HASSÂN b. NU‘MÂN

(حسّان بن النعمان

eş-Şeyhu’l-emîn Hassân b. en-Nu‘mân b. Adî b. Bekr el-Ezdî el-Gassânî (ö. 85/704 [?])

Emevîler’in İfrîkıye valisi.

Aslen Gassânî emîrlerinden olup İfrîkıye valiliğine getirilmeden önceki hayatı hakkında bilgi yoktur. Züheyr b. Kays el-Belevî’nin Bizans kuvvetleri tarafından Berka’da şehid edilmesinden sonra İfrîkıye valiliği bir süre boş kaldı. Çünkü Halife Abdülmelik b. Mervân, hilâfet iddiasında bulunan Abdullah b. Zübeyr ile meşgul olduğundan bu gibi işlerle ilgilenemedi; ancak isyanın bastırılmasından sonra halkın ısrarlı istekleri karşısında 73 (692) yılında İfrîkıye valiliğine Hassân b. Nu‘mân’ı tayin etti. Hassân’ın tayin tarihiyle ilgili başka rivayetler de vardır (Mahmûd Şît Hattâb, I, 173-174).

Hassân b. Nu‘mân Mısır’da donattığı 40.000 kişilik bir ordu ile İfrîkıye seferine çıktı (74/693) ve ilk olarak Bizanslılar’ın denizden saldırılarına açık olan sahil şehirleri Berka ile Trablus’u tahkim etti; aynı yıl Kayrevan’ı yeniden ele geçirdi. Ancak İfrîkıye’de onu iki büyük tehlike bekliyordu; bunlar, sahil şehri olan Kartaca’daki (Kartacene) Bizanslılar ile Berberîler’i etrafına toplayan Kâhine idi. Önce Kartaca üzerine yürüyen Hassân fazla zorlanmadan şehre girdi (75-76/694-695) ve birçok esirle ganimet aldı. Şehirde bulunan Berberîler ve Bizanslılar’ın bir kısmı gemilerle Endülüs’e ve Sicilya’ya kaçtılar. Bundan sonra Satfûre ve Benzert’e (Bizerte) yürüyerek her iki şehri de fethetti. Buralardan kaçan Bizanslılar Bâce, Berberîler ise Bûne şehrine sığındılar. Kayrevan’a geri dönen Hassân, İfrîkıye’de istikrarı tam olarak sağlamak amacıyla yerine Ebû Sâlih’i bırakarak Avrâs dağlık bölgesinde hüküm sürmekte olan Berberî Kâhine’ye karşı harekete geçti. Kâhine, Hassân’ın geldiğini haber alınca Avrâs eteklerindeki Bâgāye şehrinde karargâh kurdu. İki ordu Nînî vadisinde karşılaştı. Yapılan savaşta Bizans’ın da desteğini sağlayan Kâhine galip geldi (77/696). Müslümanlar yenildikleri bu vadiye daha sonra Vâdilazârâ, bu savaşa da Yevmü’l-belâ ismini vermişlerdir. Kâhine’nin önünden kaçan Hassân Berka’ya çekildi ve durumu Halife Abdülmelik b. Mervân’a bildirerek yardım istedi. Abdülmelik ona iç karışıklıklarla meşgul olduğunu, bu sebeple Berka’da bir süre beklemesini emretti. Hassân burada beş yıl kaldı ve tarihte “kusûru Hassân” diye şöhret bulan köşkleri yaptırdı. Kâhine ise galip gelmesine rağmen Kayrevan’a saldırmayıp yine Avrâs bölgesine çekildi ve burada Hassân’ın yakın arkadaşı Hâlid b. Yezîd el-Absî dışında aldığı bütün esirleri serbest bıraktı. Hassân Berka’da iken müslümanların zor durumda olduğunu öğrenen Bizans İmparatoru Leontios, Kartaca üzerine bir donanma gönderdi ve kendini savunacak gücü bulunmayan şehir halkı Bizans kuvvetleri tarafından esir alınıp malları yağma edildi (78/697).

Abdülmelik b. Mervân iç karışıklıkları hallettikten sonra Hassân’a yardımcı birlikler gönderdi ve yeniden İfrîkıye seferlerine çıkmasını istedi. Hassân bu defa ilk olarak Kâhine’nin üzerine yürüdü; bu arada güzergâhındaki Kābis (Gabes), Kafsa, Kastilya ve Nefzâve’yi itaat altına aldı. Kâhine, Hassân’ın geldiğini öğrenince şehir ve kalelerin birçoğunu yıktırdı. İki ordu arasındaki savaşı Hassân kazandı. Kâhine sonradan Bi’rikâhine denilen bir kuyunun başında 79 (698) yılı civarında yakalanıp öldürüldü; bu olayın 82 (701) veya 84 (703) yıllarında cereyan ettiğine dair rivayetler de vardır. Yenilen Berberîler eman verilmesi üzerine İslâmiyet’i kabul ettiler; Hassân b. Nu‘mân da Kâhine’nin iki oğlunu onlara kumandan yaptı (82/701). Yeni birliklerle güçlenen


Hassân önce Zağvân’ı, ardından Kartaca’yı teslim aldı. Böylece İfrîkıye kesin biçimde İslâm hâkimiyetine girmiş oldu. Bu fetihlerin arkasından Hassân, topraklarını denizden gelecek saldırılara karşı korumak için bir donanma oluşturmak amacıyla Tunus şehrini kurdu ve bir tersane inşa ettirdi. Kısa bir süre sonra burada yapılan gemilerden meydana gelen donanma ile Bizanslılar’ın üs olarak kullandıkları Sicilya’ya ve diğer adalara akınlar başlatıldı. Böylece Bizans’ın Batı Akdeniz’deki deniz gücü kırıldı ve İfrîkıye sahilleri emniyete alındı.

Hassân b. Nu‘mân’ın azil şekli ve vefat tarihi hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır. İbn İzârî onu Mısır Valisi Abdülazîz b. Mervân’ın, Zehebî ise Abdülmelik’in azlettiğini söyler. Daha sonra Dımaşk’a dönen Hassân, yeni halife Velîd b. Abdülmelik ile görüşerek hiçbir zaman servet ve ikbal peşinde koşmadığını, i‘lâ-yi kelimetullah için cihad ettiğini söylemiş, hakkında müsbet kanaat sahibi olan ve kendisine eski görevini tekrar vermek isteyen halifenin teklifini de Emevîler’e bir daha hizmette bulunmayacağını söyleyerek geri çevirmiştir. İbn Tağrîberdî, Hassân’ın 80 (699) yılında vefat ettiğini yazıyorsa da Hüseyin Mûnis, Mûsâ b. Nusayr’ın İfrîkıye’ye vali tayin edilmesini de dikkate alarak 85’te (704), Mahmûd Şît Hattâb ise 87’de (706), Mesleme b. Abdülmelik ile birlikte çıktığı Anadolu gazâsında öldüğünü söylemektedir.

Emevîler ve halk nazarında büyük itibarı olan ve bundan dolayı Şeyhülemîn diye anılan Hassân b. Nu‘mân akıllı, vakur, samimi ve müttaki bir insan, iyi bir kumandandı. Devlet dairelerinde ve orduda bazı düzenlemeler yaptı ve çeşitli imar faaliyetlerinde bulundu. Önemli devlet hizmetleri için birer divan tesis edip zekât, haraç ve cizye işleriyle ilgilenmek üzere âmiller görevlendirdi. Orduyu yeniden düzenleyerek uçlara yerleştirdi ve askerlere hazineden maaş bağlattı. Kayrevan Ulucamii’ni sağlam bir şekilde yeniden yaptırdı. Kanallar açtırdı; başta kendi kurduğu Tunus olmak üzere şehirlere mescid ve medreseler inşa ettirdi. Berberîler arasında İslâmiyet’in yayılmasını sağladı. Halka Müslümanlığı öğretmek ve onların dinî meseleleriyle ilgilenmek üzere fakihler tayin etti. Araziyi Berberîler arasında dağıtarak tarımın gelişmesi için çalıştı. O güne kadar Bizans ve Gotlar’a ait paraları kullanan halk onun bastırdığı dinar, dirhem ve felsleri kullanmaya başladı. Bizans’ın İfrîkıye’deki hâkimiyetine ve buraya tekrar dönme ümitlerine son veren Hassân tâbiînden olup Hz. Ömer’den hadis rivayet etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Halîfe b. Hayyât, et-Târîħ (Zekkâr), I, 336, 340, 345, 356-357; İbn Abdülhakem, Fütûĥu Mıśr (Torrey), s. 200-202; Belâzürî, Fütûĥ (Rıdvân), s. 231; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 277; Ebû Bekir el-Mâlikî, Riyâżü’n-nüfûs (nşr. Beşîr el-Bekkûş - M. el-Arûsî el-Matvî), Kahire 1401-1403/1981-83, I, 48-57; İbn Asâkir, Tehźîbü Târîħi Dımaşķi’l-kebîr (nşr. Abdülkādir Bedrân), Beyrut 1979, IV, 149-150; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 349-373; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 34-39; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 140; İbn Kesîr, el-Bidâye (nşr. Ahmed Ebû Mulhim v.dğr.), Beyrut 1409/1989, VIII, 321; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, I, 200-201; el-Ĥulelü’s-sündüsiyye, I, 512-517; Ziyâeddin er-Reyyis, ǾAbdülmelik b. Mervân: Muvaĥĥidü’d-devleti’l-ǾArabiyye, Kahire 1962, s. 257-259; Hüseyin Mûnis, Fetĥu’l-ǾArab li’l-Maġrib, Kahire, ts., s. 231-266; Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Târîħu’l-fetĥi’l-ǾArabî fî Libyâ, Beyrut 1972, s. 131-142; Abdullah Laroui, The History of Maghrib (trc. R. Manheim), Princeton 1977, s. 82; Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd, Târîħu’l-Maġribi’l-ǾArâbî, İskenderiye 1979, I, 217-226, 228-235; Mûsâ Lakbâl, el-Maġribü’l-İslâmî, Cezayir 1981, s. 55-57; Seyyid Abdülazîz Sâlim, el-Maġribü’l-kebîr, Beyrut 1981, II, 240-251; Osman Sa‘dî, ǾUrûbetü’l-Cezâǿir, Cezayir 1982, s. 29-31; Mahmûd Şît Hattâb, Ķādetü fetĥi’l-Maġribi’l-ǾArabî, Beyrut 1404/1984, I, 172-220; Abdülazîz es-Seâlibî, Târîħu Şimâli İfrîķıyyâ (nşr. Ahmed b. Mîlâd - Muhammed İdrîs), Beyrut 1407/1987, s. 73-78, 83; Abdülazîz Muhammed el-Lümeylim, Ĥassân b. NuǾmân el-Ġassânî ve devruhû fî fetĥi bilâdi’l-Maġrib, Beyrut 1414/1993; René Basset, “Ĥassân”, İA, V/1, s. 342-343; M. Talbi, “Ĥassān b. al-NuǾmān”, EI² (İng.), III, 271; a.mlf., “al-Kāhina”, a.e., IV, 422-423.

Nadir Özkuyumcu