GALLE

الغلّة

Taşınır ve taşınmaz malların, özellikle vakıf mallarının geliri anlamında hukuk terimi.

Gali kökünden türeyen bir isim olan galle (çoğulu gallât, gılâl) sözlükte “gelir, kira, topraktan sağlanan mahsûl” anlamlarına gelir. Bir hukuk terimi olarak ev, han, dükkân gibi gayri menkullerin kirasını, bağ, bahçe ve tarlaların ürününü ve paranın getirisini ifade eder. Bu bakımdan “nema” ve “ziyade” ile ortak bir anlama sahiptir. Alışveriş, şüfǾa, rehin ve vasiyet gibi hukukî işlemlerde ak-de konu olan malda meydana gelen fazlalığın kime ait olacağı konusu hukukçular arasında tartışılmıştır (bk. ZEVÂİD). Ancak galle terimi daha çok vakıf mallarından sağlanan gelir hakkında kullanılmaktadır. Buna göre bir vakfa gelir sağlamak üzere tahsis edilen taşınır taşınmaz her türlü malın tabii ve hukukî semerelerine galle denir.

Vakıf malları ya bizzat kendisinden faydalanılan (müessesât-ı hayriyye) veya gelirinden istifade edilenler (müstegallât-ı vakfiyye) olmak üzere ikiye ayrılır. Cami, okul, hastahane birinci gruba; han, dükkân, çiftlik gibi mallar da ikinci gruba girer. Birinci grupta yer alan mallar kullanılmak için tahsis edilmişken ikinci grupta yer alanlar gelir getirmek üzere tahsis edilir ve bu tür mallardan elde edilen gelir vakfın amaçları doğrultusunda harcanır. Fıkıh kitaplarında bu harcamanın şekilleri ve tâbi olduğu esaslar anlatılmıştır. Burada esas belirleyici unsur vakfı kuran kimsenin ortaya koyduğu iradedir. Vakfeden kimse (vâkıf) senette vakıftan faydalanacak kimseleri, harcama kalemlerini genellikle ayrıntılı olarak belirler. Bu durumda vakfın tamir masraflarından artan geliri vâkıfın belirlediği kimselere ve yerlere harcanır. Bunların başında “vazife” denilen maaşlar ve istihkak paylan gelmektedir.

Vakfın gelirlerinden verilen vazife ve tahsisat ikiye ayrılır. Birincisi, ifa edilen bir hizmet veya görev karşılığında verilen maaş veya tahsisattır ki bunlar hukukî mahiyetleri itibariyle birer ücrettir. Müderrislik, imamlık vb. bir görev karşılığında verilenler bu gruba girer. Herhangi bir görev söz konusu olmaksızın verilenler ise ikinci grubu oluşturur. Aile vakıflarında vakfı kuran kimsenin yakınlarına verilen atiyye ve ihsanlarla hayrî vakıflarda fakirlere verilen sadakalar bu grupta yer alır. Atıyye ve ihsanlar, fakir olsun zengin olsun belirli konumda bulunan herkese verildiği halde sadakalar mahiyeti gereği sadece fakirlere dağıtılır. Vâkıf şartnamede ayrı bir esas belirlememişse vakıf gelirlerinden faydalanmada eşitlik esastır. Ancak farklı oranlarda faydalanma öngörmüşse veya faydalanma için belirli bir sıralama yapmışsa onun iradesine uyulur. Uzun süreli bir hayatiyete sahip olan vakıflarda vakıftan faydalanma esasları önemli yer tutmakta ve günümüzde de galleye istihkak davaları hâlâ vakıflarla ilgili uyuşmazlıkların önemli bir kısmını teşkil etmektedir.

Vakıf gelirlerinin hem tahsilinde hem de vakfiyedeki esaslar dahilinde harcanmasında mütevelliye önemli görevler düşmektedir. Vakfın mümkün olduğunca kurulduğu şekliyle devam etmesi için gelirlerinin harcanmasına yönelik olarak mütevellilerin uyacağı bazı kısıtlayıcı esaslar getirilmiştir. Buna göre mütevelli vakıf gelirinden verilen maaş ve tahsisatları iktisadî şartların değişmesine paralel olarak ancak vâkıf tarafından bu yönde bir yetki verilmişse arttırabilir; aksi halde bu arttırım ancak hâkim tarafından yapılabilir. Bu yetki son dönemlerde mazbut vakıflarda


Evkaf Nezâreti’ne verilmiş, ayrıca nezâretin bu yöndeki kararının padişah tarafından tasdik edilmesi de aranmıştır. Mülhak vakıflar için şerǾiyye mahkemeleri yetkili olmaya devam etmiştir. Vakfın gelirleri giderlerini karşılamadığı veya müstegallât-ı vakfiyye türünde olan mallar gelir sağlamaz hale geldiği takdirde süresiz olarak kurulan vakfı mümkün olduğunca yaşatmak için bir dizi tedbir alınır. Vakıf giderleri azaltılır, zaruret olmadıkça yeni maaş ve tahsisat ihdasına gidilmez. Harap olması sebebiyle gelir getirmeyen mallar ya satılır ve yerine gelir getiren mallar alınır (bk. İSTİBDÂL), yahut tasarruf şekline yönelik bazı değişiklikler yapılarak bu tür vakıf malların yeniden inşası veya tamiri yoluna gidilir (bk. İCÂRETEYN; MUKÂTAA).

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Meclis-i Tanzimat Defteri, nr. 2, s. 325 vd.; Serahsî, el-Mebsût, XII, 27-47; Abdurrahman Şeyhlzâde, MecmaǾu’l-enhur, İstanbul 1328, I, 730-758; “1287 Tarihli Müsakkafât ve Müstegallât-ı Vakfiyyenin Muâmelâtı Hakkında Nizâmnâme”, Düstur, Birinci tertip, İstanbul 1289, II, 170-176; “1290 Tarihli Tevcîhât-ı Cihât ve Müteferriâtı Hakkında Talimat”, a.e. (1293), III, 504-509; Muhammed Kadri Paşa. Kânünü’l-adl, md. 107 vd., 258-269; Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, İstanbul 1307, md. 5, 14, 15, 21, 179 vd., 357 vd.; Ali Haydar, Tertîbü’s-sunûf fi ahkâmi’l-vukûf, İstanbul 1340, s. 80-88, 218 vd., 605 vd.; Bilmen, Kamus, VI, 287; Hilmi Ergüney, Türk Hukukunda Lügat ve Istılahlar, İstanbul 1973, s. 128; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara 1988, s. 206-215, 268-271; “1285 Tarihli İrâde-i Seniyye”, Takvîm-i Vekâyi) nr. 1006; Mv.F, XXIV, 66-79; XXXI, 267-269.

Ahmet Akgündüz