EZD (Benî Ezd)

بنو الأزد

Kahtânîler’e mensup bir Arap kabilesi.

Kabilenin adı bazı kaynaklarda Esd şeklinde kaydedilmekteyse de fasih ve yaygın olanı Ezd’dir. Kahtân’a kadar uzanan nesebi şöyledir: Ezd b. Gavs b. Nebt b. Mâlik b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe b. Yeşcüb b. Ya’rub b. Kahtân. Ezd kabilesi Yemen ve Serâtta yaşayan Şenûe kolu, Suriye ve Arabistan’da yerleşen Gassân kolu, Serât dağlarında yaşayan Serât kolu ve Uman bölgesinde yerleşen Uman kolu olmak üzere başlıca dört büyük kola ayrılır.

İlk zamanlarda Yemen’de yaşayan Ezdliler Me’rib Seddi’nin yıkılmasından sonra çeşitli yerlere dağıldılar. Evs ve Hazrec kolu Yesrib’e; Huzâa kolu Mekke ve Tihâme’ye; Vâdia, Yahmed, Hizam, Atik kolları Uman’a; Mâsiha, Meydean, Lehb, Gāmid, Yeşkür ve Bârık kolları Serât’a: Mâlik b. Osman ve Cezîme b. Veddâh kolu Irak’a: Cefne, Âl-i Muharrik b. Amr b. Âmir ve Kudâa kolları Suriye’ye göç ettiler. III. yüzyılda Irak’a Fırat’ın batısına göç eden kol Bâbil harabeleri yakınında büyük bir çadır kenti kurdu. Daha sonra Hîre adını alan bu şehir Lahmîler’in başşehri oldu. Ezdliler’in bir kısmı zaman içinde Mısır, Filistin ve Endülüs’e yerleşmiştir.

Asr-ı saâdet’te Uman’daki nüfusun büyük bir bölümünü Ezdliler teşkil ediyordu. Bunlar uzun süre İran-Hindistan arasındaki deniz ticaretine hâkim oldular. Hz. Peygamber 8 (629) yılında Hazrec kabilesinden Ebû Zeyd el-Ensârî ile Amr b. As es-Sehmiyi, Cülendâ b. Mes’ûd’un iki oğlu Abd ve Ceyfer’e gönderdi. Eğer Ezd halkı iman ederse Amr emîr olacak; Ebû Zeyd de halka namaz kıldıracak ve İslâm’ı öğretecekti. Resûl-i Ekrem’in elçileri Abd ve Ceyfer ile Kızıldeniz sahilindeki Suhâr şehrinde görüştüler; her ikisi de İslâmiyet’i kabul etti. Amr ve Ebû Zeyd Hz. Peygamber’in ölümüne kadar Uman’da kaldılar. Diğer bir rivayete göre ise Ebû Zeyd Resûl-i Ekrem’in vefatından önce Medine’ye dönmüştür.

Surad b. Abdullah el-Ezdinin başkanlığındaki on on beş kişilik bir heyet 10 (631) yılında Medine’ye geldi ve Ferve b. Amr’ın evinde misafir edilip ağırlandı. Heyet mensupları Hz. Peygamber’le görüştüler; Medine’de on gün kalıp Resûl-i Ekrem’in meclisine devam ettiler ve İslâmiyet’e dair bazı bilgileri öğrendiler. Hz. Peygamber Ezdliler’in tavırlarını ve konuşmalarını çok beğendi. Surad b. Abdullah’ı onlara emîr tayin etti; müslüman olan arkadaşlarına iyi davranmasını ve kabilesinden İslâmiyet’i kabul edenlerle birlikte Yemenli müşriklerle savaşmasını emretti. Surad b. Abdullah da önce Cüreş halkını İslâm’a davet etti. Kabul etmemeleri üzerine Cüreş’i kuşattı. Bir ay kadar devam eden kuşatmadan bir sonuç alamayınca ordusunu Şeker dağına çekti. Müslümanların kuşatmayı kaldırıp dönmeye karar verdiğini sanan Cüreşliler onları takip etmeye başladılar; bunun üzerine müslümanlar geri dönüp Cüreşliler’i bozguna uğrattı. Sonunda İslâmiyet’i kabul ettiler. Surad b. Abdullah el-Ezdî Resûlullah vefat ettiğinde Cüreş âmili olarak görev yapıyordu.

Büyük ve güçlü bir kabile olan Ezd’in çeşitli kolları değişik tarihlerde Medine’ye gelerek İslâmiyet’i kabul etmişlerdir. Ezd-i Şenûe’den meşhur kâhin ve tabip Dımâd el-Ezdî ise daha Mekke devrinde Resûl-i Ekrem ile görüşmüş ve dinlediği Kur’an’ın tesirinde kalarak müslüman olmuştu (İbn Sa’d, IV, 241). Medine’ye gelen Ezdli kabileler arasında Gāmid de vardı. 10. yılın Ramazan ayında (Aralık 631) gelip Baki‘ Mezarlığı civarında konaklayan Gāmid heyetine Übey b. Kâ‘b Kur’an öğretmiş ve heyet mensupları daha sonra Resûl-i Ekrem’e biat ederek ayrılmışlardı. Bârık kabilesi de heyet göndererek müslüman olduğunu bildirmiş ve bu heyete zekât esaslarını ihtiva eden bir mektup verilmişti. Ayrıca Esed b. Yebrah başkanlığındaki Umanlı Ezdiler de Medine’ye gelmiş ve Hz. Peygamber onların işlerini idare etmek üzere Mahrebe el-Abdiyi görevlendirmişti. Bu arada Seleme b. Ayaz el-Ezdî başkanlığında Medine’ye gelen başka bir heyet de İslâm esaslarını ve ibadet şekillerini öğrendi. Debâ’da bulunan Ezdliler Ebû Sufre el-Atekî, Mihneliler ise Mehrâ b. Ebyâd başkanlığındaki heyetlerle Medine’ye gelip müslüman olmuşlardı. İbn Sa’d, Resûlullah’ın Ezd kabilesinden Hâlid b. Dımâd’a bir mektup yazdığını kaydeder (eŧ-Ŧabaķāt, I, 267).

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Lakît b. Mâlik Zü’t-tâc’ın reis olduğu Ezd kabilesi Debâ’da irtidad etti. Bunların üzerine İkrime b. Ebû Cehil, Huzeyfe b. Mihsan el-Bârıki ve Arfece b. Harseme gönderildi. İrtidad etmeyen Abd ve Ceyfer ile iş birliği yapılarak kanlı bir savaştan sonra isyan bastırıldı. Aynı şekilde dinden dönen Ezdîler’in Şenûe kolu üzerine Osman b. Ebü’l-Âs gönderildi. Müslümanlar Şenûeliler’i yenilgiye uğratarak onların da tekrar İslâm’a dönmelerini sağladılar. Ezdliler Cemel Vak’a-sı’nda Hz. Âişe’nin saflarında yer aldılar. Bu vak’ada Ezd kabilesinden yaklaşık 2000 kişinin öldüğü sanılmaktadır. Sıffîn Muharebesi’nde Ezdliler’in bir kısmı Hz. Ali’nin, bir kısmı da Muâviye’nin yanında yer aldı. Abdullah b. Zübeyr’in halifeliği yıllarında ona biat ettikleri anlaşılmaktadır. Emevîler döneminde ise


Câhiliye devrinden beri müttefikleri olan Rebîalar’la (Güney Arapları) ittifak ederek Temîm ve Kays kabilelerinden meydana gelen Kuzey Arapları’na karşı cephe aldılar. Bilhassa Ezdili Mühelleb b. Ebû Sufre’nin çevresinde Horasan’da güçlenerek Merv’den Buhara’ya yapılan seferlere katılmış ve zaman zaman Emevî idarecileri nezdinde hayli nüfuz kazanmışlardır. Kendilerine muhalif halifeler geldikçe de nüfuzları kırılmıştır. Ezdliler’in Uman Sultanlığının siyasî hayatında Önemli bir rolü vardır.

Ezd kabilesine mensup bazı meşhur kişiler şunlardır: Tevvâbîn’in liderlerinden Abdullah b. Sa’d el-Ezdî, Emevîler’in Horasan valisi Mühelleb b. Ebû Sufre, Abbâsîler’in Horasan valisi Abdülcebbâr b. Abdurrahman el-Ezdî, meşhur tarihçi Ebû Mihnef Lût b. Yahya el-Ezdî, tarihçi Muhammed b. Abdullah el-Ezdî, Kādılkudât Ömer b. Muhammed el-Ezdî, Mâlikî fakihi Hişâm b. Abdullah el-Ezdî, Musullu tarihçi Ebû Zekeriyyâ Yezîd b. Muhammed, Mâlikî fakihi ve muhaddis İsmail b. İshak Cehdamî el-Ezdî, fakih Ebû Ca’fer et-Tahâvî el-Ezdî, muhaddis Ebü’l-Feth el-Ezdî. İmam Şafiî’nin annesinin de Ezdli olduğu rivayet edilir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Kelbî, Nesebü MeǾad ve’l-Yemeni’l-kebîr (nşr. Nâcî Hasan), Beyrut 1408/1988, I, 54, 95, 133, 138, 328, 334, 343, 468, 470, ayrıca bk. İndeks; İbn Hişâm. es-Sire, IV, 233-237; İbn Sa‘d et-Tabakât, I, 267, 337, 351; IV, 241; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 20-22; a.mlf., Ensâb, I, 14, 23, 29, 35, 47, 136, 193, 384, 532; İbn Hazm, Cemhere, s. 215, 243, 266, 330, 371, 377, 473, 484; Sem‘ânî, el-Ensâb, I, 197-199; İbn Saîd el-Endelüsî, Neşvetü’t-tarab fî târihi Câhiliyyeti’l-ǾArab (nşr. Nusret Abdurrahman), Amman 1982, 1, 188 vd.; Hemdânî, Sıfatü Cezîreti’l-ǾArab (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva), Riyad 1397/1977, s. 60, 66, 67, 77, 117, 119, 147, 187, 197, ayrıca bk. İndeks; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, II, 311-320; Elmalılı, Hak Dini, İstanbul 1971, VI, 3956 vd.; Hamîdullah, İslâm Peygamberi (Mutlu), I, 335-338; Neşet Çağatay, İslâm Öncesi Arab Tarihi ve Câhiliye Çağı, Ankara 1971, s. 61-62, 95; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), X, 114-121; Ömer Rıza Kehhâle, MuǾcemü kabâǿili-ǾArab, Beyrut 1982, 1, 15-18; Mustafa Fayda, İslâmiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara 1982, s. 20, 23, 53, 61 vd., 117-118, 129, 132-133; İbrahim Ahmed el-Makhafî, MuǾcemü’l müdüni’l-kabâǿili’l-Yemeniyye, San’a 1985, s. 19-20; Mustafa Murad ed-Debbâğ, el-Kabaǿilü’l-ǾArabiyye ve selâǿilühâ fî bilâdinâ Filistîn, Beyrut 1986, s. 162-167; Semîr Abdürrezzâk el-Kutb, Ensâbü’l-ǾArab, Beyrut, ts., s. 140-152; M. Ahmed Câdelmevlâ Beg v.dğr, Eyyâmü’l-ǾArab fi’l-Câhiliyye, Kahire 1361/1942, s. 120; Reckendorf. “Ezd”, İA, IV, 430; G. Strenziok, “Azd”, EI² (İng), I, 811-813.

Hüseyin Algül