ENCÜMEN-i HUDDÂM-ı K‘BE

أنجمن خدّام كعبة

Hindistan’da 1913 yılında kurulan dinî - siyasî cemiyet.

I. Dünya Savaşı öncesinde Balkan savaşları sırasında Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu gaileler, Hindistan müslümanları arasında mukaddes beldelerin güvenliği hususunda endişelere sebep olmaktaydı. Bu bakımdan özellikle Mekke ve Medine’nin güvenliğini sağlamak ve kutsiyetinin muhafazasına katkıda bulunmak üzere bir cemiyet kurulması fikri ilk olarak Mevlânâ Müşir Hüseyin Kidvâî ve Mevlânâ Abdülbârî tarafından ortaya atıldı. Cemiyetin kuruluşuna dair ilk açıklama ise 31 Mart 1913


tarihinde Amritsar’daki bir toplantıda yapıldı. Kuruculardan olan Mevlânâ Muhammed Ali ve Şevket Ali kardeşler cemiyetin kuruluş sebebini açıkladıktan sonra bütün müslümanları bu cemiyete katılmaya davet ettiler.

Başlangıçta mukaddes toprakların müdafaasında kullanılmak üzere bir donanma ve diğer askerî teçhizatı sağlama düşüncesinde olan encümen, ayrıca Hintli gençleri askerî eğitim için dışarıya göndermeyi de planlamaktaydı. Daha sonra programını genişleterek birtakım sosyal faaliyetlerde bulunmak, müslüman okulları ve yetimhâneler açmak, hacılara her türlü kolaylığı sağlamak için çalışmalar yapmayı kararlaştırdı. Tamamen dinî bir cemiyet olduğu ileri sürülse bile bu tür faaliyetler, encümenin kaçınılmaz olarak siyasî bir karaktere de bürüneceğinin açık işaretleriydi.

Encümenin nizâmnâmesine göre üyeler Kâbe’nin şerefini koruyacaklarına ve gerekirse bu yolda canlarını bile vereceklerine dair yemin edecek ve üyelik rozetini devamlı olarak yakalarında taşıyacaklardı. Ayrıca “şedâî” (fedai) denilen diğer bir grup ise yine aynı hususlarda encümen tarafından verilecek her türlü görevi tereddütsüz yerine getireceklerine dair yemin edeceklerdi. Bu arada bütün üyeler cemiyete aidat ödeyeceklerdi. Encümen gelirlerinin üçte biri, mukaddes toprakları korumak durumunda olan Osmanlı Devleti’ne verilecekti. Üçte biri yetimlere, okullara ve diğer İslâmî faaliyetlere harcanacak, geri kalan üçte biri de gerekirse Kâbe’nin korunması ve hacıların ihtiyaçları için kullanılacaktı.

Faaliyetlere başlayan encümen kısa sürede önemli şehirlerde şubeler açtı. Bu arada cemiyetin faaliyetlerine kadınlar da davet ediliyordu. Başlangıçta yirmi üç kişinin öncülüğünde kurulan encümenin üye sayısı alt ay sonunda 3000’e, bir yıl sonra ise 2000’i kadın olmak üzere 20.000’e ulaştı. Cemiyetin kuruluşu Hindistan dışında da duyuldu ve çeşitli İslâm ülkelerinden hakkında bilgi istendi.

Mevcut belgelerden anlaşıldığına göre Osmanlı yöneticileri encümenin kuruluşu ve faaliyetleriyle yakından ilgilenmişlerdir. Esasen bu çeşit faaliyetlerin ilham kaynağının Osmanlılar olduğuna dair birtakım işaretler de mevcuttur. Nitekim encümenin kurucularından Müşir Hüseyin ile Abdülbârî 1906’dan beri Osmanlı Devleti yetkilileriyle yakın ilişki içindeydiler ve pek çok defa Türkiye’yi ziyaret etmişlerdi. Ayrıca bunlar, encümenle kısmen benzer gayeleri olan Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin Hindistan temsilciliğini yapmışlardı (1909). Encümenin kurulması, Hindistan Hilâl-i Ahmer heyetinin Türkiye’ye gidişinden sonra gerçekleşmiştir. Balkan savaşları sırasında Türkiye’ye giden (1912) bu heyete dahil olan birçok üye daha sonra geri dönünce cemiyetin faaliyetlerine de aktif olarak katılmışlardır. I. Dünya Savaşı sırasında Hicaz’daki Osmanlı kumandanlarından Galib Paşa’nın üzerinde bulunan bir bildiride bu konuda daha açık işaretler vardır. Muhtemelen Türk Ocağı tarafından dağıtılan bu bildiride, Encümen-i Huddâm-ı Kâ‘be adıyla faaliyet gösteren Hintli müslümanların Osmanlılar’la iş birliği yaptıkları ve samimi olarak onları destekledikleri ifade edilmektedir (India Office Records (London), India Confidential Proceedings, “Report A”, Jan. 1919, nr. 206).

Bu arada Encümen-i Huddâm-ı Kâ‘be’nin kurucularından olan Mevlânâ Mu-hammed Ali ve Şevket Ali kardeşler, hac organizasyonunda İngiliz tekelini kırabilmek için Osmanlı Devleti’nin desteğini sağlamaya çalıştılar. Talat Paşa’ya mektup yazarak Hindistan ile ortak bir gemi taşımacılığı şirketi kurulmasını teklif ettiler. Böyle bir ortaklığın, maddî menfaatler yanında mukaddes toprakların korunmasında da büyük faydası olabilirdi. Kolayca hacca gitme imkânına kavuşan Hintli müslümanlar orada Osmanlılar lehine propaganda yaparak Araplar’a tesir edebilir ve İslâm kardeşliğinin güçlenmesini sağlayabilirlerdi. Bu sırada Talat Paşa’ya, Osmanlı hükümetiyle encümen arasında bir anlaşma sağlanırsa Kâbe’nin müdafaası için teşkil edilecek kuvvetlerin masraflarının cemiyet tarafından karşılanacağı bildirildi (Muhammed Ali Papers, 8 Temmuz 1914 tarihli mektup). Hatta encümenin Osmanlı hükümetine birkaç uçak alabileceğinden bile bahsediliyordu.

Ancak bu düşüncelerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Çünkü İngiliz - Hindistan hükümeti bu tür faaliyetleri hoş karşılamıyordu. Böylece bir taraftan yönetimin baskıları, diğer taraftan maddî imkânsızlıklar yüzünden encümen okul, yetimhâne vb. projelerini gerçekleştiremediği gibi Osmanlı Devleti ile başlattığı hac organizasyonuna dair iş birliği teşebbüsü de başarısız kaldı. İngiliz hükümeti encümenin faaliyetlerini kısıtladı ve özellikle izinsiz olarak Türkiye’ye para gönderilmesini yasakladı.

I. Dünya Savaşı’nın çıkması ve İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa girmesi encümen için büyük bir darbe oldu. Önce hac yolu kapandı. Bu arada İngilizler’in Hindistan genel valisi mukaddes yerlerin güvenliğiyle ilgili olarak müslümanlara teminat verdi. Encümenin varlık sebepleri bu şekilde ortadan kalkmış oldu. Öte yandan kaynakların kullanımı konusunda birtakım suçlamalar da ortaya çıkınca encümen savaş süresince faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Savaş sonrasında Abdülbârî cemiyeti yeniden canlandırmak istediyse de hükümet buna izin vermedi.

Encümen-i Huddâm-ı Kâ‘be’nin kuruluşu sadece gayeleri açısından değil harekete katılanlar açısından da önemlidir. Bu cemiyet sayesinde kadınlar ilk defa bir kitle hareketine katılmıştır. Aynı şekilde merkez yürütme kurulunda hem medreseli ulemâ hem de Batı eğitimi görmüş genç aydınlar birlikte çalışabilmişlerdir. Bu arada Hindistan Hilâfet Hareketi’nin de aynı siyasî ortaklığın bir sonucu olduğu söylenebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

India Office Records (London), “Anjuman-ı Khuddam-ı Kaaba”, L/P S/5/20, h. 37; India Office Records (London), India Confidential Proceedings, “Report A”, Jan. 1919, nr. 206; National Archives of India, Home Political A, October 1913, nr. 118; B, June 1913, nr. 108; B, July 1913, nr. 60-63; A, May 1914, nr. 46; Muhammed Ali Papers (8 July 1914), New Delhi, Jamia Millia Islamia; My Life, A Fragment, An Autobiographical Sketch of Moulana Mohamed Ali (nşr. Afzal Iqbal), Lahore 1942, s. 68; F. Robinson, Separatism Among Indian Muslims: The Politics of the United Provinces’ Muslims 1860-1923, Cambridge 1974, s. 208-212, 214-215; a.mlf., “Andjuman-ı Khuddam-ı KaǾba”, EI² Suppl. (İng.), s. 74; Y. D. Prasad, The Indian Muslims and World War I, New Delhi 1985, s. 14-18; Azmi Özcan, Pan-İslamizm, Osmanlı Devleti, Hindistan Müslümanları ve İngiltere (1877-1914), İstanbul 1992, s. 224-232.

Azmi Özcan