ERGİRİKASRI

Güney Arnavutluk’ta Gjirokaster şehrinin Osmanlılar dönemindeki adı.

Ergirikasrı kelimesi, şehrin Bizans hâkimiyeti sırasındaki adı olan Argyrokastro’nun (gümüş kale) Türkçe’ye uyarlanmış şekline dayanır. 1417’den 1912’ye kadar kaldığı Osmanlı hâkimiyeti altında Balkanlar’ın batı kesiminde önemli bir İslâmî merkez haline gelmiş olup bugün Arnavutluk’un en güzel şehirlerinden biridir. İslâmî bir merkez olarak büyük gelişme gösterdiği XVIII ve XIX. yüzyıllardan kalma büyük konakları şehre oldukça renkli ve tarihî bir hava vermektedir.

Şehir, daha önceleri bu bölgede bulunan Roma şehri Hadrianopolis’e nisbetle Dropull adıyla anılan 35 km. uzunluğundaki bir ovanın batı ucunda kurulmuştur. Mahallelerinin çoğu Mali Gjeri dağlarının eteklerinde yer almakta olup şehre hâkim bir tepede kalesi bulunmaktadır. Bu kısım şehrin en eski bölümünü teşkil eder ve kuruluşu Bizans dönemine kadar uzanır. İlk defa 1336’da Kantakuzenos tarafından Argyrokastro adıyla zikredilen kale, Osmanlı öncesi dönemde Arnavut hânedanlarından Zenebizi beylerinin ikametgâhı durumundaydı. Zenebizi beyleri XIV. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlılar’ın vassâli haline geldiler. Gjin Zenebizi, kuvvetleriyle birlikte Ankara Savaşı’nda Timur’a karşı Osmanlılar’ın yanında yer aldı. Bir müddet sonra Güney Arnavutluk’taki Berat ve Avlonya gibi burası da 1417 yılında ele geçirilerek tam bir Osmanlı hâkimiyeti kuruldu. 1431’de Arvanid sancağı teşkil edildiğinde Ergirikasrı buranın merkezi oldu. Daha sonra bu fonksiyonunu Avlonya’ya bıraktıysa da Osmanlı hâkimiyeti süresince bir kaza merkezi olma özelliğini korudu. XIX. yüzyılda, Yanya vilâyetinin bir parçasını oluşturan Ergiri sancağının merkez şehri haline geldi.

Osmanlı hâkimiyetinin ilk yüzyılında küçük bir kasaba durumunda olup sivil nüfusun tamamını hıristiyanlar teşkil ediyor, kalede bir Osmanlı askerî garnizonu yer alıyordu. 1431’de 121 hâne, on beş mücerred (bekâr), yirmi yedi bîve (dul kadın) hıristiyan nüfus bulunuyordu. Bu rakamlara, kalede mevcut Osmanlı askerleri ve aileleri de ilâve edilirse kasabanın toplam nüfusunun 700-800 civarında olduğu tahmin edilebilir. 1520 tarihinde yine tamamını Hıristiyanların


oluşturduğu sivil nüfus 143 hâneye (yaklaşık 750 kişi) yükselmişti. XVI. yüzyılın sonlarına doğru kasabanın ilk müslüman sivil nüfusu ortaya çıkmış bulunuyordu. Nitekim 1583’te 232 hâne hıristiyan nüfusa karşılık burada altmış beş nefer müslüman vardı ve bu rakamlara göre toplam nüfus 2500’ü bulmuştu. 1670-1671’de Ergirikasrı’na gelen Evliya Çelebi kasabada II. Beyazıt Camii’nin yer aldığını belirtir. Ancak selâtin camilerini gösteren 1637 tarihli bir maaş defterinden, burada sadece Sultan Süleyman Camii’nin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Ergirikasrı, hemen hemen bütün Arnavutluk’ta mahallî nüfusun İslâmiyet’i kabul etmeye başladığı XVII. yüzyılda tam bir müslüman şehri haline geldi ve bu özelliği XVIII. yüzyılda da sürdü. Nitekim Evliya Çelebi, kasabada her birinin adını verdiği ve kısa açıklamalarda bulunduğu sekiz caminin yer aldığını ifade eder. Bunlara ilâve olarak yedi mescid, üç medrese ve üç de tekke vardı. Kalede 150 kadar ev ile II. Beyazıt (I. Süleyman [?]) Camii bulunuyordu. Evliya Çelebi ayrıca 200 evden ibaret bir hıristiyan mahallesinin mevcudiyetinden de söz eder. Kasabanın fizikî durumu hakkında bilgi veren Evliya Çelebi buradaki han, hamam, çarşı ve türbelerden, halkın durumundan, âdetlerinden bahsettiği gibi II. Beyazıt Camii’nde bulunan bir sütun üzerinde, Girit savaşlarına katılıp şehid düşen kasaba halkının isimlerinin kazınmış bulunduğunu da belirterek imparatorluğun bu uzak köşesinde dahi savaşlardaki insan gücü kaybının ne ölçülere vardığını gözler önüne serer. Onun kasabada toplam ev sayısını 2000 olarak göstermesi ise şüphe ile karşılanmalıdır. Bununla birlikte ayrıntılı tasvirleri, Ergirikasrı’nın zamanla nasıl bir İslâmî şehir haline geldiğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

XVI ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı hâkimiyeti altında Ergirikasrı’nın güneyindeki Dropull sahrasında bulunan birçok hıristiyan köyünde, hıristiyan sanatının ne şekilde geliştiğini de gösteren yeni köy kiliseleri ve manastırlarının inşası gerçekleşti. Ayrıca ziraî bakımdan pek zengin bir bölge olmayan Dropull sahrası köylerindeki büyük kiliselerin inşasında, buranın doğu ve batı ticaretinin önemli bir geçiş yolu üzerinde yer alması sebebiyle halkının refah içinde bulunması da nisbeten rol oynamıştır.

XIX. yüzyılın başlarında burayı ziyaret eden W. Martin Leake, kasabada 2000 müslüman, 100 kadar da hıristiyan ailenin yaşadığını yazar. Bu da XVII ve XVIII. yüzyıllardaki gelişmeler sonucu müslüman nüfusun hızla arttığını göstermektedir. Kasabanın XIX. yüzyıl sonlarındaki durumu hakkında daha ayrıntılı bilgi, 1306 (1888-89) tarihli Yanya Vilâyeti Salnâmesi’nde bulunmaktadır. Bu sırada Ergiri sancağının merkezi olarak gösterilen kasabada 1415 ev, 336 dükkân, bir rüşdiye, birçok mektep ve dokuz han vardı. 1318 (1900-1901) tarihli Yanya Vilâyeti Salnâmesi’nde ise Muhtar Ağa Medresesi ile bir kütüphaneden söz edilir. Kāmûsü’l-a‘lâm’a göre Ergiri’de büyük bir bölümü müslüman 8100 kişi yaşamakta, Ergiri sancağı da 72.000’i müslüman olmak üzere 140.000 nüfusa sahip bulunmaktaydı.

Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı yıllarında Ergiri bölgesi, özellikle müslüman köyleri hedef alan Rum eşkıyalarının saldırılarına mâruz kaldı. II. Dünya Savaşı’nda şehir herhangi bir tahribe uğramayıp eski halini koruyabildi. Yeni Arnavut rejiminin ilân ettiği kültür eserlerinin muhafaza ve bakımı çerçevesinde, XVIII ve XIX. yüzyılda yapılmış Osmanlı stili süslü konakların korunması ve restorasyonu önemli ölçüde tamamlandı. Yeni şehir ise tarihî şehrin alt tarafında Dropull ovasına doğru gelişme göstermiştir. Osmanlı dönemine ait umumi binalardan bugüne sadece 1168’de (1754-55) yaptırılmış Çarşı Camii ulaşmıştır. 1145 (1732-33) tarihli Tekke Camii’ni de içine alan diğer bütün camiler, medreseler ve tekkeler 1967 kültür ihtilâli sırasında yıkılmıştır. Kasabanın kuzeyindeki, içinde dört türbe bulunan Bektaşî Süleyman Baba Tekkesi ise bugün de ayaktadır. Son olarak Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa tarafından XIX. yüzyılın başlarında yeniden inşa ettirilen meşhur kalesi, eski şehre hâkim bir mevkide hâlâ durmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

TK, TD, nr. 62, s. 125; Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arnavid (nşr. Halil İnalcık), Ankara 1954, s. 1-2; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII, 674-676; T. Hughes, Travels in Greece and Albania, London 1830, II, 370; W. M. Leake, Travels in Northern Greece, London 1835, I, 25; Yanya Vilâyeti Salnâmesi, 5. def’a, Yanya 1306, s. 95; a.e. (1319), Yanya 1318, s. 207; Emin Rıza, Qyteti - Muze i Gjorokastres, Tirana 1981; G. Karaiskaj, 5000 Vjet Fortifikime ne Shqiperi, Tirana 1981, s. 245-257; M. Kiél, Ottoman Architecture in Albania 1385-1912, İstanbul 1990, s. 138-161; Kâmûsü’l-a‘lâm, II, 836; Franz Babinger, “Ewlijâ Tschelebi’s Reisewege in Albanien”, Mitteilungen des Seminars für Orientalische Sprachen, XXXIII, Berlin 1930, s. 51-89; A. Meksi - P. Thomo, “L’Architecture Postbyzantine en Albanie”, Monumentet, sy. 11, Tirana 1976, s. 127-145; sy. 19 (1980), s. 89-115; Gjergj Frasheri - Sulejman Dashi, “Zhvilimi i arkitekturës Islamike Shqiptare të xhamive”, a.e., sy. 2, Tirana 1986, s. 51-76 (1967’den sonra yıkılan camilerin eski fotoğrafları ile).

Machıel Kiél