EDÂ

الأداء

Hadisi usulüne uygun olarak rivayet etme anlamında terim.

Hadisleri öğrenmenin ve başkalarına rivayet etmenin kuralları vardır. Bir hadisi belli esaslara uyarak öğrenmeye “tahammül”, onu ezberden veya bir kitaptan usulüne uygun olarak rivayet etmeye “edâ” denir. Hz. Peygamber, sözünü dinleyip öğrenen, sonra da bu sözü duymayanlara ileten (“edâ eden”, Müsned, IV, 80, 82; Dârimî, “Mukaddime”, 24) kimse hakkında dua etmiş, edâ terimi de muhtemelen bu hadisten alınmıştır.

Hadisi edâ eden kimsenin onu hocasından hangi tahammül yoluyla aldığını belirtmesi rivayetin güvenilirliği bakımından büyük önem taşımaktadır. Hadisin hocadan hangi yolla alındığını gösteren kelimeye “edâ sigası” veya “edâ lafzı” denilir. Bir haberin güvenilir olup olmadığını anlamak için onu rivayet eden kimsenin şahsiyetine, dürüstlüğüne ve hâfıza gücüne bakıldığı kadar haberi hangi tarzda öğrendiğini anlamaya yarayan edâ lafızları da göz önünde bulundurulur. Hadis rivayetinde edâ sigaları tâbiîn devrinden itibaren aranmış, bu sigalar haberlerin sahih, hasen ve zayıf sayılmasında etkili olmuştur.

Belli başlı edâ sigaları şunlardır: 1. Haddesenâ. Hocanın (şeyhin) ağzından bizzat duyularak (semâ yoluyla) öğrenilen hadislerin başkasına rivayeti sırasında en çok, “Bize rivayet etti” anlamındaki bu lafız kullanılmıştır. Hocadan hadisi tek başına duyan kimse edâ sırasında bu sigayı tekil şekliyle “haddesenî” diye söyler. Hocanın hadisi yazdırarak (imlâ yoluyla) rivayet etmesi, talebenin de imlâ yoluyla aldığı hadisi “haddesenâ imlâen” diye nakletmesi en güçlü edâ sigası sayılmıştır. Sahâbîler ise Hz. Peygamber’den bizzat duydukları hadisleri rivayet ederken “semi‘tü” (işittim) lafzını kullanmışlardır (bk. SEMÂ; TAHDÎS). 2. Ahberenâ. “Bize haber verdi” anlamındaki bu ibare, ilk zamanlar semâ yoluyla alınan


hadislerin edâsında kullanılmakla beraber sonraları şeyhe okunarak (kıraat, arz yoluyla) öğrenilen hadislerin rivayeti sırasında kullanılmıştır. Bir kimse hocadan hadisi bu yolla tek başına öğrenmişse edâ sırasında “ahberenî” der (bk. İHBÂR). 3. Enbeenâ. “Bize haber verdi” anlamına gelen ve semâ, icâzet ve icâzete bağlı münâvele yollarıyla alınan hadislerin edâ sigası olup tekil şekli “enbeenî”dir (bk. İCÂZET; İNBÂ). 4. Nebbeenâ. Daha çok icâzet yoluyla alınan hadislerin rivayeti sırasında kullanılan, “Bize rivayet etti” mânasındaki bu edâ sigasının tekil şekli “nebbeenî”dir (bk. İNBÂ). 5. Vecedtü. Bir muhaddisin el yazısıyla yazılan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında, “Buldum” anlamındaki bu edâ lafzı kullanılır (bk. VİCÂDE).

Bunlardan başka “zekere lenâ” (bize zikretti), “ketebe lenâ” (bize yazdı), “kale” (söyledi), “an” (filandan nakletti) edâ sigaları kullanılmış olup bunların en üstünü semâ ile tahdîs, sonra ihbar, inbâ ve “zekere lenâ”, daha sonra “an”, en sonra da “kale” lafızlarıdır. Sonraki muhaddisler “inbâ”, “an” ve “ketebe lenâ” sigalarını birbirine eşit kabul etmişlerdir.

Hadislerin, lafızlarında hiçbir değişiklik yapmadan Hz. Peygamber’in söylediği şekilde rivayet edilmesi esas olmakla beraber yetkili kişilerin hadisteki bazı lafızları benzeri kelimelerle değiştirerek rivayet etmesini, hatta mânayı bozmamak şartıyla onu anladığı şekilde ifade etmesini âlimlerin çoğu uygun görmüştür (bk. RİVAYET).

Mâna ile rivayette bulunan kimsenin, hadisi edâ ettikten sonra “ev kemâ kale (yahut Resûlullah’ın buyurduğu gibi), “ev nahvehû” (yahut onun gibi bir şey söyledi), “ev şibhehû” (yahut buna benzer birşey söyledi) demesi uygun olur. Hadis bir senedle edâ edildikten sonra aynı hadis bir başka senedle rivayet edilmek istendiğinde hadisin metnini tekrarlamayıp “mislehû” veya “nahvehû” demek yeterli görülmüştür.

Hadis rivayet etme yaşı hususunda çeşitli görüşler ileri sürülmekle beraber muhaddisin, bildiği hadislere ihtiyaç duyulduğunda onları rivayet etmeye başlaması en doğru olanıdır. Bunun yanında hâfızası zayıfladığı veya kendisinde bunama alâmetleri görüldüğü zaman da rivayeti bırakması gerekir (edâ sırasında şeyhin uyacağı bazı kurallar için bk. EDEBÜ’l-İMLÂ’ ve’l-İSTİMLÂ’; MUHADDİS).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, IV, 80, 82; Dârimî, “Mukaddime”, 24; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-hadîs, s. 208-236; Zehebî, el-Mûkıza (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1405, s. 55-59; Tecrid Tercemesi, I, 399-405, 467-468; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, II, 8-63, 102, 127-128; İbnü’l-Hanbelî, Kafvü’l-eser fî safvi Ǿulûmi’l-eser (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1408, s. 111-113; Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 1987, s. 49; Talât Koçyiğit, Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 94-95; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 65.

Mücteba Uğur