EBÛ YA‘KUB en-NEHRECÛRÎ

أبو يعقوب النهرجوري

Ebû Ya‘kub İshâk b. Muhammed en-Nehrecûrî (ö. 330/941)

İlk devir sûfîlerinden.

Basra ile Abadan arasında bulunan Nehrecûr’da doğdu. Cüneyd-i Bağdâdî ve Amr b. Osman el-Mekkî gibi tanınmış sûfîlerle arkadaşlık etti. Ebû Ya‘kub es-Sûsî’nin öğrencisi oldu. Uzun yıllar Mekke’de yaşadı ve orada vefat etti. Kelâbâzî onu eser sahibi sûfîler arasında sayarsa da kaynaklarda herhangi bir eserine rastlanmamaktadır.

Nehrecûrî’ye göre âbid Allah’a endişe ile ibadet eder, ârif ise O’na özlemle yaklaşır. Allah’ı bilen O’ndan gafil olmaz. Mânevî hallerin en faziletlisi şeriat ilmine uygun olanıdır. Nitekim bu düşüncesi sebebiyle çağdaşı Hallâc’ın görüşlerini reddetmiştir.

Nehrecûrî’nin yakīn* kavramı hakkındaki görüşleri dikkat çekicidir. Ona göre kul yakınin hakikatine tam olarak ulaştığında onun nazarında belâlar nimet, rahatlık ise musibet halini alır. Gözlerin gördüğüne ilim, kalplerin gördüğüne ise yakın denir. Kul kısmete razı olursa yakıni kemale erer. Arştan arza kadar bütün sebeplerle ilgiyi kesmedikçe, yani gerçek sebebin Allah olduğunu idrak etmedikçe yakıne ulaşılamaz. Her şeyde tek müessir Allah’tır. Yakīndeki artışın sonu yoktur; kişinin dindeki anlayış ve derinliği arttığı nisbette yakıni de artar. Yakın, gayb halindeki imanın âdeta müşahedeye dönüşmesidir.

Ona göre kişinin Allah hakkındaki bilgisi arttıkça hayreti de artar. Allah’ı en iyi bilen, O’nun huzurunda en fazla hayrete düşendir. Bir kimse tevhid yoluna taklitle koyulursa mârifetten uzak kalır. Kötü zandan sakınmak, insanların bize karşı kötü zan beslemesine yol açacak davranışlardan kaçınmamız anlamına gelir. Şükrü eda edilen nimet son bulmaz, nankörlük edilen nimet ise devam etmez. Amellerin en faziletlisi ilme uygun olanıdır. Dünya bir deniz, âhiret onun sahilidir; bu sahile ulaşmak ancak takvâ gemisiyle mümkün olur. Allah’a götüren yol hakkında sorulan bir soruya, “Cahillerden sakın, âlimlerle dost ol, ilme sarıl, zikre devam et. Böyle yaparsan yol ehli olursun” cevabını vermiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Serrâc, el-LümaǾ, s. 79, 102, 103, 256, 271; Kelâbâzî, et-TaǾarruf, Kahire 1388/1969, s. 43; Sülemî, Tabakat, s. 379; Ebû Nuaym, Hilye, X, 206; Kuşeyrî, er-Risâle, Kahire 1386/1966, s. 45; Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb (Uludağ), s. 253; Herevî, Tabakat, s. 341; Attâr, Tezkiretü’l-evliyâǿ, II, 80; Yâkut, MuǾcemü’l-büldân, V, 319; Safedî, el-Vâfî, VIII, 423; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 180; Şa‘rânî, et-Tabakat, I, 111; Münâvî, el-Kevâkib, II, 22; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 325; Ma‘sûm Ali Şah, Tarâǿik, II, 98.

Mehmet Demirci