el-MÎZÂN

(الميزان)

Muhammed Hüseyin Tabâtabâî’nin (ö. 1981) Kur’ân-ı Kerîm tefsiri.

Tam adı el-Mîzân fî tefsîri’l-Ķurǿân olup İmâmiyye Şîası’nın XX. yüzyılda yazılmış tefsirlerinin başında yer alır. Eser on asırlık Şîa tefsirinin gelişme düzeyini göstermesi bakımından önemlidir. Tabâtabâî bu kitabında metot bakımından Şîa tefsirini geliştirmiş, başta müsbet ilimler olmak üzere ahlâkî, içtimaî ve felsefî konuları yoğun biçimde ele almıştır. Her cildin başında, “İlmî, fennî, felsefî, edebî, tarihî, içtimaî, rivayete dayalı ve Kur’an’ı Kur’an’la tefsir eden modern bir kitaptır” ibaresinin yer aldığı eserin mukaddimesinde tefsir ilmi ve eserin metodu hakkında bilgi verilmiştir. Kur’an’ı en iyi şekilde Ehl-i beyt imamlarının anladığını söyleyen Tabâtabâî, belli ölçüler içerisinde rivayet ve dirayet metotlarını birlikte kullanırken Allah’ın isim ve sıfatlarına, yaratılış, irade, hidayet ve dalâlet, kazâ ve kader gibi meselelere ait bilgilere, ilham, berzah ve kıyamet konularına yer vermiştir. Psikoloji, felsefe, sosyoloji ve tarih gibi konuların da ele alındığı el-Mîzân’da, Muhammed Abduh’un Ehl-i sünnet içinde bir tefsir hareketi geliştirmeye çalıştığı gibi Tabâtabâî’nin de Şiî çevrede benzer bir hareketi meydana getirmeyi amaçladığını söylemek mümkündür.

Tabâtabâî, âyetlerin tefsirine geçmeden önce çok defa “el-Beyân” başlığı altında âyetin bir önceki âyet veya âyetlerle münasebetine temas etmiş, ardından “kavlühû teâlâ” alt başlığı ile tefsire geçmiştir. Bir âyeti tefsir etmeden önce onun mânasına yakın olan âyetleri sıralayan müfessirin bu tutumu kuvvetli bir ezber kabiliyetine sahip olduğunu gösterdiği gibi eserde Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etme metoduna önem verdiğini de ortaya koymaktadır.

Sahâbe ve tâbiîn sözlerinin aralarındaki ihtilâf ve çelişki sebebiyle müslümanlar için hüccet olamayacağını söyleyen ve eserinde bunlara fazla yer vermeyen müellif Ehl-i beyt imamlarını Kur’an’ın muallimleri olarak kabul etmekte ve onların sözlerinden çokça yararlanmaktadır. Tabâtabâî, ilk Şiî müfessirleri Muhammed b. Mes‘ûd el-Ayyâşî ve Ali b. İbrâhim el-Kummî ile Ebû Ca‘fer et-Tûsî, Ebû Ali et-Tabersî’den, ayrıca Şîa’nın muteber hadis kaynaklarından olan Küleynî’nin el-Kâfî’sinden


rivayetler nakletmiş, Ehl-i sünnet’e ait rivayetleri özellikle Süyûtî’nin ed-Dürrü’l-menŝûr’una dayandırmıştır. Kütüb-i Sitte’den, Âlûsî’nin Rûĥu’l-meǾânî’sinden ve Muhammed Reşîd Rızâ’nın Tefsîrü’l-menâr’ından da nakillerde bulunmuştur.

Tabâtabâî, Kur’an’da beyan edilmeyen meselelerin ayrıntılarıyla uğraşmanın insanı asıl gayeden uzaklaştıracağı düşüncesinden hareketle (el-Mîzân, XII, 51) İsrâiliyat’la ilgili haberleri aktarmakta ihtiyatlı bir yol izler. Ona göre bazı muhaddislerin ifrata kaçarak bu tür haberleri olduğu gibi kabul etmesine karşılık bazı çağdaş müelliflerin bütünüyle reddetmesi doğru olmamıştır. Nüzûl sebepleri de kuvvetli bir tefsir kaynağı kabul edilemez. Zira nüzûl sebebi diye zikredilen şeyler, nakledilen bir rivayetin genellikle müfessirler tarafından uygun düşen âyetlere uygulanmasından ibarettir. Bazan bir tek âyetin nüzûl sebebi olarak çeşitli haberlerin zikredilmesi de bunu göstermektedir (a.g.e., V, 70, 370).

Akla ve re’y tefsirine önem veren Tabâtabâî’ye göre, “Kim Kur’an’ı kendi re’yi ile tefsir ederse isabet de etse hata etmiştir” meâlindeki hadisle (Tirmizî, “Tefsîr”, 1) yasaklanan şey, Kur’an’ı re’y ve ictihadla tefsir etmek değil Allah’ın kelâmını kendi sözleriyle karşılaştırarak tefsire çalışmaktır. Hadisle yasaklanan re’ye dayalı tefsir metot itibariyle hatalı ve ilimsiz yapılan tefsirdir. Kur’an âyetleri arasında varlığı ileri sürülen tezat da bu tür tefsirin sonucu olup ilimsiz tefsir anlayışı yüzünden birçok âyet gereksiz te’villere mâruz kalmıştır (a.g.e., V, 255).

Tabâtabâî, el-Mîzân’da ahkâm âyetlerini tefsir ederken ayrıntıya girmeyeceğini belirtmiş (a.g.e., I, 13), Ehl-i sünnet’le İmâmiyye arasında ihtilâf konusu olan müt‘a ve abdest gibi meselelerle ilgili âyetlerin dışında İmâmiyye’nin görüşünü zikretmekle yetinmiş, ancak müt‘a ve mesh konuları üzerinde genişçe durmuştur. Müfessire göre müt‘a câizdir ve İslâm’ın övünülecek bir hükmüdür. Abdest alırken de ayakları yıkamanın gerekmediğini, meshin yeterli olduğunu savunmuştur.

Müellife göre muhkem olsun müteşâbih olsun bütün âyetlerin te’vili mümkündür. Ancak te’vil, lafza ait anlamlar değil ona dışarıdan yüklenen bir mâna olup onun asıl mâna ve maksada nisbeti bir şeye verilen misalin o şeye nisbeti gibidir. Kur’an’da müteşâbih âyetlerin te’villerini bildikleri belirtilen “ilimde rüsûh sahibi olan kimseler”den (Âl-i İmrân 3/7) maksat Ehl-i beyt imamlarıdır. Mâsum imamlar da te’vili bilirler. Müteşâbih âyetleri te’vil edebilmek için öncellikle muhkem âyetlere müracaat etmek gerekir. Muhkemle müteşâbih birer izâfî ifadedir, yani bir âyet bir yerde muhkem iken bir başka yerde müteşâbih olabilir (a.g.e., III, 63-64).

Tabâtabâî özellikle itikadî konularda naklettiği görüşleri eleştiriye tâbi tutar. Âlûsî, Muhammed Abduh, Fahreddin er-Râzî ve Gazzâlî gibi Ehl-i sünnet’e mensup birçok âlimin fikirlerini tenkit ve tahlil eder; nâdir de olsa Ayyâşî, Kummî ve Tabersî gibi Şiî müfessirleri eleştirdiği de olur. Şîa’nın anlayışına uygun biçimde imamla peygamberin gerekliliğini aynı sebebe dayandırır. Ona göre tevhid esaslarıyla mücehhez birtakım şahısların bulunması vâciptir. Bu şahıslar peygamberler ve imamlardır. Eğer bu iki insan grubu olmazsa yeryüzüne cehalet hâkim olur, yaratılışın gayesi bozulur (a.g.e., I, 275-276; XI, 174). Bu noktadan hareketle el-Mîzân’da inanç esaslarıyla ilgili âyetlerin tefsirinde Şîa’nın imâmet, ismet, rec‘at, velâyet, vasiyet ve takıyye gibi prensipleri savunulmuştur.

Eserde ortaya konan Şiî yaklaşımları sebebiyle eseri mezhebî tefsirler arasında değerlendirenler olmuşsa da modern ilimlere, felsefî ve içtimaî yorumlara yer verildiği dikkate alındığında onu çok yönlü ansiklopedik bir tefsir olarak nitelendirmek ve daha çok içtimaî ve edebî tefsirler arasında mütalaa etmek gerekir.

Telifi Arapça olarak yaklaşık yirmi yıl süren ve 23 Ramazan 1392’de (31 Ekim 1972) tamamlanan el-Mîzân’ın (Bahâeddin Hürremşâhî, et-Tefsîr, s. 91) Tahran’da baskıları yapılmış (1375, 1389, 1392), ayrıca Beyrut’ta neşredilmiştir (1393/1973, 3. baskı). Tefsiri Muhammed Bâkır Mûsevî Terceme-i Tefsîrü’l-Mîzân adıyla Farsça’ya (I-XX, Kum, 1363-1367 hş./1984-1988), Seyyid Saîd Ahdar Rızvî al-Mizan: An Exegesis of the Qur’an ismiyle İngilizce’ye (I-VI, Tahran 1403-1406/1983-1986), Vahdettin İnce ile Salih Uçan da el-Mizân fî Tefsiri’l-Kur’an adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir (İstanbul 1993-2004; tamamı yirmi cilt olacak tercümenin 2004 yılı itibariyle ilk sekiz cildi yayımlanmıştır).

el-Mîzân üzerinde bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında Ali el-Evsî’nin eŧ-Ŧabâŧabâǿî ve menhecühû fî tefsîrihi’l-Mîzân (Tahran 1405/1985), Ali Rızâ Mirza Muhammed’in Miftâĥu’l-Mîzân (I-III, Tahran 1406), İlyâs Kelânterî’nin Delîlü’l-Mîzân fî tefsîri’l-Ķurǿan (Tahran 1362 hş./1412) ve İbn Fezzû‘un Fehârisü’l-Mîzân fî tefsîri’l-Ķurǿan (Kum 1403) adlı eserleri ile Hudayr Ca‘fer’in Tefsîrü’l-Ķurǿân bi’l-Ķurǿân Ǿinde’l-Ǿallâmeti’ŧ-Ŧabâŧabâǿî (Risâletü’l-Ķurǿân, sy. 1, [Kum 1411], s. 38-58) adlı makalesi zikredilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Tirmizî, “Tefsîr”, 1; M. Hüseyin Tabâtabâî, el-Mîzân, Beyrut 1983, I, 4-14, 275-276; III, 63-64; V, 70, 255, 370; XI, 174; XII, 51; Fehd b. Abdurrahman er-Rûmî, İtticâhâtü’t-tefsîr fi’l-ķarni’r-râbiǾ Ǿaşer, Riyad 1407/1986, s. 239-252; Bahâeddin Hürremşâhî, et-Tefsîr ve’t-tefâsîrü’l-ĥadîŝe, Beyrut 1990, s. 91-106; a.mlf., “Der Bâre-i Tefsîrü’l-Mîzân”, Neşr-i Dâniş, II/1, Tahran 1360 hş., s. 11-17; M. Ali Ayâzî, el-Müfessirûn, Tahran 1414, s. 703-711; Hasan Hasanzâde Âmilî, “ǾAllâme Ŧabâŧabâǿî Müfessir-i Büzürg-i ŞîǾa”, Neşr-i Dâniş, II/1 (1360 hş.), s. 5-10.

Musa Kâzım Yılmaz