BEY

Türkler’e ait eski bir unvan.

Türkmenler’de beg (bek), Doğu Türkçesi’nde big, Kazaklar’da bî veya bîy şeklinde kullanılan bu eski Türk unvanı Osmanlı Türkçesi’nde bey şeklini almıştır. İlk defa Orhun kitâbelerinde ve Uygur metinlerinde rastlanılan bu kelime, birçok Doğu ve Batı kaynaklarının verdiği


bilgilere göre çeşitli Türk devletlerinde, gerek Müslümanlığın kabulünden önce gerekse müslüman oluşlarından sonra bir unvan olarak kullanılmıştır.

Altay dilleriyle uğraşan ilim adamları beg unvanı ile begi (Moğol), bögin (Jüçen) ve beyle (Mancu) unvanları arasında kesin bir münasebet bulunduğunu söylerler. E. Blochet’den W. Kotwicz’e kadar çeşitli dilcilerin bunun Çinliler’deki pek unvanından alındığını iddia etmelerine karşılık, Sâsânî hükümdarlarına verilen baga yani “tanrı” kelimesinden alınmış olması ihtimalini ileri sürenler de vardır. Menşei ne olursa olsun bu unvanın önce Türkler tarafından kullanıldığı, diğer Altay kavimlerinin de büyük bir ihtimalle bunu Türkler’den aldıkları söylenebilir.

Kelime Göktürkler devrinde kabile veya çeşitli kabilelerden meydana gelmiş daha büyük toplulukların başında bulunanların taşıdıkları bir unvan olup han veya kağan unvanından daha aşağıdır. Kırgızlar’ın reisi Barsbay’a Göktürk hükümdarı tarafından kağan unvanının verilmesi de bu görüşü doğrular. Orhun kitâbelerinde bu mefhum asiller sınıfını ifade etmektedir. Hükümdar ailesine mensup prensler bu zümreye girdikleri gibi herhangi bir nüfuz ve yetki sahibi olan memurlar da bu unvanı alırlar. Proto Bulgarlar, Uygurlar ve Hazarlar’da da bu unvanın mevcut olduğu bilinmektedir.

Türkler’in İslâmiyet’i kabulünden sonra da bu unvan yaklaşık aynı mefhumları koruyarak devam etmiştir. Karahanlı Devleti’nin büyük memurları da bu unvanı taşıyordu (Semerkant Hükümdarı Ali Tegin’in kethüdâsı Mahmud Beg gibi). Selçuklu İmparatorluğu’nu kuran ilk Oğuz reisleri de önceleri sadece beg unvanına sahiptiler (Tuğrul Beg gibi). XI ve XII. yüzyıllarda Oğuz ve Karluk kabile reisleri de beg (Lâçin Beg, Tûtî Beg) unvanını taşıyorlardı. XI. yüzyılda Karahanlılar’da görülen begeç unvanı da (Dîvânü lugati’t-Türk, I, 297 vd.) begin küçültmeli şeklidir.

Büyük Selçuklular’dan itibaren çeşitli Türk devletlerinde beg unvanı Arapça “emîr” karşılığı olarak kullanılmıştır; “emîrü’l-cüyûş” yerine “cüyûş begi”, “emîrü’l-ümerâ” yerine “beglerbegi” gibi. İlhanlılar ve Altın Orda’da konuşma dilinin resmî dil üzerindeki tesiri daha da artmış ve emîr karşılığı beg daha çok kullanılır olmuştur (ulus begi, tümen begi, min begi, yüz begi ve on begi gibi).

Birtakım küçük Türk sülâlelerine mensup hükümdarlar ve prensler daha çok emîr ve beg unvanlarını kullanmışlardır. Osmanlılar’ın ilk hükümdarları, Anadolu beylikleri (meselâ Aydınoğulları’nda sülâlenin büyük reisine “ulu beg” denilmesi gibi), Karakoyunlu ve Akkoyunlu hükümdarları da hep beg unvanını taşımışlardır. XIV. yüzyılda Celâyirliler’in, hatta Cengiz soyuna mensup olan Timur’un bile emîr veya beg unvanını tercih ettikleri görülmektedir. XV. yüzyılda Timurlular da aynı geleneği devam ettirmişlerdir. Beg kelimesi unvan olarak daima ismin sonuna geldiği halde bunun yerine Arapça’sı kullanıldığı zaman başa getirilmiş (Ali Şîr Beg gibi veya Mîr Ali Şîr), ancak birleşik özel isim olunca ismin başına getirilmiştir (Beg Tegin, Beg Timur gibi).

Hint yarımadasında Türk-Moğol neslinden gelenler asalet gereği isimlerinin sonuna beg kelimesini eklerler. Bunun müennesi de Hindistan-Türk saraylarında begüm olarak geçer. Bununla birlikte beg kelimesinin kadın isimlerinde de kullanıldığı görülür (İlhanlı Hükümdarı Olcaytu’nun kızı Satı Beg Han gibi).

Beg unvanı Safevîler devrinde eski önemini kaybetti. Safevî hükümdarları “şah” unvanını kullandıklarından yalnız kabile reisleri ve yüksek memurlar beg unvanını taşımaya başladılar. Devletin ileri gelenlerine ise önce “sultan” ve onun da üstünde olarak “han” unvanları verilmeye başlandı. Beylerbeyi unvanı gerek Anadolu Selçukluları ve İlhanlılar’da, gerekse Osmanlılar’da önemini uzun süre korudu. XIX. yüzyılda “devlet müteahhidi” mânasına gelen beylikçi kelimesi, sadâret dairesinin büyük memuriyeti olarak Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam etmiştir.

II. Meşrutiyet’ten sonra orduda binbaşı ile miralay (albay) rütbesi arasında görev yapan subaylar bey unvanı ile anılırdı. Cumhuriyet devrinde 26 Kasım 1934 tarih ve 5290 sayılı kanun gereğince çeşitli unvanlar gibi bey unvanı da kaldırılmıştır. Bununla birlikte konuşma ve yazışmalarda bey kelimesi bugün de kullanılmaktadır.

Bey kelimesi Osmanlı hâkimiyetinden sonra çeşitli Balkan dillerine de girmiştir. XIX. yüzyılda İran’da Kaçarlar Devleti’nin askerî teşkilâtında da big-zâde unvanını taşıyan bir kısım subaylar yüksek ailelere mensup oldukları için bu unvanı almışlardı.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugati’t-Türk, I, 297 vd.; Doerfer, TMEN, II, 377-379, 389-413; Räsänen, Versuch, s. 67; Clauson, Dictionary, s. 322-323; Muhammed b. Hüseyin el-Beyhakī, Târîh, Tahran 1309 hş., I, 420; K. Lokotsch, Etymologisches Wörterbuch der europäischen Wörter orientalischen Ursprung, Heidelberg 1927, s. 24; C. Brockelmann, Hofsprache in Alttürkestan, Verzameling van Opstellen 1929, s. 223; Gy. Németh, A Honfoglao Magyarsag Kialakulasa, Budapest 1930, s. 212; M. Fuad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri (nşr. Orhan F. Köprülü), İstanbul 1981, s. 46-54; a.mlf., “Bey”, İA, II, 579-581; K. Kadlec, Introduction à l’étude Comparative de l’histoire des Peuples slaves, Paris 1933, s. 68; B. Y. Vladimirtsov, Moğolların İçtimaî Teşkilâtı, Leningrad 1934; A. Belin, “Notice sur les Chrestomathies Orientales”, JA, sy. 2 (1842), s. 38; E. Blochet, “Introduction a l’histoire des Mongols”, GMS, XII (1910), s. 92; W. Kotwicz, “Contribretions aux études altäugues”, A. B. Collectornea Orientalia, Vilno 1920, nr. 2, s. 38-54; Ch. Samaran, “Bay”, EI² (İng.), I, 1110-1111; L. Bazın – H. Bowen, “Beg or Bey”, a.e., I, 1159.

Orhan F. Köprülü