es-SAVÂİKU’l-MUHRİKA

(الصواعق المحرقة)

İbn Hacer el-Heytemî’nin (ö. 974/1567) Hulefâ-yi Râşidîn’in hilâfetlerine ve ashabın faziletlerine dair eseri.

Kitabın sonunda yer alan müellife ait tetimmede eserin adı eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa şeklinde zikredilmiştir (II, 647; krş. İbnü’l-İmâd, VIII, 371). Bununla birlikte muhtemelen konusunu göstermek amacıyla bu isme Ǿalâ ehli’r-rafż ve’z-zendeķa (Keşfü’ž-žunûn, II, 1083; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 146), Ǿalâ ehli’l-bidaǾ ve’z-zendeķa;


li-iħvâni’l-ihtidâǿ ve’đ-đalâl ve’z-zendeķa (MuǾcemü’l-maħŧûŧâti’l-mevcûde, I. 198; M. Habîb el-Hîle, s. 223) ifadeleri eklenmiştir. Eserin basılan nüshalarında adı eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa fi’r-red Ǿalâ ehli’l-bidaǾ ve’z-zendeķa (Kahire 1308, 1385/ 1965) ve eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa Ǿalâ ehli’r-rafż ve’đ-đalâl ve’z-zendeķa (bk. bibl.) biçimindedir. Müellif kitabının önsözünde talep üzerine Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in hilâfetlerinin meşruiyeti hakkında bir eser kaleme aldığını, 950 Ramazanında (Aralık 1543) Mekke’de fazla miktarda Şîa gruplarının bulunması sebebiyle eserin Mescid-i Harâm’da okunması isteğini kabul ettiğini, daha sonra kitabın mevcut kısmını zenginleştirmekle beraber Hz. Osman ile Ali’nin hilâfetlerini de eklemeyi düşündüğünü kaydetmektedir.

eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa üç mukaddime, on bir bab (önsözde on bab olarak kaydedilmiştir) ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Birinci mukaddimede bid‘atın, özellikle ashaba dil uzatma bid‘atının yerilmesine ve ashabın faziletine dair hadis rivayetlerine yer verilmiştir. Ancak eseri neşredenler bu rivayetlerin çoğunun zayıf, mevzû ve metrûk olduğunu belirtmiştir. İkinci mukaddimede devlet başkanını belirlemenin hem ashabın icmâı ile hem de aklen gerekli olduğu, üçüncü mukaddimede devlet başkanını belirlemenin veliaht tayini veya onu seçmeye ehil kimselerin (ehlü’l-hal ve’l-akd) bir kişiyi seçmesi yöntemleriyle olabileceği hususlarına temas edilmektedir.

Eserin beş fasıldan oluşan birinci bölümü (bab) Hz. Ebû Bekir’in hilâfete getiriliş şeklinin anlatılmasıyla başlar, ardından bu konudaki icmâdan söz edilir ve birkaç kişinin biatta gecikmesinin icmâı bozmayacağı ifade edilir. Üçüncü fasılda bazı âyetlerin yanı sıra on beş hadisin dolaylı biçimde onun hilâfetine delâlet ettiği ileri sürülür. Dördüncü fasılda Ebû Bekir’in hilâfeti hakkında Hz. Peygamber’in bağlayıcı bir beyanda bulunup bulunmadığı konusu tartışılır ve böyle bir beyanın olmadığı sonucuna varılır. Beşinci fasılda (I, 76-152) Şîa gruplarının Ebû Bekir’in hilâfeti aleyhine delil diye ileri sürdükleri iddialara cevap verilir. Takıyyüddin es-Sübkî’nin, 750 (1349) yılında Hz. Ebû Bekir’e lânet eden bir Râfizî’nin Mâlikî kadısının nâibi tarafından kâfir sayılıp katline hükmedildiği anlatılır, buna benzer konularda âlimlerin farklı görüşleri aktarılır; sonuçta söz konusu kişinin katlinin isabetli olduğu müellifçe de kabul edilir. İkinci bölümde Ehl-i beyt’ten olup da Hz. Ebû Bekir ve Ömer’i, kısmen de Hz. Osman’ı aşırı derecede öven şahsiyetlerin beyanları aktarılmış, dört fasıldan oluşan üçüncü bölüme Hulefâ-i Râşidîn’in faziletleriyle başlanmıştır. İkinci fasılda, sadece Hz. Ebû Bekir’in faziletlerine dolaylı biçimde temas eden on iki âyetle birinci babda zikredilen on dört hadise ilâveler yapılarak yetmiş bir rivayet zikredilmiştir. Üçüncü fasılda aktarılanlarla birlikte dört halife ile diğer sahâbîlerin faziletlerini içeren rivayetlerin sayısı 114’e çıkarılmıştır. Dördüncü fasılda yine Hz. Ebû Bekir’i öven ashaba ve selefe ait sözler nakledilmiştir. Eserin dördüncü ve beşinci bölümleri Hz. Ömer hakkındadır. Burada sözü geçen hadislerden Hz. Ömer’e atıfta bulunanlara işaret edilmiş, hilâfete getiriliş biçimine değinilmiş ve “emîrü’l-mü’minîn” diye anılmasının sebebi anlatılmıştır. Yedi fasıldan oluşan beşinci bölümde sırasıyla Hz. Ömer’in İslâm’a girişi, Resûlullah tarafından “Fârûk” diye isimlendirilmesi ve hicreti anlatıldıktan sonra yukarıda geçen Hz. Ömer’le ilgili otuz dört hadisin yanında otuz dört hadis daha zikredilmiştir. Ardından bazı sahâbî ve tâbiîlerin Hz. Ömer’e övgüleri, on beş civarındaki olayda ona ait görüşün vahiy ile teyit edilmesi ve kendisine nisbet edilen beş kerametten söz edilmiş, kanaatkârlığına, Allah’a teslimiyetine değinilmiştir. eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa’nın altıncı bölümünde Hz. Osman’ın hilâfete getirilmesi, yedinci bölümünde İslâmiyet’i benimsemesi, Habeşistan’a ve Medine’ye hicreti, Resûlullah’a nisbet edilen otuz dört hadiste faziletleri anlatılmış ve şehid edilmesinden bahsedilmiş, onun hayatı boyunca yaklaşık 2400 köle âzat ettiği belirtilmiştir. Bölümün sonunda Hâricîler’in Hz. Osman’a yönelttiği ithamlar cevaplandırılmıştır. Eserin sekizinci bölümü Hz. Ali’nin hilâfetine ayrılmıştır. Burada önce Hz. Osman’ın şehid edilişi izah edilmiş, ardından Hz. Ali’ye biat edilmesi anlatılmıştır. Beş fasıldan oluşan dokuzuncu bölüm Hz. Ali’nin faziletlerine dairdir. Çocuk yaşta İslâmiyet’i benimsemesine değinildikten sonra faziletleri hakkında kırk hadis nakledilmiş, dördüncü fasılda kerametlerinden, kendisine nisbet edilen veciz sözlerden ve şehid edilmesinden bahsedilmiştir. Kitabın Hz. Hasan’a ayrılan onuncu bölümünde onun Kûfe halkının biatıyla hilâfete getirilmesi ve altı ay sonra müslüman kanının dökülmesini önlemek amacıyla hilâfeti Muâviye b. Ebû Süfyân’a terketmesi anlatılmış, ardından on iki hadiste faziletleri zikredilmiş, bazı sözleri ve davranışlarına yer verildikten sonra muhtemelen zehirlenerek öldürülmesine değinilmiştir.

eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa’nın on birinci bölümü Ehl-i beyt’in faziletleri hakkında olup üç fasıl ve bir hâtimeden meydana gelmektedir. Eserin üçte birine yakın bir hacimde olan bu bölümde Hz. Fâtıma’nın Hz. Ali ile evlendirilmesi anlatıldıktan sonra Allah’ın Ehl-i beyt’i arındırmayı murat ettiğini ifade eden âyetten başlamak üzere (el-Ahzâb 33/33) çeşitli sûrelerden alınan on üç âyetin tefsiri yapılmış ve birçok hadis zikredilerek Ehl-i beyt’in üstünlüğü vurgulanmıştır. Ancak anılan âyetlerin çoğunun gerek zâhirî mânaları gerekse yer aldıkları kompozisyon içinde konuyla alâkalı görülmediği, rivayetler arasında da -nâşirlerin araştırmalarına göre- zayıf ve mevzû hadisler bulunduğu görülmektedir. Ardından, “De ki: Ben bu davetime karşılık sizden yakınlık -akrabalık- sevgisinden başka bir bedel istemiyorum” meâlindeki âyetin (eş-Şûra 42/23) Ehl-i beyt açısından yorumu yapılmış, onları sevmenin imanın kemalinden sayıldığı ve onlara buğzetmekten sakınmak gerektiği belirtilmiştir. Fakat nakledilen rivayetlerden çoğunun zayıf ve mevzû olduğu belirtilmiştir.


Bölümün ikinci faslı, çoğu birinci fasılda geçen hadislerden kırk dört tanesinin sıralanmasından oluşmaktadır. Bu bölümde Ehl-i beyt’ten Hz. Fâtıma, Hasan ve Hüseyin hakkında rivayet edilen otuz hadisin nakli ve Hz. Hüseyin’in şehid edilmesinin anlatılmasından sonra geride kalan dokuz imamın menkıbelerine temas edilmiştir.

Eserin hâtime kısmının başında müellif, kitabı yazmaktaki gayesinin ashaba yönelik ithamlara cevap verip onları aklamaktan ibaret olduğunu söylemektedir. Burada ayrıca bütün sahâbîlerin güvenilir ve dürüst (adl) insanlar oldukları, kendilerinden övgü ile bahsedilmesi gerektiği noktasında Ehl-i sünnet’in ittifak içinde bulunduğu anlatılır. Ardından ashabı öven sekiz âyetin kısa açıklaması yapılır ve konuyla ilgili birçok hadisin kitabın başında zikredildiği hatırlatılır. Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde Muâviye b. Ebû Süfyân’ın halife değil bir melik olduğu kaydedildikten sonra fâsık bir insan olan Yezîd b. Muâviye’ye lânet etme konusunda âlimler arasında ihtilâf çıktığı belirtilir. Hâtime Ömer b. Abdülazîz’in erdemlerinden bahseden bir kısımla sona erer. Müellif, eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa’nın tetimmesinin başında eserini bitirdikten on dört yıl sonra Şemseddin es-Sehâvî tarafından kaleme alınan Ehl-i beyt’in menkıbeleriyle ilgili bir kitap gördüğünü, bu kitabı özetlediğini ve yer yer bazı ilâveler yaptığını belirtmekte, bu çalışmanın kendi eserinin sonuna eklenmesini istemektedir. Bu ekte Hz. Peygamber’in Ehl-i beyt’e yönelik vasiyeti ve öğütleri, onlara sevgi ve saygı göstermenin önemi, üstünlükleri vb. hususlar anlatılmaktadır.

eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa, önsözünde anlaşıldığı üzere, 950 (1543) yıllarında Mekke’de bulunan bir Şiî’nin kendi imâmet görüşlerini oraya gelen diğer müslümanlara telkin etme çabaları münasebetiyle kaleme alınmıştır. Bu yönüyle eser Şîa’ya karşı bir reddiye niteliği taşır. Kitabın birinci mukaddimesinde genel anlamıyla ehl-i bid‘atı, özellikle de Sünnîler’ce küçültücü bir isim olarak kullanılan Râfıza’yı ve Şîa’yı konu edinen ve çoğu merfû hadis diye kaydedilen onlarca rivayette küfre ve lânete varan ağır ifadeler kullanılmaktadır. Ancak eserin nâşirleri rivayetlerin çoğunun zayıf, çok zayıf veya mevzû olduğunu belirtmektedir. Esasen eserin adı da müellifin anlayışına işaret etmektedir. Müellifin Hz. Ali’nin faziletleri hakkında kaydettiği hadis rivayetlerinde de yer yer benzer ârızalar göze çarpmaktadır. İbn Hacer’in, bu eseriyle -siyasî bir mezhep olduğundan- imâmet-hilâfet konularında i‘tidali koruyamayan Şîa’ya aynı üslûpla cevap vermeyi hedef aldığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple o, Şîa âlimleri tarafından tekfire kadar varan ağır eleştirilere mâruz kalmıştır (Hânsârî, I, 347, 353, 361-364; DMBİ, III, 332).

Müellifin bizzat verdiği bilgiye göre (II, 647) eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa telifinden on dört yıl sonra Mağrib, Mâverâünnehir, Keşmir, Hindistan ve Yemen gibi bölgelere ulaşmıştır. Osmanlı âlimlerince ilgi gören eserin bazı yazma nüshaları İstanbul kütüphanelerinde (Millet Ktp., nr. 1170; Beyazıt Devlet Ktp., nr. 9155) mevcuttur (DİA, XXIII, 151; yazma nüshaları için ayrıca bk. Brockelmann, GAL, II, 508-509; Suppl., II, 527; MuǾcemü’l-maħŧûŧâti’l-mevcûde, I, 198-199). Kitap defalarca basılmıştır (Bulak 1290; Kahire 1292, 1307-1308, 1312, 1324, 1341, 1375; Taŧhîrü’l-cenân ile birlikte Lahor 1895; nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf, Kahire 1385/1965; nşr. Abdurrahman b. Abdullah et-Türkî - Kâmil Muhammed el-Harrât, I-II, Beyrut 1417/1997). Esere Nûrullah et-Tüsterî eś-Śavârimü’l-muĥriķa ve Ahmed b. Muhammed el-Murtazâ el-Biĥârü’l-muġriķa fi’ś-śavâǾiķi’l-muĥriķa adıyla reddiye yazmıştır (Abdülmelik b. Hüseyin, I, 283, 315). Hasib Seven kitabı Yakıcı Yıldırımlar adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir (İstanbul 1990).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hacer el-Heytemî, eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa (nşr. Abdurrahman b. Abdullah et-Türkî - Kâmil Muhammed el-Harrât), Beyrut 1417/1997, I-II, tür.yer.; Keşfü’ž-žunûn, II, 1083; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, VIII, 371; Abdülmelik b. Hüseyin el-Âsımî, Simŧü’n-nücûmi’l-Ǿavâlî fî enbâǿi’l-evâǿil ve’t-tevâlî, Kahire 1380/1960, I, 283, 315; Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât, I, 345-364; Serkîs, MuǾcem, I, 83; Brockelmann, GAL, II, 508-509; Suppl., II, 527; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 146; Abdülcebbâr Abdurrahman, Zeħâǿirü’t-türâŝi’l-ǾArabî el-İslâmî, [baskı yeri yok] 1401/1981, I, 92; Abdülmuiz Abdülhamîd el-Cezzâr, İbn Ĥacer el-Heytemî, Kahire 1401/1981, s. 207; Âyide İbrâhim Nusayr, el-Kütübü’l-ǾArabiyyetü’lletî nüşiret fî Mıśr beyne Ǿâmey 1900-1925, Kahire 1983, s. 116; Ömer Ferruh, MeǾâlimü’l-edebi’l-ǾArabî fi’l-Ǿaśri’l-ĥadîŝ, Beyrut 1985, I, 402-409, 416; Sâlihiyye, el-MuǾcemü’ş-şâmil, II, 160; M. Habîb el-Hîle, et-Târîħ ve’l-müǿerriħûn bi-Mekke, Mekke 1994, s. 223-224; MuǾcemü’l-maħŧûŧâti’l-mevcûde fî mektebâti İstânbûl ve Ânâŧûlî (haz. Ali Rıza Karabulut), [baskı yeri ve tarihi yok], I, 198-199; Cl. Gilliot, “Textes arabes anciens édités en Egypte au cours des années 1992 à 1994”, MIDEO, XXII (1994), s. 271-396; C. van Arendonk, “İbn Hacerülheytemî”, İA, V/2, s. 737-738; a.mlf. - [J. Schacht], “Ibn Ĥaғјar al-Haytamī”, EI² (İng.), III, 779; İlyas Üzüm, “İsnâaşeriyye”, DİA., XXIII, 151; M. Âsaf Fikret, “İbn Ĥacer-i Heytemî”, DMBİ, III, 332.

Muhammed Aruçi