ÇEYİZ

Cehâz (cihâz) Arapça’da “yolcunun, gelinin ve sefere çıkacak ordunun ihtiyaç duyacağı eşya, gıda maddesi, silâh vb. malzemeler” anlamına gelir. Türkçe’ye cihâz şekliyle geçen kelime ayrıca çehiz ve çeyiz olarak yaygınlık kazanmış ve gelinin baba evinden götürdüğü elbise ve benzeri eşya için kullanılmıştır.


İslâm hukukunda koca evlilik sırasında kendisiyle eşinin, bazı hukukçulara göre ise sadece kendisinin sosyal ve iktisadî seviyesine uygun bir ev temin ve tefriş etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, ilgili âyetten (el-Bakara 2/233) ve muhtelif hadislerden (meselâ bk. Müsned, V, 73; Dârimî, “Menâsik”, 34; İbn Mâce, “Menâsik”, 84; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56) anlaşıldığı üzere kocanın yüklendiği nafaka mükellefiyetinin bir gereğidir. Bu sebeple evlenme sırasında hukuken kadının koca evine eşya götürme, diğer bir ifadeyle çeyiz düzme mecburiyeti yoktur. İslâm ülkelerinde çeşitli şekillerde var olagelen çeyiz uygulaması dinî hükümlerin değil sosyal yapının bir ürünüdür. Kocanın verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği mehir kadının mülkiyetine ait olup onun dilediği gibi harcama hak ve yetkisine sahip bulunduğu öz malı niteliği taşıdığından (bk. MEHİR) bundan çeyiz hazırlamaya mecbur değildir. Ancak İbn Âbidîn’e göre erkeğin kadına çeyiz hazırlaması şartıyla mehir miktarının üzerinde bir meblağ ödemesi, örf ve âdetin de böyle bir hazırlığı lüzumlu görmesi halinde kadının çeyiz hazırlaması gerekir. Eğer hazırlamazsa aldığı fazlalığı geri verir. Bu fazlalık mehirden ayrı olarak belirtilmemekle birlikte çeyiz hazırlanması maksadıyla verilmişse, bazı hukukçulara göre mehir için bir üst sınır bulunmadığından (en-Nisâ 4/20) ve ne miktar verilirse verilsin geçerli olduğundan bunun karşılığında çeyiz hazırlamak gerekmez. Diğer bazı hukukçulara göre ise bu durumda çeyiz hazırlama mecburiyeti vardır. Mâlikî fakihleri farklı bir yaklaşımla çeyizin kadının yükümlülüğünde olduğunu söylemektedirler. Ancak onlara göre hazırlanacak çeyizin miktarını ödenen mehirle örf ve âdet belirlemektedir. Ayrıca Mâlikîler, kadının çeyiz hazırlama yükümlülüğünün olabilmesi için mehirin kendisine zifaftan önce altın, gümüş veya para olarak ödenmesini de şart koşarlar. Mezhebin yaygın görüşü bu olmakla birlikte bazı Mâlikî fakihleri bunun uygulanagelen örften başka bir dayanağı bulunmadığını da belirtmişlerdir (bk. Venşerîsî, VIII, 77).

Bugün müslüman toplumlarda köklü bir gelenek halini almış bulunan çeyiz uygulamasında aşırılıklara ve israfa kaçmamak dinin gereklerinden biridir. İslâm dininin aşırılıkları ve israfı yasakladığı (el-A‘râf 7/31), öte yandan evlenmeyi teşvik ettiği (Buhârî, “Nikâh”, 51; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 3) ve gerektiğinde demir bir yüzüğün bile mehir olabileceğini kabul ederek (Buhârî, “Nikâh”, 14) mehir masrafının evliliği engellememesini istediği göz önüne alınırsa çeyizde aşırılığa kaçmanın İslâm’a aykırı olduğu ortaya çıkar. Hz. Peygamber’in, kızı Fâtıma’ya evlenirken bir yatak, bir yastık, bir de su tulumu vermesi (İbn Mâce, “Zühd”, 11), o günün sosyal şartlarının sonucu olduğu kadar çeyizde aşırılığa kaçmamanın bir örneği olması bakımından da önemlidir.

Kurulacak yuva için gerekli hazırlıkları yerine getirmenin kocanın yükümlülüğünde olduğunu kabul eden Hanefîler’e göre hazırlanan çeyizin mülkiyeti de ona aittir. Ancak kadının çeyiz olarak getirdiği şeyler varsa bunlar kadına ait olacaktır. Aynı şekilde kadına babası tarafından bağışlanan çeyizin mülkiyeti de hibe hükümleri gereği kadınındır. Çeyizin mülkiyeti konusunda karı ile koca arasında ihtilâf çıkması ve iki tarafın da kendi lehine delil getirememesi durumunda yemin ettirilmek suretiyle her birinin kullandığı eşyanın kendisine ait olduğuna hükmedilir. Mâlikîler de bu konuda Hanefîler’le aynı görüştedirler. Şâfiîler’e göre ise karı veya kocadan birine aidiyeti ispat edilmeyen mallar genel olarak kimin kullandığı dikkate alınmaksızın ikisi arasında paylaştırılır.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-Arab, “chz” md.; Mustafavî, et-Tahkık, “chz” md.; Kamûs-ı Türkî, “cihâz” md.; Müsned, I, 84, 93, 108; V, 73; VI, 366; Dârimî, “Menâsik”, 34; Buhârî, “Nikâh”, 14, 51; İbn Mâce, “Menâsik”, 84, “Zühd”, 11; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56, “Nikâh”, 3, 27; Nesâî, “Nikâh”, 81; Kâsânî, Bedâi, II, 308; İbn Cüzey, el-Kavânînü’l-fıkhiyye, Beyrut, ts. (Dârü’l-Kalem), s. 142; Venşerîsî, el-Miyârü’l-mureb, Beyrut 1401/1981, VIII, 77-78; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr (Kahire), III, 155 vd., 585 vd.; Cezîrî, el-Mezâhibü’l-erbaa, IV, 176-179; Sâlih el-Ezherî, Cevâhirü’l-iklîl, Beyrut, ts. (Dârü’l-Ma‘rife), I, 318; Ahmed es-Sâvî, Bulgatü’s-sâlik liakrabi’l-mesâlik, Beyrut, ts. (Dârü’l-Fikr), I, 391; M. Ebû Zehre, el-Ahvâlü’ş-şahsiyye, Kahire 1957, s. 227-231; Zühaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî, VII, 311-314; Seyyid Sâbık, Fıkhü’s-sünne, Beyrut 1391/1971, II, 167; Mustafa er-Râfiî, el-Ahvâlü’ş-şahsiyye fi’ş-şerîati’l-İslâmiyye ve’l-kavânîni’l-Lübnâniyye, Beyrut 1403/1983, s. 96-97; A. S. Bazmee Ansari, “Is Dowry Obligatory ?”, HI, I/2 (1978), s. 78-84; Mv.F, X, 171; XVI, 166.

Abdülazim ed-Dîb




Osmanlılar’da Çeyiz Âdeti. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da çeyiz geleneği yörelere göre değişmekle birlikte esasta büyük bir farklılık göstermemiştir. Selçuklular’da çeyiz eşyası içinde el işlemeleri, özellikle nakış, dantel gibi şeyler başta gelir, mutfak eşyası olarak bakır kap kacak çok tutulurdu. Her gelinin şahsî eşyasını sakladığı bir çeyiz sandığı vardı. Çeyizlik halının bir yerinde dokuyanın bir tutam saçının, birkaç nazar boncuğunun veya değerli bir elbiseden kesilmiş bir parça kumaşın bulunması âdetti.

Osmanlılar döneminde de bu gelenek küçük bazı farklarla sürdü. Anadolu’nun birçok yöresinde seyirlik için çeyiz eşyasının sergilenmesi âdeti bugün hâlâ uygulanmaktadır. “Çeyiz yazma” denilen bu geleneğe göre gelin odasında sergilenen eşya düğün süresince gezilirdi. Çeyiz aynı zamanda kız ailesinin ekonomik durumunun bir göstergesiydi. Sergilenen eşya arasında iki hamam takımı, her biri onar adetten iki havlu takımı, işlemeli baş örtüleri, boncuklu, pullu hamam tülbentleri, krep ve oyalı yemeniler, ipekten yapılmış saat, mühür ve para keseleri, damat için oyalı gömlekler, donlar, mendiller ve işlemeli uçkurlar, gelin için iç çamaşırları, iğnedanlık, kaşık torbası, tarak kesesi, işlemeli tencere tutaçları, yatak çarşafları, işlemeli yastık örtü ve yüzleri, işlemeli sofra örtüsü, ayna, çuha ve boncuklarla işlenmiş süpürge ve boyalı faraş, kalaysız bakırdan mutfak kazanları ve tencereleri, sini, yemek tepsisi, mangal, leğen, ibrik, hamam tası, biri işlemeli tasmalı, oymalı, diğeri âdi iki çift nalın, çeşitli ayakkabı ve terlikler, gelin ve damat için kumaşlar, gelinin on beş gün boyunca her gün giyeceği elbiseler, gündelik ve yabanlık iki kürk veya manto bulunurdu.

Çeyizlik eşya yörelere göre değişiklik gösterebilirdi. Bazan tek veya sürü halinde çiftlik hayvanı, tarla, bahçe, ev veya araba, hatta XX. yüzyıl başlarına kadar varlıklı aileler tarafından hizmetçi de (halayık) çeyiz olarak verilebilirdi. Güneydoğu Anadolu’da kız tarafı bir oda takımı vermek zorundaydı. Hatay’da kız tarafı oğlan tarafından aldığı başlık parası tutarında çeyiz hazırlardı. Sivas ve Niğde’de çeyizin tamamına eski Türkler’de olduğu gibi “kalın”, çeyizin götürülmesine de “kalın götürme” denirdi. Ünye ve dolaylarında kızın çeyizi arasında yatak odası veya mutfak takımı, hatta bazan ikisi birden bulunurdu. Yörükler’de ise mutfak eşyası damat tarafından temin edilirdi. Alacahöyük’te çeyiz götürülürken bir tosunun boynuzları çam dalları ve çiçeklerle süslenir, daha sonra bu tosun kızın babasına teslim


edilirdi. Bu eskiden kalma bolluk bereket törenlerinden bir âdetti. Batı Trakya’nın dağ köylerinde gelinin çeyizi sandıklara yerleştirilir, sandık kapı önüne bırakılır, yanına da bir tepsi konulurdu. Gelinin varsa erkek küçük kardeşi gelir, erkek tarafından para toplardı.

Osmanlı saray düğünlerindeki çeyiz alayları ise pek muhteşem olurdu. Çeyiz katır ve arabalara yüklenerek geçirilir ve halka seyrettirilirdi. Her padişah, kızının düğünü için damada mevkiine ve kendisine verdiği değere göre çok kıymetli taşlar, eşya ve mal mülk verirdi. Çeyiz halka ilân edilir, taşınabilenler çeyiz alayında sergilenirdi. 1675’te IV. Mehmed’in kızı Hatice Sultan’ın düğünü için verdiği çeyize, o sırada Edirne’de bulunan seyyahlar hayran olmuşlardı. Hatice Sultan’ın çeyizi seksen altı katırla taşınmış, katırların üstü kaftanlık kumaşlarla örtülmüştü. Bu göz kamaştırıcı geçit törenindeki yatak odası takımlarının üstleri değerli incilerle kaplanmış, gümüş ve altın işlemelerle süslenmişti. Bazı katırların üzerindeki yükler ise siyah meşinle örtülmüştü. Bunlar Hatice Sultan’ın sergilenmeyen özel eşyalarıydı. Ayrıca pek çok halı, kilim, yatak ve sofra örtüsü vardı. Süslü porselen mumluklar ve altın şamdanlar dışında üstü incili, elmaslı çizmeler, pabuçlar, terlikler ve nalınlar, değerli taşlarla bezenmiş bilezikler, gerdanlıklar, küpeler, üzerleri mücevherlerle süslü küçüklü büyüklü dürbünler, inciler ve mücevherlerle kaplı tabure ve el işlemesi taçlar en göz alan çeyiz eşyasındandı. Bunların yanında alayda yedi katıra yüklenmiş şeker sandıkları, sekiz şeker nahil*i ve iki adet şekerden yapılmış bahçe maketi geçirilmiştir. Şeker bahçelerinin içinde yine şekerden yapılmış bülbüller, arslanlar, balıklar, tavuslar, karacalar, develer ve çeşitli kuşlar bulunmaktaydı. Ayrıca her birini ikişer kişinin taşıdığı baş tablaları içinde akide şekerleri vardı.

Saray çeyiz alaylarının teşrifata uygun bir düzeni ve sırası vardı. Küçük bazı ayrıntılar dışında bu teşrifata yüzyıllarca uyulmuştur. III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’ın 1709 yılında İstanbul’daki düğününde çeyiz alayının düzeni şöyleydi: Asesbaşı, tablhâne, dergâh-ı âlî çavuşları, gedikli zaîmler, hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyun, topçubaşı, cebecibaşı, kul kethüdâsı, yeniçeri efendisi ve sekbanbaşı, aşağı bölük ağaları, sipah ve silâhdar ağaları, dergâh-ı âlî kapıcıları, defterdar, nişancı ve yeniçeri ağası, ellerinde ikişer adet şeker bahçesi taşıyan tersaneliler, başı üzerinde yüz yastığı ve kafesler içinde değerli taşlarla süslü takılar taşıyan Sarây-ı Atîk-i Âmire teberdarları kethüdâsı, başında bir yastık üstünde mücevher tacı taşıyan teberdar, tepsiler içinde mücevher götürenler, altın, gümüş kaplar, fenerler, cibinlik götürenler ve nihayet bunların iki yanında değerli eşyayı korumak için yürüyen teberdarlar.

Topkapı Sarayı Müzesi’nde padişah kızlarına ait pek çok çeyiz eşyası vardır (Sultan Abdülmecid’in kızı Behice Sultan’a annesinden kalan eşya ve mücevherlerle aldığı çeşitli hediyelerin, çeyiz ve muhallefât defterleri için bk. Delibaş, s. 63-104).

Bugün de çeyiz âdeti sürmekte olup büyük şehirlerde değişen sosyal ve ekonomik anlayış çerçevesinde bazı farklılıklar göstermektedir. Çeyiz hazırlığında, özellikle kız tarafının ekonomik durumu ön plana çıkmaktadır. Şahsî eşyalar dışında kız tarafı genellikle yatak odası ile mutfak eşyasını, erkek tarafı ise salon ve oturma odası takımlarını almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

TSMA, E nr. 147, 277, 367, 697, 962, 7004, 7029, 8270; BA, Cevdet-Saray, nr. 6312; Selânikî, Târih (İpşirli), I, 169; John Covel, Diary, British Museum, Add. 22.912, vr. 200b, 216b, 218ª-b; Hezârfen, Telhîsü’l-beyân, vr. 174ª, 175ª-176b, 180b; H. von Moltke, Türkiye Mektupları (trc. Hayrullah Örs), İstanbul 1969, s. 52-53; J. Pardoe, The City of the Sultan and Domestic Manners of the Turks in 1836, London 1837, s. 109-110; Hâmit Zübeyr Koşay, Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli İnceleme, Ankara 1944, s. 100, 102, 105, 113, 116, 117; M. Çağatay Uluçay, Harem, Ankara 1971, s. 104-105; a.mlf., “Fatma ve Safiye Sultanların Düğünleri”, İstanbul Enstitüsü Mecmuası, IV, İstanbul 1958, s. 135-166; Özdemir Nutku, IV. Mehmed’in Edirne Şenliği 1675, Ankara 1972, s. 63-64; Abdürrahim Dede, Batı Trakya Türk Folkloru, Ankara 1978, s. 111; Ali Rıza Balaman, Gelenekler, Töre ve Törenler, İzmir 1983, s. 141; Selma Delibaş, “Behice Sultan’ın Çeyizi ve Muhallefatı”, Topkapı Sarayı Müzesi: Yıllık-3, İstanbul 1988, s. 63-104; Hatice Aynur, “Saliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikler”, TT, XI/61 (1989), s. 30-39; Pakalın, I, 261.

Özdemir Nutku