CERRÂHÎLER

بنو الجرّاح

Filistin, Belka ve Kuzey Arabistan’da yaşayan ve IV-V. (X-XI.) yüzyıllarda bu bölgede önemli rol oynayan bir aile.

Cerrâhîler, Arabistan’da Ecâ (أجا) ve Selmâ dağları arasında bulunan anayurtlarını terkeden Kahtânî Tay kabilesine mensupturlar. Bu kabile önce Halep ve çevresine yerleşmiş, daha sonra Ürdün sınırları içerisindeki Belkā, Havran ve Dımaşk’a göç etmiştir. Kaynaklar bu kabileden cömert, güçlü ve yardım sever bir Arap kabilesi olarak bahsederler.

Filistin’de Remle’yi merkez edinen Cerrâhîler Mısır yolu üzerinde bulunan mevkilerinin stratejik önemi sebebiyle Mısır’a hâkim olan Fâtımîler’le Suriye’de hüküm süren hânedanlar arasında cereyan eden olaylara karışmışlardır. 360 (971) yılında Karmatîler Remle’yi istilâ edince Ebû Muhammed Abdullah el-Hasenî ile beraber Dağfel b. Cerrâh et-Tâî’yi burada bırakmışlardı. Dağfel’in yanında İhşîdîler’den bir grup bulunmaktaydı.

Karmatîler 974 yılında Mısır’ı ikinci defa istilâya kalkıştıklarında Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh, Hassân b. Cerrâh’a 100.000 dinar vererek onu Karmatîler’den ayrılmaya ikna etti. Sonuçta Karmatîler çok sayıda ölü ve yaralı bırakarak Mısır’ı terketmek zorunda kaldılar. Cerrâhîler’in, kendilerine verilen para karşılığında müttefiklerine ihanet etmeleri belirgin bir vasıfları gibi görünmektedir. 975 yılında da Dağfel b. Cerrâh et-Tâî, Fâtımî Halifesi Azîz-Billâh ile 100.000 dinar karşılığında anlaştıktan sonra müttefiki olan Türk emîri Alp Tegin’i (Alf Tekîn) ona teslim etmiştir (977). Bu olaydan sonra Fâtımî Halifesi Azîz-Billâh 979’da onun Remle üzerindeki hâkimiyetini tanıdı ve idareyi Müferric b. Dağfel et-Tâî’ye bırakarak onu mükâfatlandırdı. Müferric zalimane bir idare kurmuş, aynı zamanda Fâtımîler’e bağlılık göstermeye devam ederek çok mal toplamış ve Filistin’in güney tarafının büyük bir kısmını idaresi altına almıştır. Fâtımîler’in bu duruma karşı çıkmadıkları anlaşılmaktadır. Çünkü Cerrâhîler, Karmatîler ve Hamdânîler’in Dımaşk’ı istilâ etmek için 980 yılında başlayan hücumları karşısında tampon vazifesi görüyorlardı.

Müferric, Hamdânîler’den Ebû Tağlib’i yenilgiye uğratarak öldürdükten sonra Remle’ye döndü ve halka çok zulmetti. Makrîzî, İbnü’l-Cerrâh’ın ülkeye hâkim olduğunu, Tay kabilesinin oraya gelmesiyle ziraatın tamamen durduğunu söylemektedir. Cerrâhîler savaşlar ve diğer karışıklıklarla uğraştıkları için ziraat yapılamamıştır. Savaşlar yüzünden bölge halkı açlıkla karşı karşıya kalmıştı.

Müferric Fâtımîler’e karşı samimi değildi. Fırsat buldukça onların aleyhinde başkalarıyla iş birliği yapıyordu. Onun ülkeyi tahrip etme ve karışıklıklar çıkarma hususunda aşırı gitmesi üzerine Fâtımîler ona karşı Türk emîr Yeltegin kumandasında bir ordu sevketmiştir (982). Yeltegin’e mağlûp olan Müferric önce Antakya’ya, ardından da Humus’a kaçtı. Bizans’ın Antakya valisinden yardım istediyse de bir sonuç alamadı. Daha sonra tekrar Hamdânîler’e katıldı. Fâtımî Veziri İbn Killis Müferric’in tehlikeli bir adam olduğunu bildiği için Halife Azîz’e onu kesinlikle affetmemesini ve kendisiyle iş birliği yapmamasını söyledi. Fakat buna rağmen 380 (990-91) yılında Fâtımîler’le Müferric arasında bir ittifak yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu ittifakın, Abbâsî halifesiyle haberleşmek ve onunla iş birliği yapmakla suçlanan Dımaşk Valisi Münîr el-Hâdim’in ortadan kaldırılması için yapılmış olması da muhtemeldir. Nitekim Fâtımîler 381’de (991-92) Emîr Mengü Tegin ve Cerrâhîler’le birlikte Münîr el-Hâdim’i yenilgiye uğrattılar. Dımaşk’ın yeni valisi Ceyş b. Samsama


997’de Remle’yi geri almak isteyen Müferric’e hücum ederek onu Tay dağlarına çekilmek zorunda bıraktı. Fakat daha sonra Müferric’i affedip kendisini yeniden Remle’ye vali tayin ettiler. Buna rağmen Müferric Fâtımîler’in zayıf bir anını yakalamak için fırsat kolluyordu. Fâtımî halifesi, Müferric’in oğulları Ali, Hassân ve Mahmûd’u 1005-1006 yılları arasında Kahire’de karşılamış, onlar da Fâtımî halifesi için 16.000 asker topladıktan sonra Mısır’da Fâtımî varlığını tehdit eden ve Emevî Halifesi Hişâm b. Abdülmelik’in soyundan gelen Ebû Rikve el-Velîd’in ortadan kaldırılması konusunda kendisine yardımcı olmuşlardır.

Ancak bu dostluk da uzun süre devam etmedi. Halife Kudüs’teki Kıyâme Kilisesi’nin yıkılmasını emrettiğinde Müferric hıristiyanların desteğini sağlamak için kilise binasının yeniden yapılmasına yardım ettiği gibi Hassân da babası, iki kardeşi ve amcası öldürülünce Fâtımî halifesinden korkup kaçan vezir Ebü’l-Kasım Hüseyin b. Ali el-Mağribî’yi himaye etmiştir. Fâtımî halifesi daha sonra hediyeler göndererek Hassân’ın gönlünü almış ve Suriye orduları kumandanı ve Dımaşk Valisi Yârûh’a karşı ondan yardım istemiş, o da bu isteği kabul etmiştir.

Ebü’l-Kasım Hüseyin b. Ali, Cerrâhîler’i, Fâtımîler’e karşı Ebü’l-Fütûh el-Mûsevî adıyla tanınan Mekke Emîri Şerif Hasan b. Ca‘fer el-Alevî’ye biat etmeye teşvik etti. Ebü’l-Fütûh Eylül 1012’de Remle’ye geldi ve emirlik binasına indi. Cuma günü emîr, at üzerinde Müferric, oğulları ve Tay kabilesinin diğer emîrleri de yaya olarak mescide kadar gittiler. Biat merasimi orada tamamlandı ve Mekke emîrine Râşid-Lidînillâh lakabı verilerek adına para bastırıldı.

Fâtımî halifesi bu durumdan son derece rahatsız oldu. Fakat Cerrâhîler’in soyguncu, kaypak ve saldırgan olduklarını bildiği için ona göre davranmayı ve onları para ile kazanma yollarını aramayı tercih etti. Bu şekilde Müferric’in oğullarından Mahmûd ve Ali’ye 50’şer bin dinar ve çeşitli hediyeler vererek onların yeni halifeyi desteklemesine engel oldu. Fâtımî halifesi Hassân’a da çeşitli yerleri iktâ* etti. Halife Hâkim-Biemrillâh 1013 yılında Cerrâhîler’i tehdide başladı. Aynı yıl Müferric ölünce Ali ile Mahmûd Fâtımîler’e itaat arzettiler. Hassân da annesini halifenin kız kardeşi Sittülmülk’e gönderip af diledi; halife Filistin’i ona iktâ etti. Müferric’in ölümünden sonra Fâtımîler’in duruma hâkim olmasına kadar bölgede karışıklıklar ve yağmalar devam etti. Müferric’in oğlu Hassân daha çok barıştan yanaydı. 1016 yılında Fâtımîler’in Halep’i kuşatmasında onlara yardımcı oldu. Fakat bu barış uzun sürmedi. Hassân 411 (1020-21) tarihinde Fâtımîler’e isyan edip Suriye’nin güneyindeki büyük bir sahayı istilâ etti, Kilâb ve Kelb kabileleriyle anlaşarak Suriye’yi aralarında paylaştılar. Filistin ve çevresi Hassân b. Müferric’e, Dımaşk ve çevresi Sinân el-Kelbî’ye, Halep ve çevresi de Sâlih b. Mirdâs el-Kilâbî’ye verildi.

Kaynaklar bu anlaşmanın Fâtımîler’in sonu demek olduğunu kaydetmektedirler. Daha sonra bu üç müttefik Bizans İmparatoru II. Basileios ile görüşüp Fâtımîler’e karşı ondan yardım istediler. Ancak Bizans’la Fâtımîler arasındaki dostluk bağları Bizans’ın bu teklifi kabul etmesine engel oldu. Fakat bu ittifak uzun sürmedi ve Sinân b. Uleyyân el-Kelbî’nin 1028 yılında ölümünden sonra bozuldu. Kelb kabilesinin yeni emîri Fâtımî Halifesi Zâhir ile birleşti, Hassân ve beraberindekiler ise Bizans hâkimiyetindeki topraklara kaçtılar ve 1031’deki Efâmiye kuşatmasında onlara katıldılar.

Cerrâhîler Remle’ye ancak Fâtımî Emîri Anuş Tegin ed-Dizberî’nin 1041’de ölümünden sonra dönebildiler. O sırada Suriye’de karışıklıklar hüküm sürüyordu. Hassân b. Müferric et-Tâî Remle’ye döndü ve Filistin’i istilâ etti.

Bu tarihten sonra kaynaklarda Cerrâhîler hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ancak yıllar sonra Hassân’ın yeğenleri Humeyd b. Mahmûd ile Hâzim b. Ali Kahire’de yakalanıp hapsedilmiştir. Cerrâhîler’in emirliği uzun süre devam etmedi. Zira bulundukları bölge 1071’de Selçuklu Emîri Atsız b. Uvak’ın idaresine geçti.

İlk Tâî Emirliği ortadan kaldırıldıktan sonra VI. (XII.) yüzyılda Müferric’in ahfâdından Fazl b. Rebî‘a, Şerât ve Belkā bölgesinde yeni bir sülâle tesis etti. Zübeyd, Kelb, Mezhic ve Hüzeyl gibi bazı kabileler de ona katıldı. Kaynaklar Âl-i Rebîa’nın Haçlı seferleri sırasında milis kuvvetleri veya nizamî ordular halinde müslüman hükümdarların emrinde savaştıklarını kaydederler.

501’de (1107-1108) Suriye’ye gelerek Selçuklular’ın hizmetine giren Fazl b. Rebî‘a kaypak davranışları yüzünden Atabeg Tuğtegin tarafından Dımaşk’tan uzaklaştırıldı. Fazl’ın soyundan gelen emîrler VIII. (XIV.) yüzyıl sonlarına kadar varlıklarını sürdürdüler. Bunların meşhur simaları şunlardır: Emîrü’l-Arab Mâni‘ b. Hadîse (ö. 630/1233), Sultânü’l-Arab Îsâ b. Mühennâ b. Mâni‘ (ö. 683/1284), Ahmed b. Hiccî b. Yezîd (ö. 680/1281’den sonra), Mühennâ b. Îsâ (ö. 735/1335), Hıyâr b. Mühennâ (ö. 776/1374) ve Muhammed b. Nuayr b. Hıyâr (ö. 808/1405).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, Kahire 1914, V, 366 vd.; İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşķ (Zekkâr), s. 5, 6, 34, 39, 40-47, 50-54, 56, 118-119; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, VI, 228; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 614 vd.; IX, 6 vd.; X, 68; İbnü’l-Adîm, Bugyetü’t-taleb (Beyrut Amerikan Üniversitesi Ktp.), IV, 128-129; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlikü’l-ebsâr, Süleymaniye Ktp., III. Ahmed, nr. 797, III, 27 vd.; a.e. (nşr. Muhammed b. Ali b. Hasan), Beyrut 1975, s. 106 vd.; Kalkaşendî, Subhu’l-aǾşâ, VII, 186; Makrîzî, İttiǾâzü’l-hunefâǿ (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl), Kahire 1967, s. 252; İbnü’l-Furât, Târîħ (Rabat Ktp.), VI, 119; Zambaur, Manuel, s. 102; Devâdârî, ed-Dürretü’l-mudîǿe, Kahire 1961, s. 123 vd.; Mustafa Murâd ed-Debbâğ, Bilâdünâ Filistîn, Amman 1384-96/1965-76, IV, 392-395; Mustafa el-Hıyârî, el-İmâretü’t-Tâǿiyye, Umman 1981, s. 41 vd.; Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983, s. 64-65.

Muhammed Abdülkadir Hureysât