EBÛ TÜRÂB en-NAHŞEBÎ

أبو تراب النخشبي

Ebû Türâb Asker b. Husayn en-Nahşebî (ö. 245/859)

Horasanlı ilk sûfîlerden.

Nahşeb’de (Nesef) doğdu. Tahsil hayatına burada hadis ve fıkıh dersleri alarak başladı, Şâfiî fıkhındaki bilgisini ilerletti. Daha sonra kendisini zühd ve ibadete verdi. Mekke, Basra, Şam gibi merkezleri dolaştı; bu yolculukları sırasında çileli bir hayat yaşadı. Zühd ve tasavvufa yönelişinin sebebi hakkında bilgi vermeyen kaynaklar onun Hâtim el-Esam gibi ünlü sûfîlerin sohbetinde bulunduğunu ve Bâyezîd-i Bistâmî ile görüştüğünü kaydederler. İbnü’l-Cellâ 600’den fazla zâhid ve sûfî ile tanıştığını, bunların içinde Ebû Türâb gibisini görmediğini söyler (bk. Kuşeyrî, s. 135). Ebû Türâb’ın çevresinde seçkin zâhidler ve âbidler toplanmıştı. İbnü’l-Cellâ, Hakîm et-Tirmizî, Ali b. Sehl, Yûsuf b. Hüseyin er-Râzî, Şah b. Şücâ‘-ı Kirmânî, Ebû Hamza el-Horasânî, Ebû Hamza el-Bağdâdî, Ahmed b. Hadraveyh ve Hamdûn el-Kassâr onun sohbetinde bulunarak kendisinden faydalanan tanınmış sûfîler arasında sayılabilir. Hamdûn el-Kassâr gibi Melâmetîliğin kurucusu sayılan bir sûfî ile Ahmed b. Hadraveyh gibi fütüvvet yönü güçlü sûfîlere tesir etmiş olması, kendisinin de bu temayüllere sahip olduğunu göstermektedir. Yamalı hırka giyip tekkede oturmayı ve halkın dinlemesi için yüksek sesle Kur’an okumayı bir çeşit dilencilik saydığını belirten bir sözünü nakleden Kuşeyrî, onun füvüvvetle ilgili bazı menkıbelerini kaydeder (er-Risâle, s. 473-479).

Ebû Türâb 245 (859) yılında bir yolculuk sırasında çölde vefat etmiş ve vücudu yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmıştır. Ancak cesedinin uzun süre hiç bozulmadan kaldığına dair klasik kaynaklarda çeşitli menkıbeler de anlatılır.


Ebû Türâb’ın, hadis rivayet etmiş bir sûfî olduğu halde hadisin senedi konusundaki tenkitleri gıybet saydığı nakledilmektedir (Tabakātü Hanâbile, I, 249). Diğer Horasan zâhidleri gibi tevekkül ve kaderi tasavvufun temeli sayan Nahşebî’ye göre sûfîyi hiçbir şey bulandırmaz, aksine her şey onunla duru hale gelir (Kuşeyrî, s. 555, 608).

BİBLİYOGRAFYA:

Serrâc, el-LümaǾ, s. 78, 223, 238, 244, 256, 280, 282, 286; Sülemî, Tabakat, s. 146, 147; Ebû Nuaym, Hilye, X, 45; Hatîb, Târîhu Bagdâd, XII, 315; Kuşeyrî, er-Risâle (Uludağ), s. 135, 473-479, 555, 608; Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb (Uludağ), s. 221; Herevî, Tabakat, s. 90-91; İbn Ebû Ya‘lâ, Tabakatü Hanâbile, I, 248, 249; Attâr, Tezkiretü’l-evliyâǿ, s. 244; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, IV, 172; Yâkut, MuǾcemü’l-büldân, V, 276; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XI, 545; Sübkî, Tabakat, II, 306; İbnü’l-Mülakkın, Tabakatü’l-evliyâǿ, s. 248, 355-363; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, II, 321; Câmî, Nefehât, s. 51; Şa‘rânî, Tabakat, I, 83; Münâvî, el-Kevâkib, I, 202; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 108; Nebhânî, Kerâmâtü’l-evliyâǿ, II, 152-153; Ma‘sûm Ali Şah, Tarāǿik, II, 167-168; Ziriklî, el-AǾlâm, IV, 233; “Ebû Türâb”, İA, IV, 57.

Mehmet Demirci