CERÎR b. ABDULLAH

جرير بن عبد الله

Ebû Amr Cerîr b. Abdillâh b. Câbir el-Becelî (ö. 51/671)

Kumandan sahâbî.

Yemenli Becîle kabilesinin reisi olan Cerîr’in İslâmiyet’i kabul etmeden önceki hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Yahudi bir tâcirle Hz. Mûsâ, Tevrat ve diğer peygamberler üzerine yaptığı sohbet İslâm dinine ilgi duymasını sağlamış, Mekke’nin fethinden önce kendi araştırmaları sonunda Hz. Peygamber’in Allah elçisi olduğunu anlayarak ona iman etmiş, Becîle kabilesini de müslüman olmaya ve Medine’ye bir heyet göndermeye ikna etmiştir. Onun 150 kişiyle birlikte hicretin 10. yılı Ramazan ayında Medine’ye geldiği kabul edilmektedir. İbn Hacer el-Askalânî, Cerîr’in Vedâ haccına katıldığını belirten Buhârî ve Müslim’deki hadisleri (Buhârî, “Megāzî”, 77; Müslim, “Îmân”, 118) delil göstererek onun Hz. Peygamber’in vefatından kırk gün önce müslüman olduğuna dair rivayeti reddetmektedir. Cerîr Hz. Peygamber’le ilk görüşmesinde, Necran bölgesinde Müslümanlığın kabul edildiğini, ancak Has‘amlılar’ın yurdundaki Zülhalesa Tapınağı’nın henüz yıktırılmadığını söyledi. Câhiliye döneminde Kâbe’ye “Şam Kâbesi”, Zülhalesa’ya da “Yemen Kâbesi” denilerek onun Beytullah’a denk ve rakip gösterilmesinden daima huzursuzluk duymuş olan Hz. Peygamber bu tapınağı yıkmak üzere bir seriyye hazırladı.


Cerîr’i de seriyye kumandanı olarak görevlendirdi. Cerîr Hz. Peygamber’in verdiği sancağı alarak kabilesinin bir kolu olan Ahmesliler’den meydana gelen 150 veya 200 kişiyle yola çıktı. Zülhalesa’yı tahrip ettikten başka bu kabilenin bir heyetle Hz. Peygamber’e giderek müslüman olmasını da sağladı. Daha sonra Hz. Peygamber’in emriyle Himyerîler’in emîri Zülkelâ‘ ile yahudi olduğu rivayet edilen Zûamr’ı İslâmiyet’e davet etti. Her ikisi de müslüman olmayı kabul ederek Medine’ye gidip Hz. Peygamber’i ziyarete karar verdiler. Fakat Hz. Peygamber’in vefatı üzerine bu ziyareti gerçekleştiremediler.

Hz. Ebû Bekir, Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra irtidad eden Has‘am ve Becîle kabileleri üzerine Cerîr’i gönderdi ve isyanları bastırdıktan sonra yeni bir emir alıncaya kadar Necran’da beklemesini söyledi. Cerîr’in irtidad hareketlerinin bastırılmasında büyük rolü oldu. Kabilesi Becîle’den irtidad edenler onun uyarısı üzerine tekrar müslüman oldular. Cerîr ayrıca irtidad olaylarını bastırmak üzere Muhâcir b. Ebû Ümeyye kumandası altında Yemen’in çeşitli bölgelerinde savaştı. Onun Hz. Ebû Bekir devrinde Sâsânîler’e karşı Irak cephesi fetihlerine katıldığı şüphelidir. Bazı râviler Cerîr’in bu bölgedeki fetihlere Hz. Ömer zamanında iştirak ettiğini ileri sürerler. Ebû Mihnef el-Ezdî ve Vâkıdî ise Irak’a iki defa gittiğini naklederler. Buna göre Hz. Ebû Bekir onu, kendisinden yardım isteyen Hâlid b. Velîd’in emrinde savaşmak üzere Yemâme’ye göndermiştir.

Hz. Ömer halife olunca Cerîr’i Sevâd’a gönderdi (14/635). Cerîr kabilesinin başında çarpışarak Nuhayle Savaşı’nı kazandı. 16 (637) yılındaki Celûlâ Savaşı’na katıldıktan sonra kuvvetli bir süvari birliğiyle Celûlâ’ya yerleşerek Sâsânîler’le müslümanlar arasında tampon vazifesi gördü. Daha sonra Irak cephesi başkumandanı Sa‘d b. Ebû Vakkas’ın gönderdiği 3000 kişilik bir yardımcı birlikle Hulvân üzerine yürüdü. Hulvân’a yaklaşınca son Sâsânî kisrâsı III. Yezdicerd İsfahan’a doğru kaçmaya başladı. Cerîr halkına dokunulmaması şartıyla Hulvân’ı barış yoluyla aldı. Daha sonra Dînever üzerine yürüdü; ancak şehri fethedemedi. Bu arada Râmhürmüz’ü ve Karmîsîn’i de savaş yapmadan İslâm topraklarına kattı. Sonra Hulvân’a döndü ve Ammâr b. Yâsir’in Kûfe’ye vali tayin edilmesine kadar orayı yönetti. Hz. Ömer’in emri üzerine Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’ye yardıma giderek onunla birlikte Şüster’in fethine katıldı.

Cerîr’in Hz. Ömer’in yanında büyük bir itibarı olduğu anlaşılmaktadır. Halife Nihâvend Savaşı’nda kumandan Nu‘mân b. Mukarrin’in öldürülmesi halinde yerine Huzeyfe b. Yemân’ın, ondan sonra da Cerîr’in kumandan olmasını istemiştir. Cerîr bu savaşta da büyük kahramanlıklar gösterdi. Ammâr’dan sonra Kûfe valisi olan Mugīre b. Şu‘be onu Hemedan üzerine gönderdi. Cerîr bu ilk seferinde şehri fethedemediği gibi savaşta bir gözünü de kaybetti. Fakat 23 (644) yılı sonlarında şehri yeniden kuşattı ve 24 (645) yılında Hemedan’ı İslâm topraklarına kattı.

Cerîr Hz. Osman devrinde Kûfe Valisi Mugīre’ye bağlı olarak bir süre Hemedan valiliği yaptı. Daha sonra Saîd b. Âs kumandasında Azerbaycan fetihlerine katıldı. Hz. Osman Fırat kenarındaki savâfî* topraklarından bir kısmını ona iktâ* etti.

Hz. Ali Cemel Vak‘ası’ndan sonra 36 (656) yılında Cerîr’i, kendisine biata davet etmesi için Muâviye’ye gönderdi. Muâviye ve Amr b. Âs ile yaptığı görüşmelerden sonra Hz. Ali’nin yanına döndü; halifeye “lâ ilâhe illallah” diyenlerle savaşmayacağını bildirerek iki tarafa da katılmadan Cezîre’deki Karkîsiye’de uzlete çekildi. Mugīre b. Şu‘be 50’de (670) vefat edince yerine Kûfe valiliğine Cerîr’i vekil bıraktığı rivayet edilir. Cerîr 51 (671) yılında Karkîsiye’de vefat etti; 54’te (674) öldüğü de söylenmektedir.

Cerîr b. Abdullah el-Becelî uzun boylu, son derece yakışıklı bir kişiydi. Hz. Ömer onun bu ümmetin Yûsuf’u olduğunu söylerdi. İyi bir kabile reisi ve kahraman bir kumandandı. Şairliği de vardı. Müslüman olmasından itibaren Hz. Peygamber’in kendisini huzuruna girmekten hiç menetmediğini ve her gördüğünde tebessüm ettiğini söylemiştir. Cerîr’den mükerrerleriyle birlikte 100 kadar hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan onu Sahîh-i Buhârî’de, on dördü Sahîh-i Müslim’dedir. Bu hadisler Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde de yer almaktadır (IV, 357-366). Cerîr bunların bir kısmını doğrudan Hz. Peygamber’den, bir kısmını da Hz. Ömer ve Muâviye’den rivayet etmiştir. Ondan hadis rivayet edenler arasında dört oğlu İbrâhim, Münzir, Ubeydullah ve Eyyûb ile Enes b. Mâlik, Kays b. Ebû Hâzim, Şa‘bî, Ebû İshâk es-Sebî‘î ve başkaları zikredilebilir. Büyük oğlu Amr’ın ise kendisinden rivayeti yoktur; ancak onun oğlu Ebû Zür‘a dedesinden hadis rivayet etmiştir.

Meşhur mutasavvıf-şair Ahmed-i Câmî Cerîr b. Abdullah’ın soyundan gelmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, IV, 357-366; Buhârî, “Îmân”, 42, “Ǿİlim”, 43, “Salât”, 25, “Mevâkītü’s-salât”, 16, 26, “BüyûǾ”, 68, “Cihâd”, 71, 154, 162, 192, “Megāzî”, 62, 64, 77; Müslim, “Îmân”, 118, “Tahâret”, 272, “Fezâǿilü’s-sahâbe”, 134-137; Nasr b. Müzâhim, VakǾatü Sıffîn (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1382, s. 15-16, 18-20, 27-28, 30-35, 44-48, 51-52, 54-56, 5962; İbn Hişam, es-Sîre, I, 86; İbn Sa‘d, et-Tabakāt, I, 265-266, 347-348; VI, 22; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakāt (Zekkâr), I, 257, 310-311; II, 817; a.mlf., Târîħ (Zekkâr), I, 116, 132-133, 139, 148, 160, 247, 258; İbn Habîb, el-Muhabber, s. 75, 261, 302; İbn Şebbe, Târîhu’l-Medîneti’l-münevvere, II, 567-571; III, 819-820; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 292, 586, 592; Belâzürî, Fütûĥ (Müneccid), I, 125; II, 296, 299, 301, 310-311, 324, 328-329, 336, 370-371, 380, 394, 403, 467-468; Taberî, Târîħ (de Goeje), I, 1763, 1798, 1988, 2136, 2200-2202, 2357-2358, 2597, 3254-3256; Kādî Abdülcebbâr, Tesbîtü delâǿili’n-nübüvve (nşr. Abdülkerim Osman), Beyrut 1966, II, 318-324; İbn Abdülber, el-İstî‘âb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1969, I, 236-240; Nevevî, Şerhu Müslim, Kahire 1392/1972, XVI, 34-37; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, II, 530-537; İbn Kesîr, el-Bidâye, V, 77-79; İbn Hacer, el-İsâbe (Bicâvî), I, 475-476; Tecrid Tercemesi, VI, 475-476; VIII, 132-134, 389-390; X, 358-363; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), X, 100-113; Mustafa Fayda, İslâmiyetin Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara 1982, s. 20, 51-58, 63.

Mustafa Fayda