CEVÂMİU‘l-ULÛM

جوامع العلوم

İbn Ferîgūn’un X. yüzyılda kaleme aldığı ilimlerin tasnifine dair ansiklopedik eseri.

Kaynaklarda eserin müellifi İbn Ferîgūn hakkında hemen hiçbir bilgiye rastlanmadığı gibi isim ve künyesinin telaffuzu konusunda da tereddütler vardır. Adını, Escurial’deki yazma nüshadan M. Casiri, Şi‘yâ b. Firaygūn (Bibliotheca Arabico-Hispana-Escurialensis, I, 380), H. P. J. Renaud ise Şi‘yâ b. Firîgūn şeklinde okumuştur (Les manuscrits arabes de l’Escurial, II/3, s. 82). Ayrıca M. Casiri, eserin kendisine takdim edildiği Ebû Ali Ahmed


kendisine takdim edildiği Ebû Ali Ahmed b. Muhammed b. Muzaffer’in Kurtuba emîrinin oğlu olduğunu, dolayısıyla müellifin de Kurtubalı olabileceğini söylemektedir. Casiri, muhtemelen İbn Ferîgūn’u Sarakustalı matematikçi Saîd b. Fethûn ile karıştırmıştır. H. Suter de Saîd b. Fethûn’un biyografisini incelerken onu Şa‘yâ b. Ferîgūn ile aynı kişi kabul ederek benzer bir hataya düşmüştür (Die Mathematiker, s. 73). M. Steinschneider, adının Şi‘yâ (veya Şa‘yâ) şeklinde okunmasından hareketle müellifin yahudi olabileceğini ileri sürmektedir (Die arabische Literatur der Juden, s. 120). Eser hakkında kısa bir değerlendirme yaparak Arapça konu başlıklarını sıralayan H. Ritter, müellifi Mütegabbî (Mübtegā) b. Furay‘ûn (Oriens, III/1, s. 83), C. Brockelmann, Ma‘n b. Firiûn veya Furay‘în (GAL Suppl., I, 435) şeklinde kaydetmektedir. F. Sezgin ise Mütegabbî (Mübtegā) b. Ferîûn (Furay‘ûn, Ferîgūn?) olmak üzere çeşitli ihtimaller üzerinde durmuştur (GAS, I, 388). Bunlardan başka bu ismi Mübtegī ve Mün‘abî şeklinde okumak da mümkündür.

Yazma nüshaların kapak sayfalarında müellifin Ebû Zeyd Ahmed b. Zeyd el-Belhî’nin talebesi olduğu kayıtlıdır. Ancak kaynaklarda, hicrî IV. yüzyılda yaşamış bu isimde bir âlimin adına rastlanmamakta ve bu şahsın Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl el-Belhî (ö. 322/934) olduğu sanılmaktadır. Onun biyografisini veren kaynaklarda da böyle bir talebesi olduğunu doğrulayacak herhangi bir bilgi bulunamamıştır. Ebû Hayyân et-Tevhîdî’nin el-Mukābesât adlı eserinin editörü Hasan es-Sendûsî’nin düştüğü bir dipnotta, neşre esas aldığı yazmada Ahmed b. Sehl el-Belhî yerine Ahmed b. Zeyd el-Fegārî yazılmış olduğunu belirttiğine işaret eden D. M. Dunlop, zaman zaman söz konusu iki âlimin birbirine karıştırıldığını söylemektedir (Zeki Velidi Togan’a Armağan, s. 351). Yeterli bilgi bulunmamasına rağmen hocasının Belhli olmasından hareketle onun da bu bölgelerde yaşadığı düşünülebilir. Ayrıca eserin takdim edildiği kişi, D. M. Dunlop’a göre M. Casiri’nin ileri sürdüğü Kurtuba emîrinin oğlu değil Çagāniyân Muhtâcoğulları emîri Ebû Ali Ahmed b. Muhammed b. Muzaffer’dir ve Horasan emirliğini babası Ebû Bekir Muhammed b. Muzaffer’den 329 (941) yılında devralan Ebû Ali’nin 344 (955) yılında ölmesi sebebiyle de eserin kendisine takdimi bu tarihler arasında gerçekleşmiş olmalıdır (a.e., s. 348). V. Minorsky, müellifin künyesiyle Belh’in batısındaki Cüzcân’da hüküm süren İranlı Ferîgūnîler hânedanı (892-1010) arasında bir bağlantı bulunabileceğini ve ayrıca İbn Ferîgūn’un, yazarı bilinmeyen Farsça coğrafya eseri Hudûdü’l-Ǿâlem’in de müellifi olabileceğini düşünmektedir (Iranica: Twenty Articles, s. 327-332). F. Rosenthal de, çeşitli kaynaklara atıfta bulunarak İranlılar arasında Ferîgūn ismine rastlandığını belirtmektedir (A History of Muslim Historiography, s. 34). İbn Ferîgūn’un da eserinde kullandığı Arapça kaynakları zikretmekte ihmal göstermesine rağmen yer yer Erdeşîr Bâbekân devrine, Enûşirvân’ın resmî yazışmaları ve hutbeleriyle Kârnâme, Kelîle ve Dimne gibi Farsça klasiklere işarette bulunması (meselâ bk. s. 56, 135) İran kökenli olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Şematik (teşcîr) usulle kaleme alınan eserin hazırlanmasında, muhtemelen Huneyn b. İshak’ın (ö. 260/873) Mesâǿil fi’t-tıbb’ı gibi aynı tarzda telif edilmiş örneklerden faydalanılmıştır. Büyük bir ihtimalle bu esere ulaşan Belhî’nin de Kitâbü Aksâmi’l-Ǿulûm’unda aynı usulü kullanmış olması mümkündür. İki makaleden (ana bölüm) oluşan eserin birinci makalesinde Arap dili ve edebiyatı, kitâbet, hisâb, hendese, ahlâk gibi ilim dallarıyla ilgili konular yer almaktadır. Bu bölümün birinci kısmının, kitabın yaklaşık üçte birini teşkil edecek tarzda sarf, nahiv, imlâ gibi Arap dili ve edebiyatı ile ilgili konuları içermesi dikkat çekicidir ve bu yönüyle eser, alet ilimlerinden olmasına rağmen dili ön plana çıkaran klasik çizginin bir devamı gibi görünmektedir. Ancak İbn Ferîgūn’un aslen İranlı olduğu ve nüfus yapısı itibariyle Ârîler’in çoğunluğu teşkil ettiği bir bölgede yaşadığı var sayımı göz önüne alınırsa, eserinde pratik faydası bakımından Arap dili ve edebiyatına gereğinden fazla yer ayırdığı düşünülebilir. İkinci makale siyasete dair genişçe bir bölümle başlamakta ve “fi‘lü’l-ihtiyâr”, “tedbîrü’l-ebdân” gibi ortak bir başlık altında toplanması güç bazı konuları inceledikten sonra ilmin tarif ve tasnifine geçmektedir. İbn Ferîgūn, “eşyayı ve onlarla ilgili hakikatleri bilmek” şeklinde tarif ettiği ilmi (s. 133; krş. Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’nin felsefe tarifi, Resâǿil, s. 25) önce elfâz ve meânî olmak üzere iki ana gruba ayırmış, arkasından “ilmü’l-hakīka” dediği elfâzı şiir, hutbe, risâle, mesel, garîb ve aruz şeklinde tasnif ettikten sonra “el-ulûmü’l-haberiyye” diye nitelendirdiği meânîyi de hadis, eser* ve diğer tarihî mâlumat olmak üzere üç ana gruba ayırmıştır (F. Rosenthal bu son grubu A History of Muslim Historiography adlı eserine olduğu gibi aktarmıştır; s. 35-36). Daha sonra yazarın, ilmi genel olarak dinî (fıkıh, kelâm, hadis), felsefî (felsefe, mantık) ve gerçek olup olmadıklarında ihtilâf bulunan ilimler (kimya, ilm-i nücûm, rüya tabiri, sihir, tılsım, rukye, kehânet, kıyafet, firâset vb.) şeklinde gruplandırılabilecek üçlü bir tasnife daha tâbi tuttuğu görülmektedir. Aslında bu son bölümün eserin ana şemasını teşkil etmesi ve diğer bölümlerin bu plan içinde uygun yerlere oturtulması daha sistematik bir çerçeve oluşturulmasını sağlayabilirdi. Dolayısıyla kitapta, ilimlerin belli başlı klasik tasnif şekilleri açısından tutarlı bir mantık ve sistematiğin yakalanması güç olmakta, ayrıca ana bölümleri alt bölümlerden ayırmak için özel bir dikkat sarfetmek gerekmektedir. Bunda eserin şematik biçimde hazırlanmasının da payı vardır.

CevâmiǾu’l-Ǿulûm’un, kendinden önceki aynı tarzın kayıp örneklerini teşkil eden Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’nin Kitâb fî aksâmi’l-Ǿilmi’l-insî ve Kitâb fî mâhiyyeti’l-Ǿilm ve esnâfih’i ile Ebû Zeyd el-Belhî’nin Kitâbü Aksâmi’l-Ǿulûm’undan etkilenip etkilenmediği hususunda bir şey söylemek mümkün değildir. Eğer hocası Ebû Zeyd el-Belhî Kitâbü Aksâmi’l-Ǿulûm’un müellifi olan Belhî ise onun adını anmamakla birlikte bu eserinden istifade etmiş olması pek uzak bir ihtimal değildir. Öte yandan özellikle ilmin tarifi ve tasnifinde Kindî’nin tesirinin hissedilmesine rağmen ona da hiçbir atıfta bulunmaması dikkat çekicidir.

Bu sahada bir başka önemli eser olan Hârizmî’nin Mefâtîhu’l-Ǿulûm’u Brockelmann tarafından, ilimlerin tasnifi alanında günümüze ulaşabilen en eski eser olarak takdim edilmektedir (GAL Suppl., I, 434). Ancak editörü Van Vloten’in belirttiği kadarıyla bu eser, Sâmânî Hükümdarı II. Nuh’un (975-997) Ebü’l-Hasan Ubeydullah b. Ahmed el-Utbî adlı vezirine sunulmuştur. Onun vezirliğe geliş tarihi 367 (977) olduğuna göre Hârizmî’nin eserini telif etmesi bu tarih dolaylarında gerçekleşmiş olmalıdır. Bu durum, CevâmiǾu’l-Ǿulûm’un ondan yirmi otuz yıl daha önce yazılmış olabileceğini düşündürmektedir (Dunlop, s. 349).

CevâmiǾu’l-Ǿulûm gibi Hârizmî’nin eseri de iki makaleden teşekkül etmekle


birlikte Mefâtîhu’l-Ǿulûm’da birinci makale şer‘î, ikinci makale a‘cemî (yabancı) ilimlere tahsis edilerek ilimlerin belirgin bir tasnifi yapılmıştır. Ayrıca her makale kendi içinde oldukça sistematik bir şekilde bab ve fasıllara ayrılmış, CevâmiǾu’l-Ǿulûm gibi şematik olarak hazırlanmamıştır. Ansiklopedik bir çalışma olarak Mefâtîhu’l-Ǿulûm, ihtiva ettiği ilimler bakımından da daha geniş kapsamlı olduğu gibi her ilim dalının kendine has teknik tabirlerinin anlamlarını vermesi açısından diğerinden çok üstündür.

Belhî ile aynı dönemde yaşayan meşhur filozof Fârâbî de (ö. 339/950) ilimlerin tasnifiyle ilgili İhsâǿü’l-Ǿulûm adlı bir eser kaleme almıştır. Hârizmî’nin aksine ilmi yerli-yabancı şeklinde kültürel bir boyuta sahip olmayan evrensel bir kavram gibi gören Fârâbî’nin bu eserinde, Mefâtîhu’l-Ǿulûm ve CevâmiǾu’l-Ǿulûm’dan farklı olarak dil ilmi, mantık ilmi, tâlimî ilimler, tabiî-ilâhî ilimler ve medenî ilimler olmak üzere beşli bir tasnif esas alınmıştır. Fârâbî’nin bu eseri telifteki amacının meşhur ilimleri sayıp tarif etmek, her ilim dalı ile şubelerini saha ve gaye bakımından sistematik bir tasnife tâbi tutmak olduğu bilinmektedir (İhsâǿü’l-Ǿulûm, s. 2). Bu tasnif, Hârizmî ile İbn Ferîgūn’un aksine, Fârâbî’nin farklı kültürlere ait ilimleri bütünleştirmeyi hedeflediğini göstermekte, sonuç olarak yaklaşım, hedef, metot ve sistem açısından İhsâǿü’l-Ǿulûm ile CevâmiǾu’l-Ǿulûm arasında da bir bağ kurmak mümkün görünmemektedir. Yine CevâmiǾu’l-Ǿulûm’un, İbn Ferîgūn’dan kırk elli yıl sonra İbnü’n-Nedîm’in (ö. 385/995) kaleme aldığı ve her milletten çeşitli müellifler tarafından muhtelif ilim dallarında 377 (987) yılına kadar Arapça olarak yazılmış veya Arapça’ya tercüme edilmiş eserleri kaydettiği ünlü el-Fihrist’te de ne tesirine ne adına rastlanmaktadır. Aynı durum, ilimler tarihiyle ilgili geç dönem kaynaklarından Taşköprizâde’nin Miftâhu’s-saǾâde’si ile Kâtib Çelebi’nin Keşfü’z-zunûn’u için de geçerlidir. Bu tesbit, CevâmiǾu’l-Ǿulûm’un müellifinin yaşadığı bölge dışında yeterince tanınmadığı fikrini vermekteyse de eserin aşağıda gösterilen yazmalarının Türkiye topraklarına kadar gelebilmiş olması bu görüşün doğruluğu konusunda tereddüde yol açmaktadır.

CevâmiǾu’l-Ǿulûm’un günümüze ulaşan üç yazma nüshasından ikisi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (III. Ahmed, nr. 2768, nr. 2675), diğeri de Escurial’de (nr. 950) bulunmaktadır. Bunlardan ilki seksen altı varak olup 396 (1005-1006) yılında, seksen varaklık ikinci nüsha VI. (XII.) yüzyılda ve seksen dört varaktan ibaret olan üçüncü yazma da 393 (1002-1003) yılına ait bir nüshadan 655 (1257) yılında istinsah edilmiştir. Eserin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (III. Ahmed, nr. 2768) kayıtlı bulunan nüshası Fuat Sezgin tarafından tıpkıbasım halinde kısa bir önsözle birlikte yayımlanmıştır (Stuttgart 1985).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ferîgûn, CevâmiǾu’l-Ǿulûm (nşr. Fuat Sezgin), Stuttgart 1985; Kindî, Resâǿil, s. 25; Hârizmî, Mefâtîhu’l-Ǿulûm, Kahire 1342; Fârâbî, İhsâǿü’l-Ǿulûm, s. 2; M. Casiri, Bibliotheca Arabico-Hispana-Escurialensis, Madrid 1760, I, 380; M. Steinschneider, Die arabische Literatur der Juden, Frankfurt 1902, s. 120; H. P. J. Renaud, Les manuscrits arabes de l’Escurial, Paris 1941, II/3, s. 82-83; Brockelmann, GAL Suppl., I, 434-435; D. M. Dunlop, “The Ğawâmi’al-‘ulûm of Ibn Farîgûn”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, İstanbul 1950-55, s. 348-353; V. Minorsky, Iranica: Twenty Articles, Hertford 1964, s. 327-332; Sezgin, GAS, I, 384, 388; F. Rosenthal, A History of Muslim Historiography, Leiden 1968, s. 34-36; Suter, Die Mathematiker, s. 73; H. Ritter, “Philologika XIII: Arabische Handschriften in Anatolien und Istanbul (Fortsetzung)”, Oriens, III/1 (1950), s. 83-85; C. E. Bosworth, “A Pioneer Arabic Encyclopedia of the Sciences: al Khwârizmî’s Keys of the Sciences”, ISIS, LIV/175 (1963), s. 100-101; a.mlf., “Ibn Farīghūn”, EI² Suppl. (İng.), s. 386-387.

Cengiz Kallek