BULGAR

Batı Hun Devleti içindeki Türk kavimlerinden biri.

Bulgar Türkleri’nin adına tarihte ilk defa milâttan sonra 482’de rastlanmaktadır. Attila’nın 453’te ölümünden sonra Hun birliği çözülmüş, bunun üzerine Kafkaslar’dan Tuna’ya kadar Karadeniz’in kuzeyinde uzanan bölgelerde Bulgar Türkleri siyasî birliklerini kurmuşlardır.

Bulgar kabilelerinden Utigurlar doğuda Kuban ırmağı yörelerinde, Kutrigurlar da batıda Tuna’nın kolları ile Besarabya yörelerinde hâkimiyet kurdular. Ancak Balkanlar’daki sınırı emniyet altına almak isteyen Bizans İmparatoru Zenon (476-491), komşusu olan Kutrigur Bulgarları’nı Utigurlar’a karşı kışkırtarak savaşa sürükledi. Yenilen Kutrigurlar’dan 2000 kadar aile savaş sonrasında (482) Bizans’ın hizmetine girerek Trakya’ya yerleştiler ve zamanla Hıristiyanlığı kabul ettiler.

Bulgarlar VI. yüzyılda Orta Asya’dan batıya göç eden Avarlar’ın idaresine girdiler (559). Bulgar Hanı Kuvrat Han zamanında (584-642) Avar idaresinden kurtuldularsa da VII. yüzyılda Don ve Kuban ırmakları arasındaki yurtlarına baskılarını arttıran Hazarlar’ın hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar.

Tuna Bulgarları. Hazarlar’ın baskıları üzerine Kutrigur Bulgarları Kuvrat Han’ın küçük oğlu Esperih idaresinde Dobruca taraflarına göç ettiler. Müslümanların İstanbul’u kuşatmalarından (674-678) faydalanarak Bizanslılar’ı mağlûp ettiler ve Bizans’ı anlaşmaya mecbur bıraktılar (681). Böylece Tuna Bulgarları Balkanlar’da ve Orta Avrupa’da önemli bir siyasî varlık haline geldi. Bilhassa Kurum Han (803-814) ve Omurtag Han (814-831) zamanında Bulgarlar en parlak devirlerini yaşadılar. Sofya, Niş Belgrad, Üsküp gibi önemli merkezler arasındaki ticaret yollarını ellerine geçirdiler ve ekonomik bakımdan geliştiler. Ancak Malamir Han zamanında (831-836) Bulgarlar arasında Bizans’ın tesiriyle Hıristiyanlık yayılmaya başladı ve Persiyan Han döneminde (836-852) devam etti. Nihayet Boris Han’ın (859-890) Hıristiyanlığı kabul etmesiyle (864) Tuna Bulgarları bütünüyle hıristiyan oldular ve zamanla Slavlaşarak kendi öz dillerini unuttular.

İdil (Volga) Bulgarları. VII. yüzyılın ikinci yarısında Kutrigur Bulgarları’nın Tuna boyuna göçü sırasında Utrigur Bulgarları da kuzeye doğru çekilerek Orta İdil boyuna gittiler ve bugünkü Tatarlar’ın ve Çuvaşlar’ın yaşadıkları topraklarda yerleştiler. Bu bölgeler önemli su yolları ile ticarete, verimli toprakları ile ziraate, ormanları ile avcılığa ve arıcılığa çok uygun olduğundan Bulgarlar buralarda zamanla ekonomik bakımdan geliştiler ve bu sayede kültür seviyeleri de yükseldi. Bulgar, Biler, Suvar, Oşal, Tetiş gibi önemli kültür ve ticaret merkezleri kuruldu.

İdil Bulgarları bir yandan İskandinav, Rus ve Baltık ülkeleriyle, öte yandan Türkistan, İran, Arap ve Bizans ülkeleriyle karşılıklı ticaret yapıyorlardı. İslâm ülkelerinden gelen tüccarlar vasıtasıyla Bulgarlar arasında kısa zamanda İslâm dini ve kültürü yayıldı. Bulgar Hanı Yaltavar oğlu Almış Han müslüman oldu ve 920’de Bağdat’a halifeye elçi göndererek Bulgar halkına İslâm dinini öğretecek din bilginleri ile cami ve kale yapacak mimarlar istedi. Halife Muktedir-Billâh Ca‘fer de 922’de Bulgar ülkesine bir elçilik heyeti yolladı. Bu heyette bulunan İbn Fadlân, yolda ve Bulgar ülkesinde görüp duyduklarını daha sonra kaleme aldığı seyahatnâmesinde anlatmıştır.

İdil Bulgarları XIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar yerleşik bir halde refah içinde yaşadılar. Fakat Bulgarlar’ın 1223’te Don bölgesinde Kumanlar’la yaptıkları bir savaştan Aral bölgesine dönen Moğol ordusuna saldırmaları ve onları yenmeleri kendi felâketlerini hazırladı. Nitekim Batu Han’ın emriyle Moğollar uzun bir hazırlıktan sonra 1236’da Bulgarlar’a saldırdılar ve bütün şehirlerini yakıp yıktılar, halkı da kılıçtan geçirdiler. Bulgarlar Altın Orda devrinde (1283-1452) biraz toparlanıp varlıklarını sürdürdülerse de 1361’de Altın Orda Hanı Pulat Timur’un saldırısına uğradılar ve belli başlı şehirleri yıkıldı. 1391’de ise Timurlenk’in Altın Orda Hanı Toktamış’a karşı yaptığı sefer sırasında Altın Orda şehirleriyle birlikte İdil Bulgarları’nın şehirleri de tahrip edildi. Bulgarlar bundan sonra Kazan Hanlığı’na tâbi olarak yaşadılar. Nesillerini ve dillerini bugün torunları olan Çuvaşlar’la devam ettirmektedirler.

Bulgarlar’ın Dili. Tuna Bulgarları’ndan kalan dil örnekleri çok azdır. Bunlar bazı kaynaklarda geçen kişi adları, unvanlar ile çeşitli eşya ve kırk kadar kitâbede geçen bazı kelimelerden ibarettir. Yapılan incelemelerden anlaşıldığına göre


Bulgarlar’ın dili, Türk dilinden daha ilk Türkçe devrinde ayrılarak farklı bir dil halini almıştır. Tuna Bulgarcası’ndan bazı örnekler : dilom “yılan”, dohs “domuz”, şegor “sığır”, vereni “ejder”, tekou “teke”, dvan “at”, toh “tavuk”, somor “sıçan”; veçem “üçüncü”, tuotom “dördüncü”, altom “altıncı”, çitem “yedinci”, şehtem “sekizinci”, tvirem “dokuzuncu”; alem “ertesi, sonraki”.

İdil Bulgarları’nın dili hakkındaki bilgiler ise nisbeten daha fazla ve daha açıklanabilecek durumdadır. İdil Bulgarları’na ait XIII-XIV. yüzyıldan kalmış bazı mezar taşlarındaki kısa cümleler ve bunlardaki kelimeler kalıplaşmış şekillerin tekrarı olan ifadelerdir. Örnek metin: هو الحي الذي لا يموت وكل حي سيموت. اوران اول ورم الب كو رحمة الله عليه رحمة واسعة. دنياران سفر طنروى تاريخ جيات جور طخر جال رجب ايح ونم كوان ات. الموت باب وكل الناس داخلهTranskripsiyonu: Hüve-l-hayyü-l-lezî lâ yemûtü ve küllü hayyin seyemûtü. Avran avli Vurum Alıb belüvi kü; rahmetullāhi Ǿaleyhi rahmeten vâsiǾaten. Dünyaran sefer tanruvi; târîh ciyeti cür tohır cal receb ayhi vanım küven eti. el-Mevtü bâbün ve küllü’n-nâsi dâħilühû.

Tercümesi: (Yalnız) O diridir ve ölümsüzdür ve bütün diriler ölecektir. Avran (Evren ?) oğlu Vurum Alp(‘ın) mezar taşıdır. Allah’ın geniş rahmeti onun üzerine olsun. Dünyadan sefer eyledi. Tarih yediyüz dokuz(uncu) yıl, Receb ayı(nın) onuncu gün(ü) idi. Ölüm bir kapıdır ve her insan o kapıdan girecektir.

İdil Bulgarcası’ndan bazı kelimeler: biyelim “beşinci”, cal “yıl”, belüv “mezar taşı”, kü “bu, -dır”, tan- “etmek, eylemek”, ciyeti “yedi”, cür “yüz”, vanım “onuncu”, küven “gün”.

BİBLİYOGRAFYA:

J. Marquart, Die Altbulgarischen Ausdrücke in der Inschrift von Çatalar und der bulgarischen Fürstenliste, Sofia 1911, s. 1-30; O. Pritsak, Die Bulgarischen Fürstenliste und die Sprache der Protobulgaren, Wiesbaden 1955; a.mlf., “Bolgaro Tschuwaschica”, UAJ, sy. 31 (1959), s. 274-314; Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s. 108-118; a.mlf., “Bulgar”, İA, II, 781-796; G. V. Yusupov, Vvedeniye v bulgaratatarskuyu epikrafiku, Leningrad 1960, s. 1-165, rs. 77; A. Rona-Taş – S. Fodor, Epigrafica Bulgarica, Szeged 1973, s. 1-189; L. Bazin, Les Calendriers turcs anciens et medievaux, Lille 1974; F. S. Hakimzyanov, Yasik epitafiy Voljsikih Bulgar, Moskva 1978, s. 1-206; Talat Tekin, Tuna Bulgarları ve Dilleri, Ankara 1987, s. 1-70, rs. 14; a.mlf., Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, Ankara 1988, s. 1-212, rs. 91; J. J. Mikkola, “Die Chronologie der türkischen Donaubulgaren”, JSFOu., XXX/33 (1915), s. 1-25; J. Nemeth, “Die Herkunft des Names Kobrat und Esperüh”, KCs.A, II (1932), s. 440-447; J. Benzing, “Das Hunnische, Donaubolgarische und Wolgabolgarische”, Ph.TF, I (1959); I. Hrbek, “Bulghar”, EI² (İng.), I, 1304-1308.

Nuri Yüce