HASENÎLER

(الحسنيّون)

Fas’ta Muhammed en-Nefsüzzekiyye’ye (ö. 145/762) mensup şerifler sülâlesi.

Hz. Hasan’ın soyundan gelen kişiler için kullanılan Hasenî nisbesi Fas’ta daha özel bir anlam kazanmış ve Hz. Hasan’ın torunu Abdullah b. Hasan’a oğlu I. İdrîs ile bağlanan İdrîsîler’den ayırt edilmeleri için sadece oğlu Muhammed b. Abdullah en-Nefsüzzekiyye’nin ahfadına Hasenî denilmiştir. Rivayete göre Sicilmâseli müslümanlar, hac dönüşünde konakladıkları Yenbû’da Muhammed en-Nefsüzzekiyye’nin torunlarından Hasan b. Kāsım ed-Dâhil ile tanışmış, kutsiyet ve faziletinden faydalanmak için onu kendi memleketlerine yerleşmeye ikna etmişlerdir (664/1265-66). Bilgili bir zat olan Hasan ed-Dâhil, Maslah denilen yerde 706 veya 707 (1306 veya 1307) yılında vefat etti ve Sicilmâse’de defnedildi. Mevlây Hasan ed-Dâhil cehaletle mücadele etmiş, huzurun temini ve ziraatin gelişmesi yolunda gayret sarfetmiştir. Kaynaklarda onun siyasî faaliyette bulunduğuna dair herhangi bir bilgi yoktur. Kısa bir süre sonra da bir grup Der‘alı, yine hac farîzasını eda etmek için Hicaz’a gittiği vakit Hasan ed-Dâhil’in amcasının oğlu Zeydân b. Ahmed ile irtibat kurmuş ve aynı sebeplerle onu ülkesine davet etmiştir. Hasan ed-Dâhil’in soyundan gelenler, 1075 (1664) yılında Aleviyye adıyla da bilinen Filâlîler hânedanını kurmuş olup bu hânedan günümüzde de Fas’ı yönetmeye devam etmektedir.


Zeydân’ın soyundan gelenler ise Sa‘dîler hânedanını (1509-1658) kurmuşlardır.

Askerlik, ilim ve tasavvuf sahalarında temayüz eden ve başlangıçta Fas’ın güneyine yayılmış olan Hasenîler bu ülkenin içtimaî ve siyasî tarihinde çok önemli rol oynadılar. Halk ve sultan nazarında büyük itibarları vardı. Her yerde saygı görüyor ve vergilerden muaf tutuluyorlardı. Şeriflere özel itibar gösterildiği ve kendilerine sürekli ihsanlarda bulunulduğu için bilhassa Merînîler devrinde (1196-1465) şeriflik iddiasında bulunanların sayısı arttı. Merînî sultanları bu durum karşısında bazı düzenlemeler yaparak nakiblik müessesesini kurdular ve şerif olanlarla olmayanları birbirinden ayırt edebilmek için bu ailenin mensuplarını dikkatli sayımlar sonucu belirleyip bir divanda tesbit etmeye çalıştılar; aralarında çıkabilecek meselelerin hallini de nakiblere havale ettiler.

Hasenîler’in ensâbı ve hal tercümesiyle ilgili olarak yazılan eserler arasında Abdüsselâm b. Tayyib el-Kādirî’nin ed-Dürrü’s-senî fî baǾżı men bi-Fâs min ehli’l-beyti’l-Ĥasenî (Fas 1309), Muhammed ed-Dilâî’nin Netîcetü’t-taĥķīķ (Tunus 1296; Fas 1309), Abdullah Velîd b. Arabî el-Irâkī’nin ed-Dürrü’n-nefîs fî-men bi-Fâs min benî Muĥammed b. Nefîs (Fas, ts.) ve Ebü’l-Alâ İdrîs b. Ahmed el-Fudaylî’nin ed-Dürerü’l-behiyye ve’l-cevâhirü’n-nebeviyye fî fürûǾi’l-Ĥaseniyye ve’l-Ĥüseyniyye (Fas 1309, 1314) adlı eserleri zikredilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Kādî, el-Münteķa’l-maķśûr (nşr. Muhammed Rezûk), Rabat 1986; İdrîs el-Fudaylî, ed-Dürerü’l-behiyye ve’l-cevâhirü’n-nebeviyye fi’l-fürûǾi’l-Ĥaseniyye ve’l-Ĥüseyniyye, Fas 1314; Abdüsselâm b. Tayyib el-Kādirî, ed-Dürrü’s-senî fî baǾżı men bi-Fâs min ehli’l-beyti’l-Ĥasenî, Fas 1309; Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî, Selvetü’l-enfâs, Fas 1318; Ahmed el-Alevî, Târîħu şürefâǿi Sicilmâse, Rabat, el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 3034 Z; Abdülazîz el-Fiştâlî, Menâhilü’ś-śafâ (nşr. Abdullah Kennûn), Tıtvân 1384/1964; Selâvî, el-İstiķśâ, I-IX, tür.yer.; Tâhir el-Lehyevî, Ĥıśnü’s-selâm, Dârülbeyzâ 1978; A. Cour, “Hasenî”, İA, V/1, s. 339-341; E. Lévi-Provençal, “Şorfâ’”, a.e., XI, 576-579; el-Ķāmûsü’l-İslâmî, II, 91; B. Lewis, “ǾAlids”, EI² (Fr.), I, 412-414; G. Deverdun, “Ĥasanī”, a.e., III, 263-265.

Muhammed Rezûk