GAFLET

الغفلة

Hadis râvisinin zabt sıfatını yok eden kusurlardan biri.

Gaflet sözlükte “unutmak, farkına varmamak, terketmek; dalgınlık, ihmal” anlamlarına gelir. Zühul, sehiv ve nisyan kelimeleri de bazı mâna farklılıklarına rağmen gafletle eş anlamda kullanılır. Bir hadis terimi olarak gaflet, râvinin ezberleyerek veya yazarak hocasından aldığı hadisi dikkatsizlik yahut dalgınlık sebebiyle hatalı rivayet etmesidir. Hadiste görülen bu tür yanlışlara “galat” denir. Gaflet hastalık, cehâlet veya fizikî şartların elverişsizliği gibi râvinin elinde olmayan sebeplerden veya ihmalkârlık, gevşeklik ve dikkatsizlik gibi irade dahilindeki tutumlarından kaynaklanabilir.

İnsan gafletten tamamen uzak değildir. Bundan dolayı Abdullah b. Mübarek, “Yanlışlık yapmaktan kim kurtulabilir ki?” demiş; Yahya b. Maîn de, “Ben hadis rivayet edip de hata edene değil hata etmeyene şaşarım” sözüyle bu gerçeği ifade etmiştir. Bu durumu göz önüne alan hadis tenkitçileri, dikkatli bir hadis râvisinde bile bulunabilecek ölçüde gafleti müsamaha ile karşılamışlar, bir cerh sebebi olarak râvinin zabt sıfatını yok eden gafletin belli bir derecenin üstündeki gaflet olduğunu söylemişlerdir. Gaflet sebebiyle cerhettikleri râ-vilerin gafletteki aşırılık durumunu belirtmek için de “fartu’l-gafle, fuhşu’l-gafle, kesretü’l-gafle” tabirlerini kullanmışlardır. Ancak râvide aranan dikkat ölçüsünün tesbitinde tenkitçiler arasında farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Bir râvide görülen gafletin müsamaha sınırları içinde olup olmadığı, onun rivayetlerinin aynı konuda güvenilir râvilerin rivayetleriyle bir araya getirilip mukayese edilmesi sonucunda anlaşılabilir. Bir râvinin rivayet ettiği hadisler, aynı hadisin başka râvilerce yapılan nakillerine mâkul görülemeyecek şekilde aykırı olmuş ve bu aykırılık tekerrür etmişse o râvi ilmî güvenilirliğini kaybeder ve mecruh sayılır. Güvenilir bir râvinin, yine güvenilir olan başka bir râvi tarafından yapılan rivayete aykırı rivayette bulunması her zaman gaflet sebebi olmayabilir. Zira aykırı gibi görünen rivayet diğerinde bulunmayan bir farklılığı ihtiva edebilir. Sikanın rivayetinde görülen ilâvenin makbul olup olmadığı hususu hadis usulünde ayrıca ele alınmıştır (bk. ZİYÂDETÜ’s-SİKA)


BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-’Arab, “ğfl” md.; Tehânevî, Keşşaf, I, 724; II, 1436-1437; Hatîb, el-Kifâye (nşr. Muhammed el-Hâfız et-Tîcânî), Kahire 1972, s. 233-234; İbnü’s-Salâh, Mukaddime, Beyrut 1398/1978, s. 50, 57, 8’l-103; İbn Hacer, Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü’l-fiker Şerhi (trc. Talât Koçyiğit), Ankara 1971, s. 69-71, 95; Sehâvî, Fethu’l-muğis, Kahire 1388/1968, I, 279-280, 328-333; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, Kahire 1385/1966, I, 339-340; Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, Kafvü’l-eser fî safvi Ǿulûmi’l-eser (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1408, s. 74-77; Zafer Ahmed et-Tehânevî, Kavâ’id fî Ǿulümi’l-hadîş, Beyrut 1397/1977, s. 19’l-198; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 76, 466-467.

Selahattin Polat