ESÂSÜ’l-BELÂGA

أساس البلاغة

Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) kelimelerin terkip halinde kullanımlarını esas alarak düzenlediği Arapça mecazlar sözlüğü.

Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılabilmesi için Arapça’nın fesahat, belâgat, mecaz ve diğer incelikleriyle bilinmesi gerektiğini söyleyen Zemahşerî, eserini bu hususu gerçekleştirmek maksadıyla kaleme aldığını belirtir. Tertibi ve muhtevası bakımından önceki sözlüklerden farklı olan Esâsü’l-belâġa’da kelimelerin birinciden başlamak üzere kök harfleri esas alınmıştır. Buna göre her harf bir bab kabul edilerek eser yirmi sekiz bab halinde düzenlenmiş, bu bablardaki kelimeler kendi aralarında alfabetik olarak sıralanmıştır. Rubâî ve humâsî kelimelerin sıralanmasında ise bazı karışıklıklıklar göze çarpmaktadır. Zemahşerî, aranan kelimenin kolayca bulunabilmesi için bu tertibi tercih ettiğini belirtmektedir.

Eserin malzemesi âyetler, hadisler, meseller, seçili ifadeler, ünlü ediplerin sözleri ve anlam kayması sonucu yeni mânalar kazanan kelime ve özel tabirlerden ibarettir. Zemahşerî bu malzemeyi Arap dili üzerinde yaptığı geniş araştırmalardan, edebî panayırlarda şiir inşad eden şairlerden, çeşitli toplantılarda konuşma yapan hatiplerden, meralarda dolaşan çobanlardan ve yağmacılık yapan haydutlardan, çarşı ve pazarlarda gezen Tihâmeli simsarlardan, sucuların kuyu başlarında söyledikleri şarkılardan, su kırbaları ve tulumları başında geçen secili konuşma ve atışmalardan, Kays ve Temîm şairlerinin münazara ve müsabakalarında irat ettikleri şiirlerinden, Sakīf ve Hüzeyl elçilerinin birbirlerini susturmak gayesiyle yaptıkları siyasî konuşmalardan, kitap ve risâlelerde rastlanan veciz ve sanat değeri yüksek sözlerden derlediğini kaydetmektedir. Daha önceki yazılı eserler yanında bilhassa zamanındaki şifahî kaynaklardan da istifade eden Zemahşerî, sözlükçülükte ancak IV. (X.) yüzyıla kadar belli bölgelerde yaşayan Araplar’ın sözleriyle ihticâca (delil olarak kullanma) cevaz verildiği halde kendisi VI. (XII.) yüzyıldaki Araplar’dan da faydalanmak suretiyle bu prensibi geçersiz kılmaya çalışmıştır. Müellifin ele aldığı kelimelerin hakiki mânalarını açıkladıktan sonra özellikle mecazi mânaları üzerinde durması, Esâsü’l-belâġa’yı muhteva bakımından diğer sözlüklerden ayıran en önemli farkı teşkil eder.

Yazıldığı günden beri başta İbn Haldûn olmak üzere (Muķaddime, III, 1271) birçok âlimin takdirini kazanmış olan Esâsü’l-belâġa, İbn Hacer el-Askalânî tarafından sadece mecazi mânaları alınarak Ġırâŝü’l-Esâs adıyla ihtisar edilmiş (nşr. Tevfik Muhammed Şahin, Kahire 1411/1990), Abdürraûf el-Münâvî de eseri İĥkâmül-Esâs adıyla eś-Śıĥâĥ tarzında tertip etmiştir. Kendisinden sonra lugat yazanlardan sadece İbnü’l-Esîr en-Nihâye fî ġaribi’l-ĥadîŝ’te, Feyyûmî el-Miśbâĥu’l-münîr’de Esâsü’l-belâġa’nın metodunu takip etmişlerdir. Bununla beraber XIX. yüzyılın ortalarından sonra yazılan Muĥîŧü’l-Muĥîŧ (I-II, Beyrut 1870), Aķrebü’l-mevârid (I-III, Beyrut 1889-1893), el-Müncid fi’l-luġa (Beyrut 1908), el-Bustân (I-II, Beyrut 1927-1930), MuǾcemü metni’l-luġa (I-V, Beyrut 1377-1380/1958-1960) ve el-MuǾcemü’l-vasîŧ gibi modern sözlüklerin hemen hepsi Esâsü’l-belâġa’nın tertip şeklini geliştirerek benimsemişlerdir. Eser, Tâcü’l-Ǿarûs gibi bazı sözlüklere bilhassa mecazi mânaların tesbitinde kaynaklık etmiştir.

Esâsü’l-belâġa, İslâm dünyasına matbaanın girmesinden sonra tahkikli ve tahkiksiz olarak birçok defa basılmıştır (Kahire 1299, 1327, I-II, Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye neşri 1341; Leknev 1311; Haydarâbâd 1324). Eserin Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye neşriyle yine buna dayanan, Abdürrahîm Mahmûd tarafından hazırlanıp Emîn el-Hûlî’nin takdimiyle yapılan neşri (Kahire 1372/1953) daha ilmî ve güvenilir olup Kahire (1972, 1985) ve Beyrut’ta (1965, 1399/1979, 1404/1984) çeşitli yayınevlerince değişik boy ve ebatta baskıları yapılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, Kahire 1341/1922; a.e. (nşr. Abdürrahîm Mahmûd), Kahire 1953; Emîn el-Hûlî’nin takdimi; İbn Haldûn, Mukaddime, III, 1271; İbn Hacer el-Askalânî, Gırâsü’l-Esâs (nşr. Tevfîk Muhammed Şâhîn), Kahire 1411/1990, nâşirin mukaddimesi; Keşfü’z-zunûn, I, 74; Serkîs, MuǾcem, I, 973; Brockelmann, GAL, I, 348; Suppl., I, 511; C. Zeydân, Adâb (Dayf), III, 49; Muhammed Ahmed Ebü’l-Ferec, el-MeǾâcimü’l-luğaviyye, Beyrut 1966, s. 43-46; Hüseyin Nassâr, el-MuǾcemü’l-ǾArabî: neşǿetühû ve tetavvürûh, Kahire 1968, II, 698-710; İzzet Hasan, el-Mektebetü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 1390/1970, s. 178-183; Ömer ed-Dekkâk, Mesâdirü’t-türâsi’l-ǾArabî, Beyrut, ts. (Dârü’ş-Şarki’l-Arabî), s. 209-214; Ahmed Muhammed el-Hûfî, ez-Zemahşerî, Kahire 1980, s. 245-254; Abdülhamîd Şelkânî, Mesâdirü’l-luğa, Trablus 1982, s. 673-676; MaǾal-Mektebe, s. 57; Ahmed Şerkâvî İkbal, MuǾcemü’l-meǾâcim, Beyrut 1407/1987, s. 246-247; Kays Âl-i Kays, el-Îrâniyyun, Tahran 1991, I/2, s. 319; Yüsrî Abdülganî Abdullah, MuǾcemü’l-meǾâcimi’l-ǾArabiyye, Beyrut 1411/1991, s. 236-239; Abdülvehhâb es-Sâbûnî, ǾUyûnü’l-müǿellefât (nşr. Mahmûd Fâhûrî), Dımaşk 1412/1992, I, 215-216; Muhammed Nebîh Haccâb, “Tevsîku’ş-şevâhidi’l-mürsele fî Esâsi’l-belâğa”, Mecelletü’l-Bahsi’l-Ǿilmî ve’t-türâsi’l-İslâmî, III, Mekke 1400/1980, s. 109-131; IV, 149-180; Nihad M. Çetin, “Arap (Edebiyat)”, DİA, III, 285.

Hulûsi Kılıç