BÜKREŞ

Romanya’nın başşehri.

Eflak eyaletinde, Tuna’nın kuzey kıyısına yaklaşık 50 km. uzaklıkta Dambovita nehri üzerinde kurulmuştur. Şehir, ilk defa 1368’de Cetatea Dambovitei ismi ile geçmekte olup Eflak prenslerinin ikametgâhı haline geldiği XV. yüzyıla kadar bu isim Bükreş’le beraber kullanılmıştır. Kazıklı Voyvoda adıyla bilinen III. Vlad Tepeş, 1459 ve 1461’deki emirnâmelerini burada çıkardı. 1462’de Fâtih Sultan Mehmed’in tayin ettiği Prens Radu Cel Frumos (Güzel Radu, 1462-1474), Yerköyü’nde (Giurgiu) bulunan bir Türk garnizonunun himayesinde idaresini bu şehirde kurdu ve Osmanlılar’a vergi verdi. Bundan sonra iki asırdan fazla bir süre Bükreş’in tarihi, Eflak prenslerinin İstanbul ile olan münasebetlerine bağlı kalmıştır. Osmanlı hâkimiyetine karşı ayaklanan Eflak prensleri, ikametgâhlarını Türk akınlarına daha az maruz kalması dolayısıyla Targovişte şehrine taşıdılar.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru, Bükreş’e 4 mil (yaklaşık 6 km.) mesafede ağaçlık ve bataklıklarla kaplı bir boğaz olan Kalûgerân (Çalugareni) mevkiinde Prens Mihal (Mihai Viteazul) kumandasındaki Eflak ordusu ile Serdar Sinan Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu karşı karşıya geldi (1595). Yenilen Eflaklılar geri çekilirken Bükreş’i yakıp yıktılar. Mihal Osmanlı baskınlarına karşı Targovişte’ye çekildi. Bunun üzerine Osmanlılar düşmanın boş bıraktığı şehre girdiler. Eflak bir eyalet şeklinde teşkilâtlandırılarak merkezi Bükreş olmak üzere beylerbeyiliğine Satırcı Mehmed Paşa getirildi. Sinan Paşa şehirde hâkimiyeti sağladıktan sonra on iki günde ağaç kütüklerinden bir kale yaptırdı. Öte yandan Mihal tarafından tahkim edilen Targovişte alındı ve burada da bir ay içinde ağaçtan bir kale yapıldı. Ancak ertesi yıl Mihal’in mukabil taarruzu karşısında Bükreş tahliye edildi. Osmanlı ordusu büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldı. Bükreş boşaltılırken yapılan kale Sinan Paşa’nın emriyle yakıldı. Bundan sonra Bükreş’in yangın, salgın hastalıklar ve Türkler’e karşı isyanlarla geçen çalkantılı tarihi başlamaktadır.

1716’ya kadar yerli prenslerle idare edilen Bükreş’e bu tarihten sonra İstanbul’daki Fener Rum patrik ailesinden seçilen yöneticiler tayin edildi. Bu durum, bir halk ayaklanması ile Fener yönetimine son verildiği 1821’e kadar devam etmiş ve İstanbul’dan gönderilen Rum yöneticilerin sayısı kırkı bulmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’yla Bükreş’te Osmanlı hâkimiyeti sona ermiştir (1878). Bükreş Osmanlı tarihinde özellikle 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşı ile Balkan Savaşı’nı (1912-1913) bitiren antlaşmaların imzalanışlarına sahne olması açısından önem taşımaktadır.

İlk devirlerdeki nüfusu hakkında fazla bilgi bulunmayan Bükreş’te kaynaklar sadece Yunanlı, Ermeni ve yerli tüccarların varlıklarından bahsetmektedir. XVII. yüzyılda ise Evliya Çelebi Bükreş’in büyük bir şehir olduğunu, ancak kalesinin bulunmadığını, Eflak beylerinin oturduğu saraylara “forte” denildiğini, şehirde hepsi ahşap 12.000 ev, 1000 kadar dükkân, on dört manastır ve ayrıca müslümanlar için bir misafirhane ile Dimboviçse’nin (Dimbovitsa) karşı kıyısında köprü başında, içinde bir cami ve bazı mezarların


yer aldığı elli odalı bir kervansarayın bulunduğunu bildirmektedir. Ona göre kâgir binaların azlığının sebebi, Eflaklılar’ın birkaç yılda bir isyan edip Osmanlı ve Kırım askerlerinin tenkil hareketlerine mâruz kalmaları yüzünden şehrin harap olması ve bundan dolayı halkın tek katlı ahşap evlerle yetinmesidir.

XVII. yüzyılda Balkan kökenli nüfus artmış ve XVIII. yüzyılda bu nüfus her yönüyle önem kazanmıştır. XVII. yüzyılın sonlarında şehirde 50.000 kişi yaşamakta idi. Bu sayı XVIII. yüzyılın sonunda 20.000 ile 60.000, XIX. yüzyılın ilk yarısında ise 50.000 ile 100.000 arasında değişmekteydi. 300 yıl Osmanlı Devleti idaresinde kalmış olan Bükreş Yunan bilim çalışmalarının önemli bir merkezi haline geldiği XVIII. yüzyılda Fenerli prenslerin yönetimi altında daha da belirginleşen bir Şark görünümü kazanmıştı. Prensler Osmanlı Devleti içindeki hıristiyanlar için dinî kitap basımını başlattılar. İstanbul, Trabzon, Kudüs ve Aynaroz’daki (Athos) manastırlara gönderilmek üzere vergi toplama işine giriştiler. Ancak Fenerli Rum prenslerin himaye ettiği yabancı tüccarlarla rekabetten hoşnut olmayan yerli tüccarlar zaman zaman halkı ayaklandırdılar. Rus ve Avusturya işgalleri, Bükreş’te Batı’nın ilk etkilerinin görülmesine ve XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren Yunanca’nın yerine Fransızca’nın geçerek yaygınlaşmasına sebep oldular. Fransız devriminin ortaya koyduğu düşüncelerin etkisiyle şehir, Eflak ve Boğdan’ın birleşmesini sağlayan Romanya’nın siyasî birliği için mücadele veren bir merkez halini aldı (1859). 1862’de Romanya’nın başşehri olunca hükümet binaları, kültür ve eğitim kurumlarının inşası ile hızla gelişti. I. Dünya Savaşı’nda 1916-1918, II. Dünya Savaşı’nda ise 1940-1944 yılları arasında Almanlar tarafından işgal edildi. Şehrin asıl gelişmesi II. Dünya Savaşı’ndan sonradır.

1906’da Romen hükümeti Bükreş’te bir cami yaptırmıştı. Daha sonra bu cami yıkılıp 1960’ta bir başka yere yenisi inşa edilmiştir; ayrıca şehirde bir de Türk şehitliği bulunmaktadır. Bükreş’in 1986 sayımına göre nüfusu 1.990.000’dir.

BİBLİYOGRAFYA:

Selânikî, Târih (İpşirli), s. 507-508, 515-516, 538, 831; Peçuylu İbrâhim, Târih, II, 159-162; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VII, 476-480; Naîmâ, Târih, I, 129-132, 136-140; F. C. Belfour, The Travels of Macarios, London 1836, II, 375; I. Bogdan, Cronice Inedite Atıngatoare de İstoria Romanilor, Bucharest 1895, s. 39; G. I. Ionescu Gion, Istoria Bucurestiului, Bucharest 1899, s. 818; N. Iorga, Istoria Bucurestilor, Bucharest 1930, s. 397; P. P. Panaitescu, Documentele Tarii Romoneşti, Bucharest 1938, I, 240, 244-248, 253-255, 260-261; Danişmend, Kronoloji, III, 151-153; N. Beldiceanu, “Bükresh”, EI² (İng.), I, 1298-1299.

Nıcoara Beldıceanu