el-FIKHÜ’l-EKBER

الفقه الأكبر

Ebû Hanîfe’ye (ö. 150/767) nisbet edilen akaid risalesi.

Ehl-i sünnet’in hem akaid hem de fıkıh ilminin oluşmasına büyük katkılarda bulunan Ebû Hanîfe, akaidi konu edinen ilme “el-fıkh fi’d-dîn” (el-Fıķhü’l-ekber, Süleymaniye Ktp., İbrâhim Efendi, nr. 00372, vr. 100a) ve “el-fıkhü’l-ekber” (Cûzcânî, Şerĥu’l’Fıķhi’l-ekber, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 3139, vr. 117b) adlarını vermiştir. Kendisine bu konuda çeşitli eserler atfedilmiş olup bunlardan el-Fıķhü’l-ekber adıyla şöhret bulan risâlesi iki ayrı rivayetten oluşmaktadır. Bu rivayetlerden biri talebelerinden Ebû Mutî‘ el-Belhî, diğeri ise oğlu Hammâd b. Ebû Hanîfe yoluyla gelmiştir. Birinci rivayet sonradan el-Fıķhü’l-ebsaŧ, ikinci rivayet de el-Fıķhü’l-ekber olarak tanınmıştır. Kaynaklarda Ebû Mutî‘ el-Belhî rivayetinin râvi zinciri şöyle sıralanmaktadır: Ebû Bekir Muhammed b. Muhammed el-Kâsânî, Ebû Bekir Alâeddin Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muhammed en-Nesefî, Ebû Mâlik Nasrân b. Nasr el-Huttelî, Ali b. Hasan b. Muhammed el-Gazzâl, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahyâ el-Fakīh, Ebû Mutî‘ Hakem b. Abdullah el-Belhî (M. Zâhid Kevserî, s. 108; Ebû Hanîfe, el-Fıķhul-ebsaŧ, s 44) Hammâd b. Ebû Hanîfe’nin senedinde ise şu isimler yer almaktadır: İbrâhim el-Gûrânî, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahyâ, İbn Mukātil (Muhammed b. Mukātil er-Râzî), İsâm b. Yûsuf, Hammâd b. Ebû Hanîfe (İşârâtü’l-merâm, M. Zâhid Kevserî’nin takdimi, s. 6).

Aralarında İbnü’n-Nedîm, Abdülkāhir el-Bağdâdî, Ebü’l-Muzaffer el-İsferâyînî, Fahrülislâm Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî ve Ebû Şücâ‘, en-Nâsırî gibi ilk dönem âlimlerinin de bulunduğu müellifler, Ebû Hanîfe’ye el-Fıķhü’-ekber adlı bir risâle nisbet ettikleri halde el-Fıķhü’l-ebsaŧ’tan söz etmemişlerdir. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Abdülkāhir el-Bağdâdî, Fahrülislâm el-Pezdevî ve Ebü’l-Muîn en-Nesefî gibi müelliflerin el-Fıķhü’l-ekber adını zikrederek yaptıkları alıntılarda sözü edilen her iki rivayetin de bazı muhtevalarına rastlanmakta, dolayısıyla bu iki rivayeti aynı isimle andıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca İbn Abdülber (s. 163), Hatîb el-Bağdâdî (XIII. 383), Nûreddin es-Sâbûnî (vr. 86b, 89b, 129a, 177a) ve Cemâleddin el-Konevî (vr. 46b) tarafından Ebû Hanîfe’ye atfedilen görüşler el-Fıķhü’l-ekber’e uygunluk göstermektedir. Menâkıb kitaplarında da Ebû Hanîfe’ye el-Fıķhü’l-ekber adlı bir eser nisbet edilmekte, fakat râvilerinden söz edilmemektedir. Meselâ Bezzâzî Menâķıbü Ebî Hanîfe’sinde bu nisbeti yaparken râvisini belirtmemekte, el-Fıķhü’l-ekber’in Ebû Hanîfe el-Buhârî’ye ait olduğu iddiasını, İmâm-ı Âzam’ı kendilerinden göstermek isteyen Mu‘tezile’nin bir yakıştırması olarak kaydetmekte, eseri İmâm-ı Âzam’a nisbet eden Şemsüleimme el-Kerderî’nin el yazısını gördüğünü söylemektedir (II. 108). İbn Teymiyye de Ebû Mutî‘ el-Belhî rivayetinden alıntı yaparken bunun Hanefîler arasında el-Fıķhü’l-ekber adıyla meşhur olduğunu zikretmektedir (Der’ü teǾârużi’l-Ǿaķl ve’n-naķl, VI, 263). Taşköprizâde ile Kâtib Çelebi gibi geç dönem müelliflerinin eserlerinde de Ebû Hanîfe’ye el-Fıķhü’l-ekber’den ayrı olarak el-Fıķhü’l-ebsaŧ adlı bir risâle nisbet edilmemektedir. Kâtib Çelebi el-Fıķhü’l-ekber’in râvisi olarak Ebû Mutî‘ el-Belhî’yi göstermektedir (Keşfü’ž-žunün, II, 1287).

Ebû Hanîfe’den gelen iki rivayeti birbirinden ayırmak maksadıyla ilk defa bunlar için iki farklı isim kullanan müellifin Beyâzîzâde Ahmed Efendi olduğu anlaşılmaktadır (el-Uśûlü’l-münîfe, s. 3-4, İşârâtü’l-merâm, s. 21-22). Beyâzîzâde., Hammâd b. Ebû Hanîfe’nin rivayetine el-Fıķhü’l-ekber, Ebû Mutî‘ el-Belhî’nin rivayetine bazan el-Fıķhü’-ekberü’l-ebsaŧ (el-Üsûlü’l-münîfe, s. 4),


bazan da sadece el-Fıķhü’l-ebsaŧ (bk. a.e., s. 10, 13, 15, 16 vd.) adını vermektedir. Murtazâ ez-Zebîdî bu adlandırmayı muhtemelen Beyâzîzâde’den alarak kullanmış (İtĥâfü’s-sâde, II, 13-14), bu kullanım daha sonra şöhret bulmuştur.

İlk dönem İslâm akaid külliyatıyla ilgili araştırmalar yapan şarkiyatçı A. J. Wensinck ile ondan etkilendikleri anlaşılan L. Gardet ve M. Watt gibi Batılı araştırmacılar da el-Fıķhü’l-ekber risâlesinin iki farklı nüshasının bulunduğuna dikkat çekerler. Wensinck, bu rivayetlerden Ebû Mutî‘ el-Belhî’ye ait olanını el-Fıķhü’l-ekber I, Hammâd b. Ebû Hanîfe’ye ait olanını ise el-Fıķhü’l-ekber II şeklinde ayırmaktadır. Bununla birlikte Belhî’ye ait olan rivayetin Ebû Hanîfe’nin asıl görüşlerini belirtebileceğini ve onun ölümünden sonra fazla bir zaman geçmeden kaleme alınmış olabileceğini, Hammâd rivayetinin ise üslûp ve muhteva açısından daha sonraki dönemlere, en erken milâdî X. yüzyıla ait bir Hanefî akîdesi sayılabileceğini belirtir (Wensinck, s. 264; Watt, s. 175).

Son dönem İslâm âlimleri, el-Fıķhü’l-ekber’in Ebû Hanîfe’ye nisbetini kabul etmekle beraber kitapta yer alan bazı konuların onun hayatında tartışmaya açılmadığına dikkat çekerek esere sonradan ilâveler yapılmış olabileceğini kaydetmektedirler. Bu görüşün sahiplerinden Şiblî en-Nu’mânî, o dönemde henüz söz konusu edilmeyen cevher, araz gibi felsefî terimlerin kullanılmış olmasına dikkat çekerek el-Fıķhü’l-ekber’in bugünkü muhtevası ile Ebû Hanîfe’ye nisbet edilemeyeceğini ileri sürer (İmam Abu Hanifah Life and Work, s. 94-95). Ahmed Emîn ise Ebû Hanîfe’den bu adla birçok rivayetin nakledildiği, hatta el-Fıķhü’l-ekber’in fürûa dair bir eser olduğu görüşlerine bile rastlandığını kaydettikten sonra bu tür rivayetlerin hepsinin doğru olamayacağını söyler. Ona göre bu eser İmâm-ı Âzam’a ait olmakla birlikte daha sonraları risâleye bazı ilâveler yapılmıştır. Meselâ imanın tasdik ve ikrardan ibaret olması, müminlerin marifet, yakin gibi hususlarda eşit olup diğer konularda farklılık göstermesi, mümin olduğunu ikrar eden bir kimsenin herhangi bir günahı sebebiyle tekfir edilmemesi gibi aslında Mürcie’ye ait bulunan görüşlerin Ebû Hanîfe’ye nisbet edilmesi onun ameli önde tutan fakih şahsiyetiyle bağdaşmaz (Đuĥa’l-İslâm, II, 198; III, 321).

Muhammed Ebû Zehre, el-Fıķhü’l-ekber’in metninin bütünüyle İmâm-ı Âzam’a nisbet edilmesi yerine onun konu konu incelenmesi gerektiğini ifade eder. Meselâ dört halifenin fazilet sıralamasına ve mucize, keramet, istidrâc arasındaki farklara işaret eden ibareler, Ebû Hanîfe ile ilgili menâkıb kitaplarındaki bilgilere uymadığı ve esasen onun döneminde tartışılan konular arasında yer almadığı için esere sonradan ilâve edilmiş olmalıdır (Ebû Ĥanîfe, s. 167-168).

el-Fıķhü’l-ekber’in Ebû Mutî‘ el-Belhî’ye dayanan rivayeti, Ebû Hanîfe’nin kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan oluşur. Soruların bir kısmı “dedim, sordum” şeklinde doğrudan Ebû Mutî‘ tarafından, bir kısmı “eğer denilirse, eğer sorulursa” şeklinde meçhul sigasıyla sorulmakta, bazan da soru hazfedilerek sadece İmâm-ı Âzam’ın cevabına yer verilmektedir. Risâlenin muhtevasını oluşturan sorular şu ana konular etrafında yoğunlaşmaktadır: Fıkhın (usûlü’d-dîn) tanımı, imanın mahiyeti, Allah’ın sıfatları, kader, emir bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münkerin nasıl olacağı, büyük günah işlemenin hükmü ve tekfir meselesi, fetret ehli, kabir azabı, cennet ve cehennemin ebediyeti, ashabın faziletçe sıralanışı. Bu konuların çoğu, Ebû Hanîfe döneminde Hâricîler ile Mürcie’nin karşıt görüşler beyan ettikleri tartışmalı meselelerdir. İmâm-ı Âzam kendisine yöneltilen sorulara cevap verirken ferdî kanaatlerinin söz konusu mezheplerin düşüncelerinden farklı olduğunu belirtmeye özen göstermektedir. Konular belli bir sistem içinde sıralanmamıştır. Ayrıca bazı konuların birkaç defa tekrar edildiği görülmektedir.

Hammâd rivayetiyle gelen el-Fıķhü’l-ekber’de işlenen ana konular ise risâlede ele alınış sırasına göre şunlardır: İman esasları, Allah’ın birliği, zâtî, fiilî ve haberî sıfatlar, halku’l-Kur’ân, kazâ ve kader, fıtrat konusu, halk ve kesb kavramları, peygamberler ve Hz. Muhammed, ashabın faziletçe sıralanması, mürtekib-i kebîre ve Mürcie’nin bazı görüşlerinin reddi, tekfir bahsi, mestler üzerine meshetme, teravih namazı, itaatkâr veya günahkâr müminin arkasında namaz kılınıp kılınmayacağı, mucize, kerâmet ve istidrâc, rü’yetullah meselesi, imanın mahiyeti, Allah’ın zâtının hakikatinin bilinip bilinemeyeceği, şefaat, mîzan, havz konuları, kıyamet gününde hasımlar arasında kısas, cennet ve cehennem, münker ve nekirin sorgulaması,


kabirde ruhun cesede iadesi, kabir azabı, Allah’ın bazı isim ve sıfatlarının Farsça (Arapça’dan başka bir dille) söylenip söylenemeyeceği, Allah’a nisbet edilen kurb ve bu‘dun anlamları, Kur’an âyetleri arasında fazilet bakımından farklılığın bulunup bulunmadığı, esmâ-i hüsnâ, Hz. Peygamber’in ebeveyni ve kısaca fetret meselesi, Resûl-i Ekrem’in çocukları, itikadî bir mesele ile karşılaşan bir kimsenin yapması gerekli olan şeyler, mi‘rac ve kıyamet alâmetleri.

Havâric, Kaderiyye ve Mürcie gibi dönemin bazı itikadî fırkaları tarafından savunulan ve Selef inancına aykırı düşen görüşleri reddetmek, ümmete doğru olan akîdeyi anlatmak amacıyla kaleme alındığı anlaşılan Hammâd rivayetinde, Ebû Mutî‘ rivayetinde yer alan konular yanında daha başka akaid konularına da temas edilmektedir.

Hammâd rivayetinde İslâm akaidinin belli başlı meselelerinin ele alındığı, tekrarların bulunmadığı bu risâlenin daha sistematik bir görünüm arzettiği, ancak konuların ayrıntılı biçimde tartışılmadığı, naklî delillere fazla yer verilmediği görülmektedir. Bundan dolayı söz konusu nüshanın Ebû Hanîfe’ye nisbeti daha zayıf görünmektedir. Ancak Hammâd rivayeti, konulara Selef metodundan çok cedelci ve reddiyeci bir üslûpla yaklaşmanın ilk örneğini teşkil etmesi, Ehl-i sünnet inancını ilgilendiren hemen bütün konuları ihtiva etmesi bakımından önemli kabul edilmiş, daha çok meşhur olmuş, üzerinde istinsah, neşir, şerh, tercüme ve manzum hale getirme gibi birçok çalışma yapılmıştır.

Ebû Mutî‘ el-Belhî rivayetinin İstanbul kütüphanelerindeki muhtelif nüshalarından başka (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5392/2, İbrâhim Efendi, nr. 372, Karaçelebizâde Hüsâmeddin, nr. 357/2; Celâl Ökten, nr. 71/4; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 587/3) Kahire kütüphanelerinde de (Brockelmann, GAL Suppl., I, 286; Sezgin, I, 414) nüshaları bulunmaktadır. Eser ayrıca yayımlanmış (Kahire 1307, 1324, 1368 [M. Zâhid Kevserî neşri]), Wensinck tarafından İngilizce’ye (Leiden 1932) ve Mustafa Öz tarafından Türkçe’ye (imam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde, İstanbul 1981, 1992) tercüme edilmiştir. Bu risâle Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Fahrülislâm Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Atâ b. Ali el-Cürcânî ve Ebû İbrâhim İsmâil el-Hâtırî tarafından şerhedilmiştir. İmam Mâtürîdî’ye nisbet edilerek Haydarâbâd’da yayımlanan nüshayı (1321, 1365) Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin kaleme aldığı ileri sürülmektedir (İşârâtü’l-merâm, M. Zâhid Kevserî takdimi, s. 4; Watt, s. 335; Ess, I, 333). Bu şerhin, Abdullah b. İbrâhim el-Ensârî tarafından yine Mâtürîdî’ye nisbet edilerek yapılmış bir başka neşri daha bulunmaktadır (Beyrut 1983). Eser üzerine Adil Bebek bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1984, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Hammâd b. Ebû Hanîfe rivayetiyle gelen el-Fıķhü’l-ekber’inde Türkiye’de ve Türkiye dışında birçok nüshası bulunmaktadır (meselâ bk. Beyazıt Devlet Ktp., nr. 3163/3; İÜ Ktp., AY, nr. 1497, 3783; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 394/2; Berlin Ktp., nr. 1923/1; Taşkent Ktp., nr. 5/437-439; British Museum, Or., nr. 7721/1).

Şerhleri. 1. Ali el-Kārî, Mineĥu’r-ravżi’l-ezher fî şerhi’l-Fıķhi’l-ekber (İstanbul 1303; Delhi 1890; Kahire 1323, 1327). el-Fıķhü’l-ekber’in çok tanınan şerhlerinden biri olup Yunus Vehbi Yavuz tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (Fıkh-ı Ekber, Aliyyü’l-Kārî Şerhi, İstanbul 1979). 2. Ebü’l-Müntehâ el-Mağnîsâvî, Şerĥu’l-Fıķhi’l-ekber (İstanbul 1307; Kazan 1896; Haydarâbâd 1321). 930 (1523) yılında tamamlanan bu şerh Osmanlı dünyasında çok tanınmıştır. Sabit Ünal eseri Fıkh-ı Ekber ve İzahı adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (Ankara 1956, 1985). Şerhin Ahmet Karadut tarafından gerçekleştirilen bir başka neşri ve Türkçe tercümesi bulunmaktadır (Ankara 1982). 3. Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Ebû Hanîfe’nin akaid risâlelerini kelâm kitaplarındaki konu tertibine göre el-Uśûlü’l-münîfe* li’l-İmâm Ebî Ĥanîfe başlığı altında bir araya getirmiş (Süleymaniye Ktp., Şehîd Ali Paşa, nr. 1705/1), daha sonra bunları İşârâtü’l-meram* min Ǿibârâti’l-İmâm adıyla şerhetmiştir (Kahire 1368/1949).

Hammâd rivayetiyle gelen el-Fıķhü’l-ekber’in bunlardan başka, bibliyografik kaynaklarda adları geçen ve bir kısmının kütüphanelerde nüshaları tesbit edilebilen bazı şerhleri de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı özel bir ad taşımaktadır. Ekmeleddin el-Bâbertî’nin el-İrşâd fî şerĥi’l-Fıķhi’l-ekber’i (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1384); Hakîm İshak er-Rûmî’nin önce el-Ĥikmetü’n-nebeviyye adıyla kaleme alıp (Keşfü’ž-žunûn, II, 1287; Sezgin, I, 414) daha sonra Muħtaśarü’l-Ĥikmeti’n-nebeviyye başlığıyla ihtisar ettiği (Râşid Efendi Ktp., nr. 518/1; Köprülü Ktp., nr. 155/2) şerhi; Muhyiddin Muhammed b. Bahâeddin el-Bayrâmî’nin el-Kavlü’l-faśl Ǿale’l-Fıķhi’-ekber’i (Râşid Efendi Ktp., nr. 523, müellif hattı; Âtıf Efendi Ktp., nr. 1313/1; İÜ Ktp., AY, nr. 2399); Koçhisârîzâde Süleyman Tâlib’in Ǿİķdü’l-cevher fî şerĥi’l- Fıķhi’l-ekber’i (Râşid Efendi Ktp., nr. 524, müellif hattı); Keşfî Ahmed’in Nûrü’l-ezher fî şerĥi’l-Fıķhi’l-ekber’i (İÜ Ktp., TY, nr. 5904); Mustafa b. Muhammed el-Murâdî en-Nakşibendî’nin Tuĥfetü’n-nebî ve hediyyetü’r-resûl adlı eserleri (Îżâĥu’l-meknûn, I, 261) bu şerhler arasında sayılabilir.

Eser Üzerinde Yapılan Diğer Çalışmalar. Gerek müstakil metin olarak gerekse matbu şerhleriyle birlikte yapılmış çok çeşitli baskıları bulunan (Delhi 1289; Kahire 1323; Haydarâbâd 1342; Lahor 1890) el-Fıķhü’l-ekber’in rivayet yollarına da işaret eden ciddi bir neşrini M. Zâhid Kevserî gerçekleştirmiştir (Kahire 1368/1949). Eserin, kimliği bilinmeyen bir Kadızâde tarafından Terceme-i Fıķh-ı Ekber adıyla (İÜ Ktp., TY, nr. 1471), ayrıca Mîr Vahdî (İA, IV, 26), Kurt Mehmed Efendi (İÜ Ktp., TY, nr. 4029), Ahmed Nâsih (Selim Ağa Ktp., nr. 251), Ali Halîfe b. Muhammed Antalyevî (Hacı Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2098), Seyyid Muhammed Tırâzî (Süleymaniye Ktp., Celâl Ökten, nr. 58), Derviş Ali (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 265) ve İsmâil Müfid Efendi (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 1525) tarafından yapılan Türkçe tercümeleri vardır. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin’in gerçekleştirdiği tercüme ise basılmıştır İstanbul, ts. [İkdam Matbaası]). Eser son dönemde Seniyyüddin Başak (Ankara 1944), Hasan Basri Çantay (Ankara 1954), Sabit Ünal (Ankara 1957), Mustafa Öz (İmam-ı Azamın Beş Eseri adlı çalışma içinde, İstanbul 1981, 1992) tarafından da Türkçe’ye çevrilmiştir. A. J. Wensinck, risâlenin el-Fıķhü’l-ekber adını verdiği metnini konularına göre maddeler haline getirip İngilizce’ye tercüme etmiştir (The Muslim Creed, s. 188-197). Eserin Almanca ve Urduca’ya da çevrildiği kaydedilmektedir (İA, IV, 26).

el-Fıķhü’l-ekber, Ebü’l-Bekā el-Ahmedî (Ǿİķdü’l-cevher fî nažmi neŝri’l-Fıķhi’l-ekber) ve İbrâhim b. Hüsâm el-Kirmânî tarafından manzum hale getirilmiştir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1151, 1287; Brockelmann, GAL Suppl., I, 286; krş. İA, IV, 26).

Aynı türden bir başka çalışmayı Ferîdetü’l-uśûl adıyla Trablusşamlı Mehmed Efendi gerçekleştirmiştir. Eserin, Seyyidî olarak anılan bir müellif tarafından Manzum Fıķh-ı Ekber Tercümesi adıyla yapılan başka bir çevirisi daha tesbit edilmiştir (İÜ Ktp., TY, nr. 5910; Süleymaniye Ktp., Nuri Arlasez, nr. 58).


BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Hanîfe, el-Fıķhü’l-ekber, Süleymaniye Ktp., İbrhim Efendi, nr. 372; a.mlf., el-ǾÂlim ve’l-müteǾallim (nşr. M. Zâhid Kevserî, trc. Mustafa Öz, İmam-ı Azamın Beş Eseri içinde), İstanbul 1981, nâşirin mukaddimesi, s. 4; a.mlf., el-Fıķhü’l-ebsaŧ (a.e. içinde), s. 44; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevĥîd, s. 263-382, ayrıca bk. nâşirin mukaddimesi, s. 4-5, 7; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 256; Bağdâdî, Uśûlü’d-dîn, s. 308, 312; Hatîb, Târîħt-i Baġdâd, XIII, 383; İbn Abdülber, el-İntiķāǿ, Kahire 1350, s. 163; İsferâyînî, et-Tebśîr (Hût), s. 183-184; Cüveynî, el-Kâfiye fi’l-cedel (nşr. Fevkıyye Hüseyin Mahmûd), Kahire 1399/1979, s. 27; Pezdevî, Kenzü’l-vüśûl, I, 202; Nesefî, Tebśıratü’l-edille (Salamé), I, 25, 164, 355; a.e. (nşr. Hüseyin Atay), Ankara 1993, I, 39; Nûreddin es-Sâbûnî, el-Kifâye, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 432, vr. 86b, 89b, 129a, 177a; İbn Teymiyye, Derǿü teǾârużi’l-Ǿaķl ve’n-naķl (nşr. M. Reşâd Sâlim), Riyâd 1981, VI, 263; Zehebî, el-ǾUlüv li’l-Ǿaliyyi’l-ġaffâr, Medine 1388/1968, s. 101; Cemâleddin el-Konevî, el-Ķalâǿid, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2321, vr. 46b; Bezzâzî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1981, II, 108; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, II, 159; a.mlf., Mevzûâtü’l-ulûm, s. 723; Keşfü’ž-žunûn, II, 1151, 1287-1288; Beyâzîzâde, İşârâtü’l-merâm, tür.yer., ayrıca bk. M. Zâhid Kevserî’nin takdimi, s. 4-9; a.mlf., el-Uśûlü’l-münîfe (nşr. İlyas Çelebi), İstanbul 1995, s. 3-4, 10, 13, 15, 16 vd.; Ebû Şekûr M. el-Keşşî, et-Temhîd fî beyâni’t-tevĥîd, Süleymaniye Ktp., Antalya Tekelioğlu, nr. 823/2, vr. 95a; Ebû Şücâ‘ en-Nâsırî, en-Nûrü’l-lâmiǾ ve’l-burhânü’s-sâŧiǾ, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2318, vr. 46b-47a, 73b, 95a-96a; Zebîdî, İtĥâfü’s-sâde, II, 13-14; A. J. Wensinck, The Muslim Creed, Cambridge 1932, s. 102-124, 264, ayrıca bk. tür.yer.; Brockelmann, GAL, , I177; Suppl., I, 285-286; Îżâĥu’l-meknûn, I, 261; Sezgin, GAS, I, 414; M. Ebû Zehre, Ebû Ĥanîfe, Kahire 1366/1947, s. 167-168; L. Gardet - M. M. Anawati, Introduction à la théologie musulmane, Paris 1970, s. 139-143; Hacvî, el-Fikrü’s-sâmî, I, 338-339; Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşǿetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, I, 334; Ahmed Emîn, Đuĥa’l-İslâm, Beyrut, ts. (Dârü’l-Kitâbi’l-Arabî), II, 198; III, 321; W. M. Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 164-166, 171, 175, 332-335, 354, 357, 392-393; a.mlf, “ǾAķīda”, El2 (İng.), I, 332, 335; M. Zâhid Kevserî, Teǿnîbü’l-Ħaŧîb, Beyrut 1401/1981, s. 108; Adil Bebek, İslâm Akaidinde Ebû Hanîfe ve el-Fıhü’l-ebsat (yüksek lisans tezi, 1984), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; H. Laoust, Comment définir le Sunnisme et le Chiisme, Suisse 1985, s. 17; Şibli en-Nu‘mani, Imam Abu Hanifah Life and Work, India 1988, s. 94-95; Metin Yurdagür, Bibliyografik Bir Kelâm Tarihi Denemesi, İstanbul 1989, s. 38-41; J. Van Ess, “Kritisches zum Fıqh Akbar”, REI, LIV (1986), s. 327-338; a.mlf., “Abu’l-Layґ Samarqandī”, EIr., I, 333; Arif Aytekin, “Fıkh-ı Ekber Risaleleri”, İlim ve Sanat, sy. 16, İstanbul 1987, s. 88-91; Halim Sâbit Şibay, “Ebû Hanîfe”, İA, IV, 26; Mustafa Uzunpostalcı, “Ebû Hanîfe”, DİA, X, 134.

Şerafettin Gölcük - Adil Bebek