ESÎR

الأثير

Eskiden uzayı doldurduğu, yıldız ve felekleri oluşturduğu sanılan havadan hafif, saydam ve esnek madde.

Grekçe ether kelimesinden Arapça’ya geçmiştir. İlk ve Ortaçağ kozmoloji ve astronomisinde âlem ay altı ve ay üstü diye ikiye ayrılmakta, ay altı âlemde oluş ve bozuluşa uğrayan fizikî varlıkların dört unsurdan; ay üstü âlemi meydana getiren, fakat oluş ve bozuluşa uğramayan yıldız ve feleklerin ise beşinci unsur olan esîrden oluştuğu kabul edilmekteydi.

Aristo’nun anlattığına göre Yunanlı olsun başka milletlerden olsun Tanrı’ya inanan herkes, bu çok değerli maddenin oluşturduğu ay üstü âlemi ruhanî varlıkların meskeni olarak kabul ediyordu (Fi’s-Semâǿ, s. 141-142). Zıt niteliklere sahip olan dört unsur gibi esirin zıddı bulunmadığı için ondan meydana gelen yıldız ve felekler oluş ve bozuluşa uğramadan sonsuza kadar varlıklarını sürdürürler. Başka bir söyleyişle ay üstü âlem mükemmellikler âlemidir. Bundan dolayı gök cisimlerinin hareketi dört unsurdan oluşan tabii varlıklarınki gibi düz değil mükemmel olan dairesel harekettir. Aristo, kozmik düzende esîr ile ateşin aynı anlama geldiğini savunan Anaxsagoras’ı eleştirir. Zira eğer öyle olsaydı gök cisimleri bu kadar mükemmel hareket edemezdi ve bunun sonucu olarak varlık düzeninde büyük eksiklikler olurdu (Kitâbü’l-Âŝâri’l-Ǿulviyye, s. 15-16).

Genellikle İslâm filozofları Aristo’nun ezelî ve ebedî olarak nitelediği esîr teorisini olduğu gibi kabule yanaşmamışlar, daha doğrusu bu konu üzerinde fazla durmamışlardır. Meselâ İbn Sînâ, dairesel hareketin ilkesi sayılan bu beşinci unsurun herhangi bir başka cisimden oluşturulmadığını, “ibda‘” suretiyle meydana getirildiğini, bu sebeple de ebedî olduğunu savunur (eş-Şifâǿ eŧ-ŦabîǾiyyât [2], s. 28-29). İhvân-ı Safâ felsefesinde ise gök cisimlerinin yapısı yerküredeki tabii cisimlerden farksızdır. Şu var ki onlar dairesel olarak hareket ederler (Resâǿil, II, 47).

Yüzyıllar boyunca kozmolojik ve astronomik olayların açıklanmasında temel ve basit bir madde olarak görülen esîr, XIX. yüzyılın sonlarında fizikçilerin önemle üzerinde durdukları bir konu oldu. Fizikçiler, havanın ses dalgalarını iletmesi gibi esîrin de elektromanyetik dalgaları ileteceğine inanıyorlardı. Ancak madde ve ışığın yapısı daha iyi anlaşıldıkça bu teori yetersiz kaldı; yerin esîr içindeki hareketini incelemek amacıyla Michelson - Morley tarafından 1881’de gerçekleştirilen bir deney sonucunda esîrin herhangi bir etkisinin bulunmadığı görüldü. 1905’te Einstein’in özel izâfiyet teorisini geliştirmesinden sonra ise esîr kavramı tamamen terkedildi.

BİBLİYOGRAFYA:

Aristo, Fi’s-Semâǿ ve’l-âsâri’l-Ǿulviyye (nşr. Abdurrahman Bedevî), Kahire 1961, s. 141-142; Kitâbü’l-Âsâri’l-Ǿulviyye li-Aristotâlîs (trc. Yahyâ b. el-Bıtrîk, nşr. Casimir Petraitis, The Arabic Version of Aristotle’s Meteorology), Beyrut 1967, s. 15-16; İhvân-ı Safâ, Resâǿit, Beyrut 1376-77/1957, 47; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ et-TabîǾiyyât (2), s. 28-29; Abdurrahman Bedevî, Aristo Ǿinde’l-ǾArab, Beyrut 1980, s. 223; Mahmut Kaya, İslâm Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi, İstanbul 1983, s. 148-149, 157-158; “Esir”, ABr., VIII, 292.

Mahmut Kaya