DURAK

Türk dinî mûsikisinin tekke mûsikisine ait formlarından biri.

Mevlevîlik dışındaki tarikatların hemen hepsinde, zikrin birinci bölümünü teşkil eden kelime-i tevhidden sonra “ism-i celâl” zikrine geçilmeden önce verilen arada bir veya iki zâkir tarafından okunan, serbest olarak bestelenmiş Türkçe manzumelere durak denir. Bunlara, iki zikir arasındaki durma sırasında okunduğundan bu adın verildiği kabul edilmektedir. Durak güfteleri, dervişleri ism-i celâl zikrine hazırlamak üzere daha çok Allah’ın yüceliği, kudreti, sıfatları gibi konuları işleyen mutasavvıf şairlerin şiirlerinden seçilmiştir. Üslûp ve ritim bakımından aralarında bir fark bulunmayan duraklar ve na’tlar sadece güftelerinin konuları ile birbirinden ayrılır. Durak güftelerinde çok defa dört mısralık manzumeler tercih edilmiş olup bunların da sadece birinci ve üçüncü mısraları farklı nağmelere sahiptir. İkinci ve dördüncü mısralar birinci mısraın bestesiyle okunur, üçüncü mısra ise eserin meyanını teşkil eder. Terennümü bulunmayan duraklarda arzu edilen yerlere “Hak dost, dost, âh, hû, yâ Hak” gibi lafzî terennümlerin yerleştirildiği görülmektedir.

Her makamdan bestelenebilen durakların tarih boyunca usulsüz olarak bestelendiği ve serbest bir şekilde okunduğu kanaati yaygınsa da müzikolog-bestekâr Subhi Ezgi bu eserlerin durak evferi usulüyle ölçüldüğü kanaatindedir ve tesbit ettiği durakların notalarını da bu şekilde yayımlamıştır (bk. bibl.).

Durak okurken ilâhilerde olduğu gibi içinde bulunulan kamerî ayın çeşitli özelliklerine uygun güfteli olanlarının seçilmesine bilhassa dikkat edildiği nakledilir. Meselâ muharremde Hz. Hüseyin ve Ehl-i beyt sevgisini, rebîülevvel ve rebîülâhir aylarında Hz. Muhammed’in doğumunu, zilkade ve zilhiccede haccı konu alan eserler seçilmiştir.

Mevcut el yazması güfte mecmualarındaki kayıtlardan hareketle durak formundaki ilk örneklerin XVII. yüzyıldan itibaren görülmeye başlandığı ve zamanımıza kadar 500 civarında durak bestelendiği söylenmekteyse de bunlardan büyük bir kısmı unutulduğundan Subhi Ezgi ancak otuz dokuz adedinin notasını yayımlayabilmiştir. Cumhuriyet döneminde tekkelerin kapatılmasına (1925) rağmen bu form yeni eserlerle hayatiyetini bir müddet daha devam ettirmiştir. Bu dönemde bestelediği 108 adet durakla Hüseyin Sadettin Arel’in (ö. 1955) ayrı bir yeri vardır.

Durak okunması özel bir üslûp ve maharet ister. Bu sebeple dinî mûsiki icracısı olarak durak okumakla şöhret bulmuş mûsikişinaslar vardır. Bunlar arasında Mutafzâde Ahmed Efendi (ö. 1883), Behlûl Efendi (ö. 1895) ve “Durakçı” lakabı ile tanınan Hacı Nâfiz Bey (ö. 1898) en ünlüleridir. Durak aslında tekke mûsikisine ait bir form olmakla beraber vakfiyelerinde şart koşulduğu için bazı camilerde cuma namazından önce bir veya iki kişi tarafından okunduğu da görülmüştür.

BİBLİYOGRAFYA:

Ezgi, Türk Musikisi, III, 60-63; a.mlf., Türk Musikisi Klasiklerinden Temcit – Na’t – Salât Durak, İstanbul 1945; Ergun, Antoloji, II, 719-723; Karadeniz, Türk Mûsikîsi, s. 199, 710; Nuri Özcan, XVIII. Yüzyılda Osmanlılar’da Dinî Mûsikî (doktora tezi, 1982), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 37-38; Halil Can, “Dînî Türk Musikisi Lûgatı”, MM, sy. 218 (1966), s. 56; a.mlf., “Tasavvuf/Tarikatlar Musikisi” (röportaj: Etem Ruhi Üngör), a.e., sy. 295 (1974), s. 20; Pakalın, I, 483; Öztuna, BTMA, I, 232-233.

Nuri Özcan