BİRECİK

Güneydoğu Anadolu bölgesinde Şanlıurfa iline bağlı kaza merkezi şehir.

Denizden 450 m. yükseklikte, Fırat nehrinin sol kıyısında kurulmuş olup etrafı yarım daire şeklinde dağlarla çevrilmiş bir ovanın merkezini teşkil etmektedir. Fırat nehri Birecik’ten itibaren dağlık bölgeyi terkederek Suriye-Mezopotamya ovasında geniş bir mecra ile yoluna devam eder ve ulaşıma elverişli bir durum alır. Aynı zamanda Kuzey Suriye’den Mezopotamya’ya giden ana yollardan biri de Birecik’ten geçmektedir. Bu sebeple şehir tarihte Yakındoğu’nun önemli merkezlerinden biri olmuştur. Fırat’ın sol kıyısında yükselen yalçın bir kaya üzerindeki kalesi, yüzyıllarca şehrin savunmasında önemli rol oynamış ve devamlı olarak tahkim edilmiştir.

Ârâmîce Bîrsâ kelimesinden türeyen ve Arapça el-bîre (kale, hisar), mahallî Halep dilinde Bârâcık, halk dilinde Belecik şeklinde kullanılan ve XVI. yüzyılda Berecük imlâsıyla yazılan Birecik “küçük kale” demektir. XIX. yüzyılda ismi Bîretü’l-Fırat olarak da geçer. İbnü’l-Kalânisî, İbnü’l-Esîr, Dımaşkī ve Ebü’l-Fidâ gibi İslâm tarih ve coğrafyacılarının eserlerinde adına el-Bîre şeklinde de rastlanır.

Milâttan önce 2000 yıllarında Hititler’in elinde bulunan şehir milâttan önce 840’larda Asur hâkimiyetine girmiş, daha sonra sırasıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans imparatorluklarının idaresinde kalmıştır. Birecik Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında kumandan İyâz b. Ganm’ın Urfa ve Fırat bölgesini fethi sırasında İslâm topraklarına katıldı (16 / 637). Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd zamanında (786-809) Bağdat’ın Fırat nehri üzerindeki bir iskelesi olduğu için imar edildi.

Muhtemelen XI. yüzyılın ikinci yarısında Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırları içine giren bölge 1096’da Bizanslılar tarafından alındıysa da sonraları sırasıyla Artuklu, Eyyûbî, Memlük, Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinin eline geçti. 1098-1150 yılları arasında şehir Urfa Haçlı Kontluğu’nun hâkimiyetindeydi. Selçuklular’ın Musul atabegi İmâdüddin Zengî 1144’te Urfa’yı fethettiğinde Birecik’i de kuşattı, ancak alamadı. Haçlılar Urfa’nın müslümanlar tarafından fethinden sonra Birecik’i Bizans’a bırakmak zorunda kaldılar. Bundan hemen sonra şehir Mardin’deki Artukoğulları’ndan Şehâbeddin İlyâs b. İlgāzî’nin eline geçti. 1234’te Anadolu seferine çıkan Eyyûbî orduları Birecik’te toplanmıştı. 1259’da Hülâgû kumandasındaki Moğol ordusu Kuzeybatı Suriye’yi zaptetmek için ilerlerken Birecik’ten geçmişti. XIII. yüzyılda bu Moğol istilâsı sırasında zaptedilmez kalesiyle Birecik müslüman toprakların savunmasında önemli bir müstahkem mevki teşkil ediyordu. Daha sonra Suriye Memlükleri’nin idaresine girdi. Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yûsuf tarafından 1418’de kuşatıldı ve yağma edildiyse de uzun süre Memlük yönetiminde kaldı. Memlük Sultanı Kayıtbay tarafından Akkoyunlu Hükümdarı Uzun


Hasan’a karşı savunuldu. Ayrıca Sultan Kayıtbay Fırat boyundaki kaleleri teftişe çıktığında Birecik’teki kaleyi tamir ettirdi (1482). Memlük dönemine ait olmak üzere kalede altı Arapça kitâbe bulunmaktadır. Bunlardan 1277-1279 tarihli olanlar Memlük Sultanı Berke Han, 1482-1483 tarihliler ise Sultan Kayıtbay zamanına aittir.

Birecik Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Mercidâbık Savaşı’ndan sonra Osmanlı idaresine girdi (1516) ve Halep eyaletine bağlı Urfa sancağının merkezi olarak teşkilâtlandırıldı. Kanûnî Sultan Süleyman Irakeyn Seferi’nden (1533-1536) dönerken ordunun Birecik’in de arasında bulunduğu bölgede kışlamasını emretmiş ve Halep’e giderken Birecik’ten geçmişti.

XVI. yüzyıl başlarında Birecik’te Meydan, Vâdi Cenk, Merkez ve Bâb-ı Ruha adlarını taşıyan dört mahalle bulunuyordu ve 1536’da 2800 olan nüfusu 1570’te 3850’ye ulaşmıştı. Bu dönemde Birecik’in ekonomik yönden de geliştiği anlaşılmaktadır.

Fırat nehri boyunca Birecik’ten Bağdat’a kadar nehir yoluyla askerî nakliyat yanında sivil ulaşım da yapılmaktaydı. Fırat nehrinde kuzeye doğru ulaşımın son durağı olması sebebiyle ticarî bir iskeleye sahipti. İskele gelirleri XVI. yüzyılın ortalarında 180.000 - 200.000 akçe arasında değişen Birecik’te iskele hizmetinde bulunanların sayısı, 1552’de beşi reis, ikisi neccâr ve otuz sekizi kürekçi olmak üzere kırk beş; 1570’te ise altısı reis, üçü neccâr ve elli dördü kürekçi olmak üzere altmış üç kişi idi. Bunlar hizmetleri karşılığında avârız*dan muaf tutulmuşlardı. XVI. yüzyılda şehre gelen bazı Batılı tüccar ve seyyahlar Birecik’in bir ticaret şehri olduğunu, buraya gelen ticarî malların türlerine göre gruplandığını, şehirde keten kumaş, bal mumu, mısır ve ince darı ambarları bulunduğunu anlatmaktadırlar. Yine bu devirde Halep’ten Bağdat’a gitmek isteyenler ya çöl yolunu tercih ediyorlar veya kara yoluyla Birecik’e gelip oradan nehir yoluyla Bağdat’a gidiyorlardı. Fırat üzerindeki bu yolculuk 15 - 55 gün arasında değişmekteydi. Şehirde boyahane ve debbağhânelerin bulunmasından dokumacılık yapıldığı da anlaşılmaktadır.

Birecik’in fethinden sonra Osmanlılar’ın burada bir tersane kurdukları bilinmektedir. 1571’de Birecik tersanesinde 250’si asker için, 150’si zahire nakli için olmak üzere 400 gemi inşa edilmişti. Birecik tersanesinde daha sonraki yüzyıllarda da ihtiyaç halinde nehir gemisi yapıldığı tesbit edilmektedir. Tersanede gemi inşası için gerekli olan malzemeler ise civar bölgelerden temin ediliyordu.

Evliya Çelebi’ye göre 150 akçelik bir kaza merkezi olan Birecik’te ayrıca müftü, nakîbüleşraf, şehremini, gümrük emini ve iskele emini bulunuyordu. İskele emini nehir ulaşımının sağlandığı kelek ve mauna gemilerinin idaresine bakıyordu. Birecik Kalesi Fırat’ın kuzeydoğusunda taştan yapılmış, kuleleri birbirine bakan altıgen bir bina idi ve savunması için büyük küçük yetmiş top bulunuyordu. Buradaki evler kayalar üzerinde kurulmuş ve Fırat’a bakan iki katlı binalardı. İç hisarda Selim Han Camii başta olmak üzere on bir cami-mescid, tekke, sıbyan mektebi, çarşı - pazar, iskele yanında han ve hamam yer almaktaydı. Birecik Halep ve Bağdat gibi iki büyük ticaret merkezinin iskelesi durumunda olduğundan dükkânlarında değerli eşyalar satılmaktaydı. Çok verimli olan ovasına “Vâdizzeytûn” deniliyordu.

XVII ve XVIII. yüzyıllarda tersanedeki gemi inşa faaliyetlerinin devam etmesinden Birecik’in siyasî ve ticarî önemini koruduğu anlaşılmaktadır. 1839’da Osmanlı ordusu ile İbrâhim Paşa kumandasındaki Mısır ordusu arasında meydana gelen savaş Birecik yakınlarındaki Nizip’te cereyan etmişti. XIX. yüzyılın ilk yarısında şehir hakkında bilgi veren Niebuhr, Buckhingam, Petermann ve Czernik gibi seyyahlar nüfusunu 3000 - 4000 olarak vermektedirler. 1836 - 1837’de İngiliz mühendisi Chesney başkanlığında bir heyet tarafından Fırat’ta vapur işletmeciliği için yapılan incelemelerde Birecik’ten itibaren nehrin ulaşıma elverişli olduğu tesbit edilmişse de proje gerçekleşmemiştir. Birecik’in nüfusu 1890’larda 8600 - 10.000 kişi arasında değişiyordu ve şehirde 450 - 500 dükkân bulunuyordu.

Birecik Kuzey Suriye’den Mezopotamya’ya yapılan kervan ticaretinin geçit noktası üzerinde bulunduğundan XIX. yüzyılda da önemini korumuş, halk geçimini buradan yapılan transit nakliyattan sağlamıştır. Ancak Bağdat demiryolunun şehrin biraz güneyinden geçmesi ve I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında meydana gelen olaylar sebebiyle eski önemini kaybetmiştir.

Osmanlılar tarafından ele geçirildikten sonra bir sancak statüsü kazanan Birecik 1526’da Arap eyaletine bağlıydı. Bu sıralarda sancağın beş kazası bulunuyordu ve toplam nüfusu 20.000 civarındaydı. Birecik’in merkez kazası ise 8000 civarında bir nüfusa sahipti (BA, TD, nr. 998, s. 299-300). Sancağın timar* gelirlerinin büyük kısmı padişah ve sancak beyi has*larına ayrılmıştı. Ayrıca Kanûnî’nin oğlu Şehzade Mustafa için de on köyün geliri has olarak tahsis edilmişti. Sancak 1568 - 1574’te Halep eyaletine, 1609’da Rakka beylerbeyiliğine bağlı durumdaydı. 1610’da sancaktan Şark seferine katılan timarlı sipahi ve zaîm* sayısı elli dört kadardı (BA, TD, nr. 710, s. 20-21). Cihannümâ’daki bir kayda göre XVII. yüzyılda bir ara müstakil hale getirilen sancak 1653’te tekrar Rakka’ya bağlandı. Bu durumunu XVIII ve XIX. yüzyılın ilk yarısında da koruyan Birecik, 1273 tarihli (1856-57) devlet salnâmesine göre Halep eyaletinin Rakka sancağının bir kaymakamlığı olup daha sonra aynı vilâyetin Urfa sancağında bir kaza merkezi haline geldi.

Birecik 1919’da önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından işgal edildiyse de Urfa’da istiklâl mücadelesinin başlaması


üzerine 10 Temmuz 1920’de işgal kuvvetlerinin şehri terketmesiyle kurtuldu. 1923’te nahiye merkezi iken kaza merkezi statüsüne getirilen Birecik Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir gelişme kaydetmediyse de 1956’da Fırat üzerinde Türkiye’nin en uzun köprülerinden birinin yapılmasıyla yeniden gelişmeye başladı. Böylece bölgede ticaret canlandığı gibi nüfus da arttı. 1927’de 9100 olan Birecik’in nüfusu 1945’te 10.790’a, 1965’te 15.317’ye, 1985’te 25.998’e, 1990’da da 28.440’a ulaştı. Şehir bugün Fırat boyunca doğuya doğru tarım alanları istikametinde gelişme göstermektedir. Dünyada soyu giderek tükenmekte olan ve Türkiye’de sadece Birecik’te yaşayan kelaynak kuşlarının burada koruma altına alınması da ayrıca önem taşımaktadır.

Birecik ilçesinin merkez bucağından başka Böğürtlen adlı bir bucağı ve otuz dokuz köyü vardır. Yüzölçümü 852 km² olan ilçenin 1990 sayımına göre nüfusu 58.907, nüfus yoğunluğu ise 69 idi.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, TD, nr. 184, 276, 378, 496, 501, 710, 998; BA, MAD, nr. 5433; BA, D.BŞM, nr. 1585, 1868; BA, Cevdet-Bahriye, nr. 3978, 4305; BA, Cevdet - Nâfia, nr. 1852; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 247-251; İbnü’l-Kalânisî, Târîhu Dımaşķ (nşr. Süheyl Zekkâr), Dımaşk 1403 / 1983, s. 183, 437, 439; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 647; XI, 98, 353, 475, 483; Matrakçı Nasuh, Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn (nşr. Hüseyin G. Yurdaydın), Ankara 1976, vr. 44b, 75b, 103b; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 597-598; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 145-146; J. B. Tavernier, Les Six Voyages de Turqui et de Perse (nşr. Stéphane Yarasimos), Paris 1981, I, 241-243; Géographie d’Aboulféda, II / 2, s. 46; Kamûsü’l-a‘lâm, II, 1436; Cuinet, II, 265-269; Faruk Sümer, Karakoyunlular, Ankara 1967, s. 100-101; Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul 1969, s. 42-43; a.mlf., “XVI. Yüzyılda Güneydoğu Anadolu’nun Ekonomik Durumu”, Türkiye İktisat Tarihi Semineri, Ankara 1975, s. 87-89; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi: 1098’den 1118’e kadar, İstanbul 1974, s. 148-152; a.mlf., Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), Ankara 1987, s. 10-12, 29, 34, 151-152; Monik Kervran v.dğr., İndex Géographique du Répertoire Chronologique d’Epigraphie Arabe, Caire 1975, s. 26; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s. 380; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I, 161; II, 195, 275; III, 260; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I: Anadolu’nun İdarî Taksimatı, Ankara 1988, s. 88, 106-107, 257; Halil Sahillioğlu, “Dördüncü Murad’ın Bağdat Seferi Menzilnâmesi”, Belgeler, II / 3-4, Ankara 1967, s. 21; Cengiz Orhonlu – Turgut Işıksal, “Osmanlı Devrinde Nehir Nakliyatı Hakkında Araştırmalar: Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, TD, sy. 17-18 (1968), s. 77-102; M. Streck, “Birecik”, İA, II, 629-632; a.mlf., – [V. J. Parry], “Bıredjik”, EI² (İng.), I, 1233-1234.

İdris Bostan