GUCERÂT

گجرات

Hindistan Cumhuriyeti’ni oluşturan yirmi bir eyaletten biri.

Hindistan’ın kuzeybatısında yer alan Gucerât güneyde ve batıda Umman denizine açılmaktadır. Kuzeybatısında Pakistan İslâm Cumhuriyeti, kuzeyinde Racastan, doğusunda Medya Pradeş ve güneydoğusunda Maharaştra eyaletleri bulunmaktadır. Yüzölçümü 196.024 km2 ve nüfusu 1991 sayımına göre 41.174.060’tır.

Gucerât çok eski bir geçmişe sahiptir. İlk ismi Gurceretra, V. yüzyılın sonlarında Hindistan’a gelen Gucer kabilesine atfedilmektedir. Ancak bu kavmin adı Akhunlar’ın Hindistan’a yerleşmeleri sırasında ortaya çıkmıştır.

Müslümanlar tarafından fethine kadar Gucerât, milâttan önce IV. yüzyıldan itibaren sırasıyla Maurialar, Sakalar, Guptalar, Maitrakalar, Çâvedâlar ve Çavlukyalar’ın (Solankîler) hâkimiyeti altında kalmıştır. Gazneli Mahmud 416’da (1025) bölgeye geldiği zaman Gucerât Çavlukyalar’ın elindeydi. 1178’de Gurlular’dan Muizzüddin (Şehâbeddin) Muhammed b. Sâm Gucerât’a bir sefer düzenlediyse de başarılı olamadı. Fakat 1197’de Kutbüddin Aybeg’in seferi zaferle neticelendi ve o sırada başta bulunan II. Bhima sürgüne gönderildi. Mes‘ûdî, İstahrî, İbn Havkal, Bîrûnî, İdrîsî gibi İslâm tarih ve coğrafyacılarının Gucerât’a dair verdikleri bilgiler kısa ve karışıktır. Bu kaynaklar daha çok Gucerât limanlarından, altın ve gümüş madenlerinden ve mahallî âdetlerden bahsederler.

Gucerât, kesin olarak Delhi Sultanı Alâeddin Halacî zamanında (1296-1316) fethedilmiştir. Alâeddin Halacî’nin kumandanları eski Hindu başşehri Anahilvâda’yı ele geçirdikten sonra 1300 yılında Alâeddin Halacî’nin kayınbiraderi Melik Sencer, Alp Han unvanıyla bölgeye vali (nâzım) olarak tayin edildi ve on altı yıl bu görevde kaldı. Fakat Alp Han daha sonra Melik İzzüddevle Kâfûr tarafından aniden Delhi’ye geri çağrıldı ve orada öldürüldü. Onun ardından bölgeye gelen Kemâleddin Gurg duruma hâkim olamayınca aynı akıbete uğradı. Kutbüddin Mübârek Şah Halacî isyanları bastırmak için bu defa Aynülmülk Mültânî’yi görevlendirdi ve onun kayınpederi Melik Dînâr’ı Zafer Han unvanıyla bölgeye


vali tayin etti. Zafer Han durumu kontrol altına aldıysa da sarayın gözdelerinden Hindû mühtedi Hüsrev Han’ın isteğiyle geri çağrılarak idam edildi (719/1319). Alp Han ve Zafer Han gibi güçlü valilerin önce işten el çektirilmesi, ardından da öldürülmesi Gucerât’ta istikrarın bozulmasına sebep oldu.

Halacîler’in 1320’de yıkılmasından sonra Tuğluklular Delhi tahtının sahibi oldular. Melik Gazi ve halefleri zamanında Gucerât’ta kayda değer bir olay meydana gelmedi. Tuğluklular 1391’de Zafer Han’ı vali tayin ettiler. Son sultanların zayıf karakterli olması yine taht mücadelelerine sebebiyet verdi. Timur’un 1398’de bölgeyi istilâsı sultanlığı ciddi şekilde sarstı. Gucerât Valisi Zafer Han bu süre içinde Delhi ile bağlarını kopararak bağımsızlığını ilân etti. 1407’de Muzaffer Şah unvanıyla Gucerât Sultanlığı’nın temellerini attı.

Muzaffer Şahtan sonra tahta geçen Ahmed Şah Gucerât Devleti’nin gerçek kurucusu kabul edilmektedir. Ahmed Şah, Sûret’teki Girnâr reisi Çudasama’ya karşı mücadele etti. Ray Mandalik’i de mağlûp ettikten sonra Sindpûr Tapınağı’nı yıktırdı. Sultan Hûşeng Şah Gūrî (Alp Han, 1405-1435), Gucerâtlılar karşısında tutunamayarak yapılan savaşta mağlûp oldu. Narbada nehrinin kuzeyinde ve Dhâr civarındaki Mandû 1437’de kuşatıldı. 1442 yılında ölen Ahmed Şah ülkede istikrarı sağlamaya çalışmış, Hindûlar’ın müslüman olmasını sağlamak için büyük gayret sarfetmiştir. Eski Asaval yakınında kurduğu Ahmedâbâd’ı Gucerât Sultanlığı’nın başşehri yapmış ve burayı birçok mimari eserle süslemiştir. Ahmed Şah’ın ölümünden sonra yerine oğlu Muhammed Şah geçti ve Gucerât’ta mücadelelerle dolu bir dönem başladı.

Muhammed Şah babasının başlattığı fetihlere devam ederek 1446’da İdâr, 1449’da Çâmpânîr seferlerine çıktı. Ancak ikinci sefer dönüşünde hastalanarak 1451’de vefat etti. Yerine geçen oğlu Kutbüddin II. Ahmed Şah (Celâl Han) yedi yıl tahtta kaldı. Daha sonra sırasıyla Dâvud Han ve Mahmud Şah hükümdar oldular (1458).

Ebü’l-Feth I. Mahmud Şah (1458-1511) Gucerât sultanlarının önde gelenlerinden biridir. Sumra ve Kaç’ın Sodha reislerini tenkilinden sonra Bhima’nın reisliğindeki Jagat (Dvarka) korsanlarını ortadan kaldırdı. Portekiz tehlikesine karşı güçlü bir dost arama yoluna gitti. Bu dönemde gerek emniyet yönünden gerekse iktisadî bakımdan önemli gelişmeler oldu. İmar faaliyetleri başlatılarak yeni eserler inşa ettirildi. Birtakım ziraî tedbirler alındı, bu arada birçok yeni ağaç ve meyve türleri yetiştirildi. Mahmud Şah’ın hükümdarlığının sonuna doğru Portekizliler bölgede etkilerini hissettirmeye başladılar. Vasco de Gama’nın 1498’de Kalicut’ta (Horoz Kalesi) görünmesinden sonra Portekizliler Hint Okyanusu ticaretine hâkim oldular. Bu yüzden Mısır ve Gucerât tüccarları ikinci plana düştü. Mahmud Şah, Memlük Sultanı Kansu Gavri ile ittifak yaparak Portekizliler’e karşı koymaya çalıştıysa da Portekizliler’in Goa’yı ele geçirmesi üzerine onlarla anlaşmak zorunda kaldı. Mahmud Şah’tan sonra yerine geçen II. Muzaffer Şah ise Portekizlilerle mücadeleye girişti ve onların Muzafferâbâd ile Diû’yu alma teşebbüslerine engel oldu. Ayrıca Osmanlılar’la diplomatik ilişkileri geliştirmeye çalışarak Yavuz Sultan Selim’e bir mektup gönderdi; hem kendi başarılarını bildirdi hem onu Çaldıran zaferinden dolayı kutladı. Muzaffer Şah’ın 1526’da vefatı üzerine yerine aynı yıl oğulları İskender Han, çocuk yaştaki II. Mahmud ve Bahadır Şah Gucerât tahtına geçtiler.

Bahadır Şah’ın hükümdarlığı sırasında Mâlvâ zaptedilerek Mâlvâ Halacîleri ortadan kaldırıldı (1531). Racpût’taki Ucceyn müstahkem mevkileri Bhilsa ve Raisin ele geçirildi (1532-1533), Çitor (Çitavr) alındı (1534). Ancak bu başarılar Bâbürlü Sultanı Hümâyun’un askerî harekâtına yol açtı. Mandasor’da Hümâyun’un güçlü ordusunun önünden çekilerek sahile inip Portekizliler’den yardım isteyen Bahadır Şah, buna karşılık onlara Diû’da bir kale inşa etme iznini verdi (1535). Hümâyun tehlikesi geçtikten sonra bu defa Portekizliler’e karşı bir siyaset takip etti. Osmanlı Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman’a elçi göndererek yardım talebinde bulunduysa da (1536) Diû ile ilgili olarak görüşmek için yanlarına gittiği Portekizliler tarafından öldürüldü (13 Şubat 1537). Bahadır’ın katlinden sonra Gucerât siyasî ve askerî gücünü yitirmeye başladı. Hânedan üyeleri ve ileri gelen zümreler arasında iktidar mücadelesi başladı: ülke bu gruplarca taksim edildi. Bu sırada Gucerât’a yardım için gelen Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa idaresindeki Osmanlı donanmasının Diû harekâtı, iç çekişmeler içinde çalkalanan Gucerât’tan yeterli destek alınamadığı için başarılı olmadı (Eylül 1538). Osmanlı donanmasının buraya yönelik seferinin asıl gayesi mukaddes bölgeleri, hac yollarını ve baharat ticaretini korumak ve Portekiz varlığına son vermekti.

Bahadır Şah’ın ardından tahta çıkan III. Mahmud Şah ikametgâhını 1546’da Mahmudâbâd’a taşıdı. Onun 1554’te öldürülmesinden sonra devletin ileri gelenleri sultanlığı kendi aralarında paylaştılar. Bunların en güçlüsü ihtidâ etmiş bir Hindu olan İ‘timâd Han’dı. Bu arada Dâmân Limanı da Portekizliler’e terkedilmiş, Timur soyundan gelen birçok şehzadenin Gucerât’a sığınması durumu daha da zorlaştırmıştı. Karışıklıkların artması üzerine İ‘timâd Han, Gucerât’ı istilâ etmesi için Bâbürlü Hükümdarı Ekber Şah’ı davet etti. Ekber Kasım 1572’de Gucerât’a vardı. Ona karşı koymak için asilzadelerin yaptığı bütün teşebbüsler başarısızlıkla sonuçlandı ve Gucerât Bâbürlü Devleti’nin bir eyaleti haline getirildi. Ekber Şah’ın geri dönmesinden kısa bir müddet sonra Gucerât’ın ileri gelenleri Bâbürlüler’e isyan ettiler. Bunun üzerine Ekber Şah derhal Gucerât’a hareket etti; dokuz günde Ahmedâbâd’a ulaşarak isyanı bastırdı ve Bâbürlü hâkimiyetini sağlamlaştırdı. Böylece yaklaşık iki asır hüküm süren Gucerât Sultanlığı’nın bağımsızlığına son verilmiş oldu. Bu iki asır boyunca on üç sultan tarafından idare edilen Gucerât en parlak devrini Bahadır Şah zamanında yaşadı. Hint deniz yolunun Avrupalılar tarafından keşfi ülkenin baharat ticaretini geliştirdiyse de Portekiz tehlikesine de yol açmış; Portekizliler’in kurduğu Diû, Dâmân, Bassain ve Bulsar gibi askerî üs ve koloniler Gucerât Sultanlığı için büyük bir tehlike teşkil ederek


daha sonraki yıllarda ticareti olumsuz yönde etkilemiştir.

Bâbürlü Sultanı Evrengzîb’in ölümünden sonra Gucerât, Sîvâcî liderliğindeki Maratalar’ın istilâsına uğradı. Ahmedâbâd 1758’de Maratalar’ca işgal edilince Gucerât’taki Bâbürlü hâkimiyeti sona ermiş oldu. Maratalar’ın III. Panipat Savaşı’nda yenilmesinden sonra Hambâyat nevvâbı Mün‘im Han’a Gucerât’ı Maratalar’dan tekrar geri alması için bir ferman yollandı. Ancak Maratalar şehri 1817’ye kadar yönetmeyi sürdürdüler. Bu tarihte Gucerât Gāikvard tarafından İngilizler’e teslim edildi ve İngiliz idaresi zamanında 1857 ayaklanmasından sonra eyalet haline getirildi. 1947’de Hindistan bağımsızlığına kavuşunca Kaç, Saurashtra ve Bombay ile birlikte devletin sınırları içinde kaldı. Bu geniş eyalet 1956’da ikiye bölündü ve Pakistan ile Hindistan arasındaki çekişmelerde yeniden önem kazandı.

Müslümanların hâkim olduğu dönemde Gucerât’ta gelişen en önemli endüstri gemi yapımcılığı idi. Sabun ve barut imalâtı, kâğıtçılık ve taş kesiciliği de yaygındı. Gucerâtın müslüman idarecileri yeni şehirler kurmaya, köprü, yol, hamam, sarnıç, hayvanat bahçesi vb. yapımına ilgi gösterdiler. Çok sayıda yetimhane, han ve hastahane yaptırdılar.

Gucerât, Hindistan’daki İslâm kültür tarihinde önemli bir yer işgal eder. Nûreddin b. Muhammed Gucerâtî, Allâme Vecîhüddin el-Alevî, Melikü’l-Muhaddisîn Muhammed Tâhir el-Fettenî, Ali b. Ahmed Mahdûm el-Mehâimî, Kadı Ceken, el-Hâc ed-Debîr, Seyyid Sıbgatullah el-Bervecî, Abdülkādir el-Ayderûsî gibi âlimler burada üne kavuşmuştur. Ebü’l-Hasan Cilve de Ahmedâbâd’da doğmuş İranlı bir filozof ve şairdir.

Bugün Hindistan’ın sanayileşmiş beş eyaletinden biri olan Gucerâtın merkezi Gandhinagar’dır. Belli başlı sanayi şehirleri Ahmedâbâd, Baroda ve Sûret olup eyalet ziraî ürünler bakımından zengindir. Dil ve etnik yönünden oldukça renkli bir yapı gösteren eyalette birçok mimari eser vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Sîrâfî, Silsiletü’t-tevârîħ, Paris 1881, s. 126-127; Berenî, Târîħ-i Fîrûzşâhî (nşr. S. Ahmed Han), Kalküta 1862; İsemî, Fütûĥu’s-selâŧîn (nşr. M. Uşa), Madras 1948; Seydi Ali Reis, Mir‘âtü’l-memâlik (haz. Necdet Akyıldız), İstanbul, ts., s. 47-58; Abdülkādir el-Bedâûnî. Muntaқћabu’t-tawārīқћ (trc. G. S. A. Ranking), Delhi 1986, I-III, bk. İndeks; İskender b. Muhammed Mancû, Mirǿât-ı İskenderî (nşr. S. C. Misra-M. L. Rahman), Baroda 1961; a.e.: Local Muhammedan Dynasties: History of Gujarat (trc. E. C. Bayley), London 1886; M. Nazım, The Life and Times of Sultan Mahmud of Ghazna, Cambridge 1931, s. 115-121, 215-224; Hüsrev, Ħazâǿinül-fütûĥ (nşr. M. W. Mirza), Kalküta 1953; Ebû Türâb Velî, Târîħ-i Gucerât (nşr. E. D. Ross), Kalküta 1909; Qani’i, Tarikh-i Muzaffar Shahi (nşr. M. Abdullah Chaghtai), Poona 1947; Muhammed b. Ömer Uluğhânî, Žâferü’l-vâlih bi-Mužaffer ve âlih (nşr. E. D. Ross), London 1921-28, I-III; Storey, Persian Literature, I/1, s. 725-733; M. S. Commissariat, History of Gujarat (1297-1573), London 1938-57, I-II; Seyyid Ebû Zafer Nedvî, Târîħ-i Gucerât, Delhi 1958; a.mlf., Gucerât ki Temeddünî Târîħ, Azamgarh 1962; Satish C. Misra, The Rise of Muslim Power in Gujarat, London 1963; a.mlf., Muslim Communities in Gujarat, New Delhi 1985; M. Yakub Mughul, Kanunî Devri, Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri (1517-1538), İstanbul 1974, s. 104-105, 106-131, 141-172; Abdülhay, Yâd-ı Eyyam, Leknev 1983; Çend Maķāle-i Târîħ ve Edebî (nşr. N. Felsefî), Tahran 1372 hş., s. 89-140; Zübeyd Ahmed, el-Âdâbü’l-ǾArabiyye, s. 38-39; E. Denison Ross, “The Portuguese in India and Arabia Between 1507-1517”, JRAS (1921), s. 545-562; S. A. A. Tirmizi, “The Contemporary Persian Chronicles of the Sultans of Gujarat”, IC, XXXII (1958), s. 121-124; Ahmad Aziz, “Dār al-Islam and the Muslim Kingdoms of Deccan and Gujarat”, Journal of World History, VII (1963), s. 787-793; J. Burton-Page, “Guғјarāt”, El2 (İng), II, 1123-1130; H. C. Fanshawe, “Gucerāt”, UDMİ, XVII, 524-525.

K. A. Nızamı