HALKA

(الحلقة)

Zikir veya ilim meclisi anlamında bir terim.

Sözlükte “daire, insanların bir daire biçiminde dizilmesi” mânasına gelen halka (haleka) kelimesi, ilim öğrenmek için öğrencilerin bir hocanın ve zikir yapmak için sûfîlerin bir şeyhin çevresinde toplanmasını ifade etmek üzere “tedrîs” ve “zikir” kelimeleriyle birlikte “meclis” anlamında kullanılmıştır (halka-i tedrîs, halka-i zikir). Namaz kılarken cemaatin saf teşkil etmesi istendiği halde sohbetlerde, vaazlarda ve derslerde çok defa halka veya hilâl biçiminde sıralanma tercih edilmiştir. Dinleyicilerin kalabalık olması durumunda bir halkanın arkasında bir veya birkaç halka daha oluşturulur. Böylece yapılan vaazın veya verilen dersin daha rahat dinlenmesi ve daha iyi anlaşılması sağlanır.

Hz. Peygamber zamanında ders ve zikir halkalarının mevcut olduğunu gösteren bazı rivayetler vardır. Resûl-i Ekrem mescidde ashabın biri öğretim, diğeri Kur’an okuma ve dua olmak üzere iki halka teşkil ettiğini görmüş, bunların her ikisinin de hayırlı olduğunu söylemiş, fakat kendisi muallim olarak gönderildiğini belirterek öğretim halkasına dahil olmuştur (İbn Mâce, “Muķaddime”, 17). Diğer bir hadiste halkada boş bulduğu yere oturan, boş yer bulunmadığında arkada ikinci bir halka başlatan kişiler övülmüş, halkaya dahil olmayanlar ise kınanmıştır (Buhârî, “Ǿİlim”, 8, “Śalât”, 84). Ayrıca Hz. Peygamber cemaate onar kişilik halkalar oluşturup yemek yemelerini tavsiye etmiştir (Müslim, “Nikâĥ”, 94). Fakat namazdan önce saf düzeninde bulunması gereken cemaat böyle bir zamanda halka teşkil etmekten menedilmiştir (Müslim, “Śalât”, 119; İbnül-Esîr, en-Nihâye, “ĥlķ” md.). Bir hadiste de zikir halkaları cennet bahçelerine benzetilerek müminlerin buralara devam etmesi teşvik edilmiştir (Müsned, III, 150).

Resûl-i Ekrem zamanında mevcut olan zikir halkaları sonraki dönemlerde de varlığını sürdürmüştür. Ancak başlangıçta ilim ve zikir halkaları henüz birbirinden kesin hatlarla ayrılmamıştı. Halka teşkil etmek de sûfîlerin ayırt edici özelliği değildi. Bundan dolayı ilk tasavvufî kaynaklarda zikir halkası tabiri üzerinde durulmamış, Serrâc, Ebû Tâlib el-Mekkî, Kuşeyrî, Hücvîrî ve Sühreverdî gibi ilk sûfî


müellifler eserlerinde zikir toplantılarını daha çok zikir meclisi şeklinde ifade etmişlerdir.

Yaygın olmamakla birlikte zikir halkası tabirinin ilk sûfîler tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Kaynaklarda Şiblî’nin Medine’de mescidde bir halka kurduğu kaydedilir. Bünân b. Hammâl de halka kurup oturan bir grup çocuk gördüğünü, içlerinden birinin onlara tasavvufî nasihatlerde bulunduğunu anlatır. Ebû Amr b. Nüceyd, Mekke’de Ebû Amr ez-Zeccâcî başkanlığında bir halka oluşturulduğunu, Ebû Bekir el-Kettânî ve Ebü’l-Hüseyin el-Müzeyyin gibi büyük sûfîlerin bu halkaya katıldığını belirtir. Abdullah el-Ensârî’ye şeyhi sefere çıkmamasını, halka kurup oturmasını tavsiye etmişti (Lâmiî, s. 209, 230, 267, 375). Câmî, bazı sûfîlerin rüyalarında sohbet toplantılarının ve zikir meclislerinin halka şeklinde düzenlendiğini gördüklerini söyler (a.g.e., s. 259, 406). Bu örnekler ilk sûfîlerin zikir, vaaz ve sohbet meclislerinde halka şeklinde oturduklarını göstermektedir.

Bir sûfî semâ meclisinde vecde gelip ayağa kalktığı zaman halka şeklinde dönmeye (devretmeye) başlar, ona katılan dervişler de dönerken halkalar oluştururlar. Bu sebeple semâ meclisine “deveran” adı da verilir. Şeyhin etrafında halka olup dönen dervişler kutub çevresinde dönen âleme benzetilir. Zikir halkalarının etrafında meleklerin halka oluşturup zikredenleri kuşattıkları kabul edilir. Bütün bunlar sûfîlerin zikir halkalarına büyük önem vermelerine, bu halkaları feyiz ve irfan kaynağı saymalarına sebep olmuştur.

Tarikat mensuplarının tekkelerde, zâviyelerde, mescidlerde, bazan evlerde, özellikle ihya ve niyaz geceleri teşkil ettikleri zikir halkalarına “halka-i dervîşân, halka-i tevhîd, halka-i irâdet” gibi isimler verilmiştir. Bu halkalarda zikir, murakabe ve semâ yapılır, ilâhiler okunur, sohbet edilir. Bir şeyhin halka-i irâdetine dahil olmak ona intisap etmek ve müridleri arasına girmek anlamına gelir. Nakşibendiyye’de, sohbete katılan müridlerin şeyhin çevresinde halka teşkil etmesi özellikle tavsiye edilir (Muhammed b. Abdullah el-Hânî, s. 32). Tarikat silsileleri de birbirine bağlı halkalardan oluşan bir metinle tesbit edilir.

Ulemânın gösterdiği tepkiden çekinen tarikat mensupları camilerde zikir halkaları oluşturmaktan kaçınmışlar, bu iş için tekke ve zâviyeleri, bazan da mescidleri tercih etmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ĥlķ” md.; Ca‘fer Seccâdî, Ferheng, Tahran 1370 hş., s. 329; Müsned, III, 150; Buhârî, “Ǿİlim”, 8, “Śalât”, 84; Müslim, “Nikâĥ”, 94, “Śalât”, 119; İbn Mâce, “Muķaddime”, 17; Ebû Bekir el-Mâlikî, Riyâżü’n-nüfûs (nşr. Beşîr el-Bekkûş - M. el-Arûsî el-Matvî), Kahire 1401-1403/1981-83, I, 32, 496; Ahmed-i Câmî, Ünsü’t-tâǿibîn (nşr. Ali Fâzıl), Tahran 1368 hş., s. 103, 229, 513; Ebû Mansûr el-Abbâdî, Śûfînâme (nşr. Gulâm Hüseyn-i Yûsufî), Tahran 1347 hş., s. 77; Sübkî, Ŧabaķāt, VI, 198, 209; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 209, 230, 259, 267, 375, 406, 484; Muhammed b. Abdullah el-Hânî, el-Behcetü’s-seniyye, İstanbul 1989, s. 32; Seyyid Sâdık-ı Gûherîn, Şerĥ-i Iśŧılâĥât-ı Taśavvuf, Tahran 1367 hş., IV, 283; Schimmel, Mystical Dimensions of Islam, s. 159; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Özel), III, 39-42; M. Berekât el-Beylî, ez-Zühhâd ve’l-mutaśavvife, Kahire 1993, s. 64; Dihhudâ, Luġatnâme, XI, 777.

Süleyman Uludağ