DERVİŞ ABDÎ-i MEVLEVÎ

(ö. 1057/1647)

Türk ta‘lik hattatı.

Aslen Buharalıdır. Seyyid Abdullah-ı Buhârî, Mîr Abdullah-ı Hüseynî-i Buhârî adlarıyla da tanınır. İsfahan’da Mîr İmâd’dan nesta‘lik hattını meşkettikten sonra İstanbul’a gitti. Mevleviyye tarikatına intisap ederek Yenikapı Mevlevihânesi’nde yaşamaya başladı. Hocasını ziyaret etmek için İsfahan’a döndüğünde Mîr İmâd’ın bir süre önce şehid edildiğini (ö. 1027/1618), bütün yazılarına ve eşyasına kendisini öldürten Şah Abbas tarafından el konulduğunu öğrendi. Yakınları, ölümünden önce Derviş Abdi’ye verilmesini vasiyet ettiği bir yazı altlığını kendisine verdiler. Derviş Abdi, fazlaca kaba duran altlığı kontrol edince kâğıt aralarına hocasının on adet nesta‘lik kıtasını yerleştirdiğini gördü. Hattat Necmettin Okyay, Derviş Abdi’nin İstanbul’a getirdiği “altlık kıtaları” adı verilen bu parçalara o dönemde ayrı bir değer verildiği rivayetini duyduğunu söyler. Ancak bunların hangileri olduğu bilinmemektedir.

Derviş Abdi İstanbul’a döndükten sonra Diyarbekirli Şerîfî’nin on yılda çevirip Memlük Sultanı Kansu Gavri’ye sunduğu Firdevsî’nin manzum Şehnâme tercümesini Sadrazam Damad Hâfız Ahmed Paşa (Tuhfe’ye göre Tabanıyassı Mehmed Paşa) için hurde nesta‘lik ile yazmaya başladı. 1030’da (1621) bitirdiği, masrafları 18 kese akçeyi bulan bu muazzam eser için 1000 akçe aldı. Hacca gitmek ve Medine’ye yerleşmek isteyince kendisine gündelik 40 akçe padişah ihsanı ve rahat yolculuk etmesini sağlamak amacıyla yetkili kişilere hitaben yazılmış mektuplar verilerek yolcu edildi. Hayatının sonuna kadar Medine’de yaşayan Derviş Abdi 1057 yılında (1647) vefat etti ve Cennetü’l-Bakı‘a defnedildi. Kaynaklarda Nakşibendiyye tarikatına da mensup olduğu kaydedilen Derviş Abdî, Kasımpaşa Mevlevihânesi’nin kurucusu Mevlevî Abdi Dede ile karıştırılmamalıdır.

Derviş Abdi, Türkler’ce ta‘lik olarak adlandırılan nesta‘lik hattının Mîr İmâd üslûbuyla Osmanlılar’a intikal zincirinde birinci halkayı teşkil eder. Bu üslûp talebelerinden Tophaneli Mahmud Nûri’den (ö. 1080/1669) Yesârî Mehmed Efendi’ye (ö. 1213/1798) kadar nesilden nesile sürüp gitmiştir. Derviş Abdi’nin tesbit edilen diğer talebeleri şunlardır: Cevrî (ö. 1065/1654), Ahmed Tıflî (ö. 1071/1660), Şeyhülislâm Sun‘îzâde Seyyid Mehmed


Emin (ö. 1076/1665), Şeyhülislâm Tulumcuzâde Abdurrahman (ö. 1081/1670), Şeyh Sun‘ullah (ö. 1095/1684), Kazasker Beyâzîzâde Ahmed (ö. 1098/1687).

Derviş Abdi’nin kıta şeklindeki eserlerinden pek azı zamanımıza ulaşmış olup bunlara bazı ta‘lik murakka‘larında rastlanmaktadır. Döneminde kitâbelere imza koyma geleneği olmadığı ve kaynaklarda da zikredilmediği için celî ta‘lik eserleri varsa bile bunlar tanınmamaktadır. En büyük eseri olan Şehnâme tercümesi nüshası bilinmeyen bir tarihte Enderûn-ı Hümâyun’dan çıkarılmış, 1290-1291’de (1873-1874) vassâle* tarzında esaslı bir tamir görmüş, kaybolan yirmi dokuz varak ve on beş minyatürü tamamlanıp yeniden ciltlenmiştir. Kabının içindeki II. Abdülhamid tuğralarından Yıldız Sarayı Kütüphanesi’ne intikal ettiği anlaşılan eser daha sonra Tevfik Fikret’in kütüphanesine geçmiş, Fikret’in ölümünden sonra eşi Nazîme Hanım ile oğlu Halûk tarafından Haziran 1929’da New York Public Library’ye satılmıştır. Bugün adı geçen kütüphanede bulunan (Spencer Collection-Turkish Manuscript I), 47 × 33 cm. ebadında 591 varaktan meydana gelen bu şaheser, Türk hat sanatının yanı sıra 124 adet minyatürüyle -sonradan yapılan on beşi hariç- Türk minyatür sanatının en mükemmel örneklerindendir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dr. Süheyl Ünver Arşivi (Süleymaniye Ktp., defter 49, 276); Gülzâr-ı Savâb, s. 70; Suyolcuzâde, Devhatü’l-küttâb, s. 51; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 681; Habîb, Hat ve Hattâtân, İstanbul 1305, s. 239-240; Clément Huart, Les calligraphes et les miniaturistes de l’orient musulman, Paris 1908, s. 265-266; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 560-561; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 96.

M. Uğur Derman