BEYHESİYYE

البيهسيّة

Hâricîler’in Ebû Beyhes Heysam b. Câbir’e (ö. 94/713) nisbetle anılan bir kolu.

Benî Sa‘d b. Dubey‘a kabilesine mensup olan ve Emevî Halifesi I. Velîd zamanında Haccâc’ın takibinden kurtulmak için Medine’ye kaçan Ebû Beyhes, Medine Valisi Osman b. Hayyân el-Müzenî tarafından yakalanarak hapsedilmişti. Ebû Beyhes, vali ile sohbette bulunacak kadar dostluk kurmayı başarmışsa da halifeden gelen emir üzerine öldürülmüştür.

Beyhesiyye’nin ortaya çıkışı bir câriyenin satışına bağlanmaktadır. Rivayete göre İbâzıyye’den İbrâhim adında bir kişi, kendi mezhebinin mensuplarından bir topluluğu evine çağırmış, bu sırada câriyesi hizmette kusur edince onu kendi akîdelerini benimsemeyen, dolayısıyla kâfir sayılan Araplar’a satacağını söylemişti. Topluluk içinde bulunan Meymûn adında biri kendi inançlarını taşıyan mümin bir câriyeyi kâfirlere satamayacağını belirtince İbrâhim Allah’ın câriyeyi satmayı helâl kıldığını, ayrıca mezhep büyüklerinin de bu görüşte olduklarını söylemiş, bunun üzerine Meymûn onlardan ayrılmış, diğerleri de bu konuda kararsız kalmışlardı. Bu durum İbâzıyye bilginlerine arzedildiğinde onlar Meymûn ile kararsızların (vâkıfe) yanlış düşündüklerini ve bu sebeple tövbe etmelerinin gerekli olduğunu bildirmişlerdi. İbrâhîmiyye, Meymûniyye ve Vâkıfe adlarını alan bu üç gruptan sonra da Beyhesiyye ortaya çıkarak câriye satışı konusundaki ihtilâfta taraf olmuştur. Meseleyi müsamaha sınırlarının çok ötesinde kalan bir anlayışla ele alan Beyhesiyye’ye göre takıyye* bölgesindeki bu satışı haram sayan Meymûn ve taraftarları, İbrâhim’le Meymûn arasında kararsız kalanlar, Meymûn’dan ve kararsızlardan uzaklaşmayan İbrâhim ve taraftarlarının hepsi kâfir olmuşlardır.

Beyhesiyye’ye göre iman ilim, ikrar ve amelden meydana gelir. Bir kimse Allah’ı, peygamberlerini, Hz. Muhammed’in tebligatını bilip ikrar etmedikçe, ayrıca ilâhî emir ve yasakların gereklerini yerine getirmedikçe, Allah’ın dostlarını sevip düşmanlarından ilgisini kesmedikçe müslüman sayılmaz. Büyük günah işleyenler imam veya valinin huzuruna çıkarılıp cezalandırılmadıkça kâfir veya mümin diye vasıflandırılamaz.

Bu fırkanın bir kısmına göre ölmüş hayvan, usulüne uygun kesilmiş olan hayvandan akan kan (dem-i mesfûh), domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar dışında kalan şeylerin yenmesi haram değildir. Helâl olan bir yiyecek veya içeceği kullanmak suretiyle dengesini kaybeden (bal tutması gibi) kimse o halde iken namazı terketse veya başka büyük günahlar işlese bundan dolayı tekfir edilemez, kendisine ceza da uygulanamaz. Beyhesiyye’nin Avfiyye (veya Avniyye) kolu ise içki içmeyi küfür olarak telakki ettiği halde namazı terketmediği yahut namuslu kadına zina isnadında bulunmak gibi bir fiil işlemediği müddetçe sarhoşun kâfir olduğuna hükmetmez. Hicret konusunda iki gruba ayrılan Avfiyye’nin bir grubu kendi mezhep mensuplarının bulunduğu yere hicret etmemeyi affedilmez bir hata telakki edip böyle kimselerle ilgilerini keserken diğer grup hicretten geri kalmanın haram olmadığını, dolayısıyla böylelerinden ilgiyi kesmenin gerekli bulunmadığını söylemişlerdir. Her iki grup da devlet başkanı kâfir olduğu takdirde tebaasının da kâfir olacağını ileri sürmüşlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hârizmî, Mefâtîhu’l-‘ulûm, Kahire 1342, s. 19; İbn Kuteybe, el-Ma‘ârif (Sâvî), s. 622; Eş‘arî, Makālât (Ritter), s. 113-118, 120, 126; Makdisî, el-Bed’ ve’t-târîh, V, 138; Malatî, et-Tenbîh ve’r-red, s. 180; Bağdâdî, el-Farķ (Abdülhamîd), s. 108-109; İbn Hazm, el-Fasl (Umeyre), V, 54; Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), I, 125-127; Makrîzî, el-Hıtat, II, 355; M. Th. Houtsma, “Ebû Beyhes”, İA, IV, 14-15.

Mustafa Öz