BÛNE

بونة))

Cezayir’de tarihî bir liman şehri.

Bugünkü adı Annâbe olan şehir Cezayir’in doğu sahillerinde, denizle Îdûğ (إيدوغ) dağları arasındaki ormanlık alanda Fenikeliler tarafından kurulmuştur (m.ö. IX. yüzyıl). Batılılar’ın Bone/Bona şeklinde yazdıkları Bûne adı, şehrin Bizans dönemindeki ismi olan Hippone’nin Arapçalaşmış şeklidir. Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasından (1962) önce yalnız halk arasında söylenegelen Annâbe adı ise Afrikalı Leon’un bu bölge için kullandığı “bilâdü’l-unnâb” tabirinden de anlaşıldığı üzere çevrede bol yetişen hünnap bitkisinden gelmektedir.

Şehrin kurulduğu ilk yer, bugün üzerinde Saint Augustin Kilisesi’nin bulunduğu tepenin eteklerinde idi. Şehir, gemilerin yanaşmasına uygun olan, batı rüzgârlarından korunmuş limanı sayesinde önem kazandı. Bundan dolayı Fenike ve Kartaca gemileri şehir halkıyla alışverişte bulunmak için sık sık limana gelip gittiler ve böylece Bûne Kartacalılar döneminde ticarî ve ziraî bir pazara dönüştü. Daha sonra Numidya Krallığı’nın eline geçen şehir Romalılar zamanında Hippo Regius adını aldı ve imparatorluğun ikiye ayrılmasından sonra Bizans’ın payına düştü. Hıristiyanlığın karşı çıktığı Donatizm mezhebinin gelişmesini önlemek için 393, 395, 426 yıllarında burada toplanan dinî konseylerin başkanı Saint Augustin zamanında iktisadî ve kültürel gelişmesini sürdürdü. 431 yılında Vandallar tarafından işgal edildi ve bir müddet başşehir olarak kullanıldı. Iustinianos’un 533’te tekrar Bizans hâkimiyetine soktuğu şehir 697 yılında Hassân b. Nu‘mân kumandasındaki İslâm ordusu tarafından fethedildi.

Fetihten sonra müslümanlar buraya yerleşmeye karar verdiklerinde Sîbûz nehrinin yakınında bulunan Roma dönemine ait harabelerin civarını seçtiler; bundan dolayı bazı Arap coğrafyacıları şehirden Medînetü Sîbûz adıyla bahsederler. Sırasıyla Ağlebîler, Fâtımîler, Zîrîler ve Hammâdîler zamanında Kayrevan’a bağlı olarak gelişmesini sürdüren Bûne, Zîrîler döneminde Zâvî b. Zîrî’ye iktâ* edilmesinden dolayı Medînetü Zâvî adını aldı. Şehrin bir ticaret limanı olarak gelişmesi ve bu arada korsanlara da yataklık yapması üzerine özellikle XI. yüzyılda denizden gelen Ceneviz ve Norman saldırılarına mâruz kaldı; 1034 yılında yağma ve tahrip edildi. Bunun üzerine, zaten Sîbûz nehrinin sık sık taşması sonucu meydana gelen kumul ve alüvyonların birçok kesimini oturulamaz hale getirdiği şehir, yaklaşık 5 km. ötedeki savunmaya daha elverişli bir noktaya nakledildi ve 1058’de surların yapımı bitirilen bu yeni yerleşim merkezine Bûnetü’l-hâdise (yeni Bûne) denildi. Şehrin ortasında, 1053’te Hippone harabelerinden getirilmiş taş ve sütunlarla inşasına başlanan, harimi yedi bölmeli büyük bir cami yer alır. Bûneli tanınmış velî Ebû Mervân’a (ö. 505/1111) izâfeten Sîdî Bû Mervân adı verilen cami II. Dünya Savaşı sırasında Fransızlar tarafından askerî hastahane olarak kullanılmış, 1968’de Mısır hükümetince restore ettirilmiştir.

Bûne Ortaçağ’da iktisadî ve kültürel gelişmelere sahne olmuş, ticaret ve sanatın ilerlediği önemli bir merkez haline gelmiştir. Çevresindeki zengin ormanlar ve başta demir olmak üzere bölgedeki madenlerin bolluğu sebebiyle burada Fâtımîler devrinde (909-1171) büyük tersaneler kuruldu, ayrıca liman ticaret gemilerinden başka savaş gemilerinin de demirlediği bir üs konumuna getirildi. Şehir Muvahhidler Devleti’nin (1130-1269) kuruluş döneminde ise Normanlar’ın Akdeniz’deki yayılma hareketine karşı geliştirilen donanmanın merkez üssü haline geldi. 1270’te VIII. Haçlı Seferi’nin başarısızlığa uğratılmasında önemli rol oynadı. Muvahhidler’in dağılmasından sonra Tunus’ta hüküm süren Hafsîler’in eline geçti ve bir ara Hafsîler arasındaki mücadelelerden faydalanan Merînîler tarafından işgal edildi (1347, 1397). Daha sonra Hafsîler’e mensup emîrlerden Fazl burayı kurduğu küçük bir emirliğin merkezi yaptı (1358-1360).

İslâm coğrafyacısı İdrîsî şehri ayrıntılı bir şekilde anlatırken ziraat ve maden zenginliklerinden, Ebû Ubeyd el-Bekrî de oradaki büyük tüccar grubunun Endülüs asıllı olduğundan bahseder. Ortaçağ boyunca müslüman ve Avrupalı denizcilerin işlek bir ticaret limanı olan Bûne, korsanlığın gelişerek deniz ticaretini söndürmesi üzerine önemini kaybetti ve XV. yüzyılın başlarında 300 hâneli küçük bir yerleşim merkezi haline geldi.

1534’te Hafsî hânedanındaki saltanat çekişmeleri sırasında bir emîrin yardım istemesi üzerine Tunus’la beraber Bûne de Barbaros Hayreddin Paşa kumandasındaki Türkler’in eline geçti. Ancak bu fetihten büyük telâşa kapılan Avrupa devletleri ertesi yıl V. Charles kumandasındaki 300 parçalık bir donanma ve İspanya, Papalık, Napoli, Cenova ve Malta kuvvetlerinden oluşan 24.000 kişilik bir ordu ile saldırıya geçtiler. Birleşik güçler, Barbaros’un Cezayir’e çekilmek zorunda kalması üzerine Tunus’u zaptederek büyük bir yağma ve katliamda bulundular. V. Charles, daha önce Barbaros’un önünden Kayrevan’a kaçan Hafsî Sultanı Mevlâ Hasan’ı tekrar tahta çıkardı ve bu arada Bûne’yi ondan alarak kalesine 600 kişilik bir garnizon yerleştirdi. V. Charles’ın ülkesine dönmesinden sonra Türkler’le yerli halk kaleyi kuşattılar ve beş yıllık bir direnişten (1535-1540) sonra İspanyollar kaleyi boşaltmak zorunda kaldılar. Bu tarihte Türkler’in eline geçen Bûne Osmanlı döneminde Avrupa korsan gemilerine karşı koyan Cezayir donanması için büyük bir deniz üssü oldu ve özellikle Fransızlar’ın burada açtıkları çeşitli kumpanyalarla deniz ticaretindeki eski parlak günlerine kavuştu. Bu durum 1832 yılına kadar devam etti. 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransızlar iki yıl sonra da Bûne’yi ele geçirdiler ve diğer şehirlerin zaptı için burayı bir üs olarak kullandılar. 1848’de yapılan yeni bir idarî taksimatla da şehir Paris’ten yönetilen, merkeze bağlı bir bucak haline getirildi.


130 yıl Fransız hâkimiyetinde kalan Bûne bağımsızlığın kazanılmasından sonra Annâbe adını aldı ve aynı adı taşıyan ilin merkezi yapıldı. Bugün modern Cezayir’in ağır sanayi merkezi olan 306.525 nüfuslu (1987) şehir aynı zamanda ülkenin üçüncü büyük limanıdır.

Bûne’de yetişen İslâm âlimleri arasında, Mâlikî fakihlerinden ve İmam Mâlik’in meşhur el-Muvattaǿını şerhedenlerden Ebû Abdülmelik Mervân b. Ali el-Esedî el-Bûnî (ö. 440/1048’den önce), en ünlüsü Şemsü’l-maǾârifi’l-kübrâ adlı astroloji kitabı olan kırk kadar eserin yazarı Ebü’l-Abbas Ahmed b. Ali b. Yûsuf el-Bûnî (ö. 622/1225) ve Fethu’l-bârî fî şerhi garîbi’l-Buhârî’nin müellifi muhaddis Ahmed b. Kāsım et-Temîmî el-Bûnî (ö. 1139/1726) en meşhur olanlarıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

el-İstibsâr fî Ǿacâǿibi’l-emsâr (nşr. Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd), Dârülbeyzâ 1985, s. 127; İbn Havkal, Kitâbü Sûreti’l-arz, I, 75-86; İdrîsî, Sıfatü’l-Magrib, s. 116-117; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, I, 512; Madame Chollet née Duché, Bône de 1830 à 1881 (Diplôme d’Etudes supérieures), Alger 1952; el-Kāmûsü’l-İslâmî, I, 397; Jamil M. Abu’n-Nasr, A History of the Maghrib, London 1980, s. 13, 31, 163, 238, 240, 325; Abdülazîz Benabdullah, el-MevsûǾatü’l-magribiyye, Muhammediyye 1401/1981, IV, 292; Hasan b. Muhammed el-Vezzân el-Fâsî, Vasfu İfrîkıyye (trc. Muhammed Huccî – Muhammed el-Ahdar), Beyrut 1983, II, 61-62; Ahmed Tevfik el-Medenî, Kitâbü’l-Cezâǿir, Cezayir 1984, s. 223-224; Muhammed el-Urûsî el-Mutvî, es-Saltanatü’l-Hafsiyye, Beyrut 1406/ 1986, s. 61, 169, 554-555; G. Yver, “Bona”, İA, II, 711-713; G. Marçais, “Al-ǾAnnāba”, EI² (Fr.), I, 527; P. A. Servier, “Annaba”, EBr., I, 989.

Muhammed Razûk