EBÜ’l-ÂS

أبو العاص

Ebü’l-Âs b. er-Rebî‘ b. Abdiluzzâ el-Kureşî (ö. 12/634)

Hz. Peygamber’in damadı.

Künyesiyle meşhur olup adının Lakīt olduğu görüşü ağırlık kazanmakta, ayrıca onun için Hüşeym, Mihşem (Müheşşim), Yâsim (Yâsir), Kāsım (Mükassim) adları zikredilmektedir. Babasının adı Rebîa olarak da kaydedilir. “Bathâ’nın aslan yavrusu” anlamında Cervü’l-Bathâ lakabıyla anılırdı. Annesi Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle bint Huveylid’dir.

Kureyş’in zengin ve kendisine güvenilen tâcirlerindendi. İslâmiyet’ten önce Hz. Peygamber’in en büyük kızı Zeyneb’le evlendi. Daha sonra karısı müslüman olduğu halde Ebü’l-Âs İslâmiyet’i kabul etmedi. Müşrikler ona, Zeyneb’i boşadığı takdirde kendisini dilediği kızla evlendirmeyi


vaad ettikleri halde buna razı olmadı. Bedir Gazvesi’nde müşriklerin safında yer aldı ve esir düştü. Zeyneb, bir miktar malla beraber evlendikleri zaman annesinin kendisine taktığı gerdanlığı fidye olarak gönderdiyse de bunu görünce hüzünlenen Hz. Peygamber gerdanlığın Zeyneb’e iade edilmesini ve Ebü’l-Âs’ın serbest bırakılmasını söyledi; ancak ondan da kızını Medine’ye göndermesini istedi. Ebü’l-Âs, karısını çok sevmesine rağmen sözünde durarak Zeyneb’i Medine’ye gönderdi. Onun bu davranışından memnun kalan Resûlullah, “Bana doğru söyledi ve sözünü tuttu” diye kendisini takdir etti (ayrıca bk. ZEYNEB).

Ebü’l-Âs, hicretin 6. yılında müşriklerin kendisine emanet ettiği ticaret mallarıyla birlikte Suriye’den dönerken başlarında Zeyd b. Hârise’nin bulunduğu bir seriyye ile, bazı rivayetlere göre Ebû Basîr ve Ebû Cendel’in maiyetindeki müslümanlarla karşılaştı. Hz. Peygamber’in, Zeyd b. Hârise kumandasındaki seriyyeyi Ebü’l-Âs’ı yakalamak üzere gönderdiği ve bu seferin Îs Seferi diye anıldığı da nakledilmektedir. Müslümanlar kervanı ele geçirmekle beraber Ebü’l-Âs’ı ellerinden kaçırdılar. Onun geceleyin Zeyneb’in yanına gitmesi, başka bir rivayete göre ise ona haber göndererek kendisini himayesine almasını rica etmesi, Zeyneb’in de bunu kabul etmesi üzerine Resûl-i Ekrem kervanı ele geçiren savaşçılara haber göndererek elde ettikleri ganimet kendilerine ait olmakla beraber onu Ebü’l-Âs’a geri verdikleri takdirde memnun kalacağını bildirdi. Bunun üzerine kervandaki malların tamamı Ebü’l-Âs’a iade edildi.

Bu olay bazı rivayetlerde farklı şekilde anlatılmaktadır. Buna göre, Ebü’l-Âs’ın ticaret kervanıyla Medine’ye yaklaştığını haber alan bazı müslümanlar kervanı basarak Ebü’l-Âs’ı öldürmeyi ve mallarına el koymayı düşündüler. Bunu öğrenen Zeyneb, babasına ve müslümanlara Ebü’l-Âs’ı himayesine aldığını söyleyerek teşebbüslerine engel oldu. Bunun üzerine Ebü’l-Âs’ın yanına silâhsız olarak giden müslümanlar, ona Hz. Peygamber’in hem baba tarafından yakını hem de damadı olduğunu hatırlatarak İslâmiyet’i kabul etmesini ve kervanda bulunan malları müslümanlara vermesini istediler. Bunun emanete hıyanet olacağını söyleyen Ebü’l-Âs teklifi kabul etmedi. Mekke’ye varınca malları teslim ederek müslüman olduğunu açıkladı ve daha sonra Medine’ye hicret etti. Hz. Peygamber de altı yıllık bir aradan sonra ona karısını iade etti (Muharrem 7/Mayıs 628). Ebü’l-Âs’ın yeni bir nikâh ve mehirle veya geçerli sayılan eski nikâhla karısına kavuştuğu hususunda farklı rivayetler vardır. Zehebî, onun Hudeybiye Antlaşması’ndan (6/627) beş ay önce müslüman olduğunu söylemektedir.

İbn Sa‘d, Ebü’l-Âs’ın Hz. Peygamber’le birlikte hiçbir gazveye katılmadığını kaydeder. Belâzürî’nin nakline göre Mekke’nin fethinden sonra oraya yerleşti. Onun Hz. Ali ile beraber Yemen’e gittiği ve orada bir müddet görevli kaldığı nakledilir. Ayrıca Mekke’ye geri dönmenin hicret sevabını kaybettireceği dikkate alınarak Mekke’ye yerleştiğine dair rivayetin güvenilir olmadığı ileri sürülebilir.

Herhangi bir hadis rivayet etmemiş olan Ebü’l-Âs Zilhicce 12’de (Şubat 634) vefat etti. 11 yılında (632-33) öldüğüne dair görüş zayıftır.

Ebü’l-Âs ile Zeyneb’in Ali ve Ümâme adlarında iki çocukları dünyaya gelmiş olup bunlardan Ali küçük yaşta ölmüş, Ümâme ise Hz. Fâtıma’nın vefatından sonra Hz. Ali ile evlenmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Vâkıdî, el-Megāzî, bk. İndeks; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 651-660; İbn Sa‘d, et-Tabakāt, II, 87; VIII, 30-33; Belâzürî, Ensâb, I, 397-400; Taberî, Târîh, II, 467-472; Merzübânî, MuǾcemü’ş-şuarâǿ, Beyrut 1982, s. 332; Hâkim, el-Müstedrek, III, 638-639; IV, 45; İbn Abdülber, el-İstî‘âb, IV, 125-129; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gābe, VI, 185-186; a.mlf., el-Kâmil, II, 133-135; Nevevî, Tehzîb, II, 248-249; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, I, 330-334; Fâsî, el-Ǿİkdü’s-semîn, VII, 110; VIII, 61-62; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 121-123; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 251-253; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), VI, 60-64.

Talat Sakallı