GÂNE

غانة

Ortaçağ’da Batı Afrika Sudanı’nda kurulan bir İslâm devleti.

Sahra ile Nijer ve Senegal nehirleri arasında, bugünkü Moritanya İslâm Cumhuriyeti toprakları içinde Uyûnülatrûs denilen idarî bölgede ve Mali Cumhuriyeti topraklarının batısında yer almaktaydı. Siyasî başarıları ve gerçekleştirdiği medeniyet dolayısıyla Ortaçağ Afrikası’nın en önemli devletlerinden biri sayılır. Başşehri, devlete de adını veren ve harabeleri bugün Moritanya’nın güneydoğusunda bulunan Gine idi. Kuruluşu hakkında bilgi bulunmamakla birlikte mevcut veriler değerlendirilerek Gâne’nin milâttan sonra İlkçağlar’dan itibaren


siyasî bir varlık olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

VIII. yüzyılın sonlarından itibaren İslâm ülkeleriyle Gâne arasında bulunan köklü bağlar dolayısıyla Hârizmî, İbn Abdülhakem ve YaǾkûbî gibi âlimler burası hakkında bilgi toplamaya yönelmişlerdir; ancak genelde doğru olmakla birlikte verdikleri bilgiler son derece muhtasardır. Bir rivayete göre Gâne’de idare VIII. yüzyılda beyazlardan Soninke soyuna mensup Sudanlı bir aileye geçmiş ve 469 (1076-77) yılına kadar devam etmiştir. Bu yeni idareciler Susu, Gâlem ve Diyârâ gibi komşu ülkelerin topraklarını ele geçirerek buraları kendilerine bağladılar; ancak kuzeyde gittikçe genişleyen Gâne ile Sanhâce Berberîleri arasında mücadele devam etti. Eserinde Sanhâce Emirliği’nden bahseden MesǾûdî özellikle başşehirleri Evdeguşt hakkında bilgi vermiştir. X. yüzyılda Sanhâce Emirliği, Batı Sudan’daki küçük devletlerin çoğunu idaresi altına almış bulunuyordu. Aynı yüzyılın sonlarında bu durum tamamıyla değişti ve güçlenen Gine Devleti Sanhâce Emirliği’ne galip gelerek bütün topraklarını ele geçirdi. Böylece el-İstibśâr fî ǾacâǾibi’l-emśâr adlı eserde verilen bilgiye göre Gâne ülkesi “yayan iki aylık” bir genişliğe ulaştı; bu dönemden başlayarak Batı Sudan’daki çeşitli bölge ve halkları şemsiyesi altında toplayan en kuvvetli ve en mükemmel teşkilâta sahip devlet haline geldi. İbn Havkal (ö. 366/977) ve özellikle eseri Gâne ile ilgili en önemli kaynak sayılan Ebû Ubeyd el-Bekrî’nin (ö. 487/1094) yazdıkları da bu durumu yansıtmaktadır.

Gâne Devleti, Kuzey Afrika ile Senegal’deki altın madenleri ve ekvator hattındaki ormanlık bölgeler arasında gidip gelen ticaret kervanlarına yardımcı olup onları koruyor ve bu sayede önemli miktarda kazanç sağlıyordu. Bu kazanç halktan toplanan vergilere ve diğer devlet gelirlerine eklendiğinde ortaya büyük bir iktisadî güç çıkıyordu. Devletin siyasî gücünün devamlılığını sağlayan bu iktisadî güce bağlı olarak askerî ve idarî teşkilât da mükemmel denilebilecek bir duruma gelmişti. Bekrî, Gâne ordusunun 200.000 askere sahip olduğunu yazmaktadır ki verdiği rakam her ne kadar abartılmış olsa da Gâne’nin askerî gücü ve Batı Sudan bölgesi üzerinde sağladığı hâkimiyetle XI. yüzyılda Murâbıtlar’a karşı gösterilen uzun direnişi izah bakımından bir fikir vermektedir.

Gâne idarî teşkilâtı bölgelere göre değişen çeşitli düzenlemelerden oluşuyordu. Taşradaki müstakil emîrler merkezî idareye bağlı olarak kendi hâkimiyetlerini sürdürüyor, savaş durumunda ise hükümdarın emrine girerek asker ve mühimmat veriyorlardı. Merkeze doğrudan bağlı bölgelerin ve büyük şehirlerin idareleri ise hanedandan biri veya sultanın vekili olan nâibler tarafından yürütülüyordu. Bu yöneticilerin görevleri arasında yargıyı düzenlemek, vergi toplamak ve güvenliği sağlamak başta geliyordu. Gâne’deki sarayında oturan sultan çoğu müslüman olan vezirleriyle ve diğer görevlilerle devletin önemli işlerini görüşürdü. Adalet sultanın hâkimiyetinin ve gücünün en önemli göstergesi sayılırdı. Başşehirde hemen her gün halk ve kabileler arasındaki meselelerin halliyle meşgul olan sultan adaleti yerine getirirken mahallî örflere itibar ederdi. Müslümanlar ise İslâm hukukuna tâbi idiler. Ülkenin diğer yerlerinde sultanın temsilcileri bu görevi yerine getirirdi.

Ekonomisi tarıma ve ticarete dayalı olan Gâne’nin kuzey ve güney bölgeleri tarım bakımından farklılık arzediyordu. Kuzeyde genel olarak verimli toprakların ve yağmurun azlığı, ayrıca kurak mevsimin uzun olması ziraatın sınırlı bir şekilde yapılabilmesi sonucunu doğuruyordu. En önemli tarım ürünü hurma idi; bunun yanında küçük bazı alanlarda mısır ve arpa da ekiliyordu. Buna karşılık hayvancılık gelişmişti. Güneyde ise yağmurların bolluğu nisbeten zengin ve çeşitli bir ziraata imkân veriyor, buradaki topraklarda pamuk, pirinç ve bazı sebzeler yetiştiriliyordu. Gâne’nin Kuzey, Orta ve Batı Afrika ülkeleri arasında ticarî faaliyetler açısından özel bir konumu vardı. Kuzey Afrika ve Batı Sahra tüccarları güneydeki ülkelere tuz, bakır, elbise ve tarım ürünleri gönderiyor, karşılığında ise deri, arap zamkı, köle ve özellikle altın alıyorlardı. Bu ticaretten Gâne beytülmâli büyük gelir sağlıyordu ve İbn Havkal’in ifadesiyle sultan “yeryüzündeki hükümdarların elinde en fazla mal ve altın bulunanı” olmuştu.

Birbirinden farklı ırkların bir arada yaşadığı bir ülke olan Gâne’de sosyal farklılıklar ve din ayırımı mevcuttu. Bütün bunları güçlü siyasî otorite bir arada tutuyor, beyazlar siyahların yanında yaşarken göçebeler yerleşik çiftçilerle dostluk ediyorlardı. Ülke içinde zenginliği ve yönetimi ticarete hâkim olan gruplar ellerinde tutuyorlardı; esnaf ve zanaatkarlar daha alt seviyede bulunuyor, toplumda sayıca en kalabalık unsurlardan birini de köleler teşkil ediyordu.

Gâne’de İslâmiyet etki alanı geniş bir din olmasına rağmen ruhlara inanış da yaygın bir şekilde bulunuyordu. Batı Sudan’a İslâmiyet, IX. yüzyıldan itibaren Zenâte ve Sanhâce kabilelerine mensup tüccarlar vasıtasıyla girmiştir. XI. yüzyılda önce bazı kabile reisleri İslâmiyet’i kabul etmişler, ardından halk onlara katılmıştır. Ebû Ubeyd el-Bekrî’nin ifadesine göre başşehir Gâne’de biri cuma camii olmak üzere on iki mescid vardı ve bu mescidlerde imamlar, müezzinler görev yapıyor, fakihler ve ilim sahibi kimseler ders veriyorlardı. Müslümanların yaşadığı diğer önemli iki şehir de Yukarı Nijer nehrine yakın Giyaro ile bunun batısındaki Yirsini idi. Ülkede müslümanlar animistlere göre her yönden daha imtiyazlı idiler. Başşehir Gâne iki ayrı kısımdan oluşuyor, birinde maiyetindekilerle birlikte kral, diğerinde ise halk ve yabancılar oturuyordu. Yeri tartışmalı olmakla birlikte Moritanya’nın güneydoğusunda Timbedra’nın 70 km. güneydoğusunda ve Mali’nin başşehri Bamako’nun 330 km. kuzeyinde yer alan Kumbî Sâlih harabelerinin bu şehre ait olduğu sanılmaktadır. Burada 1914’te yapılan arkeolojik kazılarda bir mezarlıkla mescid ve ev kalıntıları, kap kaçak, ziraat aletleri ve demir silâhlar bulunmuştur.

X ve XI. yüzyıllarda en yüksek refah seviyesine ulaşan Gâne Devleti için kuzeydeki Sanhâce Berberîleri sürekli bir tehlike teşkil ediyordu. Nihayet XI. yüzyılın ilk yarısında siyasî ve dinî bir birlik olarak ortaya çıkan Sanhâcîler’in kurduğu güçlü Murâbıtlar Devleti Gine’ye cihad ilân etti. Murâbıtlar 1054 yılında Sanhâce Emirliği’nin eski başşehri Evdeguşt’u, 1076 yılında da Gâne şehrini ele geçirdiler ve kısa sürede Batı Sudan’a tamamıyla hâkim oldular. Fakat Murâbıtlar bu bölgeyi ancak on yıl kadar ellerinde tutabilmişlerdir. Murâbıt lideri Ebû Bekir b. Ömer mahallî çatışmaların birinde öldürülünce (1087) Gâne toprakları üzerindeki kuvvet ve nüfuzları zayıfladı ve arkasından ülkeye tam bir istikrarsızlık hâkim oldu. Gâne’nin 1076’da düşmesi üzerine daha önce uzun yıllar Gâne Devleti’ne vergi ödeyen Susu hâkimleri bağımsızlıklarını ilân ettiler. Çevrede hâkimiyetini genişletmeye başlayan Susu Devleti XII. yüzyılın sonlarında Diyârâ bölgesini, XIII. yüzyıl başlarında


Gâne’nin başşehrini ele geçirdi. Nihayet XIII. yüzyılın ortasında Susu Krallığı’nın da ortadan kalkmasıyla aynı topraklar üzerinde Mali İmparatorluğu kuruldu. İngiltere’nin Altın Sahili sömürgesi 1957’de bağımsızlığını kazanınca, coğrafî yönden eski Gâne ile bir ilgisi bulunmamakla birlikte Batı Sudan’da ortaya çıkmış olan ilk yerli imparatorluğun hâtırasını yaşatmak için olsa gerek Gana adını almıştır. Gana nüfusunun büyük kısmını meydana getiren Akanlar’ın dedelerinin Gâne yöresinden gelip buraya yerleşmiş bulunmaları da bu adın seçiminde başlıca etken olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Havkal, Sûretü’l-arz, Beyrut 1979, s. 98; Bekrî, el-Mugrib, s. 97; İdrîsî, Sıfatü’l-Magrib, s. 6-7, ayrıca bk. İndeks; Yâkût, MuǾcemü’l-büldân, IV, 184; el-lstibsâr fî Ǿacâǿibi’l-emsâr(nşr. SaǾd Zaglûl Abdülhamîd), Dârülbeyzâ 1985, s. 22; Himyerî, er-Ravzü’l-miǾtâr, s. 425-426; Naîm Kaddâh, İfrîkıyye’l-garbiyye fî zılli’l-İslâm, Cezayir, ts. (eş-Şeriketü’l-Vataniyye), s. 65-72; Emîn M. Avadullah, el-ǾAlakât beyne’l-Magribi’l-Ǿaksâ ve’s-Sûdân el-Garbî fiǾahdi’s-saltaneteyni’l-İslâmiyyeteyn, Malt ve Songay, Cidde 1979, s. 41-45; H. İbrahim Hasan, İntişârü’l-İslâm fi’l-kârreti’l-lfrîkıyye, Kahire 1984, s. 94-100; J. S. Trimingham, A History of Islam in WestAfrica, Oxford 1985, s. 47-60; Abdülkâdir M. Seylâ, el-Müslimûn fi’s-Senegal, Katar 1986, s. 51-54; Hüseyin Munis, Atlasu târîhi’l-İslâm, Kahire 1407/1987, s. 371-372; İsmâil el-Arabî, es-SahraǾü’l-kübrâ ve sevâtıǿihâ, Cezayir, ts. (el-Müessesetü’l-Vataniyye), s. 281-295; C. Monteil, “Les ‘Ghâna’ des géographes arabes et des européens”, Hespéris, sy. 38, Paris 1951, s. 441-452; İbrâhim Ali Tarhân, “Gâne fi’l-Ǿusûri’l-vüstâ”, Mecelletü’t-târîhiyyeti’l-Mısriyye, XIII, Kahire 1967, s. 25-89; H. J. Fisher, “Eaily Arabic Sources and the Almoravid Conquest of Ghana”, JAfr.H, sy. 23 (1982), s. 549-560; G. Yver, “Gâne”, İA, IV, 714-715; R. Cornevin, “Ghâna”, El2 (İng.), II, 1001-1003.

Abdülazîz el-Alevî