ERZİNCAN

Doğu Anadolu bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

Fırat (Karasu) nehrinin yukarı havzasında, kendisiyle aynı adı taşıyan ovanın ortasında yer alır. Şehir kuzeyde Esense (Keşiş) dağı, kuzeydoğuda Kop dağı, doğuda Karasu - Aras dağlarının batı uzantıları, güneyde Munzur ve Mercan dağları, batıda Kızıldağ ve Dumanlıdağ ile çevrilidir. Erzincan adının, Strabon’un İlkçağ’da bu bölgede bulunduğunu belirttiği Eriza şehrinden geldiği söylenir; yine bu bölgeden bahseden Grek kaynaklarında Aziris adıyla gösterilen şehrin de Erzincan olması mümkündür. Şehrin adı Ermeni kaynaklarında Erez, Erzng ve Erznga; Bizans kaynaklarında Aringam (Arıngan), Arsingan, Erzingan; Arap kaynaklarında ise Erzencân şeklinde geçer. Türk fetihlerinden sonra şehrin adı önce Erzingan, Ezirgân olarak söylenmiş, ardından da bugünkü şeklini almıştır.

Erzincan’ın ne zaman kurulduğu ve tarih öncesi dönemleri hakkında kaynaklarda kesin bilgiler yoksa da yapılan inceleme ve kazılardan, şehrin bulunduğu bölgedeki ilk yerleşmelerin milâttan önce III. binyıla kadar indiği anlaşılmaktadır. Milâttan önce II. binyılda Erzincan Hurri - Mitanni İmparatorluğu’nun idaresi altında bulunmaktaydı. Yöre milâttan önce 1380’e doğru uzunca bir süredir buraya çeşitli seferlerde bulunan Hititler’in hâkimiyetine girdi. Hitit kaynaklarında Hayaşa, Asur kaynaklarında Suhmi denilen bölge, II. Argişti devrinde (m.ö. 714-685) Urartu Devleti’ne katılarak batı sınırında güçlü bir eyalet haline getirildi. Bu dönemde, günümüzdeki şehrin 15-20 km. doğusundaki Altıntepe mevkiinde bir yerleşim yeri ve kale bulunmaktaydı. Bir ara İskitler’in ve arkasından Medler’in kontrolüne giren Erzincan ve yöresi Persler tarafından alındıktan sonra Armina/Arminiya satraplığına bağlandı. Milâttan önce 334 yılında ise İskender İmparatorluğu’na dahil oldu ve bunun ardından yaklaşık iki asır boyunca Helenistik krallıklar, Partlar, Romalılar, Pontuslular ve Ermeniler arasındaki mücadelelerde kilit noktasını teşkil etti. Milâttan önce II ve I. yüzyıllarda Roma hâkimiyeti sırasında Doğu eyaletinin Pontus vilâyetine dahil edilen yöre bir ara tekrar Part hâkimiyetine geçti; arkasından da Bizans - Sâsânî mücadelelerine sahne oldu.


Bölgeye yönelik ilk müslüman akınları Hz. Ömer devrinde gerçekleşti. 17 (638) yılında İyâz b. Ganm kumandasındaki İslâm ordusu buraya kadar ilerledi. Müslümanların bölgeye yaptıkları akınlar bundan sonra da sürdü, fakat elde edilen başarılar geçici oldu. Bu dönemde Bizans - Arap, Ermeni ve Gürcü beylikleri arasındaki çekişmelere sahne olan bölge 1048’de Türk akınlarına uğradı. Tuğrul Bey devrinde daha sonra gerçekleştirilen seferler sırasında Erzincan ve havalisi Türk akıncılarının kontrolüne girdi. Özellikle 1058 yılında Erzincan, Türk akıncılarının uğradığı ve kısmen hâkimiyet kurdukları veya idarecisiyle tam bir anlaşma içinde oldukları bir üs ve barınma merkezi durumundaydı.

Malazgirt Zaferi’nden sonra Alparslan’ın kumandanı Mengücük Gazi tarafından kurulan Mengücüklü Beyliği, Erzincan - Kemah - Divriği - Şarkîkarahisar (Şebinkarahisar) şehir ve bölgeleri üzerinde hüküm sürdü. Melik İshak’ın 1142’de vefatı üzerine beylik ikiye bölündü ve Erzincan Dâvud Şah’ın idaresine girdi. Behram Şah’ın hükümdarlığıyla birlikte Erzincan beyliğin merkezi oldu. Bu devirde çeşitli ticarî ve siyasî hareketlilik sebebiyle Erzincan’ın önemi daha da arttı. Behram Şah’tan sonra beyliğin Erzincan - Kemah kolunun idaresini Alâeddin Dâvud Şah ele aldı. Ancak onun zamanında beylik I. Alâeddin Keykubad tarafından Anadolu Selçuklu topraklarına katıldı (1228). Böylece Selçuklu idaresine giren Erzincan yöresi bazı önemli siyasî hadiselere de sahne oldu. Celâleddin Hârizmşah’la I. Alâeddin Keykubad ve Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref Mûsâ arasındaki savaş 1230 Ağustosunda Erzincan yakınlarındaki Yassıçimen’de gerçekleşti. Alâeddin Keykubad devrinde (1220-1237) Erzincan etrafı surlarla çevrili, mâmur bir şehir haline geldi. Yine Anadolu Selçukluları tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil eden ve Selçuklular’ın İlhanlılar’a yenilmesiyle sonuçlanan Kösedağ Savaşı da Erzincan civarında oldu (1243). Bu galibiyetlerinden sonra Erzincan’a gelen Moğollar surları mancınıklarla yıkarak şehre girip yağma ve tahribatta bulundular.

Mengücüklüler ve Selçuklular zamanında Erzincan siyasî ve iktisadî yönden Anadolu’nun önde gelen merkezleri arasındaydı. Şehir özellikle Mengücüklü Behram Şah devrinde büyük çapta imar edilmişti. Mengücüklü idaresinde kültür açısından da ileri bir seviyeye gelen Erzincan’da bu dönemde pek çok eser meydana getirildi. Melik Fahreddin Medresesi, Dârüşşifâ, Kaledibi Kümbeti ve Behram Şah Türbesi bu önemli eserler arasındadır. Erzincan Kalesi de esas şeklini Mengücüklüler zamanında almıştır. Erzincan’da Mengücüklüler adına kesilmiş paralara da rastlanmıştır.

Moğol idaresi sırasında İbn Battûta’nın da tesbit ettiği gibi tarihî önemini koruyan şehir, Hamdullah Kazvînî’ye göre 1336 yılı İlhanlı bütçesine dahil vergi veren on bir Anadolu şehri içerisinde ikinci sırada yer alıyordu. Anadolu’da Konya dışında kurulan dört beş Mevlevî tekkesinden biri de buradaydı; hatta şehirde Hüsâmeddin Hüseyin el-Mevlevî, Celâleddin Muhammed-i Müneccim, Satı Bey oğlu Müstencid, Mevlânâ İzzeddîn-i Erzincânî, Halîlullah ve Îsâ çelebiler gibi önemli Mevlevî şahsiyetleri de yetişmişti. Bunlar Erzincan’a birtakım mimari eserler de kazandırmışlardır. Mevlevî Tekkesi, Halîlullah Camii ve Halîlullah Çeşmesi bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca şehirde ahî zâviyeleri de bulunuyordu.

Anadolu’daki İlhanlı hâkimiyetinin zayıflamasından Osmanlı hâkimiyetine girdiği tarihe kadar sık sık el değiştiren Erzincan önce Timurtaş’ın, ardından onun Anadolu’dan ayrılması ile Eretna Bey’in hükmüne girdi. Bu sırada şehir Ahî İne (Ayna) Bey’in idaresindeydi (1348). Emîr Ahî İne Bey’den sonra yerine geçen Pîr Hüseyin Bey’in vefatıyla (1378) Eretna emîrlerinden Mutahharten’in Erzincan emîri olması şehrin siyasî önemini daha da arttırdı. Şehir bundan sonra Eretna Beyi II. Mehmed’i bertaraf edip Sivas’a hâkim olan Kadı Burhâneddin ile Mutahharten’in mücadelelerine sahne oldu. Dulkadır ve Akkoyunlular’ın yardımını temin eden Mutahharten Erzincan’ı kuşatan Eretnalılar’ı geri çekilmeye mecbur etti (1379). Kadı Burhâneddin Sivas’a hâkim olduktan sonra birkaç defa Erzincan’a saldırdıysa da Pulur Savaşı’nda yenildi (1395).

Mutahharten devrinde Akkoyunlu ve Karakoyunlular’la da münasebet halinde bulunan Erzincan Emirliği, Kutlu Bey’in 1389’da ölümüyle Akkoyunlular’ın saldırılarına hedef oldu. Bu sıralarda Timur’un Anadolu’ya gelişinde (1387) ona bağlılık bildiren Mutahharten ikinci Anadolu seferinde de (1394) onunla iyi ilişkiler kurdu. Sivas’ın tahribiyle sonuçlanan 1400’deki sefer sırasında Timur Erzincan’a gelmişti. Bunun hemen ardından Anadolu birliğini kurmaya çalışan Yıldırım Bayezid 1401 yılında Erzincan’ı alarak şehrin idaresini önce Karakoyunlu Kara Yûsuf’a vermiş, ancak daha sonra hâkimiyetini kabul şartıyla burayı Mutahharten’e bırakmıştı.

Mutahharten’den sonra Erzincan 1410 yılında Karakoyunlu hâkimiyetine girdi. Karakoyunlu Emîri Kara Yûsuf Erzincan’a önce güvenilir adamlarından Pîr Ömer’i, onun Akkoyunlular tarafından öldürülmesinden (1420) sonra da küçük oğlu Ebû Saîd’i vali tayin etti. Ancak aynı yıl Kara Yûsuf’un vefatı üzerine şehir halkının isteğiyle Mutahharten’in torunu Yâr Ali vali oldu ve bunun zamanında Erzincan Karayülük Osman tarafından alınarak Akkoyunlu topraklarına katıldı (1422). Bu tarihten sonra Erzincan bazan Akkoyunlular ile Karakoyunlular’ın, bazan da Akkoyunlu şehzadelerinin hâkimiyet için kendi aralarında mücadele ettikleri bir yer oldu. Nihayet Uzun Hasan Karakoyunlular’ı yenerek Erzincan’ı yeniden Akkoyunlu hâkimiyetine aldı (1457). Otlukbeli Savaşı’ndan (1473) sonra da Erzincan Akkoyunlu sınırları içinde kaldı.

Erzincan Emirliği ve Akkoyunlular devrinde Erzincan’da pek çok cami, mescid, medrese, zâviye, hankah yapılmış ve buralarda birçok şahsiyet yetişmiştir. Bunlar arasında Pîr Muhammed Bahâeddin Erzincânî, Ömer Vecîhüddin Erzincânî,


Şerefeddin Muhammed Erzincânî ve Yahyâ b. Süleyman b. Ali er-Rûmî el-Erzincânî sayılabilir. Bu döneme ait eserler içinde Gülâbî Bey Hamamı, Gülâbî Bey Camii (Ulucami), Akkoyunlu (Cimin) Mescidi, Ahî İne Bey Tekkesi, Mutahharten Medrese ve Zâviyesi, Pîr Ömer Zâviyesi, Uğurlu Mehmed Bey Zâviyesi, Veled Bey Zâviyesi, Sultan Seydî Türbe ve Zâviyesi kaydedilebilir. Eretnalı, Timurlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlular’ın Erzincan’da kestirdikleri paralar da vardır.

Akkoyunlu Devleti’nin dağılması ile Erzincan Safevîler’in kontrolü altına girdi. 1500’de Şah İsmâil Erzincan’a geldiği gibi Dulkadır ülkesini istilâya giderken de (1508) Erzurum - Erzincan yolunu seçti. Ona karşı mücadele eden ve o sırada Trabzon sancağında bulunan Şehzade Selim Erzincan’a kadar ileri harekâtta bulundu (1508). Bunun ardından Şah İsmâil faaliyetleri için Erzincan’ı merkez seçip buraya güvenilir adamlarından Nûr Ali Halifeyi tayin etti (1512). Nihayet Erzincan ve yöresi 1514’te Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferi sırasında savaşsız olarak Osmanlı hâkimiyetine girdi.

Osmanlı idaresi döneminde, XVII. yüzyıldaki bazı isyan hareketleri dışında şehirde önemli bir olay meydana gelmedi. Sınırlara uzaklığı sebebiyle XIX. yüzyıla kadar ordular için sadece bir konak yeri olan Erzincan, bu yüzyılda Rus istilâlarıyla yeniden askerî önem kazanıp bir hareket üssü oldu. XIX. yüzyılın ikinci yarısında da sınırların Erzurum’a yaklaşması üzerine dördüncü ordu müşirlik merkezi Erzincan’a nakledildi. Ermeni isyanlarının birçoğu Erzincan ve yöresinde görüldü ve bu durum I. Dünya Savaşı sırasında tekrarlandı. Savaş yıllarında Rus kuvvetleri tarafından 24 Temmuz 1916 tarihinde işgal edilen Erzincan 26 Şubat 1918’de kurtarıldı.

Osmanlı idaresine girdikten sonra Erzincan fizikî yönden ve nüfus bakımından gelişme gösterdi. Nitekim ele geçirildikten hemen sonra 1516-1518’de yapılan tahrire göre şehirde yedisi müslümanlara, on üçü hıristiyanlara ait yirmi mahalle bulunuyordu. Mahalle sayıları 1530 ve 1591 tahrirlerinde de değişmedi. Buna karşılık nüfusu arttı. XVI. yüzyılda şehrin kalabalık mahalleleri Halîlullah Çelebi, Câmi-i Kebîr (Ulucami), Cemâleddin, Hoca Şeyhi, Gerekgerek, Çadırcı, Hocabeyi, Bozbeyi, Tökeloğlu, Melik Hatun, Süleyman adlı mahallelerdi. Çoğunlukla Ermeniler’in oturduğu hıristiyan mahallelerinin dokuzu Türkçe ad taşıyordu. Bu da söz konusu mahallelerin vaktiyle müslüman mahallesi olduğunu ve zamanla boşalarak hıristiyan nüfusa açıldığını göstermektedir. Ayrıca Ermenice ad taşıyan (Sağikoğlu, Boğos, Serkis, Avannis) mahallelerin az nüfusa sahip bulunması, 1516’da adına rastlanmayan Kiğılu mahallesinin 1530’da görülmesi, bu mahallelerin yeni kurulduğunu ve sakinlerinin de Osmanlı hâkimiyetinin ilk yıllarında şehre yerleştirilmiş olduklarını düşündürmektedir. Şehrin nüfusu Osmanlı idaresinin ilk yıllarında 3500 - 4000 dolayında iken 1530’da 5000, 1591’de 6000 - 6500 dolayına ulaşmıştır. XVI. yüzyıl başlarında nüfusun yarıdan fazlasını (% 55) müslümanlar oluştururken yüzyılın sonlarında nüfus nisbeti değişerek hıristiyanlar lehine kaymıştır (% 56). Ancak bu nüfus verilerine, vergiye ve tahrire tâbi olmayan askerî zümreler ve muaf gruplar dahil değildir. XVI. yüzyıl başlarına ait vakıf defterlerine göre Erzincan’da vakıfları olan üç cami (Gülâbî Bey/Ulucami, Halîlullah Camii, Hacı Mustafa Camii), iki mescid, on medrese, sekiz zâviye, iki hankah bir de buk‘a (mektep) bulunuyordu.

XVII. yüzyılda şehir biraz daha gelişme gösterdi. 1647’de Erzincan’a gelen Evliya Çelebi kalesinin düz bir sahrada kurulmuş olduğunu, buranın içinde 200, kale dışında 1800 kadar ev, kırk sekiz mahalle, yedi cami, yedi tekke, on bir hamam bulunduğunu yazar. Onun verdiği rakamlara göre şehrin nüfusu bu sıralarda 10.000 dolayında idi (Seyahatnâme, II, 381). Nüfus daha sonraki yıllarda pek değişmedi. İnciciyan’a göre XVIII. yüzyıl sonlarında 8000 hâneden ibaret olan şehir 31 Temmuz 1784’te uğradığı deprem sonucu sarsıldı, 500-600 hâne ayakta kalabildi. Bir süre sonra yeniden toparlanan Erzincan’ın XIX. yüzyıl sonlarında toplam nüfusu 23.000 olup bunun 15.000’i müslümandı (Cuinet, I, 210).

Erzincan’da iktisadî hayatın esası ziraat ve hayvancılığa dayanmaktaydı. Tahrir defterlerindeki kayıtlara göre Erzincan ve yöresinde yetiştirilen başlıca ürünler buğday, arpa, darı, zeğrek, fiğ (kara burçak), orum, bakla, mercimek, nohut, pamuk, kendir ve kenevirdir. Meyveler arasında da başta üzüm olmak üzere elma, kiraz, kayısı, dut ve ceviz sayılabilir. Ayrıca hayvancılık ve arıcılıkla da uğraşılmaktaydı. XIII ve XIV. yüzyıllarda Erzincan’da kumaş imalâtı oldukça önemliydi. Özellikle buharin kumaşı çok tanınıyordu. 1333’te şehri ziyaret eden İbn Battûta, civarda işletilen bakır madenlerinden elde edilen işlenmiş bakırdan değerli eşyalar yapıldığını yazar. Ayrıca Hamdullah Kazvînî’ye göre buradan İlhanlı başşehrine her yıl 200 top kemha, 10.000 arşın iskarlat, 10.000 zirâ kadife gönderilirdi. Öte yandan Ortaçağ’da ticarî öneme sahip olan şehirde Avrupalı tüccarların bir kilisesi, Fransiskenler’e mahsus bir de manastır bulunuyordu. İspanyol elçisi Clavijo da buranın zenginliğinden bahseder (Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat, s. 89-95). Osmanlılar döneminde sınaî ve ticarî faaliyetler bu bölgede önemli yer tutmaktaydı. Bu devirde Erzincan’da dokumacılık yapılıyordu. Şehirde kumaş ve bezlerin boyandığı bir boyahane, köylülerin yaptıkları şıraları getirip sattıkları bir “meyhane” ve altı bezirhane bulunuyordu. Ayrıca şehirde bakırcı, demirci dükkânları ile çeşitli gıda maddeleri satan dükkânlar vardı ve burası önemli bir pazar yeri durumundaydı.

Osmanlılar devrinde görülen bu iktisadî özellikler günümüzde de önemli ölçüde devam etmektedir. 1950’li yıllarda Erzincan’a kamu yatırımları başlatılmış, 1968’de kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasına alınmış, ancak temelde tarım ürünlerine dayanan imalât sanayii gelişmemiştir. Erzincan’daki başlıca sanayi kuruluşları Sümerbank’a ait pamuklu sanayi fabrikası, Erzincan Şeker Fabrikası ve bu fabrikaya bağlı makina fabrikası, Et ve Balık Kurumu’na ait et kombinası ve soğuk hava deposu, Süt


Endüstrisi Kurumu’na ait mama işletmesidir. Dokuma, şeker, tuğla, süt ürünleri ve askerî ağır bakım fabrikaları şehirde, et ürünleri ve asbest boru fabrikaları ise şehrin 14 km. batısındadır. Şehirde bir devlet ve bir Sosyal Sigortalar Kurumu hastahanesi, ayrıca özel sektör ve orduya ait iki hastahane vardır. Şehir merkezinde bir ilâhiyat yüksek okulu, hukuk fakültesi, eğitim fakültesi, meslek yüksek okulu, bir imam-hatip lisesi, iki endüstri meslek lisesi, bir sağlık koleji, bir kız meslek lisesi, üç lise ve beş orta okul bulunmaktadır. Şehrin nüfusu 1927’de 16.104 iken 1985’te 82.616, 1990’da 91.772 oldu.

Osmanlı hâkimiyetine girdiği ilk yıllarda Erzincan, Bayburt ile birlikte 23 Ekim 1514’te Bıyıklı Mehmed Bey’e (Paşa) beylerbeyilik olarak verilmişti. Kanunî Sultan Süleyman dönemi başlarında bu beylerbeyilik kaldırılmış ve Erzincan Kemah sancağı içerisinde olmak üzere yeni kurulan Rûm-ı Hadis beylerbeyiliğine dahil edilmiştir. Bu düzenleme sırasında Erzincan, Kuzey Erzincan ve Güney Erzincan şeklinde iki nahiyeye ayrılmıştır. Kemah sancağı içinde bir kaza durumundaki Erzincan, 1534 Irâkeyn Seferi sırasında Erzurum beylerbeyiliğinin kurulması üzerine Kemah ile birlikte buraya bağlanmış, 1566’da Kemah’tan ayrılarak müstakil kaza olmuştur. Uzun süre Erzurum’a bağlı bir kaza olarak kalan Erzincan’da XVI. yüzyıl başlarında 933 hâne, 168 mücerred müslüman, 2191 hâne, 645 mücerred hıristiyan nüfus varken bu sayılar XVI. yüzyıl sonlarında 1486 hâne, 382 mücerred müslüman, 7921 nefer (evli ve bekâr karışık erkek nüfus) hıristiyan nüfusa yükselmiştir. Erzincan kazası XIX. yüzyılda Erzurum’a bağlı bir sancak durumundaydı. Yüzyılın sonlarında buraya Erzincan, Refahiye, Kuruçay, Kemah, Bayburt ve İspir kazaları bağlanmıştı. Sancağın toplam nüfusu 210.858 olup bunun 171.472’si müslümandı (Cuinet, I, 210-216). Daha sonra müstakil mutasarrıflık haline getirilen Erzincan 1923’te vilâyet olmuştur.

Deprem kuşağında yer alan Erzincan’da tarih içerisinde muhtelif hareketlenmeler görülmüş ve şehir bundan büyük ölçüde etkilenmiştir. Bunlar arasında 1047, 1418, 1457, 1478, 1583, 1666, 1784, 1888 ve 1930 depremleri zikredilebilir. Çevrede yaklaşık 33.000 şehirde de 9189 kişinin ölümüne sebep olan 1939 depremi dünyanın büyük depremleri arasında sayılmaktadır. Son olarak 13 Mart 1992 tarihinde meydana gelen 6,3 şiddetindeki depremden de şehir büyük zarar görmüş, yüzlerce ev ve iş yeri yıkılmış, bin civarında can kaybı olmuş, halkın çoğu şehirden göç etmiş ve kayıpların telafisi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden özel bir kanun çıkarılmıştır.

Erzincan şehrinin merkez olduğu Erzincan ili Sivas, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Bingöl, Tunceli, Elazığ ve Malatya illeriyle çevrilmiştir. Merkez ilçeden başka Çayırlı, Ilıç, Kemah, Kemaliye, Otlukbeli, Refahiye, Tercan ve Üzümlü ilçelerinden meydana gelmektedir. Yüzölçümü 11.903 km2 olan ilin 1990 sayımına göre nüfusu 299.251, nüfus yoğunluğu 25 idi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 1993 yılı istatistiklerine göre il ve ilçe merkezlerinde 107, bucak ve köylerde 384 olmak üzere Erzincan’da toplam 491 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı ise elli dörttür.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, TD, nr. 60, s. 1-64; nr. 199, s. 25-46; nr. 387, s. 802-814; nr. 540, s. 337-417; TK, TD, nr. 46, vr. 4a-114b; Yâkut, MuǾcemü’l-büldân, I, 150; Kazvînî, Asârü’l-bilâd (nşr. F. Wüstenfeld), Leiden 1848, s. 332; Reşîdüddin, CâmiǾu’t-tevârih (nşr. Ahmet Ateş) Ankara 1960, II. cilt, 5. cüz, s. 38-39; Marco Polo, Travels of Marco Polo (nşr. Yule), London 1929, I, 46-47; Ebü’l-Fidâ, Takvîmü’l-büldân (nşr. M. Reinaudde Slane), Paris 1840, s. 392-393; Müstevfî, Nüzhetü’l-kulûb (Siyâkî), s. 110; Eflâkî, Menâkıbu’l-Ǿârifîn, s. 24-25; İbn Battûtâ, Seyahatnâme, I, 328; Clavijo, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat (trc. Ömer Rıza Doğrul), İstanbul 1939, I, 89-90; Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, bk. İndeks; Celâlzâde, Selimnâme (nşr. Ahmet Uğurlu - Mustafa Çuhadar), Ankara 1990, s. 273-274, 370-372, 406; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 284; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 424; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II, 379-383; Cuinet, I, 210-216; Ali Kemâlî [Aksüt], Erzincan, İstanbul 1932; Mükrimin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I: Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 53-54; E. Honigmann, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1970, s. 192-193, 195, 198, 202, 204; Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar (Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti), Ankara 1970, s. 40-161; a.e. (Mutahharten ve Erzincan Emirliği), Ankara 1982, tür.yer.; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1973, s. 71-74; W. Heyd, Yakın-Doğu Ticaret Tarihi (trc. Enver Ziya Karal), Ankara 1975, s. 542; Tahir Erdoğan Şahin, Erzincan Tarihi, Erzincan 1985-87, I-II; İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara 1990; a.mlf., “XVI. Yüzyılın Başlarında Erzincan Şehri (1516-1530)”, TD, sy. 28-29 (1975), s. 71-82; Kevork Pamukciyan, “İnciciyan’a Göre Erzincan”, 77”, XIX/114 (1993), s. 43-47; Besim Darkot, “Erzincan”, İA, IV, 338-340; R. Hartmann - [Fr. Taeschner], “Erzindjan”, EI² (İng.), II, 711-712; C. E. Bosworth, “Arzen-Jân”, EIr., II, 690-691.

İsmet Miroğlu