HAFS el-FERD

(حفص الفرد)

Ebû Amr (Ebû Yahyâ) Hafs el-Ferd (ö. 204/820’den sonra)

Mu‘tezile veya Neccâriyye’ye mensup ilk kelâmcılardan.

İbnü’n-Nedîm’e göre aslen Mısırlı olup daha sonra Basra’ya gitmiş, Mu‘tezile kelâmcılarından Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf’ın derslerine katılmıştır. Başka bir kaynağa göre ise önce Ebû Yûsuf’tan ders okuyarak talebeleri arasına girmiş, ardından Mu‘tezile’ye meyledip onları savunmuş ve Mu‘tezile kelâmcılarından sayılmıştır (Zebîdî, II, 47). İmam Şâfiî ile çağdaş olan Hafs’ın onunla kelâma dair tartışmalar yaptığı, Kur’an’ın mahlûk olduğu iddiasından dolayı Şâfiî tarafından tekfir edildiği, Şâfiî’nin kendisi hakkında iyilik dilemesi için kötü tutum ve bid‘atlarından tövbe etmesini istediği nakledilmektedir (a.g.e., II, 47-48). Hafs’ın Ebü’l-Hüzeyl, Ebû Yûsuf ve Şâfiî ile irtibatının hangi tarihlerde olduğu bilinmemekte, ancak İmam Şâfiî’yi vefatıyla sonuçlanan hastalığı sırasında ziyaret ettiği kaydedilmektedir (a.g.e., II, 48). Onun yakın ilişki içinde bulunduğu ve birçok fikrine iştirak ettiği kimse Dırâr b. Amr’dır. Mu‘tezile kelâmcısı Hayyât, Dırâr ile Hafs’ın Allah’ın mâhiyeti (sıfatları) hakkındaki ve kulların fiillerinin Allah tarafından yaratıldığı şeklindeki görüşlerinden dolayı Mu‘tezile’den ayrılarak Müşebbihe’ye geçtiklerini ileri sürer. Ayrıca Bişr b. Mu‘temir’den naklettiği bir şiirde de (el-İntiśâr, s. 98) Dırâr ile Hafs’ın Amr b. Ubeyd’e uyanlardan uzaklaşarak Cehm b. Safvân’ı imam edindikleri, onların Mu‘tezile ile Mu‘tezile’nin de onlarla ilgisi bulunmadığı ve Mu‘tezile’nin onlardan dolayı ar duyduğu ifade edilir.

Hafs el-Ferd, Dırâr b. Amr gibi ilâhî sıfatlar konusunda bir nevi ta‘tîl görüşünü benimsemiş ve zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilen bütün sıfatları selbî mânada yorumlamıştır. Buna göre Allah’ın meselâ âlim ve kādir olması demek cahil ve âciz olmaması demektir. Yine bunlara göre Allah’ın sadece kendisinin vâkıf olduğu bir mâhiyeti vardır. Şöyle ki: Allah, zâtını delil veya haberle değil müşahede ile bilir; insan ise O’nun hakkında sadece delil ve haberle bilgi sahibi olabilir. Hafs ile Dırâr, ileri sürdükleri bu görüşün Ebû Hanîfe ile talebelerinden bir grup tarafından benimsendiğini söylemişlerdir. Onlar ayrıca, Allah’ın cennette görülmesinin insandaki altıncı hisle mümkün olabileceğini kabul etmişlerdir. Hafs el-Ferd, Bişr b. Gıyâs el-Merîsî ve bunlar gibi düşünen bazı kelâmcılar, şer ile ilâhî irade arasındaki ilgi problemini çözüme kavuşturmak amacıyla olacaktır ki irade sıfatını zâtî ve fiilî olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Allah’ın zâtî olan irade sıfatı kendisinin ve yaratıklarının bütün fiillerine taalluk ederken fiilî olanı, O’nun mükellef bulunan yaratıklarına itaatkâr olmalarını emretmesinden ibarettir. Hafs el-Ferd, kullara ait iradî fiillerin gerçek anlamda olmak üzere Allah tarafından halkedilip kul tarafından da kesbedildiğini söylemiş


ve böylece bir fiilin iki fâili olabileceğini kabul etmiştir. Fiilin işlenmesi meselesinde söz konusu edilen istitâat veya acz birer araz olmakla birlikte, Allah’ın arazları cisimlere çevirmesi mümkün olduğundan, zaman faktörünü ortadan kaldırmak suretiyle bunları cismin bir parçası olarak düşünmek de mümkündür. Aslında cismi oluşturan cüzler arazlardan başka bir şey değildir.

Hz. Peygamber’den sonra yalnız icmâın hüccet sayılacağı, dinî hükümler konusunda nakledilen âhâd haberlerin delil kabul edilemeyeceği Hafs’a izâfe edilen görüşler arasında yer alır.

Hafs el-Ferd’i cebri benimseyen kelâmcılar arasında zikreden İbnü’n-Nedîm ona Kitâbü’t-Tevĥîd, Kitâbü’l-İstiŧâǾa, Kitâbü’l-Ebvâb fi’l-maħlûķ, Kitâb fi’l-maħlûķ Ǿalâ Ebi’l-Hüźeyl, er-Red Ǿale’l-MuǾtezile, er-Red Ǿale’n-Naśârâ adlı eserleri nisbet etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Câhiz, Kitâbü’l-Ĥayevân, IV, 25; Hayyât, el-İntiśâr, s. 98; Eş‘arî, Maķālât (Ritter), s. 154, 216, 282, 317, 318, 320-321, 339, 340, 407-408, 515; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 229-230; Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî, VI/2, s. 5; VIII, 273; IX, 13; Bağdâdî, el-Farķ (Abdülhamîd), s. 214; İbn Hazm, el-Faśl, III, 81, 201; Hâkim el-Cüşemî, Şerĥu’l-Ǿuyûn (Fażlü’l-iǾtizâl ve ŧabaķātü’l-MuǾtezile içinde, nşr. Fuâd Seyyid), Tunus 1393/1974, s. 392-393; Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), I, 90-91; İbn Asâkir, Tebyînü keźibi’l-müfterî, s. 339-341; Zehebî, Mîzânü’l-iǾtidâl, I, 564; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, III, 330-331; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, II, 156, 167; Zebîdî, İtĥâfü’s-sâde, II, 47-48; Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşǿetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, II, 235, 363; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 183, 254-255, 265, 279, 285, 312; H. Bauer, “Hafsülferd”, İA, V/1, s. 84; “Ĥafś al-Fard”, EI² (İng.), III, 63.

Emrullah Yüksel