EVLÂT

الأولاد

Arapça’da “çocuk” anlamındaki veled kelimesinin çoğulu olan evlâd, erkek kız ayırımı yapılmaksızın “çocuklar” karşılığında kullanılır. Kur’an’da veled ve evlâd kelimeleri altmışa yakın âyette, aynı anlama gelen veya yakın bir anlam ifade eden mevlûd, vildân, velîd, tıfl - etfâl gibi kelimeler ise ondan fazla âyette geçer. Kur’ân-ı Kerîm’de servetle birlikte çocuklar da zenginlik, güç ve kuvvet simgesi olarak anılır ve birer imtihan vesilesi olan bu emanetlerle övünmenin yanlışlığı anlatılır. Yine Kur’an’da anne, baba ve çocukların karşılıklı haklarından, çocukların emzirilmesinden ve eğitiminden söz edilir. Bütün bu âyetlerde yer alan veled - evlâd kelimeleri hep sözlük anlamında kullanılmıştır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem “vld”, “ŧfl” md.leri; ayrıca bk. ÇOCUK).

İslâm hukuku kaynaklarının bazı bölümlerinde sıkça kullanılan veled - evlâd kelimesinin sözlük anlamından ayrı bir terim mânasının bulunduğu söz konusu edilmemekle birlikte bu kelimenin hangi cins ve kuşak çocukları içine aldığı hususu vasiyet, miras, vakıf ve arazi hukuku gibi hakkın intikalini konu edinen alanlarda ayrı bir önem kazanmış ve tartışma konusu olmuştur.

İslâm aile hukukunda hidâne, nafaka, velâyet, vesâyet gibi konularda anne ve babanın çocukla ilgili hak ve görevleri belirlenirken kullanılan evlât kelimesiyle ebeveyne sahih bir nesep bağıyla bağlı olan çocuklar kastedilir. Diğer bir ifadeyle evlât terimi kadın açısından doğurduğu bütün çocukları kapsarken erkek açısından nikâh, nikâh şüphesi veya ikrar yoluyla nesebi sabit olan çocuklar anlamına gelir. Zina mahsulü çocukların baba yönünden hukuken evlât kapsamına alınmaması, meşrû olmayan ilişkiye hukuk düzeninin sonuç bağlamaması sebebiyledir (bk. NESEP).

Evlât teriminin sadece kişinin kendi öz çocukları olan birinci kuşağı mı, yoksa çocuklarıyla birlikte torunlarını ve onların çocuklarını da mı içine aldığı, torunlardan da hangi grubu kapsadığı hususu İslâm miras ve özellikle vakıf hukukunda önemli bir tartışma konusudur. Bu tartışmalar evlâtla ilgili birtakım terimlerin doğmasına yol açmıştır. Meselâ bir kimsenin öz çocuklarına “evlâd-ı sulbiyye”, erkek ve kız çocukları ile erkek çocuklarından olan torunlarına “evlâd-ı zuhûr”, kız çocuklarından olan torunlarına da “evlâd-ı butûn” denmiştir (ayrıca bk. BATIN). Mirasla ilgili âyetlerde ve miras hukukunda geçen veled - evlâd teriminin, birinci dereceden çocuklar (sulbî evlât) bulunduğu sürece onları ifade ettiğinde görüş birliği varsa da torunları hangi şartlarda ne derecede kapsayacağı tartışmalıdır. Bu konuda evlât kelimesinin birinci dereceden çocuklar için hakiki, torunlar için mecazi anlamda olduğu, hakikat bulunduğu sürece mecaza gidilmeyeceği söylenmekte ve kişinin kendi çocuklarının bulunması halinde torunları mirasçı kılınmayarak bu kural büyük çapta uygulanmaktadır. Ancak İslâm miras hukukunda belli durumlarda, oğuldan olan torunların evlât kapsamında düşünülerek ölenin kızlarıyla birlikte mirasçı kılınması veya kızdan olan torunlara göre önceliğe sahip görülmesi bu kurala bir istisna teşkil eder (bk. ASHÂBÜ’l-FERÂİZ).


Evlât kelimesinin delâlet ve kapsamıyla ilgili tartışmalar daha çok vakıf hukukunda görülür. Belli bir dönemden sonra hızla çoğalıp yaygınlık kazanan ve geliri vakfedenin veya başka bir şahsın zürriyetine/evlâdına tahsis edilen “zürrî vakıf”larda, vakıf senedinde yer alan evlât kelimesinin hangi derece ve grup çocukları kapsadığı hususu özellikle Osmanlı hukuk uygulaması yönüyle hayli önem arzeder. Miras hukukundan farklı olarak evlâda tahsis edilmiş bir vakfın gelirinden müslüman olmayan evlâtların da faydalanabileceği görüşü hâkim olmuştur. Vakfedenin kendisine sahih neseple bağlı olmayan çocuklarının evlât tabirinin kapsamına girmeyeceği görüşü ise aile ve miras hukukundaki bakış açısının devamı mahiyetindedir. Vakıf senedindeki evlât tabirine çocukların ve sadece erkek çocuktan olan torunların girdiği görüşünde miras hukuku sisteminin, her iki grup torunların girdiği görüşünde ise mevcut uygulama ve örfün tesiri vardır. Evlât tabirinin torunları da kapsayacak şekilde geniş yorumlanması vakfedenin iradesine, örfe ve “sözün işletilmesinin ihmalinden evlâ olduğu” ilkesine (Mecelle, md. 60) daha uygun görünmektedir. Buna karşılık bu tür metinlerde yer alan evlât tabirinin sadece sulbî erkek ve kız çocuklarını kapsadığı, onların ölümünden sonra ise vakfın gelirinin torunlara değil fakirlere ait olacağı görüşü ve fetvanın da bu yönde verilmiş olması, zürrî vakıflar görüntüsü altında kanuna karşı hile yoluna gidilmesini önlediğinden vakıfların meşruiyet amacına daha uygun düşmektedir. Fıkıh kitaplarının vakıfla ilgili bölümlerinde veya bu konuda yazılmış müstakil eserlerde, vakıf senedindeki veled ve evlât kelimelerinin hangi üslûp ve şartlarla zikredilmesi halinde nasıl yorumlanacağına dair ayrıntılı bir doktrin geliştirilmiştir. Bunda Osmanlı döneminde çoğalan zürrî vakıfların gelirleri konusundaki çekişmeleri hukukî bir esasa bağlama çabalarının da önemli payı vardır.

1858 tarihli Arazi Kanunnâmesi ile mîrî ve vakıf arazilerle bunların gelirlerinin miras yoluyla başkalarına geçmesini konu alan ve çeşitli tarihlerde çıkarılmış bulunan intikal kanunlarında farklı yorumlara imkân vermemek için mirasçı zümrelerin ayrı ayrı belirtilmeye çalışıldığı, yalın olarak kullanılan evlât tabiriyle genelde sulbî evlât, ahfad tabiriyle de birinci derece torunların kastedildiği söylenebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât “vld” md.; Lisânü’l-ǾArab, “vld” md.; M. F. Abdülbâkı, el-MuǾcem, “vld”, “tfl” md.leri; Cessâs, Ahkâmü’l-Kurǿân, II, 84; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 308; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, II, 312; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 608-616; VII, 7-8; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, V, 225; Üsrûşenî, İslâm Hukukunda Çocuk Hakları ile İlgili Hükümler (trc. İbrahim Canan), İstanbul 1984, s. 339-344, 360; Kurtubî, el-CâmiǾ, V, 59-61; Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 88; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar (Kahire), IV, 463-497; Mecelle, md. 60; M. Abdürrahîm Kişkî, el-Mîrâsü’l-mukarin, Kahire 1380/1961, s. 17, 208; Ali Himmet Berki, Vakfa Dair Yazılan Eserlerle Vakfiye ve Benzeri Vesikalarda Geçen Istılah ve Tabirler, Ankara 1966, s. 16-17, 60; a.mlf., İslâm Hukukunda Feraiz ve İntikal (s. nşr. İrfan Yücel), Ankara 1986, s. 16-17; Bilmen, Kamus2, IV, 293, 359-365; Mustafa es-Sibâî - Abdurrahman es-Sâbûnî, el-Ahvâlü’ş-şahşiyye, Dımaşk 1970, s. 349-350; Ömer Ferruh, İslâm Aile Hukuku (trc. Yusuf Ziya Kavakçı), İstanbul 1978, s. 134-139; M. Ebû Zehre, Ahkâmü’t-terikât ve’l-mevârîs, Kahire, ts. (Dârü’l-Fikri’l-Arabî), s. 386-402; İbrahim Canan, Kur’an’da Çocuk, İstanbul 1984, s. 18; Hamza Aktan, Mukayeseli İslam Miras Hukuku, İstanbul 1991, s. 33-34, 102.

Hamza Aktan