CA‘D b. DİRHEM

الجعد بن درهم

(ö. 124/742 [?])

Tâbiîn neslinden olup ilâhî sıfatlar, halku’l-Kur’ân ve insanların fiilleri gibi itikadî konuları ilk defa tartışmaya açan âlimlerden biri.

İbn Dirhem diye de tanınır. Hayatının ilk dönemleri hakkında bilgi yoktur. Aslen Horasanlı veya Harranlı olduğu ileri sürülmüştür. Akaid konularını akılcı bir yaklaşımla ele aldığına göre eski felsefî kültürlerin merkezlerinden biri sayılan Harran’da doğmuş ve yetişmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Süveyd b. Gafele el-Kûfî veya Benî Mervân’ın mevâlî*sindendir.


Ashap devrinin son zamanlarında uzun süre Dımaşk’ta yaşadığı dikkate alınarak tâbiîn neslinden kabul edilmiştir.

Hicrî II. yüzyılın başlarında akaid konularında ortaya attığı Selef inancına aykırı görüşleriyle dikkati çekti. Dımaşk, Basra, Kûfe gibi merkezleri dolaşarak görüşlerini yaymaya çalıştı. Kûfe’de karşılaştığı Cehm b. Safvân ile ilmî sohbetlerde bulundu ve ilâhî sıfatlar konusunda onu etkiledi. Vehb b. Münebbih ile de çeşitli zamanlarda görüşüp ilâhî sıfatlar meselesini tartıştı. Rakka’ya giderek orada Cezîre, Azerbaycan ve Ermenistan Valisi Muhammed b. Mervân’ın himayesine girdi; onun oğlu ve müstakbel Emevî halifesi II. Mervân’ın eğitimini üstlendi. Görüşleri üzerinde etkili olduğu için Emevîler’in bu son halifesine Ca‘dî lakabı verilmiştir. Ca‘d halku’l-Kur’ân* konusunda Halife Hişâm b. Abdülmelik’e yakınlığı ile tanınan Meymûn b. Mihrân’la da münazaralarda bulundu. Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü savunduğu için Meymûn tarafından Halife Hişâm’a şikâyet edildi. Bir süre Vali Muhammed b. Mervân’ın sarayında kaldı. Daha sonra Basra ve Kûfe taraflarına giderek saklanmaya çalıştıysa da halifenin, Irak Valisi Hâlid b. Abdullah el-Kasrî’ye Ca‘d’ı yakalayıp idam etmesini emretmesi üzerine tutuklandı. Tutukluluk süresi uzayınca Ca‘d’ın taraftarları halifeye başvurarak serbest bırakılmasını istediler; ancak bu vesile ile onun hâlâ öldürülmediğini öğrenen halife valiye derhal ölüm emrini infaz etmesini bildirdi. Bunun üzerine Ca‘d bir kurban bayramı günü Hâlid el-Kasrî tarafından Kûfe veya Vâsıt’ta muhtemelen 124 (742) yılında idam edildi. Ölüm yılı olarak 118 (736) ile 128 (745) arasında değişen tarihler de kaydedilir. Akaidle ilgili farklı görüşleri yüzünden veya saltanata dayanan Emevî idaresinin, Kur’an ve Sünnet’teki devlet idaresini düzenleyen ilkelere uymadığını ileri sürerek onlara karşı siyasî mücadeleye girişmesi sebebiyle öldürüldüğüne dair değişik rivayetler de vardır (Taberî, VI, 591).

Mu‘tezile, Cebriyye ve Mürcie’ye nisbet edilen Ca‘d b. Dirhem’in kelâmî görüşleri hakkında kaynaklarda bulunan bilgiler şu dört noktada toplanmaktadır: 1. Âlem cevherler ve arazlardan ibarettir. Bunlar hâdis olduğundan âlem de hâdistir. 2. Allah Teâlâ’nın zâtı dışında kadîm olan birtakım sıfatları yoktur. Eğer bu tür sıfatları bulunsaydı Allah’ın birliği (tevhid) ilkesi ortadan kalkardı. Allah’ın yaratıklara benzemesi düşünülemeyeceğine göre naslarda O’na izâfe edilen “yed”, “vech”, “ayn” gibi kavramların teşbih ve tecsîme götüren zâhirî anlamlarından farklı mânaları bulunmalıdır. Bu sebeple ilâhî sıfatları konu edinen naslar aklın ışığı altında yoruma tâbi tutulmalıdır. Allah’ın Hz. Mûsâ’ya hitap edişi de beşerî anlamda değildir. 3. Kur’ân-ı Kerîm kadîm değil hâdistir. 4. Kullar fiil işleme gücüne (istitâat) sahiptirler ve bu güçle fiillerini kendileri meydana getirirler. Zira bir fiilin meydana gelmesi kulun gücünü kullanmasına bağlıdır. Bu husus tecrübe ile bilinmektedir. Kulların, fiillerine ilişkin ayrıntılı bilgilerden yoksun oldukları ve istedikleri her fiili meydana getirmekten âciz kaldıkları noktalarında toplanan eleştiriler karşısında Ca‘d’ın bu görüşü terkederek fiillerin kullar tarafından değil Allah tarafından yaratıldığı, dolayısıyla insanların cebir altında bulundukları görüşünü benimsediği de nakledilir (Hüseyin Atvân, s. 84). Daha sonra Mu‘tezile’nin beş esasından kabul edilecek olan “emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker” prensibi de kaynaklarda Ca‘d’a nisbet edilen görüşler arasında yer alır.

Maniheizm, Sâbiîlik, Yahudilik gibi eski din ve kültürlerin tesirinde kalarak İslâm akaidinde yeni görüşler ortaya attığı söylenen Ca‘d b. Dirhem’in hayatı ve itikadî görüşleri hakkında yeterli bilgi bulunmadığından kendisine nisbet edilen görüşlerin ona ait olup olmadığını, ayrıca eski kültürlerden ne ölçüde etkilendiğini belirlemek oldukça güçtür. Bununla birlikte onun itikadî konuları aklın ışığında açıklamaya ve İslâm düşüncesinin fizik ve metafizik sisteminin temellerini atmaya çalışan ilk kelâmcılardan olduğunda şüphe yoktur. Vehb b. Münebbih, Ca‘fer es-Sâdık, Behlûl eş-Şâmî gibi Selef âlimleri tarafından eleştirilen Ca‘d’ın görüşleri daha sonra İslâm dünyasında yankı bulmuş, Cehm b. Safvân, Vâsıl b. Atâ, Amr b. Ubeyd ve diğer bazı Mu‘tezile âlimlerince benimsenerek kelâm disiplininin teşekkül etmesinde rol oynamıştır. İbn Teymiyye, Ca‘d’ın Harranlı olması ve Sâbiîlik’le Keldânîler’den gelen felsefî görüşleri yakından tanıması sebebiyle, İslâm dünyasında felsefenin yeni kurulmakta olduğu kendi döneminde bilhassa ilâhiyata dair konularda filozofları da güçlü bir şekilde etkilediğini öne sürer (Derü teâruz, I, 312-313; VII, 175; Mecmûu fetâva, V, 20-22).

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, Halku efâli’l-ibâd, Beyrut 1404/ 1984, s. 7; Dârimî, er-Red ale’l-Cehmiyye (nşr. Gösta Vitestam), Leiden 1960, s. 4; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), VI, 591; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 401; Bağdâdî, el-Farķ (Kevserî), s. 17, 167; İbn Hazm, el-Fasl (Umeyre), V, 70; Beyhakī, el-Esmâ ve’s-sıfât, s. 325; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 264, 428; a.mlf., el-Lübâb, I, 282-283; İbn Teymiyye, Mecmûu fetâvâ, V, 20-22; a.mlf., el-Fetva’l-Hameviyyetü’l-kübrâ (a.e. içinde), s. 20-21; a.mlf., Derü teâruzi’l-akl ve’n-nakl (nşr. Muhammed Reşâd Sâlim), Riyad 1399-1403/1979-83, I, 312-313; VII, 175; Zehebî, Mîzânü’l-itidâl, I, 399; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâ, V, 433; a.mlf., Târîhu’l-İslâm: sene 101-120, s. 337-338; Safedî, el-Vâfî, XI, 86-87; İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 350-351; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, II, 105; Diyarbekrî, Târîhu’l-hamîs, II, 322; İbnü’l-İmâd, Şezerât, I, 169-170; İrfan Abdülhamîd, Dirâsât fi’l-fırak ve’l-akāǿidi’l-İslâmiyye, Bağdad 1967, s. 129, 219-220; Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, I, 329-332; W. Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 305; İbrâhim Medkûr, Fi’l-Felsefeti’l-İslâmiyye, Kahire 1983, II, 27; Muhammed Münîr ed-Dımaşkı, Nemûzec mine’l-amâli’l-hayriyye, Riyad 1401/ 1988, s. 235-237; Hüseyin Atvân, el-Fıraku’l-İslâmiyye fî bilâdi’ş-Şâm fi’l-asri’l-Ümevî [baskı yeri yok], 1986, s. 83-91; M. Şemseddin, “Mütekellimîn ve Atom Nazariyesi”, DİFM, I, 82-83; G. Vajda, “İbn Dirham”, EI² (İng.), III, 747-748.

Mustafa Öz