DIRÂR b. EZVER

(ضرار بن الأزور)

Ebü’l-Ezver Dırâr b. Mâlik b. Evs el-Esedî (ö. 13/634)

Şair ve cengâver sahâbî.

Ebû Bilâl künyesiyle de anılmaktadır. Babası “eğri boyunlu” anlamına gelen Ezver lakabıyla tanındığı için o da Dırâr b. Ezver diye şöhret bulmuştur. Bazı kaynaklarda adının Abd b. Ezver olduğu söylenmekteyse de Abd’in onun kardeşi olduğu anlaşılmaktadır. Dırâr Esedoğulları’nın zenginlerindendi. 1000 devesi ve bunları güden birkaç çobanı vardı. Kabilesinden bir heyetle birlikte 9 (630) yılında Medine’ye gitti. Resûl-i Ekrem’den izin alarak huzurunda “Lâmiyye” kasidesini okudu. Bu kasidede içki, kumar, eğlence gibi zevk vasıtalarını, hatta ailesini ve bütün servetini terkederek Hz. Peygamber’in yanında müşriklere karşı savaşmaya geldiğini, bu alışverişte zararlı çıkmamayı ümit ettiğini ifade ediyordu. Hz. Peygamber kasideyi dinledikten sonra ona kârlı bir alışveriş yaptığını söyledi.

Hz. Peygamber Dırâr’ı, Benî Esed kabilesinin bir kolu olan Benî Saydâ’ya ve Benî Düel’in (Benî Dîl) bir kısmına elçi olarak gönderdi. Esedoğulları’ndan Tuleyha b. Huveylid dinden dönerek peygamber olduğunu iddia ettiği zaman da Resûl-i Ekrem Dırâr’ı Benî Esed yöneticilerini yakından gözetlemekle görevlendirdi. Dırâr bu yöneticilerin Tuleyha’nın gücünden korktuklarını görünce Tuleyha’ya karşı harekete geçmek üzere kabiledeki müslümanları bir araya topladı. Fakat bu sırada Hz. Peygamber’in vefat haberi gelince yalancı peygamber Tuleyha’nın etrafında toplananların sayısı hızla çoğaldı. Bunun üzerine Dırâr, Benî Esed’de görevli müslüman yöneticilerle birlikte Halife Hz. Ebû Bekir’in yanına döndü.

Dırâr yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarda ve çeşitli bölgelerin fethi sırasında Hâlid b. Velîd’in emrindeki orduda yer aldı ve onun Temîmoğulları üzerine gönderdiği birliklerden birine kumandanlık yaptı. Bu birlik, Benî Temîm’in zekât âmili olduğu halde Hz. Peygamber’in vefatından sonra zekât toplanmasına karşı çıkan Mâlik b. Nüveyre ve adamlarıyla çarpışarak hepsini esir aldı ve onları Medine’de bulunan Hâlid b. Velîd’e teslim etti. Dırâr b. Ezver başkumandanın emriyle Mâlik b. Nüveyre’nin boynunu vurdu. Yemâme Savaşı’nda (11/ 633) yine Hâlid b. Velîd’in emrinde büyük kahramanlıklar gösterdi. Dırâr b. Ezver’in çeşitli savaşlara katıldıktan sonra Ecnâdeyn Savaşı’nda (13/634) şehid düştüğü anlaşılmaktadır. Nitekim Fırat nehri kıyısında bugünkü Necef’in bulunduğu Bânikyâ’daki çetin savaşta aldığı ağır yaranın ıstırabından bahseden bir şiiri de onun 13 yılında vefat ettiğini göstermektedir. Bazı rivayetlerde Dırâr’ın Yemâme’de iki bacağını kaybettiği, buna


rağmen dizleri üzerinde çarpışmaya devam ettiği ve düşman atlarının ayağı altında ezilerek şehid düştüğü kaydedilmektedir. Ancak Yemâme’de bu şekilde şehid düşen sahâbînin onun kardeşi Zeyd b. Ezver olduğu bazı kaynaklarda zikredilmektedir. Taberî ise Dırâr’ın Hîre, Kadisiye, Yermük, Şam ve Halep’in fethinde bulunduktan sonra 18 (639) yılında vefat ettiğini söylemekte, İbnü’l-Esîr gibi bazı tarihçiler de bu görüşü benimsemektedir. Dırâr b. Ezver’in mezarı Vâdilürdün’de Gûrülbilevne bölgesindeki Dırâr köyünde küçük bir mescidin içinde bulunmaktadır.

Dırâr’ın Câhiliye devrinden itibaren ünlü atı Muhabber’in sırtında çeşitli savaşlarda yiğitlikler gösterdiği ve katıldığı her savaş için bir şiir söylediği rivayet edilmekte, hayatına yer veren eserlerde şiirlerinden örnekler bulunmaktadır. Kendisi gibi cesur ve şair olan kız kardeşi Havle bint Ezver de Şam ve Mısır gibi ülkelerin fethinde bulunmuş ve bu savaşlar için şiirler söylemiştir.

Dırâr b. Ezver Hz. Peygamber’den iki hadis rivayet etmiştir. Bunlardan biri, Resûl-i Ekrem’in huzurunda kasidesini okuduğu zaman Hz. Peygamber’in ona iyi bir alışveriş yaptığını söylemesi, diğeri de Hz. Peygamber’e hediye olarak sunduğu süt devesini onun emriyle sağarken kendisine Resûl-i Ekrem’in, “Memeyi büsbütün kurutma!” diye ihtarda bulunmasıdır (Müsned, IV, 76, 311, 322, 339; Dârimî, “Edâhî”, 25).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, IV, 76, 311, 322, 339; Dârimî, “Edâhî”, 25; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî), Bağdad 1978-83, VIII, 294-297; Hâkim, el-Müstedrek, II, 63; III, 237-238, 620; İbn Sa‘d, et-Tabakat, VI, 39; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakat (Zekkâr), I, 79, 286; Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, IV, 338-339; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 143, 351, 370; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), bk. İndeks; İbn Hazm, Cevâmiu’s-sîre, s. 313; İbn Abdülber, el-İstî‘âb, II, 211-212; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gabe, III, 52-53, 513; a.mlf., el-Kâmil, II, 343, 358, 367, 390, 392, 413, 429; İbn Hallikân, Vefeyât, VI, 14; İbn Seyyidünnâs, Minehu’l-midaĥ (nşr. İffet Visâl Hamza), Dımaşk 1407/1987, s. 132-133; Safedî, el-Vâfî, XVI, 362-363; İbn Kesîr, el-Bidâye, bk. İndeks; İbn Hudeyde, el-Misbâhu’l-mudî fî küttâbi’n-nebî (nşr. Muhammed Azîmüddîn), Beyrut 1405/1985, s. 217-220; İbn Hacer, el-İsâbe (Bicâvî), III, 481-483; IV, 386; Sezgin, GAS, II, 227-228; Abdülazîz er-Rifâî, Dırâr b. el-Ezver, Cidde 1398/1978; Zuhûr Ahmed Ezher, “Dırâr b. el-Ezver el-Esedî”, UDMİ, XII, 303-305.

Nevzat Âşık