er-RED ale’l-CEHMİYYE

(الردّ على الجهنيّة)

Osman b. Saîd ed-Dârimî’nin (ö. 280/894) bazı ilâhî sıfatlarla kader ve Kur’an’ın mahlûk oluşu konularında Cehmiyye ve Mu‘tezile’nin görüşlerini eleştirdiği eseri.

Eser, tabakat kitaplarının yanı sıra bibliyografik eserlerde de Dârimî’ye nisbet edilmektedir (Sübkî, II, 204; Keşfü’ž-žunûn, I, 838). Mukaddimeden sonra on beş bab olarak düzenlenen kitabın muhtevasını dört bölüm halinde incelemek mümkündür. Selefiyye ile kelâm âlimleri arasında yorumlanması konusunda tartışmalar bulunan haberî sıfatların ve Kur’an’ın ezelî (gayri mahlûk) olduğuna işaret eden ifadelerin yer aldığı mukaddimede Basra’da Ca‘d b. Dirhem (ö. 124/742 [?]) ve Horasan’da Cehm b. Safvân’ın (ö. 128/745-46) ortaya çıkışına kadar müslümanlar arasında inanç esaslarına yönelik farklı bir görüşün bulunmadığı belirtilir. Müellif, eserini müslümanlara zarar verebilecek bu tür ihtilâfların etkisini yok etmek amacıyla kaleme aldığını kaydeder (s. 23); ardından Hz. Peygamber’in, ashap ve tâbiînin bu konudaki bazı uyarılarına yer verir. Eserin birinci bölümünde biri Kur’an’da, diğeri hadiste zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilen istivâ ve nüzûl sıfatları üzerinde durulur. Kur’an’da ilâhî istivâ yedi âyette arşa (Selefiyye’ye göre Allah’ın arş denen yerde bulunması, kelâmcılara göre kâinatı hâkimiyeti altında tutması anlamında), iki âyette de semaya nisbet edilmiştir (semada bulunması veya onu düzenlemesi; bk. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “svy” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “svy” md.). Müellif, istivâ kavramına konu teşkil eden arşın maddî bir mekândan ibaret olduğunu ispata çalışmış, Allah’ın orada istivâ etmesinin ikamet etmesi anlamına geldiğini ileri sümüş, bunu kanıtlamak için bazı âyetlerin işaretleriyle genelde zayıf olan veya konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan rivayetleri zikretmiştir. Daha sonra bazı hadislerde Allah’a nisbet edilen nüzûl (yukarıdan aşağıya inme) kavramı üzerinde durulmuş ve bunun, kelâm âlimlerinin söylediği gibi rahmetinin veya meleklerinin inmesi değil kendisinin arştan aşağıya gelmesi olduğunu ileri sürmüştür. İkinci bölümde âhiret hayatında müminlerin Allah’ı görmesi (rü’yetullah) konusu işlenmektedir. Müellifin bu konudaki muhaliflerinin Mu‘tezile olduğu bilinmektedir. Üçüncü bölüm kadere ayrılmıştır. Bu meselede de karşı fikri savunanlar Mu‘tezile mensuplarıdır. Allah’ın ilim, kudret ve irade sıfatıyla ilişkili olan kaderin hak olduğunu kabul eden Ehl-i sünnet âlimlerinin muhaliflerine yönelttikleri en güçlü delil ilâhî ilmin vuku bulacak bütün fiilleri ezelde kuşatmış olmasıdır. Dârimî de aynı delili kullanarak muhaliflerini eleştirir. Kitabın sonuncu bölümü, ilâhî kelâmın ve bu arada Kur’an’ın Allah’ın sıfatlarından birini teşkil ettiği, dolayısıyla ezelî olmasının gerektiği meselesine tahsis edilmiştir. Dârimî Kur’an’ın insan idrakine büründürülmüş Arapça lafızlarıyla birlikte ezelî olduğunu kanıtlamak için bazı âyetlerin işaretlerine ve çoğu zayıf olan hadis rivayetlerinin delâletlerine başvurmuştur. Bu konuda da asıl muhalifleri Mu‘tezile mensuplarıdır. Halbuki daha önce Buhârî Ħalķu efǾâli’l-Ǿibâd adlı eserinde Kur’an’ın okunuşunun mahlûk olduğunu savunmuş, Mâtürîdî ise lafız ve mâna ayırımı yaparak kula ait bir fiil olan birincisinin mahlûk, Allah’ın zâtı ile kāim bulunan ikincisinin ezelî olduğunu belirtmiş ve bu anlayış sonraki âlimlerin büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiştir. Kitabın hâtime niteliğindeki kısmı Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı ihtimallerinden hiçbirine yönelmeyen ve bu meseleyi irdelemenin bid‘at olduğunu söyleyen kimselerin (vâkıfe*) eleştirisiyle başlar, ardından zenâdıka ile Cehmiyye’nin küfür sınırına girdikleri belirtilir, fikirlerinde ısrar ettikleri takdirde bunlara uygulanacak cezanın ölüm olacağı ifade edilir.

er-Red Ǿale’l-Cehmiyye’nin daha sonra gelen aynı temayüldeki âlimleri etkilediği şüphesizdir. İbn Kayyim el-Cevziyye müellifin bu kitabı ile er-Red Ǿale’l-Merîsî adlı eserini tavsiye etmiş, İbn Teymiyye’nin de benzer tavsiyelerde bulunduğunu


belirtmiştir (er-Red Ǿale’l-Cehmiyye, neşredenin dipnotu, s. 9/1). Ancak Dârimî, hem Mu‘tezile’ye hem de muhtemelen bazı Hanefî âlimlerini de içinde düşündüğü Cehmiyye’ye karşı sert bir üslûp kullanmış, onları zındık, mülhid ve kâfir diye niteleyip Kureyş müşriklerine benzetmiş, inançlarının samimi olmadığını iddia etmiştir (meselâ bk. s. 32-34, 39, 64, 66, 93-98, 134, 180-184, 193-197, 213, 214). Görüşlerini kanıtlamak için zikrettiği âyetler kendisinin hiç benimsemediği te’vil yoluyla iddiasına işaret etmekte, naklettiği rivayetlerin çoğunda isnad açısından problemlerin bulunduğu eserin nâşiri tarafından belirtilmektedir (meselâ bk. s. 37, 39, 49, 50, 59, 60, 73). Allah’ın kudreti ve lutfuyla nüzûl ettiğini söylemekte (s. 93), vâkıfeyi bilgisizlikle suçlarken Cenâb-ı Hakk’ın nüzûl ve istivâsının mahiyetinin insanlarca bilinemeyeceğini vurgulamaktadır. M. Zâhid Kevserî, Dârimî’nin aynı paraleldeki en-Naķż Ǿale’l-Merîsî adlı eserine işaret ederek şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Böyleleri ilâhî sıfatlar hakkında umumi kabul görmüş naslarla yetinip asılsız rivayetlere ve meselelerin özüne nüfuz edemeyenlerin görüşlerine kapılmasalardı hatalardan korunmuş ve kendilerini izleyenleri cehalet karanlıkları içinde bırakmamış olurlardı” (Ebü’l-Hüseyin el-Malatî, neşredenin girişi, s. v).

er-Red Ǿale’l-Cehmiyye, Köprülü Kütüphanesi’ndeki yazma nüshasına dayanılarak (nr. 850, vr. 76a-109b) Gösta Vitestam tarafından neşredilmiş (Lund-Leiden 1960), aynı baskı esas alınıp Ali Sâmî en-Neşşâr ve Ammâr et-Tâlibî’nin takdimiyle ǾAķāǿidü’s-selef içinde yayımlanmıştır (İskenderiye 1971, s. 253-356). Eser yine G. Vitestam neşri esas alındığı halde üç baskısında Züheyr eş-Şâvîş, dördüncüsünde Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî’nin adıyla basılmıştır (Dımaşk [el-Mektebü’l-İslâmî]; bk. er-Red Ǿale’l-Cehmiyye, neşredenin girişi, s. 11-12). Bedr b. Abdullah el-Bedr’in gerçekleştirdiği neşirde önceki neşrin bazı hatalarına işaret edildiği gibi eserdeki çeşitli hadis ve rivayetlerin kaynakları gösterilmiş ve rivayetler değerlendirilmiştir (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Osman b. Saîd ed-Dârimî, er-Red Ǿale’l-Cehmiyye (nşr. Bedr b. Abdullah el-Bedr), Küveyt 1416/ 1995; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 11-12; Ebü’l-Hüseyin el-Malatî, et-Tenbîh ve’r-red (nşr. M. Zâhid Kevserî), Bağdad-Beyrut 1388/1968, neşredenin girişi, s. v; Sübkî, Ŧabaķāt, II, 204; Keşfü’ž-žunûn, I, 838.

Bekir Topaloğlu