EBÜ’l-HAYR HAN

(ö. 872/1468)

Özbek hükümdarı (1429-1468).

1412’de doğdu. Moğol Hükümdarı Cuci Han’ın en küçük oğlu Şeybân’ın (Şîbân) neslinden İbrâhim’in torunu ve Devlet Şeyh’in oğludur. Önce diğer Şeybânî prensleri gibi aynı aileden Cumaduk Han’ın hizmetinde bulundu. Cumaduk Han bir isyan sırasında öldürülünce Ebü’l-Hayr da esir düştü. Daha sonra serbest bırakılan belli başlı Özbek kabileleri ve Mangıt ulusu reisi Vakkās Biy tarafından desteklenen Ebü’l-Hayr, 1429’da Batı Sibirya’da Tura (Tara) şehrinde han ilân edildi. Tura 1446’ya kadar onun başşehri veya yazlık merkezi olarak kaldı. Ebü’l-Hayr, Tura vilâyetinde hâkimiyet kurmuş olan Cuci sülâlesinden Mahmudek Hoca’yı bertaraf ederek Deşt-i Kıpçak’ın büyük bir bölümünü hâkimiyeti altına aldı ve kısa sürede bütün Şeybânî ulusu üzerinde otorite tesis etti.

Ebü’l-Hayr, Moğol istilâsından sonra Cuci’nin torunlarına intikal etmesi gerektiğine inandığı Hârizm’in batısıyla başşehir Gürgenç’i 834 (1430-31) kışında zaptedip yağmaladı. Fakat çok geçmeden aşırı sıcaklar ve veba yüzünden Hârizm’den ayrıldı. Gürgenç’te bulunduğu sırada meşhur Kübreviyye şeyhi Kemâleddîn-i Hârizmî Keşfü’l-hüdâ adlı Türkçe eserini ona ithaf ve takdim etti. Ebü’l-Hayr, aynı yıl Astarhan hükümdarları Mahmud Han ile Ahmed Han’ı da mağlûp ederek Ordu-Bâzâr şehrini aldı. 839’da (1435-36) Hârizm’i ikinci defa işgal ederek yağmaladı. Sultan Şâhruh Mirza’nın ölümünden (850/1447) biraz önce Siriderya’nın aşağı ve orta taraflarını ele geçirdi. Mâverâünnehir ile Deşt-i Kıpçak arasında önemli ticaret merkezleri olan Sığnak (bugünkü Sunak Kurgan harabeleri), Arkuk, Suzak, Akkurgan ve Özkent kalelerini zaptetti. Özbeklerin sağlam bir şekilde buralara yerleşmesi, daha sonraki tarihleri için parlak sonuçlara yol açan bir olay sayılır. Sığnak bu tarihten sonra Ebü’l-Hayr’ın başşehri olmuş ve Timurlular’la Özbekler arasında sınır teşkil etmiştir. Ancak Ebü’l-Hayr bu bölgenin güneyinde sürekli bir başarı sağlayamadı; hatta o civardaki Yesi şehri bile Timur’un ahfadının elinde kaldı.

Şâhruh Mirza’nın ölümünden sonra yerine geçen, Mâverâünnehir ve Türkistan’a hâkim olan oğlu Uluğ Bey, rakibi Gıyâseddin Baysungur’un oğlu Alâüddevle’ye karşı Horasan bölgesini korumak için Amuderya’nın güneyine çekildiği sırada Timurlular arasındaki bu mücadeleden faydalanan Ebü’l-Hayr beraberindeki kuvvetlerle Semerkant’ı kuşatmış, fakat şehri ele geçiremeden geri dönmüştü.

Uluğ Bey’in ölümü üzerine (853/1449) Timurlular arasında başlayan taht kavgaları esnasında tahtta hak iddia eden Ebû Said Mirza, Uluğ Bey’in oğlu Abdullah Mirza’ya karşı isyan edip Yesi’yi aldı ve Ebü’l-Hayr’dan yardım istedi. Ebû Said Mirza, meşhur Nakşibendî şeyhi Ubeydullah Ahrâr’ın tavsiyesiyle Ebü’l-Hayr’ın karargâhına kadar geldi ve onun yardımı sayesinde Semerkant yakınlarındaki savaşta Abdullah Mirza’nın kuvvetlerini mağlûp etti, Abdullah savaş meydanında öldürüldü. Böylece Ebû Said Mirza Semerkant hükümdarı oldu. Ebû Said’in Özbekler’in yardımıyla iktidarı ele geçirmesi, Ebü’l-Hayr Han’ın Türkistan’ın iç işlerine müdahale etmesine ve Uluğ Bey’in kızı Râbia Sultan Begüm ile evlenerek durumunu güçlendirmesine yol açtı. Fakat Ebü’l-Hayr idaresindeki Özbekler’in ikbal devri uzun sürmedi; 861 (1457) yılında Kalmuklar’ın sert saldırılarıyla karşılaştılar. Uz Tâmur Tayşî’nin kumandasındaki Kalmuklar Çû vadisinden girip Deşt-i Kıpçak’ı işgal ettiler; yapılan savaşı kaybeden Ebü’l-Hayr Sığnak’a çekilmek zorunda kaldı. Kalmuklar bütün Özbek ülkesini tahrip edip yağmaladılar.

870’te (1465-66) Altın Orda hânedanına mensup iki prens Ebü’l-Hayr’a tâbi bir toplulukla Moğolistan’a kaçtı. Daha sonraki yıllarda Ebü’l-Hayr’ın eski


göçebe tebaası da Kâşgar ve Yedisu civarında bu prenslere katılarak Kazaklar adıyla yeni bir kabile federasyonu oluşturdular.

872 (1468) yılında Timurlu Şehzadesi Hüseyin Baykara, Ebû Said Mirza’ya karşı yardım istemek üzere Ebü’l-Hayr’ın ordugâhına geldi. Ebü’l-Hayr yardımcı kuvvetler göndereceği sırada ağır bir hastalığa (maraz-ı felc) yakalandı ve ordu yola çıkmadan vefat etti. Onun kış mevsiminde büyük bir ordu ile Moğollar’a karşı çıktığı bir sefer sırasında Akkışlak’ta (muhtemelen bugünkü Almatı) öldüğüne veya âsi akrabaları tarafından öldürüldüğüne dair rivayetler de vardır. Kurduğu devlet ölümünden sonra bir süre karışıklık içinde kalmış ve Özbekler dağılmışlardır. Ancak XVI. yüzyılın başında torunu ve Şah Budak’ın oğlu Şeybânî Han (Muhammed), Özbekler’in büyük bir kısmını etrafında toplayıp Mâverâünnehir’i ele geçirdi.

BİBLİYOGRAFYA:

H. H. Howorth, History of the Mongols, London 1876-1927, II/2, s. 686-691; Baymirza Hayit, Türkistan: Rusya İle Çin Arasında (trc. Abdülkadir Sadak), İstanbul 1975, s. 7-8; Mustafa Kafalı, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul 1976, s. 34-35; R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu Atilla/Cengiz Han/Timur (trc. Reşat Uzmen), İstanbul 1980, s. 443; A. Zeki Velidî Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, s. 36-38; W. Barthold, “Ebülhayr”, İA, IV, 84-85; a.mlf., “Abu’l-Khayr”, EI² (İng.), I, 135; Hans R. Roomer, “Timurlular”, İA, XII/1, s. 354-357; Y. Bregel, “Abu’l-Kayr Khan”, EIr., I, 331-332.

Mustafa Budak