FİDÂİYYÂN-ı İSLÂM

فدائيان إسلام

II. Dünya Savaşı’ndan sonra İran’da faaliyet gösteren dinî-siyasî teşkilât.

Asıl adı Seyyid Müctebâ Mîrlevhî olan Nevvâb-ı Safevî tarafından 1945’te kurulduğu sanılmaktadır. Nevvâb-ı Safevî baba soyunun Hz. Peygamber’e, anne soyunun Safevîler’e kadar ulaştığı ileri sürülen dindar bir ailenin çocuğudur. İlkokulu Tahran’da bitirdikten sonra kısa bir süre Anglo-İran petrol şirketinde çalıştı ve tahsilini tamamlamak üzere Şiîler’in Irak’taki kutsal şehri Necef’e gitti. Burada İranlı tarihçi Ahmed-i Kesrevî’nin geleneksel Şiîlik ve İslâm aleyhindeki faaliyetlerinden haberdar oldu ve onun düşüncelerine karşı kurulmuş olan Dinsizlerle Mücadele Cemiyeti ile ilişkiye girip Kesrevî’ye yönelik, konuşmalar yaptı. 1945’te Kesrevî’ye düzenlenen başarısız bir suikasta karıştığı İddiasıyla tutuklandıysa da kefaletle serbest bırakıldı. Bu olaydan kısa bir süre sonra bir bildiri yayımlayarak Fidâiyyân-ı İslâm adıyla bir teşkilâtın kurulduğunu ilân etti. Safevî bu bildiride bütün müslümanları silkinmeye ve haklarını yeniden kazanmaya çağırıyordu. Teşkilâtın amacı şeriatın tam uygulanmasını sağlamak ve dinsizlikle mücadele etmek, en önemli özelliği de yabancı düşmanlığı yapmak, yabancıların menfaatlerine hizmet eden siyasetçilere karşı olmak ve onlara suikastlar düzenlemekti. Kesrevî’nin, Fidâiyyân-ı İslâm’a mensup Hüseyin ve Ali Muhammed İmâmî adlı iki kardeş tarafından öldürülmesi üzerine (Mart 1946) önce Meşhed’e, oradan da Necef’e kaçan Safevî burada halk arasında propaganda faaliyetinde bulundu. Ulemâ ve esnafın baskısı üzerine İmâmî kardeşlerin serbest bırakılmasından sonra Tahran’a döndü ve faaliyetlerine orada devam etti.

Mecliste komünistlere karşı olmasıyla tanınan Âyetullah Ebü’l-Kāsım Kâşânî ile tanışıp onunla 195l’e kadar sürecek bir ittifak yapan Nevvâb-ı Safevî, Kâşânî hükümete karşı faaliyetlerde bulunduğu için tutuklandığında (Temmuz 1946) serbest bırakılması için yoğun çaba gösterdi ve Başbakan Ahmed Han-ı Kıvâmüddin’in görevinden ayrılması ile birlikte Kâşânî de serbest bırakıldı. Bu olay Fidâiyyân-ı İslâm’ın önemli bir başarısı oldu ve arkasından teşkilâtla Kâşânî’nin önderliğinde yapılan protesto hareketleri de hükümet aleyhtarı gösterilerin başlangıcını teşkil etti. Fidâiyyân-ı İslâm ve Kâşânî Filistin’deki yahudi terörünü kınamak ve petrolün millîleştirilmesini desteklemek üzere tertipledikleri miting ve gösterilerin sonunda Filistin’de Siyonistlere karşı savaşmak amacıyla 5000 kadar gönüllü topladılar; ancak hükümetin gönüllülerin gitmesine izin vermemesi teşkilâtın Filistin taraftarlığı faaliyetlerini olumsuz yönde etkiledi. Şubat 1949’da Muhammed Rızâ Şah Pehlevî’ye düzenlenen başarısız suikastta parmağı olduğu iddia edilen Kâşânî’nin on beş ay süre ile Suriye ve Lübnan’a sürgüne gönderilmesi teşkilâtı şüpheli duruma düşürdü. Bunu takip eden aylarda Kâşânî’nin de teşvikiyle Fidâiyyân-ı İslâm taraftarlarınca Tahran’da olaylı gösteriler ve şiddet eylemleri gerçekleştirildi; bu arada seçimlere müdahale ettiği ve yabancılarla iş birliği yaptığı gerekçesiyle Adalet bakanı ve eski başbakan Abdülhüseyn-i Hejîr, Kesrevî’nin katillerinden Hüseyin İmâmî tarafından öldürüldü ve teşkilât da bu cinayeti destekleyen bir bildiri yayımladı. Hüseyin İmâmî’nin idam edilmesine mukabil Fidâiyyân-ı İslâm’ın baskısı üzerine Kâşânî’nin ülkeye dönmesine ve meclisteki yerini almasına izin verildi. Kâşânî’nin 1950’de ülkeye dönüşü petrolün millileştirilmesi tartışmalarının en hararetli günlerine rastladı. Mart 195l’de millîleştirmeye karşı olan Başbakan Hacı Ali Rezmârâ, Fidâiyyân-ı İslâm’a mensup Halîl Tahmasbî tarafından öldürüldü ve teşkilâtın yayımladığı bildiride bu cinayet tasvip edilerek katil serbest bırakılmadığı takdirde şahın ve kabinedeki diğer üyelerin de öldürülecekleri tehdidinde bulunuldu.

Rezmârâ suikastından sonra Fidâiyyân-ı İslâm ile Kâşânî’nin arası açıldı; 1951’de Millî Cephe’nin iktidara gelip laik görüşlü Muhammed Musaddık’ın başbakan olması üzerine Kâşânî yeni başbakanın yanında yer aldı. Haziran 1951’de Nevvâb-ı Safevî ve teşkilâtın önde gelen adamları tutuklandı; diğer yetkililer durumu protesto edip birtakım tehditlerde bulundularsa da faydası olmadı. Laikliği savunan Millî Cephe ile tavizsiz İslâm anlayışını temsil eden Fidâiyyân-ı İslâm’ın anlaşmasına imkân yoktu. Şubat 1952’de Millî Cephe milletvekillerinden Hüseyin Fatımî’ye başarısız bir suikast teşebbüsünde bulunulması üzerine Musaddık hükümeti teşkilât mensuplarından bazılarını Far körfezindeki Benderabbas Limanı’na sürdü.

Fidâiyyân-ı İslâm’ın son terör hareketi, Kasım 1955’te Bağdat Paktı görüşmelerine gitmek üzere iken Başbakan Hüseyin Alâ’ya karşı yapılan suikast teşebbüsü oldu; amaç İran’ın pakta girişini engellemek ve başbakanı cezalandırmaktı. Başarısız geçen bu suikasttan sonra hükümet Kâşânî ile Nevvâb-ı Safevî, Vahidî ve Tahmasbî’yi tutukladı. Daha sonra Kâşânî serbest bırakılırken diğerleri idam edildi (1956). Böylece Fidâiyyân-ı İslâm’ın faaliyetleri son buldu. Ocak 1965’te Başbakan Hasan Ali Mansûr’un Hizb-i Milel-i İslâmî üyeleri tarafından parlamento girişinde öldürülmesiyle Fidâiyyân-ı İslâm’ın adı yeniden duyulmuş ve mahkeme sırasında sanıklardan bazıları bu teşkilâtın üyesi olmakla suçlanmışsa da bu iki grup arasında herhangi bir ilişkinin bulunduğu ispatlanamamıştır. İslâm devriminden sonra Fidâiyyân-ı İslâm, Humeynî’nin yakın çevresinden gelen ve teşkilâtın eski bir üyesi olan İslâm devrim mahkemeleri hâkimi Şeyh Sâdık Halhalî liderliğinde yeniden canlandırıldı ve faaliyetleri serbest bırakıldı.

Halen Fidâiyyân-ı İslâm mensuplarının sayısı hakkında kesin bir rakam verilememektedir. Bazı tesbitlere göre toplam mevcutları, çoğunluğu Meşhed civarında olmak üzere 20-25.000 kişiyi bulmaktadır. Bir kitle hareketi niteliği taşımayan Fidâiyyân-ı İslâm’ın ideolojisi İran milliyetçiliğiyle Şîa’nın Ca‘ferî koluna dayanır. Farsça’nın sadeleştirilmesi ve şu anda gerçekleşmiş olan İran topraklarında İslâmî bir devletin kurulması ilk günden beri amaçları arasında yer alıyordu. Teşkilâtın daha çok genç yaştaki kültürsüz insanlardan oluştuğu görülür; meselâ 1952’de Fidâiyyân-ı İslâm’ın eyleme katılmış yirmi dokuz üyesinin yaş ortalaması yirmi dörttü ve bunlar önemsiz işlerde çalışıyorlardı.

1945-1955 arasındaki bütün suikastların arkasında Fidâiyyân-ı İslâm’ın bulunduğu söylenemez; bu dönemde şahlığa karşı dine veya komünizme dayanan çeşitli siyasî muhalefet hareketleri de mevcuttu. Benzer özellikler taşıyan Irak ve Mısır’daki İhvân-ı Müslimîn hareketiyle Fidâiyyân-ı İslâm arasında bağlantı olduğu ileri sürülmekteyse de (EI2 [Fr.], II, 903) bunun sempatiden öteye geçtiğine


dair herhangi bir delil yoktur. İhvân-ı Safâ düşünce, program ve organizasyon açısından çok gelişmiştir ve kitlesel bir teşkilâta sahiptir. Fidâiyyân-ı İslâm ise her bakımdan çok sınırlı olup önemini II. Dünya Savaşı sonrasında İran’da yaşanan şartlardan ve başarıyla sonuçlanan bazı suikastlardan alır.

BİBLİYOGRAFYA:

Rehnümâ-yı Ĥaķāyıķ, [baskı yeri yok] 1329 hş./1950; H. E. Chehabi, Iranian Politics and Religious Modernisin, London 1981, s. 116-117, 126-127; Âsiyâ-yı Ceuân, sy. 13, Şehriver 1330 hş., s. 11; “Çirâ Rezmârâ râ Kuştend”, Teraķķī, 14 Murdâd 1330 hş., s. 3; New York Times, New York 20 Mart 1951, s. 3; Muhammed Vâhidî, “Ħâŧırât-ı Fidâǿiyyân-ı İslâm ez Ĥavâdîŝ-i Çend Sâl-ı Aħîr”, Ħândenîhâ, Tahran Mihr 1333 hş., s. 14; 5 Behmen 1334 hş., s. 10, 15-16; Zabân 1334 hş., s. 31; İttiĥâd, 13 Ocak 1956, s. 8; 22 Ocak 1956; Şahruh Ahavi, İran’da Din ve Siyaset (trc. Selahattin Ayaz), İstanbul 1990, s. 127-132; Farhad Kazemi, “Fedâiyân-ı İslâm” (trc. Haluk Ersoy), Dünya ve İslâm, sy. 6, İstanbul 1991, s. 87-102; a.mlf., “Religion and Politics in Iran; The Fadāiyān Islām”, FO, XXII (1981-84), s. 191-205; N. R. Keddie - A. H. Zerrînkûb, “Fidāǿiyyān-ı Islām”, EI² (Fr.), II, 902-903.

Tahsin Yazıcı