EMEL

الأمل

Gerçekleştirilmesi uzun zamana bağlı ümit ve arzular için kullanılan bir terim.

Arapça’da “istemek, ummak” anlamında bir masdar olup sözlüklerde genellikle recâ ile eş anlamlı bir isim olarak kullanıldığı belirtilir. Ancak bazı dilciler, emelin gerçekleştirilmesi uzun zamana bağlı bulunan istekleri, recânın orta vadedeki beklentileri ifade ettiğini, kısa sürede gerçekleşmesi umulan şeyler içinse tama‘ (tamah) kavramının kullanıldığını söylemişlerdir (Feyyûmî, Miśbâĥu’l-münîr, “eml” md.; Tâcü’l-Ǿarus, “eml” md.). Emel kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de biri “insanı oyalayan, âhiretini unutturan dünyevî arzu ve tutkular” (el-Hicr 15/3), diğeri de mutlak olarak “arzu edip ümit bağlama” (el-Kehf 18/46) anlamına gelecek şekilde iki âyette geçmektedir. İkinci âyette, “hem sevap yönünden hem emel yönünden daha hayırlı” olarak nitelendirilen “bâkî olan sâlih işler” Allah rızâsına uygun düşen ibadetler, zikirler, dünya ve âhiret için faydalı, özellikle âhirette en güzel âkıbeti elde etmeye yarayan hayırlı işlerin tamamı şeklinde yorumlanmıştır (Taberî, XIV, 5; İbn Kesîr, II, 422).

Emel kavramı hadislerde daha sık geçmektedir (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “eml” md.). Bu hadislerde ve zamanla bunlar etrafında gelişen yorum ve tahlillerde emelin, çoğunlukla zühdün karşıtı olarak temelinde bedenî nazların tatmini ve dünya sevgisi bulunan arzuları ifade etmek üzere kullanıldığı; insanın uzun vadeli arzular taşıması, zihnini yoğun bir şekilde bunlarla meşgul etmesi ve çabalarını büyük ölçüde bu arzuların gerçekleştirilmesi yolunda harcamasına tûl-i emel, istek ve arzularına sınır koyarak özellikle âhiret hayatı için yararlı olacak işlere önem vermesine de kasr-ı emel denilmiştir. Hz. Peygamber’in, “Yaşlı kişinin bütün güçleri zayıflasa da dünya sevgisi ve uzun emeller konusunda gönlü hep genç kalır” (Buhârî, “Riķāķ”, 5) meâlindeki hadisini de dikkate alan müslüman ahlâkçılar emelin bütünüyle söndürülmesinin mümkün olmadığını, hatta hırsa dönüşmediği sürece insana yaşama arzusu ve istikbal ümidi veren olumlu bir emel duygusunun faydalı ve gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Mâverdî bu görüşü âriflerden birine isnat ettiği, “Emel ümmet için rahmettir; eğer emel olmazsa işlerin çoğu yüzüstü kalır, hayat bağları kopar” şeklindeki rivayetle teyit eder (Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 108).

İslâm ahlâkçıları içinde emel konusunu en geniş şekilde ele alanlardan biri olan Gazzâlî, emele dair bazı hadis ve haberleri naklettikten sonra tûl-i emelin genellikle bilgisizlik ve dünya tutkusundan kaynaklanan psikolojik sebeplerini incelemekte ve bunlardan kurtulmak için güçlü bir âhiret imanına dayalı çareler göstermektedir (İhyâǿ, IV, 452 vd.).

Hz. Peygamber’in, emel duygusunu ve bu duygunun insan hayatı içindeki yerini bazı geometrik şekiller çizerek açıkladığını anlatan bir rivayet, hadis ve ahlâk âlimlerinin geniş ölçüde dikkatini çekmiştir. Başta Buhârî olmak üzere birçok hadis kaynağında yer alan bu rivayete göre Hz. Peygamber toprağa önce bir kare çizmiş, karenin ortasından dışına taşacak şekilde uzun bir çizgi ve bunu dik olarak kesen paralel çizgiler çekmiştir. Resûl-i Ekrem, merkezinde insanın bulunduğu bu karenin insanı kuşatan ecel. dışarı taşan çizginin insanın emeli, bu çizgiyi kesen paralel çizgilerin de insanın hayatta karşılaştığı kaçınılmaz sıkıntı ve üzüntüler olduğunu belirtmiştir. Kaynaklarda bu hadisteki şekilleri tasvir etmek üzere farklı çizimler yapılmıştır. Meselâ İbn Hacer el-Askalânî’nin Fetĥu’l-bârî adlı Buhârî şerhinde beş değişik çizim görülmektedir (XXIV, 13).

BİBLİYOGRAFYA:

Feyyûmî, el-Misbâhu’l-münîr, “eml” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “eml” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “eml” md.; M. F. Abdülbâki, el-MuǾcem, “eml” md.; Buhârî, “Rikâk”, 3, 4, 5, 7; Tirmizî, “Edeb”, 83; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, Kahire 1945, XIV, 5; Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, İstanbul 1304/1886, s. 108; Gazzâlî, İhyâǿ, IV, 452-455; Zemahşerî, el-Keşşâf (Kahire), II, 386; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kurǿân, İstanbul 1985, II, 422; İbn Hacer, Fethu’l-bârî (Sa‘d), XXIV, 10-13; Elmalılı, Hak Dini, V, 3038.

M. Zeki Duman