BENGAL SULTANLIĞI

1337-1576 yılları arasında Bengal’de hüküm süren İslâm hânedanı.

Hindistan’da Ganj ve Brahmaputra nehirlerinin aşağı mecraları ile ortak deltalarını ihtiva eden Bengal (Bengâle) ormanlık, bataklık ve nüfusça kalabalık bir bölge olup 650’den itibaren Pala ve Sena hânedanları tarafından idare edildi. Sena hânedanına mensup olan Ballâl Sen


(Vallâle Sena 1108-1119), Gavr (Leknevtî) şehrini kurarak burayı bölgenin merkezi yaptı. Bengal uzun zaman genellikle Delhi sultanları tarafından gönderilen valiler ve sultanlar tarafından yönetildi. İlk Türk fetihlerinden Bâbürlü istilâsına kadar bölgede birçok hânedan hüküm sürdü.

Bengal, Halaç kumandanı Muhammed Bahtiyâr tarafından 1203-1204 yıllarında Türk hâkimiyeti altına alındı ve Delhi Sultanlığı’na bağlandı. Muhammed Bihâr fethinden sonra Delhi Sultanı Kutbüddin Aybeg’in izniyle Bengal’e yürümüş, az bir kuvvetle son Sena racası Lahmaniye’yi mağlûp etmişti. Nuddea ve Leknevtî’yi ele geçiren Muhammed daha sonra Tibet taraflarına sefer düzenlemişse de geri dönüşü sırasında Brahmaputra nehrini geçerken büyük kayıplara uğramıştır. Ondan sonra İzzeddin Muhammed, Alâeddin Ali b. Merdan ve Hüsâmeddin İvaz gibi halefleri müstakil olarak saltanat sürdüler. 1227’de Sind, Pencap ve Moğol meselelerini halleden Şemseddin İltutmış Bengal üzerine yürüyerek ülkeyi sultanlığına kattı. Halaçlar’dan Melik Bilge’nin isyan hareketi bastırıldıktan sonra Leknevtî’nin idaresi valilere bırakıldı. Melik Alâeddin Canı ve Seyfeddin Aybeg Yağan Tut Bengal’de düzeni sağlayarak Şemsî sultanlarının askerî ve malî bakımdan güçlenmesini temin ettiler. 1266’da Delhi’de tahtı ele geçiren Gıyâseddin Balaban Han’ın oğlu Buğra Han ölümüne kadar Bengal’i yönetti. Balabanlılar Leknevtî’de bu tarihten itibaren Gıyâseddin Tuğluk’un istilâsına kadar saltanat sürdüler (1320).

Gıyâseddin Tuğluk Bengal’i biri batıda Leknevtî, diğeri doğuda merkezi Sonârgâon olmak üzere iki valiliğe ayırdı. Ancak onun 1325’te ölümünden sonra Doğu Bengal Fahreddin Mübârek Şah’ın, Batı Bengal ise Alâeddin Ali Şah’ın eline geçti. Fahreddin Mübârek Şah 1337’de, Alâeddin Ali Şah da 1340’ta bağımsızlıklarını ilân ettiler.

Şemseddin İlyas Şah 1345 yılında kendi hânedanını iş başına geçirerek 1352’de bütün Bengal’i tek idare altında birleştirdi. Ondan sonra yerine geçen İskender Şah 1390’da Gıyâseddin A‘zam Şah tarafından mağlûp edilerek öldürüldü. “Gıyâseddin” sıfatı ile İlyasşâhî tahtına oturan A‘zam Şah, Fîrûz Şah Tuğluk ile dost geçinerek Cavnpûrlular’ın baskısını önleyebilmişti. Onun zamanında Çin ile münasebetler geliştirilmiş ve Bengal körfezinin önemli limanlarından Çitagong şehri de ticarî bir merkez haline gelmiştir. 1410’da hükümdar olan Seyfeddin Hamza’dan sonra tahta Şehâbeddin Bayezid geçti (1412-1414). İlyasşâhîler’in son sultanı Alâeddin Fîrûz Şah (1414) olup devri hakkında bilgiler çok azdır. Ondan sonra yerli bir Hindû olan Raca Ganesa’nın (Ganeş) iktidarı ele geçirmesiyle İlyasşâhî hânedanının hâkimiyeti bir süre fasılaya uğradı. İlyâsşâhîler’in idaresinde Bengal parlak devirlerinden birini yaşadı; yine bu sırada İslâm sanatları ve ilimleri gelişti, dokumacılık ve gıda ticareti teşvik edildi.

Raca Ganesa ailesinin Bengal’deki hâkimiyeti yirmi yıldan fazla sürmüştür (1414-1436). Hânedan Dinacpûr menşelidir. Bhaturya’da toprak sahibi yerli Hindû olan Ganesa’nın oğlu Cadu, İslâmiyet’i kabul ederek Celâleddin Muhammed adını aldı. Oğlu Şemseddin Ahmed Şah ise dış münasebetlere önem vermiş, Kanpûr-ı Şarkı Hükümdarı Şemseddin İbrâhim Şah’a karşı Timurlu Şâhruh Mirza’nın siyasî nüfuzunu kullanmasını istemişti. Ancak 1436’ya doğru Bengalliler üzerinde baskıyı arttırması ve halka zulmetmesi sonunu hazırladı.

1437’de İlyasşâhîler ikinci defa Bengal’de tahtı ele geçirdiler. Nâsırüddin Muhammed, Gavr ve Satgam’da cami ve çeşitli binalar yaptırdı. Bu devrede Afrika ve Habeşistan’dan gelen zenci kölelerde artış oldu ve 8000’den fazla Habeşî Bengal’de hizmete alındı. 1487’de Habeşî kumandanı Hadım Sultan Şâhzâde Bârbek Şah, İlyasşâhîler’in son hükümdarı Celâleddin Feth Şah’ı öldürerek iktidarı ele geçirdi.

Habeşîler’in ilk şahı Sultan Şâhzâde Bârbek’tir. Nâsırüddin Mahmud unvanı ile Fîrûz Şah’a halef olan bu hükümdar devlet idaresini nâibi Habeş Han’a bıraktı. Kısa bir süre sonra Sîdî Bedr, bir saltanat darbesiyle Şemseddin Muzaffer Şah unvanını alarak sultan oldu. Habeşîler’in idaresindeki Bengal karışıklık ve huzursuzluktan kurtulamadı, orduda hoşnutsuzluk başgösterdi. Nihayet vezir Seyyid Alâeddin Hüseyin’in öncülüğünde bir ayaklanma oldu. Şemseddin Muzaffer Gavr’da muhasara altına alındı. Çok geçmeden de 1494’te öldürüldü.

Böylece Habeşîler’den sonra Bengal’de Tirmiz asıllı Seyyidîler devri (1494-1539) başladı. Seyyid Alâeddin Hüseyin Şah ülkede bozulmuş olan huzur ve asayişi yeniden sağladı. Habeşî ve onların yakın destekleyicileri Paikler de bu devrede ülkeden çıkarılarak Dekken ile Gucerât’a sürüldüler. Tirhut bölgesi Alâeddin Hüseyin Şah’ın ise oğlu Nâsırüddin Nusret Şah tarafından Bengal’e bağlandı. Bâbür Şah tarafından Delhi’den çıkarılan Lûdîler Nusret Şah’tan iyi kabul görmüşler, hatta şah Lûdî Hükümdarı İbrâhim’in kızı ile evlenmişti. 1529’da ise Bâbür Şah Bihâr’ı ele geçirdi. Seyyidîler Bengal körfezinde görünmeye başlayan Avrupalılar’la da temasa geçtilerse de daha sonra meydana gelen olaylar Portekiz-Seyyidî münasebetlerini büyük ölçüde gerginleştirdi. Seyyid Hüseyin kolu, Sûrî Afganlar’ın reisi Şîrşah’ın isyanı neticesinde sona erdi ve Şîrşah Bengal’i ele geçirerek burayı Bâbürlü Hümâyun’a karşı yürüttüğü mücadelenin merkezi haline getirdi. Sûrî Afganlar’ın Bengal’deki hâkimiyeti 1539-1564 yılları arasında olup


bu devrede Şîrşah’tan sonra Hızır Han, Muhammed Han, Hızır Han Bahadır ve Gıyâseddin Celâl Şah hüküm sürdüler.

Daha sonra Güney Bihâr’ın eski valilerinden Süleyman Karrânî ve halefleri de Bengal’i on iki yıl kadar idare ettiler (1564-1576). Bunlardan Bayezid ve Dâvud şahlar kendi bağımsızlıklarını zorlukla koruyabildiler. Nitekim bir süre sonra Bâbürlü Hükümdarı Celâleddin Ekber Şah Bengal’i ele geçirerek (1576) Bâbürlü topraklarına katmış ve idaresini Rajputlu Man Singh’e vermiştir.

Bengal’de ilk İslâmî örnekler Leknevtî Halaçları’na aittir. 1576 yılına kadar iktidara gelen vali ve sultanlar ülkeyi birçok mimari eserle süslemişlerdir. Adina Mescidi, Ahî Sirâceddin Camii ve Türbesi, Bara Sonâ Mescidi, Chamhan Mescidi, Celâleddin Muhammed Şah Camii, Chota Sonâ Mescidi, Dahil Dervâze, Dârâ Bâri ve Lotan mescidleri, Eklekhi Camii, Fîrûze Çırağ Minare, Ganmend Camii, Kadem Resul Camii, Sâth Kümbet, Zafer Han Camii ve Türbesi gibi yapılar bu devre ait belli başlı örnekler arasında yer almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Minhâc-ı Sirâc el-Cûzcânî, Tabakat-ı Nâsırî (nşr. Abdülhay Habîbî), Kâbil 1328 hş., I, 422-437; Berenî, Târîh-i Fîrûzşâhî (nşr. Seyyid Ahmed Han), Kalküta 1862, s. 299-300, 590-592, 597; Gulâm Hüseyin Sâlim, Riyâzü’s-selâtîn (nşr. A. H. Âbid), Kalküta 1890, s. 93, 95, 96, 98; Şems-i Sirâc Afîf, Târîh-i Fîrûzşâhî (nşr. Vilâyet Hüseyin), Kalküta 1891, s. 110-111, 112-114, 115-117, 118-119; S. Lane-Poole, The Mohammadan Dynasties, London 1893, s. 305-308; C. Steward, History of Bengal, Calcutta 1910, s. 74-83; Zambaur, Manuel, s. 286-289; Düvel-i İslâmiyye, s. 474-475; N. G. Majumdar, Inscriptions of Bengal, Raj Shahi 1929; Bayur, Hindistan Tarihi, I, 380-387; J. N. Sarkar, History of Bangal, Dacca 1948, II, 103 vd.; a.mlf., Hindu-Muslim Relations in Medieval Bengal, Delhi 1985; T. W. Haig, Turks and Afghans, New Delhi 1965, s. 260-276; Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, s. 240-243; J. Allan v.dğr., The Cambridge Shorter History of India, New Delhi 1969, s. 270-276; V. D. Mahajan, The Sultanate of Delhi, Delhi 1970, s. 249-252; C. J. Brown, Coins of India, Calcutta 1987, s. 78-80; Muhammed Mohar Ali, “Foundation of Muslim Rule in Bengal”, Mecelletü Külliyyeti’l-ulûmi’l-ictimâiyye, II, Riyad 1978, s. 3-34; J. S. Cotton, “Bengâle”, İA, II, 518-520; A. H. Dani, “Bangala”, EI² (İng.), I, 1015; Seyyid Ali Eşref, “Bengâle”, UDMİ, IV, 928-979; Richard M. Eaton, “Bengal”, EIr., IV, 137-141.

Enver Konukçu