CÂMİ‘

الجامع

Arap edebiyatı, fıkıh usulü ve mantıkta kullanılan bir terim.

Meânî ilminde câmi‘, “iki şeyi zihinde birbirine bağlayan alâka ve münasebet” anlamında kullanılır. İki müfred veya iki cümle arasında atıf harflerinden “vav” ile kurulabilen bu alâka zihnin fonksiyonlarına göre aklî, vehmî ve hayalî olmak üzere üç kısma ayrılır.

1. Câmi‘-i aklî. Akıl yoluyla iki şey arasında kurulan münasebetten ibaret olup üç grup halinde mütalaa edilir. a) Temâsül. Aynı türden olan iki şeyi zihinde birleştiren münasebettir; saf-berrak, ilim-irfan, gül-lâle gibi. b) Tezat. Aralarında zıtlık bulunan iki şeyi birleştiren münasebettir; siyah-beyaz, soğuk-sıcak, yer-gök gibi. c) Tezâyüf. Birinin düşünülmesi diğerini de hatıra getiren şeyler arasındaki münasebettir; karı-koca, baba-oğul, az-çok gibi.

2. Câmi‘-i vehmî. Duyu organlarına dayanmadan elde edilen bazı idrakler arasında vehim tarafından kurulan zihnî bağlantılardan ibaret olup üç kısımda incelenmiştir. a) Şibh-i temâsül. Aslında birbirine zıt olan iki şey arasında vehmin onları benzer telakki etmesi sebebiyle meydana gelen ilgidir. Meselâ akıl, beyaz ile siyahın zıt olduğuna hükmettiği gibi açık sarının da bu iki renge zıt olduğuna hükmeder. Vehim ise açık sarı beyaza benzediğinden onunla beyaz arasında münasebet kurar. b) Şibh-i tezat. Aklın benzer kabul ettiği iki şeyi vehmin zıt görmesi suretiyle meydana gelen ilgidir. Meselâ akıl kitap ile defterin benzer olduğuna hükmettiği halde vehim örfteki mânalarına bakarak bunları zıtlık alâkasıyla zihinde birleştirebilir. c) Şibh-i tezâyüf. Gerçekte aralarında tezat bulunan iki şeyi vehmin zihinde birleştirmesi sonunda meydana gelen münasebettir; güzel ile çirkin, acı ile tatlı gibi.

3. Câmi‘-i hayâlî. Duyularla algılanan iki şey arasında hayal yoluyla kurulan münasebettir. Bu tür münasebetler insanların çevrelerine, yetiştikleri şartlara ve zamana, örf, âdet ve mesleklerine bağlı olarak farklılık arzeder. Meselâ kalem kavramı, bir yazarın hayalinde canlandırdığı şeyleri (kâğıt, mürekkep, kitap vb.) bir terzinin hayalinde canlandırmaz. Buna karşılık iğne terzinin hayalinde canlandırdığı şeyleri yazarın hayalinde canlandırmaz.

Meânî ilminin kurallarına göre zihnin kelime veya cümleleri birbirine bağlayabilmesi için aralarında bu birleştirme yönlerinden birinin bulunması gerekir. Aksi takdirde cümleler arasında kopukluklar meydana gelir ve fikrî insicam kaybolur (bk. FASIL).

Câmi‘, beyan ilminin konularından birini oluşturan istiarede taraflar (müsteârün minh-müsteârün leh) arasındaki münasebet anlamında kullanılmıştır (bk. İSTİARE). Ayrıca usûl-i fıkıhta kıyasa gidebilmek için asıl ile fer‘ arasında bulunması gereken müşterek illet, mantıkta ise usulüne uygun olarak yapılan (efrâdını câmi, ağyârını mâni) tarif için de kullanılmıştır (bk. KIYAS; TARİF).

Câmi‘ İslâm literatüründe birçok kitap adının ilk kelimesini teşkil etmiş, “toplayan, bir araya getiren” anlamından dolayı kendi alanı ile ilgili bütün hususları, önemli meseleleri veya belli konuları ihtiva eden tefsir, fıkıh, kelâm gibi ana İslâmî ilimlerle tıp, matematik ve biyografi gibi çeşitli ilim dallarında yazılan birçok eserin adı bu kelime ile başlamıştır. Nitekim Kâtib Çelebî’nin Keşfü’z-zunûn’unda 130, zeylinde ise 100 civarındaki eserin adının câmi‘ kelimesiyle başladığı görülür.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, I, 236-237; Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâĥ (nşr. M. Abdülmün‘im Hafâcî), Kahire 1400/1980, I, 263-266; Keşfü’z-zunûn, I, 533-577; Îzâhu’l-meknûn, I, 349-359; Mehmet Rifat, Mecâmiu’l-edeb: İlm-i Meânî, İstanbul 1308, s. 195-199; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri I: Belâgat, Ankara 1980, s. 106-108; Bedevî Tabâne, MuǾcemü’l-belâgāti’l-ǾArabiyye, Riyad 1402/1982, I, 153-155, 262-263; II, 567-568, 952-954; Ahmed Matlûb, MuǾcemü’l-mustalahâti’l-belâgıyye ve tetavvüruhâ, Bağdad 1406/1986, II, 402-404; Ahmed Mustafa el-Merâgı, ǾUlûmü’l-belâga, Beyrut, ts. (Dârü’l-Kalem), s. 150-152; Şürûhü’t-Telhîs, [baskı yeri ve yılı yok], III, 76-109.

Hulûsi Kılıç