DAMADZÂDE AHMED EFENDİ

(ö. 1154/1741)

Osmanlı şeyhülislâmı.

1076’da (1665-66) doğdu. Anadolu kazaskeri Çankırılı Mustafa Râsih Efendi’nin oğludur. Babası Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendi’nin damadı olduğundan Damadzâde” lakabıyla tanınır. Babasından ve devrinin tanınmış âlimlerinden tahsilini tamamladı. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra kadılık mesleğine geçti. Birçok şehirde kadı olarak bulundu. Selânik kadılığından mâzul iken 1700’de Bursa kadısı, 1706’da İstanbul kadısı, 1710’da on beş ay süreyle Anadolu kazaskeri, 1714’te Rumeli kazaskeri oldu. Ancak hem kendisini hem de Anadolu kazaskeri Hâmidzâde Abdullah Efendi’yi rakip olarak gören Şeyhülislâm Mirza Mustafa Efendi’nin teşvikiyle yazılan ve III. Ahmed’e sunulan imzasız manzum bir arzuhalin tesiriyle görevden alındı. Bu arzuhalin kaleme alınmasında Mirza Efendi’nin rolü olduğu anlaşılınca 1715’te o da azledildi. Damadzâde ancak 1718 yılında yeniden Rumeli kazaskeri olabildi. 1724’te üçüncü defa Rumeli kazaskerliğine getirildikten sonra 1725 yılında azledildi; kendisine Maraş, Menemen ve Bayındır kazaları arpalık olarak verildi. Kazaskerlikleri sırasında olduğu kadar uzun mâzuliyet dönemlerinde de önemli merasimlerde yer aldığı gibi Patrona İsyanı ve onu takip eden günlerde de çeşitli dinî, ilmî ve siyasî toplantılara katılarak nüfuzunu arttırdı. Nihayet I. Mahmud’un huzurunda yapılan meşveret meclislerinde sert bir tavır takınan ve Sadrazam Osman Paşa ile birlikte padişahın İran siyasetine karşı çıkan


Paşmakçızâde Abdullah Efendi’nin azli üzerine 27 Şâban 1144’te (24 Şubat 1732) şeyhülislâm oldu (Subhî, vr. 39b-40ª). Şeyhülislâmlığı İran’a karşı savaş ilânı ve Nâdir Şah idaresindeki İran ordusu ile yapılan mücadele dönemine rastladığı için bu konu ile ilgili olarak İstanbul’da I. Mahmud’un başkanlığında toplanan meşveret meclislerine sürekli katıldı (Subhî, vr. 40b, 41ª-b, 42ª, 43b, 45b; Şem‘dânîzâde, I, 28).

Damadzâde Ahmed Efendi, yaşlı olması ve sağlığının da bozulması sebebiyle görevini lâyıkıyla yapamıyordu. Hatta elinin aşırı titremesinden dolayı fetvalarına imza atamadığı için bir fermanla fetvalarında mühür kullanmasına izin verildi. Rahatsızlığının uzun sürmesi yanında ilmiye ricâli ile ilgili bazı icraatı giderek gözden düşmesine yol açtı. Bu arada İstanbul kadılığı sırasında düzenlediği hüccet ve i‘lâmlardan harç almayan, narh tesbitinden ücret istemeyen, bu sebeple halk arasında çok takdir edilen ve şeyhülislâmlığa en kuvvetli aday olan Ebûishakzâde İshak Efendi’yi I. Mahmud’dan aldığı fermanla, Rumeli kazaskerliği beklediği bir sırada arpalığı olan Kütahya’ya gönderdi. Ancak İshak Efendi’nin bir suçu olmadığı anlaşılınca bir hatt-ı hümâyunla önce İzmit’e nakledildi, ardından Rumeli kazaskerliğine getirildi; kısa bir süre sonra da Damadzâde yaşlılığı ve rahatsızlığı sebebiyle azledilerek yerine İshak Efendi tayin edildi (13 Cemâziyelevvel 1146/22 Ekim 1733). Azlini takiben bir süre Büyükdere Kefeliköy’deki yalısında oturduktan sonra Sütlüce’deki yalısına taşınan Damadzâde burada vefat etti. Eyüp’te babasının yaptırdığı, kendisinin de intisap ettiği Nakşibendî Şeyhi Murad Efendi’ye verilen tekkede gömüldü.

Büyükdere Kefeliköy’de yalısının karşısındaki mescidi minber koydurarak cuma namazı kılınır hale getiren, Sütlüce İskelesi karşısında bir çeşmesi bulunan, ayrıca Sütlüce Bademlik mevkiinde Sünbüliyye tarikatından Derviş Ahmed için dergâh yaptırdığı bilinen Damadzâde, ilmin yayılması ve gelişmesi için matbaa çalışmalarını teşvik etmiştir. Nitekim özel kütüphanesinde bulunan Kâtib Çelebi’nin Cihannümâ adlı eserinin müellif hattı müsveddelerini İbrâhim Müteferrika’ya vererek bu eserin basılmasının ilme büyük hizmet olacağını söylemiştir. İbrâhim Müteferrika ilâveler yaparak bastığı bu eserin önsözünde Damadzâde’nin tutumundan sitayişle bahseder. Kaynaklarda herhangi bir eserine rastlanmamakla birlikte İstanbul Şer‘iyye Sicilleri Arşivi’nde Damadzâde’nin Rumeli kazaskerliği döneminde tutulmuş bir rûznâmçe bulunmaktadır. Oğlu Feyzullah Efendi 1755-1756 yıllarında şeyhülislâmlık yapmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, bk. İndeks; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, bk. Önsöz; Râşid, Târih, IV, 67, 75, 76; V, 103, 207; Küçük Çelebizâde Âsım, Târih, İstanbul 1282, s. 159, 260; Subhî, Târih, vr. 39ª-40b, 41ª-b, 42ª, 43b, 45b, 46b; Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 2, 8, 11, 27, 28, 32, 35; İsmet, Tekmiletü’ş-Şekāik, s. 27, 85, 336-337; Devhatü’l-meşâyih, s. 89-90; Sicill-i Osmânî, I, 168; İlmiyye Salnâmesi, s. 513; Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, s. 153; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/2, s. 460, 468, 469-470, 516; Danişmend, Kronoloji, V, 138, 141; Kāmûsü’l-a‘lâm, III, 2098.

Mehmet İpşirli