GÜRCİSTAN

Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye bir Kafkasya cumhuriyeti.

I. FİZİKİ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

II. TARİH

Rusça’da Gruzya, Gürcüce’de Sakartvelo ve Batı dillerinde Georgia / Géorgie olarak bilinen ülkenin resmî adı Gürcistan Cumhuriyeti’dir (Sakartvelos Respublika). Büyük Kafkas sıradağlarının güney tarafında yer alır; kuzeyden Rusya Federasyonu, güneyden Ermenistan ve Türkiye, doğu ve güneydoğudan Azerbaycan, batıdan Karadeniz ile çevrilidir. Federal bir yapıya sahip olan Gürcistan’ın sınırları içinde Abhazya ve Acara özerk cumhuriyetleriyle Güney Osetya özerk bölgesi bulunmaktadır. Yüzölçümü 69.700 km², nüfusu 5.493.000 (1993 tah.) ve başşehri Tiflis’tir (Tbilisi).

I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

Yüzey Şekilleri. Gürcistan yüzey şekilleri bakımından üç bölgeye ayrılır. 1. Kuzeyde Büyük Kafkas sıradağlarının bulunduğu bölge. 2. Güneydeki Acara-İmereti, Trialeti, Borcomi-Bakuriani ve Ahalstihe dağlarının bulunduğu Küçük Kafkas kütlesinden oluşan bölge. 3. Bu iki kütle arasında ova ve yaylaların yer aldığı engebeli çöküntü bölgesi. Batıdan doğuya doğru gittikçe yükselen Büyük Kafkas sıradağları ülkeyi Rusya Federasyonu’ndan ayırır. En yüksek dorukları teşkil eden Sara (5068 m.), Kazbeg (5047 m.), Rustavi (4960 m.), Tetnults (4852 m.) ve Uşba (4700 m.) bu bölgede bulunmaktadır; güneydeki Küçük Kafkaslar daha alçak olup yükseklik Didi-Abuli doruğunda ancak 3301 metreye kadar çıkar. Kuzey ve güneydeki dağlık kütleler arasında kalan çöküntü alanının batı tarafında Kolhit ovası, doğuda Kartli ve Kaheti yaylaları bulunur. Kar ve buzullarla kaplı olan dağlardan inen çok sayıda ırmağın suladığı Kolhit ovasının Karadeniz’e yakın yerlerindeki bataklıkların kurutulmasıyla tarıma elverişli araziler kazanılmıştır. Mesheti ve Lihi dağları, çöküntü bölgesini kuzey-güney doğrultusunda keserek Büyük Kafkaslar’la Küçük Kafkaslar’ı birleştirir. Bu dağlar aynı zamanda Karadeniz ve Hazar havzaları arasındaki su bölümü çizgisini oluşturur. Doğuda 2500 metreye kadar yükselen Kaheti, İori ve Kartli yaylaları Kura nehrinin kolları tarafından parçalanmış ve engebeli bir görünüm almıştır.

İklim ve Bitki Örtüsü. Gürcistan’ın iklimi coğrafî bölgelere göre farklılık gösterir. Kafkaslar’ın soğuk kuzey rüzgârlarını engellemesi ve ülkenin Karadeniz’den gelen nemli ve sıcak bir hava akımının etkisinde kalması iklimin yumuşak ve yağışlı olmasına yol açar; Karadeniz’e yakın Kolhit ovasında ise astropikal iklim özellikleri görülür. Genellikle sonbahar ve kış aylarında yağan yağmurlar batıdan doğuya doğru gidildikçe azalır. Kolhit ovasında yılda ortalama 1600-2000 mm. olan yağış miktarı Kartli ve Kaheti yaylalarında 508 milimetreye kadar düşer. Yaz ve kış arasındaki sıcaklık farkı batıda fazla değilken kara ikliminin hüküm sürdüğü doğuda daha çoktur. Bol yağış alan Kolhit ovasında astropikal bitki örtüsü görülür ve burada bambu, okaliptüs, palmiye gibi ağaçların da yetişmesine uygun ortam bulunur. Karadeniz’e yakın bölgelerde 1000-1200 metreye kadar gürgen ve 2000 metreye kadar çam ağaçlarından oluşan ormanlar hâkimdir; daha yükseklerde ise otlaklar yer alır. Doğuya doğru gidildikçe iklimin karasallaşmasıyla birlikte bitki örtüsü de bodurlaşır. Topraklarının üçte biri ormanlarla kaplı olan ülkede çam, ladin, meşe, kestane, kayın, köknar, dişbudak ve ıhlamur boldur. Ormanların yüksek yerlerinde ve dağlarda yaban keçisi, karaca, yaban domuzu, ayı, vaşak, tilki ve kurt gibi hayvanlar, ırmaklarında bol miktarda alabalık yaşar.

Akarsu ve Göller. Akarsular bakımından zengin bir ülke olan Gürcistan’da Büyük Kafkaslar’ın buzullarından doğan Bzipi, Kodori, Enguri, Tskhenistskali ve Rioni nehirleri sularını Karadeniz’e boşaltırlar. Türkiye’den doğan Çoruh Batum yakınlarında Karadeniz’e, Kura ise Hazar denizine dökülür. Kura’nın kolları olan Liakhvi, Dzama, Tana, Tedzami, Azagvi, İori ve Alazani’den tarım alanlarının sulanmasında faydalanılır. Cavaheti volkanik yaylasında bulunan irili ufaklı birkaç göl yağmur ve yer altı sularıyla beslenir; bu göllerde bol miktarda alabalık ve sazan yetişir.

Nüfus ve Etnik Durum. Ülke nüfusunun % 70’e yakınını Gürcüler, % 11’ini Ermeniler, % 10’unu Ruslar ve geri kalanını da Acarlar, Abhazlar, Osetler ve diğer bazı küçük gruplar meydana getirir. Kafkas halklarının güney koluna mensup olan Gürcüler, kendilerini efsanevî ataları Kartlos’tan dolayı Kartveli şeklinde adlandırırlar ve dillerine Kartuli, ülkelerine de Sakartvelo derler. Gürcüler kendi aralarında birçok soya ayrılır; Batum ve Acara’da Acarlar, Kolhit ovasında Gūrî ve İmeretiler, Batı Gürcistan’ın dağlık yöresinde Svanlar ve Hevsurlar, güneyde Meshiler Gürcüce konuşan topluluklardır. Üç asır Osmanlı hâkimiyetinde kalan Acarlar, Gürcistan’a bağlı özerk bir cumhuriyet şeklinde teşkilâtlanmış olup merkezleri Doğu Karadeniz kıyısındaki Batum şehridir. Acarlar ve Gūrîler genellikle çay ve turunçgil tarımı ile uğraşırken dağlık bir bölge olan Svaneti’de yaşayan Svanlar’la Hevsurlar hayvancılık yaparlar. Hevsurlar’ın konuştukları dil modern Gürcüce’den bazı farklılıklar taşır. Ülkenin en eski halkı güneydeki Meshiler’dir. Güney Osetya özerk bölgesinde yaşayan ve etnik bakımdan Gürcülerle akrabalıkları bulunmayan Osetler, Farsça’ya yakın bir dil konuşan tipik bir Kafkasya halkı olup müslümandırlar


ve çiftçilik-hayvancılıkla geçinirler. Etnik bakımdan yine Gürcüler’le akrabalıkları bulunmayan Abhazlar, ülkenin kuzeybatısındaki merkezi Sohumi olan Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamakta ve Kafkas dillerinin kuzeybatı grubunu oluşturan bir dil konuşmaktadırlar. Çiftçilik, hayvancılık ve denizcilikle uğraşan Abhazlar’ın bir kısmı müslüman, bir kısmı ise hıristiyandır. Ülkede yaşayan Ruslar’ın çoğu kamu kurumlarında, Ermeniler ticaret sektöründe, daha küçük topluluklardan Rum ve yahudiler ise el sanatları ve sanayide etkin konumdadırlar. Nüfusun % 60’tan çoğu şehirlerde, kalanı köylerde yaşamaktadır. En büyük şehir aynı zamanda başşehir olan Tiflis’tir (nüfusu 1991’de 1.279.000); diğer önemli şehirler Batum, Kutaisi, Gori, Sohumi, Rustavi, Kaheti ve Poti’dir.

Dil. Gürcistan’ın resmî dili Gürcüce olmakla beraber Rusça, eski Sovyetler Birliği’nin diğer cumhuriyetleri gibi burada da hemen herkes tarafından bilinen ikinci dildir. Bölgeler arasında bazı farklılıklar gösteren Gürcüce’nin çeşitli lehçeleri bulunmaktadır. Kolhit ovasında yaşayan Megreller’in dili Lazca veya Çanca (Çanuri) adıyla bilinir; Svaneti bölgesinde Svanca (Svanuri), Acara’da Acarca (Acaruli), Tiflis ve yöresinde modern Gürcüce konuşulur. Kendi dillerine sahip olan Abhazlar’la Osetler Gürcüce ve Rusça’yı da bilirler. Kafkas dil grubunun güney kolunu meydana getiren Gürcüce beşi ünlü, yirmi sekizi ünsüz toplam otuz üç harften oluşan özel bir alfabe ile yazılır.

Din. Büyük çoğunluğun dini olan Ortodoks Hıristiyanlık, IV. yüzyılın ilk yarısında Azize Nino (ö. 338) tarafından bu ülkeye getirilerek yayılmıştır. V. yüzyılda Gürcü kilisesi kurulmuş ve İncil Gürcüce’ye tercüme edilmiştir. Filistin’den çıkarıldıktan sonra Gürcistan’a da gelen Mûsevîler’in bir kısmı zamanla hıristiyanlaşmış, küçük bir topluluk ise dinini korumuştur. Gürcistan’a oldukça erken dönemlerde ulaşmış olan İslâmiyet özellikle ülkenin güney bölgelerinde yayılmıştır. Ülkenin XIX. yüzyılın başlarından itibaren Rusya’nın hâkimiyetine girmesi, İslâmiyet’in yayılmasını engellediği gibi mevcut müslümanların çoğunun Türkiye ve İran’a göç etmelerine sebep olmuştur. Günümüzde bu ülkedeki müslümanların sayısı konusunda kesin bilgi elde etmek mümkün değildir. Çünkü Sovyet dönemi süresince nüfus sayımlarında dinin belirtilmemesi ve müslüman isimlerinin yasaklanmış olması bu konuda sağlıklı bilgi elde etme imkânını ortadan kaldırmaktadır. Özellikle Stalin döneminde dinî yapıların yıktırılması, din eğitiminin yasaklanması, çocuklara İslâmî isimlerin verilememesi gibi sebeplerle Müslümanlık Gürcistan’ın her tarafında iyice gerilemiş olup bugün hemen sadece yaşlı kesim arasında yaşamaktadır. 1878 yılına kadar Osmanlı yönetiminde kalan Acara’da ise halkın çoğu müslümandır ve Abhazlar’la Osetler gibi Hanefî mezhebine bağlıdır. Fakat bunlar da sistemli bir Ortodokslaştırma politikasıyla karşı karşıyadırlar. Çünkü 1990 yılında din hürriyeti tanınmasının, müslümanlardan çok Ortodokslar’ın faaliyetlerini yoğunlaştırmalarına hizmet ettiği görülmektedir.

Tiflis, Batum ve diğer bazı şehirlerde Osmanlı ve İran hâkimiyeti dönemlerinden kalma 200’ü aşkın cami mevcut iken Sovyet döneminde bunların çoğu yıktırılmış, kalanları da ya kapatılmış veya başka hizmetlere tahsis edilmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra açılmasına müsaade edilen veya yeni yapılan camilerin sayısı bugün 100’ü aşmıştır.

Ekonomi. Gürcistan’da hem makineli tarım hem de endüstri gelişmiş durumdadır. Astropikal iklime sahip batı bölgelerinde çay (özellikle Batum çevresinde), turunçgiller, mısır ve pirinç ziraatı yapılır. Kuzeye ve doğuya doğru gidildikçe çayın ve turunçgillerin yerini mısır, şeker pancarı, tütün, üzüm ve dut alır. Kutaisi dolaylarında üzüm, Gori’de elma tarımı gelişmiştir. Ülkenin güney taraflarında hayvancılık ve buna bağlı olarak süt endüstrisi de önemli yer tutar. Kaheti yaylasında sebze ve meyvecilik yapılır.

Ülke yer altı servetleri bakımından çok zengin olmamakla birlikte Kvirila vadisinde manganez, Tkibuli ve Tkvartcheli’de kömür, Mirzani’de petrol, Kutaisi yakınlarında baryum ve andezit yataklarına sahiptir. Rustavi’de ağır sanayi ve gübre sanayii, Kutaisi’de traktör ve tarım aletleri, Tiflis’te ipek, Gori’de pamuklu dokuma, Tchiatura’da elektrik endüstrisi, Batum’da çay ve Poti’de ilâç sanayii gelişmiştir. Dağların dik yamaçlı olması ve nehir sularının hızlı akması, hidroelektrik santrallerinin kurulmasını ve enerji üretimini kolaylaştırmıştır. Enguri ve Kura nehirleri üzerindeki barajlardan elektrik üretilmekte ve tarım alanları sulanmaktadır.

Gürcistan’da karayolu şebekesi yaygın durumda değilse de demiryollarıyla hava ve deniz yolları gelişmiştir ve taşımacılıkta daha çok demiryolu kullanılmaktadır. Ülkenin önemli şehirleri hava ve demiryollarıyla eski Sovyetler Birliği’nin diğer önemli şehirlerine bağlanmıştır.

Gürcistan ekonomisinde turizm güçlü bir potansiyele sahiptir. Karadeniz kıyısındaki turist çeken çok sayıda plajın yanı sıra, gelişmiş sağlık hizmeti verilen kaplıca ve tedavi merkezleriyle temiz havalı yüksek yaylalar da turizmin gelişmesinde önemli rol oynamaktadır.

Eğitim. Gürcistan’da ilk ve orta eğitim zorunlu ve parasızdır. Marksist-Leninist ideolojinin gençlere benimsetilmesi amacına yönelik olan eğitim politikası, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ülkede gelişen demokratik eğilimler ve iktidara gelen muhalif gruplar sebebiyle önemli değişikliklere uğramıştır. Milliyetçiliğe dayalı yeni eğitim politikası çocuklara dinî ve millî değerlerin kazandırılması amacını gütmektedir. Okuma yazma oranının çok yüksek olduğu ülkede eğitim ve öğretim dili Gürcüce’dir. En eski üniversite durumunda olan Tiflis Devlet Üniversitesi’nin (1918) bünyesinde pek çok fakülte bulunmaktadır; ikinci üniversite Sohumi’dedir. Batum ve diğer bazı önemli şehirlerde ise pedagoji ve politeknik enstitüleri faaliyet gösterir. Ülkenin ilim hayatına 1941’de açılan Gürcistan Bilimler Akademisi yön vermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ahmet Özkan, Gürcistan, İstanbul 1968; Sh. V. Dzidziguri, The Georgian Language, Tbilisi 1969; P. Hodges, “The Georgians”, World Minorities, Surrey 1977, I, 68-73; S. A. Shuiskii, “Ossetians”, Muslim People, I, 596-598; R. G. Suny, The Making of The Georgian Nation, London 1989; “Georgians”, The Illustrated Encyclopedia of Mankind, London 1978, VI, 675-677; “Géorgie”, EUn., VII, 672-679; V. Minorsky - C. E. Bosworth, “Al-Kurdj”, EI² (Fr.), V, 489-500; “Georgian Soviet Socialist Republic”, GSE, VII, 193-196, 205-230; İnâyetullah Rızâ, “Abhâz”, DMBİ, I, 364-370; a.mlf., “Âcâristân”, a.e., I, 112-114.

Davut Dursun





II. TARİH

İslâmî Dönem. İslâm ordularının Kafkasya’ya yönelik harekât Hz. Ömer devrinde başladı. Sürâka b. Amr 22’de (643) Bâbülebvâb Kralı Şehr-Berâz ile barış yaptıktan sonra Habîb b. Mesleme ileri harekâta devam ederek bazı yerleri ele


geçirdi. Habîb b. Mesleme daha sonra Hz. Osman zamanında İrmîniye’nin fethiyle görevlendirildi. Duvîn’i zapteden Habîb Gürcistan’ın merkezi Tiflis üzerine yürüdü ve şehri fethedip Gürcüler’le bir anlaşma yaptı (25/645-46). Buna göre halkın canına, mâbedlerine, kiliselerine ve havralarına dokunulmayacak, onlar da her aile için 1 dinar cizye ödeyecek, müslümanlarla dost olacak, Allah ve Resulü’nün düşmanlarına karşı düşmanlık edeceklerdi (Belâzürî, s. 289). Habîb b. Mesleme, Abdurrahman b. Cez’i Tiflis halkına İslâmiyet’i tebliğ etmek üzere gönderdi. Onun gayretleriyle çok sayıda Gürcü Müslümanlığı kabul etti. Hz. Osman ve Hz. Ali zamanında İrmîniye valiliğine bağlanan Gürcistan Emevîler devrinde el-Cezîre valiliğine tâbi oldu. Gürcistan’daki fetih harekâtı Emevîler tarafından da sürdürüldü ve Hişâm b. Abdülmelik zamanında (724-743) Gürcistan tamamen fethedilerek Arrân’ın merkezi Berdea’da bir ordugâh tesis edildi. Azerbaycan, Arrân, Şirvan, İrmîniye ve Gürcistan’ın dahil olduğu büyük bir vilâyet kuruldu. 689’dan itibaren İslâm ve Bizans orduları Gürcistan için mücadeleye girdiler. Mervân b. Muhammed, 736’da Batı Gürcistan’ı Bizans İmparatorluğu’ndan koparmaya çalıştı. 740’larda Bizans nüfuzu tekrar hissedilir oldu. Hârünürreşîd’in 786’da İrmîniye’ye vali tayin ettiği Huzeyme b. Hâzim, müslümanlara karşı isyan eden Kartlı İberiya üzerine yürüdü ve ileri gelenleri öldürttü. Kaynaklar Huzeyme’nin halka çok sert davrandığını kaydeder.

Gürcistan’da 683’te başlayan Hazar akınları aralıklarla 764-765 yıllarına kadar devam etti. Hazarlar bu tarihte büyük bir ordu ile Kur ve Araş boylarını istilâ ve Tiflis’i zaptederek Gürcistan’a yerleştiler. Abbasîler zamanında İrmîniye ve Şirvan ayrı vilâyetler haline getirilince Tiflis’te İshak b. İsmâil tarafından bir İslâm emirliği kuruldu (833-852). Halife Mütevvekkil-Alellah zamanında Tiflis ile Bağdat arasında bazı anlaşmazlıklar çıktı. Bunun üzerine halife, meşhur Türk kumandanı Boğa el-Kebîr’i İshak’ı te’dip etmekle görevlendirdi. Boğa, İshak ile oğlunu esir alıp öldürttü ve Tiflis’teki emirliğe son verdi. Tarihçiler, bu emirliğin yıkılmasını halifelik için telâfisi mümkün olmayan bir hata olarak değerlendirirler ve bunun Kafkasya’daki çöküşün başlangıcı olduğunu söylerler. III-IV. yüzyıllarda (IX-X. yüzyıl) Gürcistan’da hüküm süren müslüman ailelerden biri de Benî Ca‘fer idi. Tiflis Valisi Ca‘fer b. Ali ve halefleri Abbâsî halifeleri adına para bastırmış ve onları metbû tanımıştı. 1020’den sonra Gürcistan’ın bazı toprakları Bizans İmparatoru II. Basileios tarafından ilhak edildi ve yeni bir askerî ve idarî bölge kuruldu.

Türkler, Selçuklular’ın ortaya çıkışından önceki tarihlerde Abbâsî ordusunda ücretli asker olarak Gürcistan’a girmiş ve kuzeyden gelen ırkdaşlarıyla buraya yerleşmiş bulunuyordu. Selçuklular 1049’dan itibaren Gürcistan’a akınlar yapmaya başladılar. Sultan Alparslan Gürcistan’ın küfür, isyan ve azgınlık içinde olduğunu söyleyen Türkmen beylerinden Tuğtegin’in teşvikiyle, burayı itaat altına almadan Bizanslılar’la savaşmanın tehlikeli olacağını düşünerek Gürcistan seferine çıktı. Selçuklular’ın öncü birliklerine esir düşmekten zor kurtulan Kral IV. Bagrat sonunda Selçuklular’a tâbi olmayı kabul etti ve bir barış antlaşması imzalandı (456/1064). Alanlar’ın 1065’te Selçuklular’ın nüfuz ve hâkimiyeti altındaki yerleri tehdit etmesi sebebiyle Alparslan ikinci defa Gürcistan seferine çıktı. Şeddâdîler ve Şirvanşahlar sultana itaat arzettiler. Şekkî bölgesini itaat altına aldıktan sonra Gürcü Kralı Bagrat üzerine yürüyüp bazı yerleri fethetti. Beş ay süren seferden 1068’de geri döndü. Sultan Melikşah tahta çıktıktan sonra Gürcistan’ın bazı şehir ve kalelerinde isyan çıktı. Bunun üzerine Melikşah, kendisine bağlı kalan Gürcü kumandanlarından Liparit oğlu Yuane ile birlikte Gürcistan üzerine bir sefer düzenledi. Karthili’ye kadar gelip pek çok esir ve ganimetle geri döndü ve bölgenin sorumluluğunu Serhenk Savtekin’e verdi (1076). Ancak Kral II. Giorgi Savtekin’le yaptığı savaşları kazanıp Selçuklu hakimiyetindeki bazı yerleri geri aldı. Bu gelişmeler üzerine Sultan Melikşah yeniden Gürcistan seferine çıktı ve Aras üzerinden Gürcistan’a girdi (471/1078-79). Somkheth bölgesini yağmalayıp Yuane’yi esir aldı ve Savtekin’i takviye birlikleriyle orada bırakıp döndü. Savtekin’in Gürcüler karşısında tekrar bozguna uğraması üzerine Melikşah Emîr Ahmed’i Gürcistan seferine memur etti. Emîr Ahmed, kralı Kouel’de ağır bir bozguna uğrattıktan sonra Kars’ı ve Gürcü işgali altındaki diğer yerleri geri aldı. Emîr Ebû Ya‘kūb ile Emîr Îsâ Böri Gürcistan üzerine seferlere devam ettiler ve Trabzon’a kadar bütün sahil bölgesini ele geçirdiler. Ülkesinin tamamen istilâ edilmek üzere olduğunu gören Giorgi, hiç olmazsa bazı topraklan elinde tutabilmek için Melikşah’a itaat arzetmek üzere İsfahan’a gitti. Sultan Melikşah da kendisini metbû tanıması, haraç ödemesi ve askerî yardımda bulunması şartıyla ülkesini korumaya söz verdi. Sultan Melikşah son olarak 1086’da büyük bir ordu ile bir defa daha Kafkaslar’a geldi ve bölgeyi tamamen itaat altına aldı. X. yüzyılın sonlarında Doğu Gürcistan’da on binlerce Türk yaşamaktaydı. Bu sebeple Gürcüler bölgeye “Didi Turkoba” (büyük Türkeli) adını vermişlerdi.

Kral II. David, Kıpçaklar’dan sağladığı büyük bir ordu ile yeni bir istilâ harekâtı başlatıp Gence’ye kadar gelince Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar Gürcistan üzerine yürüdü. Gürcü kuvvetlerini bozguna uğratarak bazı şehirleri tahrip etti (503/1110). Kıpçaklar Gürcistan’ın tarihinde önemli rol oynadılar. XII. yüzyılın sonlarında devletin iktisadî hayatına Kıpçaklar hâkim olmuştu. 580’de (1184-85) Kraliçe Tamara devrinde Kutlu-Arslan devletin kaderine hükmedecek kadar güçlüydü. Müslüman olan Kıpçaklar ise Dağıstan yoluyla Azerbaycan’a girmiş ve buradaki Türkler’le beraber Gürcüler’le mücadele etmiştir.

Kral David’in Tiflis ve Gence gibi müslümanların hâkimiyetindeki şehirlerden haraç istemesi üzerine müslümanlar Irak Selçuklu Sultanı Mahmûd b. Muhammed Tapar’dan yardım istediler. O da kardeşi Gence Meliki Tuğrul, Atabeg Gündoğdu, Dübeys b. Sadaka ve Artuklu İlgazi’yi Gürcistan’a sefere memur etti. Ancak müslümanlar Gürcü, Ermeni ve Kıpçaklar’dan oluşan Gürcistan ordusu karşısında başarı sağlayamadılar. Gürcüler, 12 Ağustos 1121’de Didgori yakınlarında cereyan eden bu savaştan sonra asırlardan beri İslâm hâkimiyetinde bulunan Tiflis ve Ani’yi işgal ettiler. Tiflis Gürcistan’ın başşehri oldu. Şirvan halkının yardım istemesi üzerine Sultan Mahmud Gürcistan’a bir sefer daha düzenledi, fakat kayda değer bir başarı elde edemedi (517/1123). Kral David aynı yıl Şirvan’ı ilhak etti. Gürcüler 1161’de Ani’yi, ertesi yıl Kars ve Duvîn’i istilâ ettiler; çok sayıda müslümanı öldürüp cami ve evleri yaktıktan sonra Tiflis’e döndüler. Müslüman kadınları çırılçıplak vaziyette götürdüler; Gürcü kadınları bunu yadırgayıp müslüman kadınları giydirdiler. Bu olay müslümanlar arasında büyük tepki yarattı. Azerbaycan Atabeği İldeniz, Ahlatşah Sökmen, İzzeddin Saltuk,


Merâga Emîri İbn Aksungur, Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah ve bazı Anadolu beyleri Nahcıvan üzerinden Gence’ye geldiler. 5O.OOO’i aşkın mücahid doğrudan Gürcü topraklarına saldırdı ve 1163’te Gürcistan’ı istilâ edip çok sayıda esir aldılar. Ardından da XII. yüzyılın sonlarına kadar Doğu Gürcistan’a hâkim olan Selçuklular, İldenizliler, Mengücüklüler, Saltuklular ve Ahlatşahlar Gürcüler’le mücadeleyi sürdürdüler. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Süleyman şah, Gürcüler’in sürekli olarak Türk topraklarına saldırması üzerine 1202’de Gürcistan seferine çıktı. Ancak ordugâhta istirahat halinde iken Gürcüler’in baskınına uğradı ve ağır kayıplar verdi. Esirler arasında Erzincan Mengücüklü Beyi Behram Şah da bulunuyordu. Süleyman Şah 1204’te ikinci defa Gürcistan üzerine yürürken yolda öldü. Sultan I. Alâeddin Keykubad devrinde 1232’de Kemâleddin Kâmyâr ile Mübârizüddin Çavlı Gürcistan’a sefer düzenlemiş ve bazı kaleleri ele geçirmişlerdi. Selçuklu ordusuna karşı koyamayan Kraliçe Rusudan barış teklifinde bulundu. Yapılan anlaşmada kraliçe, kızı Tamara’yı Sultan Alâeddin Keykubad’ın oğlu II. Gıyâseddin Keyhusrev’e nikâhlamayı kabul ediyordu. Celâleddin Hârizmşah Tebriz’e yerleştikten sonra Gürcistan’a sefer hazırlıklarına başladı. Diplomatik teşebbüslerinden bir sonuç alamayınca 622’de (1225) Duvîn’i zaptetti. Kerbi ve Zûn şehirlerini de ele geçirip Azerbaycan’a döndü. Ertesi yıl tekrar Gürcistan seferine çıkan Celâleddin Hârizmşah Tiflis’i fethetti (Rebîülâhir 624 / Nisan 1227). Aynı yıl Ani’yi ve Kars’ı kuşattı; Gürcistan’ın kuzeyine akınlar yaptı ve pek çok ganimet elde etti. Celâleddin Hârizmşah, Ahlat’ın muhasarasıyla meşgul olduğu sırada Gürcistan’da bıraktığı veziri Şerefülmülk’ten Gürcüler’in Tiflis’i ele geçirme hazırlıkları yaptığını haber aldı. Bunun üzerine Betak gölü civarında Gürcü, Ermeni ve Kıpçaklar’dan oluşan müttefiklerin karşısına çıktı. Kıpçaklar’ı diplomatik yollarla saf dışı etmeyi başardıktan sonra da Gürcü ordusunu bozguna uğratıp Tiflis’e girdi (627/1229).

İlk defa 1220’de Gürcüler’i bozguna uğratan Moğollar 1231’de Gürcistan’a girdiler. Kraliçe Rusudan Papa IX. Gregorios’tan yardım istedi, fakat bir sonuç alamayınca Tiflis’i terketmek zorunda kaldı. Moğollar 633’te (1235-36) Gürcistan’ı tekrar işgal ettiklerinde Gürcü ileri gelenlerini Moğolistan’a gönderdiler; bunlar yıllarca orada kaldı. Moğollar çok sayıda Gürcü askerini de seferlerde kullandılar. Kraliçe Moğollar’la başa çıkamayacağını anlayınca haraç ödeyerek onlara tâbi olmayı kabul etti ve 1243’te Büyük Han’ı resmen metbû tanıdı. Rusudan’ın ölümünden sonra Moğollar Kafkasya’yı sekiz eyalete böldüler. Büyük Moğol Hanı Mengü Han’ın tahta çıkışından (1251) sonra onun görevlendirdiği David adlı Gürcistanlı iki kişi, Moğolistan’daki Karakorum’dan ülkelerine dönerek birlikte hüküm sürdüler. Daha sonra Batu Han ile Hülâgû Gürcistan’da hâkimiyet tesis etmeye çalıştılar. Berke Han 1266’da Tiflis’e kadar geldi. İlhanlı hâkimiyetindeki Gürcistan’ın refah seviyesi oldukça yüksekti. Kral IV. David, Tiflis’in en büyük Ortodoks papazı ve kadısının da bulunduğu bir sefâret heyetini İlhanlı Hükümdarı Gāzân Han’a göndermişti. İlhanlılar da Gürcüler’i seferlerde kullanıyor ve onları müslüman olmaya teşvik ediyorlardı. Kral V. Giorgi, İlhanlılar’ın son dönemindeki karışıklıklardan istifade ederek Gürcistan’daki Moğol hâkimiyetine son verdi. Gürcü kralları bu tarihten sonra Bizans İmparatorluğu ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştılarsa da Timur 1386’da Gürcistan üzerine bir sefer düzenledi. Tiflis Kalesi’ne sığınan Kral V. Bagrat ile Kraliçe Anna esir alındı. Bazı Gürcü tarihçileri Bagrat’ın ihtidâ ettiğini söylerse de bu ihtidâyı topraklarını kurtarmak amacıyla başvurduğu bir hile şeklinde değerlendirenler de vardır. Timur daha sonra Tiflis yoluyla Şeki’ye geldi ve burayı da zaptetti. 1395’te Bagrat’ın yerine geçen oğlu Kral VI. Giorgi, Timur’un 1399-1400’deki seferinin ardından haraç ödeyerek onun hâkimiyetini kabul etti. 1401’de Sivas-Bağdat-Tebriz üzerinden tekrar Kafkaslar’a dönen Timur, kendisine asker göndermesi ve müslümanlara iyi davranması şartıyla Giorgi’ye eman verdi (1402). Ancak Erzurum’a dönünce Yıldırım Bayezid’e karşı kazandığı zaferden dolayı tebriklerini sunmadığı için Kral Giorgi’yi cezalandırmaya karar verdi. Kral hediyeler gönderip af dilediyse de Timur bunu kabul etmedi ve 1403’te Gürcistan seferine çıktı. Çok sayıda şehir ve köyü tahrip etti. Ulemâ, Gürcistan halkına eman verilebileceğine dair fetva verince Timur bölgedeki katliama son verdi ve bütün manastır ve kiliseleri yıkıp Tiflis’ten Beylekān’a gitti. Beylekān-Trabzon arasındaki topraklan Halil Mirza’ya iktâ etti.

Timurlular’dan sonra Bagratoğullan’ndan I. Alexandre (1412-1442) Gürcistan’da hâkimiyet tesis edip birliği sağlamaya muvaffak oldu. Fakat daha sonra Gürcistan üç krallığa (Kartlıya, Kahetya, İmeretiya) ve beş beyliğe ayrıldı.

Karakoyunlu Kara Yûsuf 815’te (1412-13) Gürcistan’a gelerek bazı yerleri tahrip etti. 841’de (1437) Şâhruh Gürcistan’a girince Kral Alexandre ona kıymetli hediyeler gönderdi. Karakoyunlu Cihan Sah 848’de (1444) Ahıska’ya bir akın yaptı. Uzun Hasan ilk defa 1466’da Gürcistan topraklarına girdi. İç karışıklıklar yüzünden Ahıska’yı alamadıysa da Gürcüler’e esir düşmüş olan bazı müslümanları kurtardı. Akkoyunlu Sultanı Yâkub 1486’da Samtslehe’yi ele geçirdi ve Sûfî Halil Bey’i Gürcistan’ın fethiyle görevlendirdi. Uzun süren kuşatmadan sonra Veli Ağa Tiflis’i zaptetti (894/1489).

Safevî Hükümdarı Şah İsmâil 1501’den itibaren Gürcistan’a akınlar düzenledi. Şah Tahmasb da Gürcistan’a dört büyük sefer düzenledi ve 1540’ta Tiflis’i ele geçirdi.

BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 224, 278-279, 288-289, 290, 297, 302-303; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 168, 372, 428, 435, 463-464, 475, 489; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IV, 155-158, 162; VIII, 7, 27; IX, 188, 192-193; İbnü’l-Ezrak el-Fârikī, Târîħu Meyyâfâriķīn, s. 42, 97-98, 250; Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye (Lugal), s. 24, 32, 57, 82, 94, 100, 104, 111, 113, 120, 132-133; Nesevî, Sîret-i Celâleddîn-i Mîngburnî (trc. Anonim, nşr. Müctebâ Mînovî), Tahran 1344 hş./1965, s. 113, 145, 150-156; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 31, 37, 39, 133, 134, 174, 196, 212; Nizâmeddîn-i Şâmî, Zafernâme (trc. Necati Lugal), Ankara 1987, bk. İndeks; İbn Arabşah, ǾAcâǿibü’l-maķdür (nşr. Ahmed Fâiz el-Hımsî), Beyrut 1407/1986, s. 358 vd.; W. E. D. Allen, History of Georgian People, London 1932; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, s. 7-10, 14, 113-114; Aydın Taneri, Celâlü’d-dîn Hârizmşâh ve Zamanı, Ankara 1977, s. 47-51; V. Minorsky, “Caucasia II: The Georgian Maliks of Ahar”, The Turks, Iran and the Caucasus in the Middle Ages, London 1978, V, 868-877; a.mlf., “Tiflis”, İA, Xll/1, s. 264-272; a.mlf. - [C. E. Bosworth], “al-Kurғј”, EI² (İng.), V, 486-492; Cl. Cahen, Anadolu’da Türkler (trc. Yıldız Moran), İstanbul 1979, bk. İndeks; Mehmet Altay Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, Ankara 1983, I, 25-40; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, bk. İndeks; R. G. Suny, The Making of the Georgian Nation, London 1989, s. 27-45; İsmail Aka, Timur ve Devleti, Ankara 1991, s. 13, 21, 23-25, 31, 51; Mirza Bala, “Gürcistan”, İA, IV, 838-841.

Hüsamettin M. Karamanlı






Osmanlı Hâkimiyeti Dönemi.

Osmanlılar’ın Anadolu’nun kuzeydoğusundaki Gürcü prenslikleriyle ilgilenmeye başlaması XV. yüzyılın ortalarına rastlar. Osmanlı kaynaklarında bulunmamakla birlikte Gürcü kronikleri, bir Osmanlı donanmasının 1455’te Sohumi’yi aldığını, fakat burada idarî teşkilât kurulmayıp yönetimin haraç vermek kaydıyla eski beylerine bırakıldığını belirtir. Ceneviz kaynaklarında ise elli altı gemilik bir Osmanlı donanmasının 1454 Haziranında Sohumi bölgesine gelerek burayı ve Batı Gürcistan kıyılarını vurduğu kaydedilir. Bu şekilde ilk ciddi bağ, Karadeniz kıyılarındaki Abhaz ve Dadyân / Megrel bölgeleriyle kurulmuş oluyordu.

Fâtih Sultan Mehmed’in Trabzon’u fethinden sonra Güneybatı Gürcistan’a da akınlar yapıldı. Acaristan (Batum) ve çevresi 1479’da fethedildi. Aynı yıl Borçka ve Aşağı Acara’yı içine alan Maçahel bölgesi Osmanlı idaresine girdi. Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi iken 1508’de Güryel ve İmeret (Açıkbaş) Krallığı’nı Osmanlılar’a itaat ettirip haraca bağlamıştı. Böylece Osmanlı hâkimiyeti, Karadeniz kıyılarının ötesine Batı Gürcistan içlerine kadar ulaşmış oldu. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran zaferi (1514) sonucunda Kartli ve Kahet krallıklarının yer aldığı Doğu Gürcistan da Osmanlı idaresine girdi. Yavuz’un vefatından sonra ise Safevî Devleti hâkimiyetine geçti. Kanunî Sultan Süleyman devrinde Osmanlılar Güney ve Güneybatı Gürcistan’ın bazı bölgelerini ele geçirdiler. 1541-1554 yılları arasında Şah Tahmasb dört defa Gürcistan’ın doğu bölgesi olan Kartli’ye saldırmış, bazı kalelerini ele geçirmiş ve 30.000 kadar esir alıp İran’a götürmüştü. Gürcistan’ın yakın olması sebebiyle çoğunlukla İran’a, bazan da Osmanlılar’a meyletmesi iki devlet arasında güç durumda kalmasına sebep oluyordu. Safevîler’in de desteğiyle, Osmanlı padişahının Avrupa’da seferde bulunduğu sıralarda Osmanlı topraklarına karşı harekete de geçmekteydi. Nitekim bu faaliyetleri üzerine Vezir Kara Ahmed Paşa, ikinci İran seferi sırasında (1549) bir buçuk ay içinde Gürcistan’ın yirmi kalesi dahil, Tortum, Ağcakale, Livane deresi, Artvin ve Kamhıs’ı aldı. 1551’de de Ardanuç, Şavşat, Göle ve Ardahan Osmanlı idaresine katıldı. Osmanlı-Safevî savaşlarına son veren Amasya Antlaşması’na göre (1555) İmeret, Dadyan (Megrei ve Svanet), Güryel, Daveli / Tao-eli Osmanlı Devleti’ne; Kartli, Kahet ve Mosuk ise Safevî Devleti’ne veriliyordu.

Osmanlılarla Safevîler arasında çıkan savaşlara sahne olan Gürcistan, 1555-1578 yıllan arasında Amasya Antlaşması’nın şartlarına göre taksim edildiği halde bu durum devam etmedi. Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra Safevî Devleti’nde çıkan iç karışıklığı fırsat bilen Osmanlı Devleti, Safevîler’in Osmanlı Devleti’ne yönelik iç istikrarı bozma faaliyetini durdurmak amacıyla İran üzerine sefer düzenleyerek Lala Mustafa Paşa’yı Gürcistan ve Şirvan’ın fethi için serdar tayin etti (1578).

Osmanlılar’ın Çıldır’da Safevîler’i yenmesi Gürcistan’ı ele geçirme hususunda kolaylık sağladı. Osmanlı ordusu Posof, Ahıska, Tümük, Hırtıs, Çıldır, Ahılkelek, Koblıyan ve Azgur’u fethetti. Lala Mustafa Paşa’nın gönderdiği itaat mektubunu kabul eden Dadyan ve Güryel melikleri, Meshiya Prensi Minûçihr Osmanlılar’a tâbi olduklarını bildirdiler. Minûçihr ihtidâ edip Mustafa adını aldı ve kendisine Azgur has olarak verildi. Minûçihr’in annesi Dedis-İmedi’ye üç köy has, kardeşi Kuarkuare’ye Oltu sancak olarak tevcih edildi; daha sonra ele geçirilen bölgelerde Osmanlılar Çıldır eyaletini kurdular.

Ağustos 1578’de şark serdarı Lala Mustafa Paşa’nın seferi esnasında Osmanlılar, Gori ve Muhran kesimlerindeki Gürcü beylerini itaat altına aldılar ve 24 Ağustos’ta Tiflis şehrini savaşsız ele geçirdiler. Tiflis’in fethinden sonra İmeret ve Kahet yöneticileri Osmanlılar’a itaatlerini bildirdiler; her yıl otuz yük ipek, on erkek hizmetçi ve on câriye vermek üzere haraca bağlandılar. Kahet ülkesi ocaklık olarak buranın eski hâkimi Alexandre’a bırakıldı. Kartli ve Kahet Tiflis eyaleti haline getirildi. Tiflis şehrinde iki kilise camiye çevrilerek III. Murad adına iki, Lala Mustafa Paşa adına da bir cami yaptırıldı.

Osmanlılar bölgenin idarî düzeninde bazı değişiklikler yaparak Tiflis eyaletinin güney bölgesinde Tumanıs eyaletini (1584), Ferhad Paşa’nın serdarlığı sırasında batı bölgesinde Gori eyaletini (1587) kurmuş, böylece Osmanlılar tarafından tamamen fethedilen Gürcü beylerine bağlı topraklar Tiflis, Tumanıs, Gori ve Çıldır eyaletlerine dahil edilmişti.

1578-1584 yıllarında fethedilen topraklarda karışıklık çıkarmak amacıyla Şah Tahmasb, 1569’dan beri elinde esir tuttuğu Kartli’nin eski hâkimi Şimon’u serbest bırakarak Kartli’ye gönderdi. Bunun üzerine yapılan savaşlar sonunda Serdar Ferhad Paşa ile Simon arasında bir antlaşma imzalandı (1588). Buna göre Simon, Kartli hâkimi sıfatıyla Osmanlılar’ın hâkimiyetini vassâl olarak kabul etmiş ve haraca bağlanmıştı. Bu tarihe kadar Osmanlılar’ın idaresinde kalan kaleler hariç Kartli’nin diğer bölgelerinin Simon tarafından idare edilmesini III. Murad onayladı (1589). Ancak Simon isyan ederek Gori Kalesi’ni ele geçirdi. Bunun üzerine Osmanlılar kaleyi Gürcüler’den geri aldılar ve Simon’u esir edip İstanbul’a gönderdiler (1601).

1578-1590 Osmanlı-İran savaşlan Safevî Devleti’nin içinde bulunduğu siyasî istikrarı bozmuş, Osmanlı Devleti’ne ise malî açıdan sıkıntı, askerî bakımdan da zorluklar yüklemişti. İki devlet arasında İstanbul’da imzalanan antlaşmaya göre (1590) Tebriz, Karacadağ, Gence, Şirvan, Karabağ, Nihâvend, Lûristan, Şehrizor’la beraber Gürcistan Osmanlı idaresine geçti.

1590-1614 yılları arasında Osmanlı idaresinde kalan Gürcistan’da düzenli bir yönetim sistemine geçildi ve bu amaçla eyaletlerin tahrirleri yapılarak kanunnâmeler çıkarıldı. Bagratlı Simon Han’ın İstanbul’a yazdığı mektuptan anlaşıldığına göre, 1588’de doğu ve batı Kartli’yi içerisine alan Tiflis eyaleti dört sancaktan oluşmaktaydı. Tiflis eyaletinin Safevî devrinden kalma idarî yapısına göre Gori sancağında otuz altı, Tiflis sancağında on altı, Tumanıs sancağında otuz dört ve Lori sancağında yirmi köy bulunuyordu. 1592 ve 1595 yıllarında Osmanlılar Çıldır eyaletinin tahririni yaptılar. Bu tahrirlere göre 1592’de Çıldır eyaletinde merkez sancak dışında Ahıska, Altınkale, Osıkha, Çeçerek, Aspinze, Hırtıs, Ahılkelek, Posof adlı sancaklar yer alıyordu. 1595 tarihli mufassal defterde ise adı Ahıska olarak geçen vilâyette Altınkale, Osıkha, Aspinze, Çeçerek birer nahiye şeklinde Ahıska sancağına katılmış, yeni olarak Bedre sancağı kurulmuştu.

1595 tarihli mufassal defterin kanunnâmesine göre Osmanlılar, imparatorluğun diğer vilâyetlerinde olduğu gibi Ahıska vilâyetinde de ziraî ekonominin hukukî ve malî esaslarını belirlemişlerdi. Siyasî istikrarın sağlandığı bu vilâyette altı sancağa bağlı 711 köyün tahriri yapılmış, ziraî üretimin bütün alanlarında hububat, pamuk, bağcılık ve meyve üretimi geliştirilmiş, vergi olarak öşür,


hayvancılıkla ilgili ve diğer maktû vergiler ve mukātaalar, avârız vergileri belirlenmişti. Osmanlı devrinde Ahıska vilâyetinde hayvancılık, balıkçılık, arıcılık ve bağcılık gelişmiş, hububat üretimi de bazı Avrupa devletlerindeki hububat üretiminin seviyesine ulaşmıştı. Osmanlılar Gürcistan’da timar sistemini uygulamış, siyasî istikrarsızlığı önlemek ve Gürcü hâkimlerinin Osmanlılar’a karşı Safevî yardımına başvurmalarını engellemek amacıyla onlara Osmanlı öncesinde idare ettikleri toprakların bir kısmını yurtluk ve ocaklık şeklinde vermişlerdi.

1603’te Şah I. Abbas Tiflis şehrini Osmanlılar’dan geri alıp Kartli’yi hanlık olarak ilân etti. Kahet’te Yenisel Sultanlığı’nı kurdu ve 1606’da Lori ve Tumanıs’ı ele geçirdi. Ancak İstanbul Antlaşması’na göre (1612) Kartli ve Kahet tekrar Osmanlı idaresine geçtiyse de Osmanlılar’a vassâl bağlılığı olan Gürcü hâkimleri Şah I. Abbas’ın saldırılarına karşı dayanamadılar. Sonunda Şah Abbas, Kartli hâkimi II. Luarsab’ı esir aldığı gibi (1616) Kahet’te Nodar Corciadze ve David Candiyeri’nin isyanını bastırdı. Kartli ve Kahet’i tamamıyla ele geçirmeyi planlayan Şah Abbas, İran’a iltica etmiş olan Karçiha-han ve Giorgi Saakadze’yi 1625’te ordu ile buraya gönderdi. Fakat bunlar, Kartli ve Kahet’in büyük toprak sahipleri olan Tavadlar’la birleşerek Safevîler’e karşı mücadele başlattılar. Şah Abbas, meseleyi kökten halletmek amacıyla İmeret’e kaçmış olan Teymuraz’ı Rusya’nın aracılığı ile Kartli ve Kahet’in kralı olarak tanıdı.

XVII. yüzyıldan itibaren Gürcistan Osmanlı Devleti ve İran arasında zaman zaman el değiştirdi. İran hâkimiyeti döneminde bazı Gürcü kralları Müslüman oldular. Fakat İran Batı Gürcistan sahillerine ve Karadeniz’e ulaşamadı. 1625’te Safevî idaresine katılan Kartli ve Kahet, 1632’de Tiflis vilâyeti olarak tekrar Osmanlı idaresiyle birleştirilmiş ve ihtidâ etmiş olan Rostom buraya vali tayin edilmişti. Kartli 1711, Kahet ise 1724 yılına kadar ihtida etmiş olan Gürcü asıllı valiler tarafından yönetildi.

Gürcistan’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Tiflis’i camileri ve ulemâsıyla bir müslüman şehri olarak tanıtır. Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması’ndan (1699) sonra hâkimiyetini tanıyan ve vergi ödeyen Açıkbaş, Guril ve Dadyam’ın Gürcü prensleriyle iyi ilişkiler kurdu.

XVIII. yüzyılın başlarında Şafevî Devleti’nde görülen siyasî istikrarsızlığı “sıcak denizlere inme” siyaseti doğrultusunda kullanan Rusya Devleti, 1723 yazında Hazar denizinin batı kıyılarını ele geçirmeye başladı. İmparatorluğun doğusunda tehlike yaratması ihtimali olan Rusya’nın bu siyasetine mukabil Osmanlı Devleti ordusunu Safevîler’e karşı harekete geçirdi. Rusya, Derbend ve Bakü dahil olmak üzere Hazar denizinin batı kıyılarını zaptetti. Osmanlılar ise Kartli ve onun büyük şehirleri Tiflis ve Gori’yi alıp burayı yurtluk ve ocaklık olarak Kartli Çarı Vahtang’ın oğlu olup ihtidâ eden İbrâhim’e verdiler. Fransa’nın aracılığıyla İstanbul’da imzalanan antlaşmaya göre (1724) Gürcistan’ın Kartli ve Kahet bölgeleri Osmanlı idaresine katıldı. Burasını düzenli şekilde idare etmek için Osmanlılar 1728 yılında Kartli ve Kahet’in tahririni yaptırdılar. Bu tahrir, “Defter-i Mufassal-ı Eyâlet-i Tiflis” adıyla defter halinde hazırlanmıştır. Böylece Osmanlılar Tiflis şehrinde imar işlerine başladılar. Tiflis beylerbeyileri Receb Paşa ve İshak Paşa, Gence Beylerbeyi Ahmed Paşa, Şirvan hâkimi Dâvud Han bu şehirde birer vakıf kurdular. Osmanlılar Kartli ve Kahet’i birleştirerek altı sancaktan oluşan Tiflis eyaletini teşkil ettiler. Tiflis eyaleti Baratlı, Baydar, Demircihasanlı nahiyelerini içine alan Tiflis sancağı; merkez, Taşır, Penbek nahiyelerinden oluşan Şomhurut sancağı; Ahtala, İnce, Çuvar, Türk nahiyelerini içine alan Ağcakale sancağı; Sisi, Bedre, İmlahor, Karakalkan, Şansi, Muhran nahiyelerinden meydana gelen Gori sancağı; Tıryaled ve Kumared nahiyelerinden oluşan Tıryaled sancağı ile Kaygulu sancağından müteşekkildi. Aynı zamanda Osmanlılar Tiflis eyaletinde Tiflis, Gori ve Tıryaled kaza merkezlerini kurdular. Bu eyalette siyasî istikrarı temin etmek için Osmanlılar Tiflis, Gori, Topkaraağaç ve Havlabar kalelerinde 1113 yeniçeri, 342 topçu, 163 cebeci ile beraber çok sayıda gönüllü, levend ve arabacı bulundurmuş ve bunların masraflarını Tiflis eyaleti mukātaa ve ocaklık gelirlerinden karşılamışlardı.

1732’de Safevî iktidarını ele geçiren Nâdir Şah, Osmanlılar’a karşı başlattığı savaşlarda birçok şehri geri aldı. Tiflis ve aynı eyaletin diğer kaleleri savaşsız Nâdir Şah’a teslim oldu. Osmanlı Devleti ve Rusya’nın eline geçen Safevî topraklarını kısa sürede geri alan Nâdir Şah Tiflis, Şirvan, Gence-Karabağ, Tebriz ve Çukursaad (Revan) eyaletlerini Azerbaycan vilâyeti olarak birleştirdi. Fakat 1735-1744 yılları arasında Kartli ve Kahet’te çıkan isyanlar, Nâdir Şah’ı Tiflis eyaletini Azerbaycan vilâyetinden ayırmaya mecbur bıraktı. Bundan sonra Nâdir Şah II. Teymuraz’ı Kartli’nin, oğlu Irakli’yi ise Kahet’in çarı olarak tanıdı. II. Teymuraz’ın ölümünden sonra 1762 yılında Irakli, Kartli ve Kahet’i bir idare altında birleştirdi.

Bölgenin Osmanlı Devleti, İran ve Rusya arasında nüfuz mücadelesine sahne olması üzerine Kartli Çarı II. Iraklı, Rusya himayesini tercih ederek siyasî bağımsızlığının tanınması şartıyla Ruslar’la anlaşma imzaladı (1783). 1795’te İran Şahı Âgā Muhammed Gürcistan’a sefer düzenleyip burayı ve özellikle Tiflis şehrini tamamen tahrip etti. Bunun üzerine Rus Çarı I. Pavel, 1800’de Kartli ve Kahet çarlığını feshedip 12 Eylül 1801 tarihli emirle Rusya’nın bir eyaleti ilân ederek Rusya’da uygulanan idare sistemini yerleştirmeye başladı. Bu tarihten itibaren Gürcistan bağımsızlığını kaybederek siyasî ve ekonomik yönden Rusya’nın kolonisi haline geldi. Birkaç yıl içinde Megreliya (1803), İmeretiya ve Guriya (1804), Abhaz knezliği (1810), Svanetiya (1856) Rusya ile birleşti. Rusya’nın Gürcistan’ı ilhakına karşı çeşitli isyanlar çıktı.

1828 -1829 Osmanlı-Rus savaşına kadar Gürcistan’ın büyük bir kısmını ele geçirmiş olan Rusya ile imzalanan Edirne Antlaşması’na göre (1829), Anapa’dan Batum’a kadar olan Karadeniz’in batı kıyısı ve Ahıska Ruslar’a verilmiş ve Rusya’nın Gürcistan’daki hâkimiyeti Osmanlılar tarafından tasdik edilmiştir. 1840 yılında Gürcistan, Gürcistan-İmeretiya guberniyası ilân edildi; 1846’da ise Tiflis ve Kutais olmak üzere iki guberniyaya bölündü. Kırım Harbi’nden sonra Megreliya, Svanetiya ve Abhaz knezlikleri feshedildi.

Rus İdaresi Dönemi. Rus hükümetinin Gürcistan’da uyguladığı Ruslaştırma siyasetiyle beraber yerleştirilmek istenen toprak köleliği sistemine (servaj rejimi) karşı çok büyük tepkiler oldu. 1861’de Rusya’nın iç eyaletlerinde kaldırılmaya başlanan toprak köleliği rejimi 1864 yılında Gürcistan’ın Kartli ve Kahet bölgelerinde, ardından İmeretiya ve Guriya’da (1865), Megreliya’da (1866), Abhaziya’da (1870) ve son olarak da Svanetiya’da (1871) kaldırıldı. Servaj rejiminin ortadan kalkması sonucu Gürcistan’da 75.565 hâne (yaklaşık 350.000 kişi) bu


rejimden kurtulduysa da bunların % 10 civarında bir kısmı topraksız bırakıldı. Geri kalanlar ise servaj rejimi devrinden farklı olarak daha az toprak almış oldular. Servaj rejiminin kaldırılması ile Gürcistan’da birçok fabrika açıldığı gibi sanayide gelişmeler başladı. Fakat içtimaî ve millî meselelerin çözülmemesi, özellikle Gürcü dilinin gelişmesini engellemeye yönelik siyasetin devam ettirilmesi, yeni açılan lise ve kolejlerde eğitimin Rusça yapılması, hatta “Gürcistan” (Gruziya) kelimesinin kullanılmasının yasaklanması Gürcü aydınlarını hürriyet mücadelesine yöneltti. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Gürcü aydınları halkı çar rejimine karşı mücadeleye çağırdılar. Bu amaçla Gürcü dilinde yayımlanan Droeba ve İveria gazetelerinde milliyetçi fikirleri yaymaya çalıştılar.

Rusya’daki Şubat 1917 devriminden sonra Gürcistan’ın siyasî hayatında sosyal demokratların menşevikler kolu Mart 1917’de Tiflis’te geçici hükümet kurdu ve Azerbaycan, Ermenistan ile beraber Seym adı verilen Transkafkasya Parlamentosu’na üye oldu. Fakat 3 Mart 1918 tarihli Brest-Litovsk Antlaşması’na göre Sovyet Rusyası’nın Batum, Ardahan, Artvin ve Kars sancaklarının Osmanlı Devleti’ne iade edilmesine katılmayan ve Transkafkasya Seymi’nden de destek görmeyen Gürcistan, Seym’in üyeliğinden çıkarak 26 Mayıs 1918 tarihinde bağımsızlığını ilân etti. Gürcistan Devleti’nin bağımsızlığı Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, Osmanlı Devleti ve birçok Avrupa devleti tarafından tanındı. Ancak Azerbaycan ve Ermenistan’ı istilâ eden Sovyet Rusyası, Şubat 1921’de Gürcistan’ı da işgal ederek burada Sovyet rejimi kurup hâkimiyeti Bolşevikler’e verdi. 1921-1922 yıllarında Bolşevikler aydınlara ve öğrencilere karşı baskı uyguladılar. Gürcü menşevikleri 1922-1924 yılları arasında Bolşevikler’e karşı mücadelede başarılı olamadılar. 1922-1936 yıllarında Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin üyesi olarak Transkafkasya Federal Devleti’nin oluşumunda yer aldı. Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılması üzerine diğer Sovyet cumhuriyetleriyle beraber Gürcistan da tekrar bağımsızlığına kavuştu.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, TT, nr. 897, 900; Narodna biblioteka Kirila i Metodiya (Sofya / Bulgaristan), fond 1, dosya 4193, v. 2; dosya 6917, v. 2; dosya 21326, v. 2; fond 312, dosya 32a, v. 2; fond 313, dosya 31a; dosya 40a; dosya 47; dosya 176, v. 1; dosya 181, v. 1 -2; dosya 182, v. 1; dosya 188; dosya 199; dosya 247a; dosya 358; dosya 362a; dosya 376; fond 327, dosya 123; Defter-i Mufassal-ı Vilâyet-i Gürcistân (nşr. S. S. Cikiya), Tbilisi 1947, I, 19-339; Rahîmîzâde İbrâhim Harîmî, Zafernâme-i Sultân Murâd Han, İÜ Ktp., TY, nr. 2372, vr. 1b-53b; A. A. Rahmânî, Târîh-i Âlemârâ-yi Abbâsî, Bakü 1960, s. 120, 125-126; “Dni gospodstva menşevikov v Gruzii (dokumenti i materiali)”, Sbornik sostavil G. Deuradiani, Gosizdat Gruzii 1931, s. 231; G. V. Haçapuridze, K istorii Gruzii pervoy polovini XIX veka, Tbilisi 1950, s. 11, 35-36, 41, 54, 56, 75, 254, 259-260, 274, 540-542; N. A. Berdzenişvili v.dğr., “İstoriya Gruzii”, Tsodno, Tbilisi 1960, s. 140, 141, 143, 145, 146, 149, 151, 153; M. R. Arunova - K. Z. Aşrafyan, Gosudarstvo Nadir-şaha Afşara: izdatelstvo vostoçnoy literaturı, Moskva 1958, s. 111, 126, 263; “Gruziya, Kratkiy istoriçeskiy oçerk”, Metsniereba, Tbilisi 1966, s. 32-33, 36-38, 40-41, 43, 45, 53; İ. G. Antelava v.dğr., K voprosu o genezise i razvitii kapitalizma v selskom hozyastve i promışlennosti Gruzii, Tbilisi 1967, s. 36, 37; “İstoriya Gruzii”, Uçebnoye posobiye: Sabçota Sakartvelo, Tbilisi 1968, 1, 288, 291, 294, 295, 296, 300, 304; III, 9, 19, 31, 32, 44-46, 136-137; “İstoriya SSSR s drevneyşih vremyon do naşih dney”, Nauka, Moskva 1968, IV, 84-89, 406-412; S. S. Cikiya, “Osmanskiye yuridiçeskiye dokumenti o kartli v pervoy poiovine XVIII veka”, Vostoçnaya filologiya, Tbilisi 1969, I, 165-182; a.mlf., “Firman Sultana Ahmeda III Bakaru Bagrationi”, Gruzinskoye istoçnikovedeniye, III, Tbilisi 1971, s. 278-282; a.mlf., “Turetskiy sudebniy dokument-VIII veka”, Pismenniye pamyatniki vostoka, Moskva 1972, s. 142-144; M. H. Svanidze, “İz istorii gruzino-turetskih otnoşeniy v XVI-XVII w.”, Metsniereba, Tbilisi 1971, s. 332-333; A. Ya. Pantshava, Voproso agrarnoy istorii Gruzii pervoy polovini XIX veka, İzdatelstvo Tbilisskogo Universiteta, Tbilisi 1973, s. 301-306; N. N. Şengeliya, Osmanskiye istoçniki istorii Gruzii XV-XIX vv., Tbilisi 1974, s. 247, 256, 259, 260; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas-ellerini Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 1-21, 83-99, 168-205, 274-307, 339-355; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 360-361; III/1, s. 58, 59, 61, 62, 63, 64-67; III/2, s. 104 vd.; Süleyman Kocabaş, Kuzeyden Gelen Tehdit: Tarihte Türk-Rus Mücadelesi, İstanbul 1989, s. 155, 215-222; Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri: 1578-1612, İstanbul 1993, s. 23, 32, 41, 57, 58, 73, 197, 277; Nebi Gümüş, Osmanlı Devleti’nin Gürcistan Siyaseti: 1808-1839 (yüksek lisans tezi, 1993), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Peter Hodges, “The Georgians”, World Minorities, I (1977), s. 68-73; Mirza Bala, “Gürcistan”, İA, IV, 841-845; G. A. Dzidzariya, “Abhazskaya ASSR”, Sovetskaya İstoriçeskaya Entsiklopediya, Moskva 1961, I, 53-58; M. K. Dumbadze - N. T. Nakaşidze, “Adjarskaya ASSR”, a.e., I, 208-211; N. İ, Sturua - E. V. Hoştaria, “Grunzinskaya SSR”, a.e., I, 805-845; E. V. Hoştaria. “Gruzinskaya SSR”, Bolşaya Sovetskaya Entsiklopediya, Moskva 1972, VII/3, s. 363-369; V. Minorsky - C. E. Bosworth, “al-Kurғј”, EI² (İng.), V, 493-497; Feridun Emecen, “Çıldır Eyaleti”, DİA, VIII, 300-301.

Hüsamettin M. Karamanlı