr. Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî], nâşirin mukaddimesi, s. 206). Müellifin bunlardan başka el-BerâǾa, el-Mecâz, el-MiǾyâr ve’l-muvâzene, MüntezaǾu’l-aħbâr ve maŧbûǾu’l-eşǾâr, ǾUyûnü’l-kâtib, VaķǾatü’l-Edhem, Kitâb fi’l-luġa, er-Risâletü’n-nâciye ve Risâletü’ş-şarâb gibi eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.

Hâtimî hakkında Nebîl Reşâd Nevfel tarafından Ebû ǾAlî el-Ĥâtimî: efkârühü’n-naķdiyye ve taŧbîķātüh adıyla bir çalışma yapılmış (bk. bibl.), eserde Hâtimî’nin edebî tenkit ve belâgat terimlerine dair görüşleri diğer edebiyat tenkitçilerinin görüşleriyle karşılaştırılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Hâtimî, er-Risâletü’l-mûđıĥa (nşr. M. Yûsuf Necm), Beyrut 1385/1965, neşredenin mukaddimesi, s. hemim; a.mlf., Muđâhâtü şiǾri’l-Mütenebbî li-kelâmi Arisŧo (nşr. Reşîd Abdurrahman el-Ubeydî, Mecelletü Külliyyeti’ş-şerîǾa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, sy. 1, Mekke 1393-94 içinde), s. 230-272, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 203-229; Ebû Ali b. Muhassin et-Tenûhî, Neşvârü’l-muĥâđara ve aħbârü’l-müźâkere (nşr. Abbûd eş-Şâlcî), Beyrut 1392/1972, III, 14, 26; V, 195; VI, 182; Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-İmtâǾ ve’l-müǿânese (nşr. Ahmed Emîn - Ahmed ez-Zeyn), Kahire 1953, I, 135; Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr, III, 120-124; Hatîb, Târîħu Baġdâd, II, 214; Üsâme b. Münkız, el-BedîǾ fî naķdi’ş-şiǾr (nşr. Ahmed Ahmed Bedevî), Kahire 1380/1960, s. 8, 259-283; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XVIII, 154-179; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, III, 103-104; İbn Hallikân, Vefeyât , IV, 362-367; Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 87-89; Keşfü’ž-žunûn, I, 670; II, 988, 1850, 1905; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, III, 129; Zekî Mübârek, en-Neŝrü’l-fennî, Beyrut 1934, s. 113; Sezgin, GAS, II, 488; Ömer Ferruh, Târîħu’l-edeb, II, 569-572; G. J. H. Van Gelder, Beyond the Line, Leiden 1982, s. 82-89; İhsan Abbas, Târîħu’n-naķdi’l-edebî Ǿindel-ǾArab, Beyrut 1983, s. 253-270; Sâlihiyye, el-MuǾcemü’ş-şâmil, II, 119-120; Yûsuf el-Bedîî, eś-Śubĥu’l-münbî (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), Kahire 1994, s. 128-138; Nebîl Reşâd Nevfel, Ebû ǾAlî el-Ĥâtimî: efkârühü’n-naķdiyye ve taŧbîķātüh, İskenderiye, ts. (Münşeâtü’l-maârif); O. Rescher, “Die Risālet el-Ĥātimijje”, Islamica, II/3, Leipzig 1926, s. 439-473; Hasan Muhammed eş-Şemmâ‘, “Münâžara beyne Ebi’ŧ-Ŧayyib el-Mütenebbî ve’l-Ĥâtimî”, Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb bi-CâmiǾati’r-Riyâđ, sy. 4, Demmâm 1395-96/1975-76, s. 237-295; Zekî Zâkir el-Ânî, “Ĥavle Kitâbi Ĥilyeti’l-muĥâđara li’l-Ĥâtimî”, el-Mevrid, IX/3, Bağdad 1400/1980, s. 392-395; S. A. Bonebakker, “al-Ĥātimī”, EI² Suppl. (İng.), s. 361-362.

Zülfikar Tüccar