HÂLİDİYYÂN

(الخالديان)

Ebû Bekir Muhammed b. Hâşim el-Hâlidî ile (ö. 380/990) kardeşi Ebû Osman Saîd (Sa‘d) b. Hâşim el-Hâlidî’nin (ö. 390/1000) ortak lakabı.

Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle’nin nedimlerinden olan bu iki şair ve edip kardeşin, Musul’un Hâlidiye köyünde doğdukları için veya Abdülkaysoğulları’na kadar uzanan dedelerinden biri olan Hâlid el-Abdî’ye nisbetle böyle anıldıkları rivayet edilir. Ayrıca aslen Musullu olmaları ve bir süre Basra’da ikamet etmelerinden dolayı bu iki şehre de nisbet edilmişlerdir (Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XI, 208).

Genç yaşlarında Musul’a, oradan da Bağdat’a giden Hâlidî kardeşler burada İbnü’l-Hayyât en-Nahvî, İbn Düreyd, Cahza el-Bermekî ve Ebû Bekir es-Sûlî gibi âlim, edip ve dilcilerden ders aldılar. Güçlü hâfızaları ve şiir yetenekleri sayesinde çok sayıda şiir ezberleyip rivayet ettiler. Devlet adamlarının düzenledikleri ilmî ve edebî toplantılara katıldılar. Filozof Mattâ b. Yûnus ile dil âlimi Ebû Saîd es-Sîrâfî gibi zamanın büyük âlimleri arasında tertiplenen münâzaraları takip ettiler. Bağdat’tan Halep’e geçerek şair Mütenebbî’den sonra Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle’nin gözde şairleri ve nedimleri arasına girmeyi başardılar ve bilhassa onun özel kütüphanesinin denetim ve gözetimiyle meşgul oldular. Bu zengin kütüphaneden faydalanarak eski ve yeni şairlerden seçmeler ve antolojiler meydana getirdiler.

İki kardeş, bilinmeyen bir sebep yüzünden (Ebü’l-Alâ el-Maarrî, s. 356) Seyfüddevle ile araları açılınca Halep’i terkederek tekrar Bağdat’a döndüler. Burada kendilerini ve şiirlerini çok beğenen Ebû İshak es-Sâbî ile samimi dost oldular. Sâbî, 349’da (960) Büveyhî veziri, şair ve ediplerin hâmisi Mühellebî’nin divan kâtibi olunca onun vasıtasıyla Hâlidî kardeşler de vezirle tanışıp yanında büyük bir alâka ve itibar gördüler.

Zamanın önde gelen şairlerinden Serî er-Raffâ ile Hâlidiyyân arasında büyük bir rekabet ve husumet vardı. Zira Hâlidî kardeşler devlet adamları ve ileri gelenler nezdinde büyük itibar kazandıkları halde Serî er-Raffâ’nın bu yöndeki çabaları daima başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Onların yüzünden şiiri ve sanatıyla menfaat sağlayamayacağını anlayan Serî meslek değiştirmek zorunda kalmış, şiir istinsah edip satarak (virâkat) geçimini sağlamaya çalışmıştır. Bu sebeple iki kardeşi birçok şiirinde hicvetmiş (bk. Dîvân, s. 41, 131, 133, 143, 194, 197), onları kendi şiirlerinden ve başkalarından intihal yapmakla suçlamış, bununla da yetinmeyerek hem bu iddiasını ispat etmek hem de daha fazla para kazanmak için Hâlidî kardeşlerin en güzel şiirlerini alıp, satmak üzere üstadı Ebü’l-Feth Küşâcim’in şiirlerinden istinsah ettikleri arasına karıştırmıştır (Seâlibî, II,138; İbn Hallikân, II, 360). Bundan dolayı Küşâcim’in divanında yer alan birçok şiir ve kasidenin Hâlidiyyân’a ait olduğu görülür (bk. Hâlidiyyân, Dîvân, s. 9, 23, 25, 26, 29, 30-31, 36, 58, 81, 110-111, 132-133, 135-136, 138, 139, 141-143, 150). Hâlidî kardeşlerin divanında sadece üç beyit (a.g.e., s. 18, 19), Raffâ’nın beyitlerine (Dîvân, s. 51, 63, 138) anlam bakımından benzemekte olup bunun dışında onları intihal ile suçlamak mümkün değildir.

Zamanın ilim erbabı bu iki kardeşten bahsederken onları hemen bütün ilmî ve edebî toplantılara katılan ve konuları dikkatle takip eden birer edip ve Mütenebbî gibi büyük şairlerden sonra başarılı birer şair, ayrıca hâfızalarındaki pek çok şiirin güvenilir râvileri olarak tanımlamıştır. Hâlidî kardeşlerin en dikkat çekici özelliği nisbelerindeki gibi daima birlikte olmalarıdır. Seâlibî’nin ifade ettiği üzere soy kardeşliği ötesinde edebiyat kardeşliği âdeta onların kaderi olmuş, birlikte şiir söylemiş, birlikte şiir derlemiş ve rivayet etmişlerdir. Kaynaklarda bu iki kardeşin hayatından daima sanki bir kişiymiş gibi söz edilmiştir.

Eserleri. 1. Dîvânü’l-Ħâlidiyyeyn Ebî Bekir Muĥammed ve Ebî ǾOŝmân SaǾîd İbney Hâşim el-Ħâlidî. Önce Ebû Bekir’e, sonra Ebû Osman’a ait şiirlerin yer aldığı divanda, çoğunlukla dünyadan ve nimetlerinden kısa ömür içinde âzami şekilde faydalanıp kâm alma felsefesine dayanan eğlence ve içki âlemleri, bu arada Irak ve Suriye’deki sosyal hayatın panoraması sade ve özentisiz bir dille tasvir edilmiştir. Bunların içinde az da olsa övgü ve yergi şiirlerine de rastlanmaktadır. Divan Sâmî ed-Dehhân tarafından neşredilmiştir (Dımaşk 1969; Beyrut 1412/1992). 2. et-Tuĥaf ve’l-hedâyâ. Eser “şiirle hediye verenler, hediyeye şiirle teşekkür edenler, şiirle hediye isteyenler...” vb. başlıklar altında on bir bölüm halinde düzenlenmiş olup edebiyat ağırlıklı didaktik bir teliftir. Bu eser de Sâmî ed-Dehhân tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1956). 3. el-Eşbâh ve’n-nežâǿir min eşǾâri’l-müteķaddimîn ve’l-Câhiliyye ve’l-Muħađramîn. Muhtemelen Seyfüddevle veya Büveyhî Veziri Mühellebî için tertip edilmiş bir antoloji olup kadîm, muhadram ve muhdes şairlere ait şiirlerden özellikle anlam yönünden benzerlik arzedenler (eşbâh, nezâir) bir araya getirilmiştir. Bu arada yer yer eleştirilere, intihal ve tevârüd meselelerine de temas edilmiştir. Muhammed Yûsuf eseri iki cilt halinde yayımlamıştır (Kahire 1958). 4. Ĥamâsetü (İħtiyâru) şiǾri (eşǾâri)’l-muĥdeŝîn. Bazı kaynaklarda ileri sürüldüğü gibi (Hâlidiyyân, el-Muħtâr min şiǾri Beşşâr, nâşirin ve Abdülazîz el-Meymenî’nin önsözleri; EI² [İng.], IV, 936; ) eser bir öncekinin aynısı değildir. Zira müellifler el-Eşbâh’ın hâtimesinde, eskilerden seçmeleri tamamladıktan sonra yenilerden seçmelere başlayacaklarını ve bu konuda ayrı bir eser yazacaklarını belirtmektedirler (el-Eşbâh ve’n-nežâǿir, II, 363). 5. el-Muħtâr min şiǾri Beşşâr. Ebü’t-Tâhir İsmâil et-Tücîbî’nin şerhiyle birlikte Muhammed Bedreddin el-Alevî tarafından neşredilmiştir (Aligarh 1353/1934). 6. el-Muħtâr min şiǾri İbni’d-Dümeyne (nşr. Muhtârüddin Ahmed, Aligarh 1963). 7. Kitâbü’d-Diyârât. Suriye, Mısır ve Irak’ta bulunan manastırlara, hıristiyan zâviye ve mâbedlerine dair olup Yâkūt’un MuǾcemü’l-büldân’ında (I, 345, 667, 788; II, 644, 650, 658, 664, 669, 679, 684, 685, 691, 692, 693, 696, 698, 706; III, 363) ve İbn Fazlullah el-Ömerî’nin Mesâlikü’l-ebśâr’ında (I, 254, 256, 259, 295, 296, 299, 303) eserden birçok nakil bulunmaktadır.

Bunlardan başka kaynaklarda Hâlidî kardeşlerin Aħbâru Ebî Temmâm ve meĥâsinü şiǾrih, İħtiyâru şiǾri’l-Buĥtürî, Aħbâru şiǾri’bni’r-Rûmî, İħtiyâru şiǾri Müslim b. el-Velîd ve aħbâruh, İħtiyâru şiǾri’l-Ħabbâz el-Beledî, İħtiyâru şiǾri’bni’l-MuǾtez ve’t-tenbîh Ǿalâ meǾânîh ve Aħbârü’l-Mevśıl gibi


eserlerinden de söz edilmektedir (İbnü’n-Nedîm, s. 169).

BİBLİYOGRAFYA:

Hâlidiyyân, el-Muħtâr min şiǾri Beşşâr (nşr. M. Bedreddin el-Alevî), Aligarh 1353/1934, nâşirin ve Abdülazîz el-Meymenî’nin önsözleri; a.mlf.ler, el-Eşbâh ve’n-nežâǿir (nşr. Muhammed Yûsuf), Kahire 1958, I-II, nâşirin önsözü, tür.yer; a.mlf.ler, et-Tuĥaf ve’l-hedâyâ (nşr. Sâmi ed-Dehhân), Kahire 1956, nâşirin önsözü, s. 19-26; a.mlf.ler, Dîvân (nşr. Sâmî ed-Dehhân), Beyrut 1412/1992, s. 23-31, 36, 58, 81, 110-111, 132-133, 135, 138, 139, 141-143, 150; ayrıca bk. nâşirin önsözü, s. 9-19; Serî er-Raffâ, Dîvân, Beyrut 1411/1991, tür.yer.; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Flügel), s. 169; Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr (nşr. Müfîd Muhammed Kumeyha), Beyrut 1983, II, 138, 214-244; Ebü’l-Alâ el-Maarrî, Risâletü’l-ġufrân, Kahire 1950, s. 356; Kemâleddin el-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâǿ (nşr. İbrâhim es-Sâmerrâî), Zerkā [Ürdün] 1985, s. 45-47; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, I, 345, 667-788; II, 390, 644, 650, 658, 664, 669, 679, 684, 685, 691-693, 696, 698, 706; III, 363; a.mlf., MuǾcemü’l-üdebâǿ, XI, 208; İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-aǾyân, tür.yer.; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVI, 3867; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlikü’l-ebśâr (nşr. Ahmed Zeki Bâşâ), Kahire 1924, I, 254, 256, 259, 295, 296, 299, 303; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, II, 52-57; IV, 52; Ömer Ferruh, Târîħu’l-edeb, II, 534-542; İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-nihâye, I, 275; İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, III, 163, 164; Brockelmann, GAL, I, 153; Suppl., I, 41, 226; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, IV, 233; XII, 88; Muhammed Yûsuf, “Kitâbü’l-Eşbâh ve’n-nežâǿir li’l-Ħâlidiyyeyn”, MMİAD, XXVI (1915), s. 184-198; Ch. Pellat, “al-Khālidiyyān”, EI² (İng.), IV, 936.

Tevfik Rüştü Topuzoğlu