CELÂLZÂDE SÂLİH ÇELEBİ

(ö. 973/1565)

Kanûnî Sultan Süleyman devrinin tanınmış âlimi.

Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin kardeşidir. Babasının kadılığı sırasında 900 (1494-95) yılı civarında Vulçitrin’de doğdu. Tahsilini tamamladıktan sonra Kemalpaşazâde’ye intisap ederek derslerine devam etti. Ayrıca Hattat Şeyh Hamdullah’tan hat dersleri aldı; Kemalpaşazâde’nin tarihe ve fıkha dair bazı eserlerini temize çekti.

1520’de Kanûnî Sultan Süleyman’ın tahta çıkışı münasebetiyle, âdet üzere bütün ulemâya dânişmend*lerinden ileri gelenlerini mülâzım verme hakkı tanındığında, Kanûnî’nin hocası Hayreddin Efendi’nin yeterli sayıda talebesi olmadığından Sâlih Çelebi Kemalpaşazâde’den ayrılarak Hayreddin Efendi’nin talebeleri arasında mülâzım oldu. Ancak bu hareketi vefasızlık sayılarak tenkit edildi (Kınalızâde, I, 548). Böylece 25 akçe yevmiye ile Edirne’de Saraciye Medresesi müderrisliğine gönderildi. Bu görevi sırasında Kanûnî’nin Belgrad, Rodos ve Budin seferlerine dair eserini kaleme aldı. Ayrıca Vezîriâzam İbrâhim Paşa’nın faaliyetleri hakkında yazdığı ve muhtemelen ağabeyi Mustafa Çelebi vasıtasıyla paşaya sunduğu manzumeleri çok beğenildi ve görevi İstanbul Murad Paşa Medresesi’ne nakledildi. Burada uzun süre müderrislik yaptıktan sonra 1535’te 40 akçe ile Divanyolu’nda Atik Ali Paşa Medresesi’ne geçti. Vezîriâzam Ayas Paşa’ya yazdığı kasideleri beğenilerek bir süre sonra Sahn-ı Semân müderrisliğine getirildi (1536). Bu sırada Kanûnî’nin isteği üzerine Fîrûz Şah hikâyelerini kısa zamanda Farsça’dan Türkçe’ye tercüme ederek padişaha takdim etti. Ardından da 1542’de Edirne Beyazıt Medresesi müderrisi oldu.

Sâlih Çelebi, ilme ve talebe yetiştirmeye olan hevesi sebebiyle daima müderrisliği tercih etmişse de meslek hayatında bazı önemli kadılıklarda da bulunmuştur. 1544’te Halep kadılığına tayin edilince buraya gitmek zorunda kalmış, iki ay sonra Mısır Beylerbeyi Hadım Dâvud Paşa hakkındaki ithamları araştırmak ve Mısır evkafını teftiş etmekle görevlendirilmiş, bu zor işi de kısa zamanda tamamlayarak İstanbul’a dönmüştür. Bu sırada Halep kadılığı yeniden kendisine verilmek istendiyse de kabul etmediğinden İstanbul Beyazıt Medresesi müderrisliğine tayin edildi (1546). Ancak bu görevi kısa sürdü, tekrar kadılık mesleğine geçerek önce Şam, ardından Mısır kadılığına getirildi. Üç yıl kadar kaldığı bu görevden 1550’de 80 akçe yevmiye ile emekli oldu, ücreti daha sonra 100 akçeye yükseltildi.

Hayatının bundan sonraki yıllarını Eyüp Nişancası’nda ağabeyi Mustafa Çelebi’nin camii yakınındaki evinde geçiren Sâlih Çelebi, zamanını ilmî araştırma ve eser telifiyle geçirdi. Bu sırada Şehzade Bayezid’in isteği üzerine Cemâleddin Muhammed Avfî’nin tarih ve ahlâka dair Farsça eserini Türkçe’ye çevirdi. Şehzade de 100 akçelik emekli maaşına denk bir ücretle isteği üzerine Eyüp Medresesi müderrisliğinin kendisine verilmesini


sağladı (1558). Üç yıl sonra gözlerine perde inince müderrislikten ayrılmak zorunda kaldı. Vefatında Eyüp’te ağabeyinin yaptırdığı Nişanca Camii hazîresine defnedildi. Manzum mezar taşı kitâbesi Mustafa Çelebi’ye aittir.

Sâlih Çelebi’nin hak ve adalet kavramlarına bağlı olduğu, özellikle Mısır, Şam ve Halep’te kadılık yaptığı dönemlerde zorbalığı önlediği ve mazlumları himaye ettiği kaynaklarda belirtilir. Kadı iken merkeze sunduğu tayin tekliflerinde çok titiz ve dürüst davrandığı, o bölgelerin Arap tarihçileri tarafından da kaydedilir.

Eserleri. Sâlih Çelebi çok yönlü bir müellif olup başta tarih olmak üzere edebiyat, gramer ve fıkıh alanlarında çeşitli eserler kaleme almıştır.

A) Tarihe Dair Eserleri. 1. Târîh-i Sultân Süleymân. Bilinen tek nüshası Leipzig Stadtbibliothek’te bulunan (H. O. Fleischer – F. Delitzsch, s. 522, nr. 288) eser, Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsundan itibaren 935 (1528) yılına kadar cereyan eden olayları içine alır. F. Tauer, eserde mukaddimeden sonra 7b-194ª varakları arasında Kanûnî’nin cülûsu, Canbirdi Gazâlî isyanı, Belgrad Seferi, Rodos Seferi, Mısır’da cereyan eden olaylar, Mohaç Muharebesi ve Anadolu’daki isyanların konu edildiğini, 197. varağa kadar da padişahın Vize taraflarına ava gidişi anlatılarak eserin bitirildiğini yazar. Sâlih Çelebi’nin tarihe dair eserleri üzerinde bir inceleme yapmış olan Hüseyin G. Yurdaydın ise bu eserin bazı kısımlarının müstakil yazma nüshalar halinde çeşitli kütüphanelerde bulunduğunu, Âşık Çelebi ve Kınalızâde Hasan Çelebi tarafından Celâlzâde Sâlih’in Belgrad, Rodos ve Mohaç seferlerinin tarihlerini yazdığının belirtildiğini, aslında bunların eserin çeşitli kısımlarının muhtelif istinsahları olduğunu kaydeder. Bu nüshalardan bazılarının müstakil eser özelliği taşıdığını da belirten Yurdaydın, Mohaç Seferi’ne ait kısmın Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Revan, nr. 1280) yer alan ve 1530 Ağustosunda tamamlanan Târîh-i Budin (Târîh-i Feth-i Budin) adıyla kayıtlı müellif nüshasını buna örnek olarak gösterir. Bunun Târîh-i Üngürus adıyla kayıtlı ikinci bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (III. Ahmed, nr. 3096), Mohaçnâme adıyla kayıtlı diğer bir nüshası ise İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (TY, nr. 1285). Rodos Seferi’ne ait kısmın (Rodos Kal‘ası Fetihnâmesi) müstakil bir nüshası, Viyana’da (Nationalbibliothek, H. O., nr. 159) bulunan bir yazmanın 19ª-39ª varakları arasında yer almakta ve içindeki bir kayıtta bunun Celâlzâde Sâlih’in “musannif nüshasından” istinsah edildiği belirtilmektedir. Agâh Sırrı Levend, Sâlih Çelebi’nin Leylâ vü Mecnûn adlı mesnevisi ve Münşeât’ı ile birlikte Belgrad Fetihnâmesi’nin bir nüshasının kendisinde bulunduğunu yazar (Gazavatnâmeler, s. 379). 2. Târîh-i Mısır. Müellif, Süyûtî, İbn Makrîzî ve Melik İsmâil gibi Arap müelliflerin eserlerinden faydalanarak kaleme aldığı bu eserine Mısır evkafını teftişle görevlendirildiği 1544 yılında başlamış, görevini tamamlayıp 1547’de İstanbul’a döndüğü zaman bitirmiştir. Eserde kâinatın yaratılışından itibaren 953’e (1546) kadar bütünüyle Mısır tarihi, Mısır’da cereyan eden belli başlı olaylar, imar faaliyetleri ve özellikle Memlükler ve Osmanlılar zamanında Mısır’ın tarih ve coğrafyası yer yer menkıbeler de eklenerek anlatılmıştır. Târîh-i Mısır’ın İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 778, 1524, 2588, 4134, 4404), Topkapı Sarayı Müzesi (Revan, nr. 1405) ve Süleymaniye (Esad Efendi, nr. 2176; Damad İbrâhim Paşa, nr. 920; Hâlet Efendi, İlâve, nr. 190) kütüphanelerinde çeşitli nüshaları mevcuttur. Eser ayrıca İspanyolca’ya da tercüme edilmiştir (Babinger, s. 112).

B) Diğer Eserleri. 1. Kıssa-i Behmen Şâh b. Fîrûz Şâh (Kıssa-i Fîrûz Şâh Tercümesi). 1536’da Sahn-ı Semân müderrisi olduktan sonra Kanûnî Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Farsça’dan tercümesine başladığı bu eser sekiz cilttir. Sâlih Çelebi, her cildin sonunda o cildi hangi tarihte ve ne kadar zamanda tamamladığını belirtmiştir. Eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bazılarının baş tarafı eksik beş cildi ile İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda yine baş tarafı eksik üç cildi mevcuttur (Uzunçarşılı, s. 429-430). Ayrıca IV. cildi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Revan, nr. 1485). Bu tercümenin zamanında çok beğenildiği kaynaklarda belirtilmektedir. 2. Tercüme-i Cevâmiu’l-hikâyât ve levâmiu’r-rivâyât. Cemâleddin Muhammed Avfî’nin aslı Farsça olan eserini Kanûnî’nin oğlu Şehzade Bayezid’in isteği üzerine tercüme etmiştir. Tarih ve ahlâka dair olan eserde yer yer konulara uygun hikâyeler de anlatılmıştır. Üç büyük ciltten meydana gelen tercümenin Süleymaniye (Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 603), Topkapı Sarayı Müzesi (Revan, nr. 1086), Nuruosmaniye ve Millet kütüphanelerinde nüshaları mevcuttur (Uzunçarşılı, s. 436-437).


3. Divan. “Sâlih” ve “Salâhî” mahlaslarıyla Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan Sâlih Çelebi’nin divanı, hayatının sonlarına doğru gözlerine perde indikten sonra hatırında kalan manzumelerini dikte ettirmek suretiyle meydana gelmiştir. Divanın tezhipli ve ta‘lik hatla yazılmış güzel bir nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde (nr. 3846). bulunmaktadır. Divanın sonunda “Dürer-i Nesâyih” adlı seksen beyitlik nasihatnâme şeklinde bir manzume ile küçük yaşta kaybettiği oğlunun acısıyla kaleme aldığı “Leylâ vü Mecnun” adlı diğer bir manzume yer almaktadır.

Sâlih Çelebi’nin bunlardan başka Miftâhu’l-ulûm, el-Mevâkıf, el-Vikaye şerhlerine ve Islâhu’l-Îzâĥ’a hâşiyeleri bulunmaktadır (Uzunçarşılı, s. 437-438). Ayrıca gözlerine perde inmesi sebebiyle temize çekemediği müsvedde halinde kalmış başka çalışmalarının da olduğu gerek kendisi gerekse Atâî tarafından ifade edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 214b-216ª; Latîfî, Tezkire, s. 218; Kınalızâde, Tezkire, I, 548-551; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 47-49; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 229; Hammer (Atâ Bey), VI, 151; Sicill-i Osmânî, III, 300; H. O. Fleischer – F. Delitzche, Catalogus Librorum Manuscriptorum Qui in Biblitoheca Senatoria Civitatis Lipsiensis Assenvantur, Cadices Orientalium Linguarum, Grimde 1838, s. 522, nr. 288; Osmanlı Müellifleri, II, 278; Levend, Gazavatnâmeler, s. 38, 40-42, 47, 379; a.mlf., Leylâ ve Mecnun Hikayesi, Ankara 1959, s. 278 vd.; Babinger (Üçok), s. 111-113; Abdülkadir Özcan, “Historiography in the Reign of Süleyman the Magnificent”, The Ottoman Empire in the Reign of Süleyman the Magnificent, İstanbul 1988, II, 185-187; F. Tauer, “Addition à mon ouvrage, Histoire de la Campagne du Sultan Süleyman I er contre Belgrade en 1521, tirées de l’histoire de Süleyman I er par Djelalzade Salih Efendi”, Ar.O, VII/1-2 (1935), s. 191-196; İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Onaltıncı Asır Ortalarında Yaşamış Olan İki Büyük Şahsiyet: Tosyalı Celâlzâde Mustafa ve Salih Çelebiler”, TTK Belleten, XXII/87 (1958), s. 422-441; Hüseyin G. Yurdaydın, “Celâl-zâde Salih’in Süleymannâmesi”, AÜİFD, XIV (1967), s. 1-12; Tayyib Gökbilgin, “Celâl-zâde”, İA, III, 63-64; J. R. Walsh, “Djalālzāde Salih Celebi”, EI² (İng.), II, 400-401.

DİA